If Yarın ile Sanal Gerçeklik If İstanbul’da

If İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin If Yarın bölümü bizleri sanal gerçeklik dünyasının sınırsız dünyasına davet ediyor. If Yarın kapsamında sohbetler, atölyeler ve sanal gerçeklik sergisi 17 – 26 Şubat tarihlerinde Alt Sanat Mekânı’nda sanatseverleri ve heyecan arayan If’çileri bekliyor. Deniz Tortum’un küratörlüğünde gerçekleşecek sergide, son yılların ses getirmiş çalışmaları, If İstanbul boyunca izlenecek.

If Yarın ile Sanal Gerçeklik If İstanbul’da yazısına devam et

28. Ankara Uluslararası Film Festivali Onur Ödülleri Belli Oldu

Ankara Uluslararası Film Festivali kapsamında verilen Onur Ödülleri’nin bu yılki sahipleri belli oldu. Aziz Nesin Emek Ödülü İzzet Günay’a, Sanat Çınarı Ödülü Ahmet Say’a, Kitle İletişim Ödülü Oyuncular Sendikası’na verilecek. 28. Ankara Uluslararası Film Festivali, 20 Nisan’da yapılacak açılış gecesiyle başlayacak. 2017 yılı Onur Ödülleri, beyazperdenin tanınmış isimlerinin de hazır bulunacağı açılış gecesinde sahiplerine takdim edilecek.

28. Ankara Uluslararası Film Festivali Onur Ödülleri Belli Oldu yazısına devam et

Sadi Çilingir Yazıyor: Hatıraların Masumiyeti

Bir başarı öyküsü: Bugün, ki günlerden 28 Ocak 2017 Cumartesi, Mecidiyeköy Cinemaximum Cevahir Sineması’nda 13:30 seansında bir filme girdim. Ferahlatıcı, bilgilendirici, şenlendirici, huzur veren reklâmlardan sonra birkaç tane yerli film fragmanı gösterildi. Bu fragmanlardan bir tanesini, Fırıldak Ailesi adlı yerli yapım animasyon filminin fragmanını görünce şaşırdım. 03 Şubat’ta vizyona girecek olan bu filmi o saate kadar … Devamı… »

Gizem Ertürk Yazıyor: Alin Taşçıyan: Katı Biçimde Ataerkil Bir Toplumda Yaşıyoruz

Yıllardır cinsiyetçilikle bilfiil mücadele eden bir sinema yazarı Alin Taşçıyan… İlklerin kadını demek de yanlış olmaz onun için; 1925 yılında temelleri atılan FIPRESCI’nin de, 1977’de kurulan SİYAD’ın da ilk kadın başkanı oldu. Öyle koltuğuna, mevkiye sıkı sıkıya yapışanlardan da değil, ne zaman bir sohbetimiz olsa hep yerine gelmesini umut ettiği gençlerden, gençlikten söz eder. Çalışkanlığı, entelektüel birikimi ve dik duruşu ile kadın sinema … Devamı… »

Ferhan Baran Yazıyor: Aşağılanma ve İntikam

Asghar Farhadi Fransa’da çektiği ‘Geçmiş / Le Passé’nin ardından ülkesine dönüş yapıyor bizde yeni gösterime giren son filmiyle. ‘Satıcı / Forushande’ usta sinemacının geleneksel ile modernizm arasında yolunu çizmeye çalışan İranlı orta sınıf entellektüelin çıkmazları üzerine yine. Lise edebiyat öğretmeni Emad ile amatör bir tiyatro topluluğunda birlikte oyunculuk yaptıkları eşi Rana’nın sıradan hayatları … Devamı… »

Gizem Ertürk Yazıyor: Bizi Yok Eden Şeyler

Ülkenin içinde bulunduğu tatsız ortam herkesin hayatını doğrudan ya da dolaylı olarak etkiledi. Öyle ki, tüm yaşananlara tepki gösteren iyiyi, güzeli, birlikte yaşamayı öğütleyen insanların kendi özel hayatlarında ya da iş yaşamlarında eleştirdikleri şeyin kendisine dönüştüklerini görmek bana göre en acıklısı oldu. Hani meclisteki vekillerin haline bakıp utanıyoruz ya aslında aynaya bakıp kendimizden utanmamız gerekiyor. Ingmar … Devamı… »

Logan: Wolverine

James Mangold’un yönettiği ve Hugh Jackman, Doris Morgado, Patrick Stewart ile Stephen Merchant’un oynadığı Logan: Wolverine, 03 Mart 2017’de The Moments Entertainment dağıtımıyla The Moments Entertainment tarafından vizyona çıkarıldı.
Dünyadaki mutant nüfusu azalmış, X-Men dağılmıştır. İyileşme gücünü kaybetmeye başlayan Logan, bir yandan iyice yaşlanan Profesör X’e bakmakta bir yandan da şoförlük yaparak geçinmeye çalışmaktadır. Bir gün Laura adında bir kızı arabayla Meksika sınırına götürmesi istenir. Güçlü ve kötücül bir şirketin peşine düştüğü Laura’nın Logan’la bağları ortaya çıktıkça ikilinin kaçışı da gitgide zorlaşacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: 1 / 2 / 3
  • IMDb

Logan: Wolverine yazısına devam et

Kalbe Sızı Veren Manchester’da

Yaşamın Kıyısında (Manchester by the Sea)
Yönetmen-Senaryo: Kenneth Lonergan
Müzik: Lesley Barber
Görüntü: Jody Lee Lipes
Oyuncular: Casey Affleck (Lee), Michelle Williams (Randi), Kyle Chandler (Joe), Lucas Hedges (Patrick), Mary Mallen (Sharon), C.J. Wilson (George), Gretchen Mol (Elise), Tom Kemp (Stan), Chloe Dixon (Suzy), Heather Burns (Jill), Kara Hayward (Silvie), Anna Baryshnikov (Sandy), Tate Donovan (Hokey Koçu), Matthew Broderick (Elise’in Sevgilisi)
Yapım: Amazon (2016)

Amerikalı yönetmen Kenneth Lonergan’ın “Yaşamın Kıyısında”, ruhu acıtan derin kederin ortasında ayakta durabilmenin filmi. Akademi’den de hak ettiği saygıyı aldı.

Quincy kasabasında. Kış zamanları. Kapıcılık yapan Lee Chandler, dünyanın tüm kederlerini ruhunda toplamış bir insan sanki. Onun dünyasının etrafında dolaşmaya başlanınca bu derin kederin ortasında yüreğin kaldırması zor bir trajedinin olduğu keşfediliyor. Yıllardır Manchester’dan uzak tek başına yaşayan Lee, eşi Randi’den ayrıldıktan sonra kendini boşluğa bırakmış. Bir acı haber onu tekrar Manchester’a sürüklüyor. Filmin içinde dolaşırken, geçmişten düşen anlarla her şey birbirini tamamlıyor.

1962’de New York’ta doğan yönetmen Kenneth Lonergan, Martin Scorsese’nin 2002 yapımı “Gangs of New York-New York Çeteleri” filminin ortak senaryo yazarlığını da yapmıştı. 2000’de “You can Count on Me-Bana Güvenebilirsin” ve 2011’de “Margaret” filmlerini yönetti. Yönetmen, 2016 yapımı “Manchester by the Sea-Yaşamın Kıyısında” filminin anlatımını, Lee’nin yavaşlığı ve sakinliğiyle bütünleştirebilmiş. Fonda duyulan müzikler de bu Lee’nin acılı ruhuyla buluşabilmiş. Film, Massachusetts eyaletinde geçiyor. Manchester, Boston şehrine çok yakın kıyıdaki bir balıkçı kasabası.

Manchester’a yolculuk…

Lee, acı haberi aldığında geçmişteki anlar da zihninden perdeye düşmeye başlıyor. Abisi Joe ve küçük oğlu Patrick’le tekneyle balık avına çıktıkları anları düşünüyor. Sonrasındaysa geçmişteki evi aklına düşüyor. O zamanlar mutluluk zamanlarıydı onun için. Karısı Randy, iki küçük kızı ve bebek oğlu hayatına anlam katıyorlar. Bir dikkatsizlik, bir sorumsuzluk o dayanılmaz büyük trajediyi getiriyor. Evin yanışını sarhoş gözlerle izleyen Lee, bu suçluluk duygusunun cehenneminde şimdi ne yapacaktı? Fonda da da Handel’in Barok dönem ruhu taşıyan ve acı çığlığa dönüşen “Pifa (Pastoral Senfoni) – Mesih” senfonisi duyuluyor bu anda. Büyük Alman besteci George Frideric Handel’den (1685-1759) “Bir Çoban Gibi Sürülerini Besleyecektir; O’na Ulaşın – Mesih” oratoryosu da duyuluyor filmde.

Lee ve etrafındakiler…

Karısından da ayrılan Lee, Quincy kasabasına sığınmış ve cehenneminde yanmayı sürdürüyor. Aile dostları George’dan aldığı haber ona bir acı daha yaşatıyor. Abisi Joe kalp hastalığından ölmüş. Joe’nun alkolik karısı Elise, çocukları Patrick’i de geride bırakıp yıllar önce uzaklara gitmiş. Elise’in nerede olduğunu kimse bilmiyor. Lee, Joe’nun vasiyetiyle Patrick’in velayetini de üstüne almak zorunda kalıyor. Şimdi bir delikanlı olan Patrick’le ne yapacaktı? Quincy’de tek gözlü bir bodrum dairesinde yaşıyor Lee. Ama Joe birçok şeyi düşünmüş. Cenazesini bile. Joe’nun teknesi ve evi de Patrick’e kalmış. Ama onun daha büyümesi gerekiyor. Yeğeniyle zaman geçirmek zorunda kalan Lee, Patrick’i de yakından tanıyor böylece. İki sevgiliyi, Silvie ve Sandy’yi idare edebiliyor. Daha 16 yaşında. Toprak donmuş olduğu için Joe gömülemiyor hemen. Toprak yumuşayıncaya kadar morgda bekleyecekmiş. Bu yüzden olmalı Patrick, buzdolabının dondurucusundaki tavuklardan korkuyor. Cenaze törenine Randi de geliyor. Evlenmiş ve üstelik de hamile. Randi, kalbini kırdığı Lee’den özür diler gibi barışmak ve konuşmak istiyor. Ama hiçbir şey eskisi gibi değildi. Patrick de annesiyle iletişim kuruyor ve habersizce onu ziyaret ediyor. Annesinin sevgilisi bu ziyaretten mutlu olmuyor. Belki de geçmişin geri gelmesinden korkuyordur. Bundan sonra neler olacaktı?

Yönetmen Lonergan, dingin bir sinematografik bir dille Lee ve etrafındakileri yansıtırken, çarpıcı kurguyla bu dingin insanın içine girerek oradaki fırtınaları yansıtabiliyor. Daha doğrusu cehennemi. Hiçbir şey suçluluk duygusu kadar insanı enkaza çeviremezdi. Lee’nin içindeki fırtınalar öfkeyle dışarı çıkıyordu. Yönetmen çoğu anda kamerayı Lee’nin yanından ayırmamış. Nadiren ayrılsa bile Lee de yakınlarda bir yerde. Bu film, 89. Akademi Ödülleri’nde film, yönetmen, senaryo, erkek oyuncu (Casey Affleck), yardımcı kadın (Michelle Williams) ve erkek (Lucas Hedges) oyuncu dallarında Oscar’a aday oldu. Elbette müzik, kurgu ve görüntü dallarında hakkı yenmiş sanki.

(05 Şubat 2017)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Engin Cezzar’ı Kaybettik

Sinema ve tiyatromuzun sevilen oyuncularından Engin Cezzar, 27 Ocak 2017 Cuma günü hayatını kaybetti. Engin Cezzar, Robert Kolej’de başlayan tiyatro ilgisi üzerine, ABD’de Yale Drama School’da ve Actors Studio’da eğitim aldı. Hamlet rolü ile İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oyunculuğa başladı. Haldun Taner’in yazdığı Keşanlı Ali Destanı’ndaki rolüyle hafızalara kazındı.  Abdülhamit Düşerken adlı filmde oynayan sanatçı, Kaldırım Serçesi adlı dizinin yönetmen ve yapımcılığını üstlendi. Hakkında Engin Cezzar’ı Takdimimdir adlı biyografik bir kitap da bulunan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Hakan Altun ile Emrah Kaman’ın Yolları Deli Aşk Filminde Kesişti

CMYLMZ Fikir Sanat & Nu Look’un yapımcılığını üstlendiği, senaryosunu geçtiğimiz yıl Kaçma Birader filmine imza atan Murat Kaman ve Emrah Kaman Kardeşler’in yazdığı komedi filmi Deli Aşk’ın “Paramı Ver Ekrem” adlı kısa tanıtım teaser' ı yayınlandı. Emrah Kaman’ın canlandırdığı Ekrem ile ünlü şarkıcı Hakan Altun arasında geçen eğlenceli bir hesaplaşma sahnesini içeren teaser, filmin konusu hakkında da merak uyandırıyor.

  • Basın Bülteni
  • Teaser’ı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Joe İyi Adamdı ama…

Gecenin Kanunu (Live by Night)
Yönetmen-Senaryo: Ben Affleck
Eser: Dennis Lehane
Müzik: Harry Gregson-Williams
Görüntü: Robert Richardson
Oyuncular: Ben Affleck (Joe), Elle Fanning (Loretta), Brendan Gleeson (Thomas), Sienna Miller (Emma), Zoe Saldana (Graciela), Chris Cooper (Şerif Figgis), Remo Girone (Maso), Chris Messina (Dion), Robert Glenister (White), Matthew Maher (RD), Miguel (Estaban), Titus Welliver (Tim)
Yapım: Warner Bros (2016)

Amerikalı oyuncu-yönetmen Ben Affleck’in yazıp yönettiği “Gecenin Kanunu” filmi, modern gangster sinemasına değer katan bir yapıt. Anlatımı ve görselliğiyle bu değeri anlamlaştırıyor.

Film, sepyalaşmış fotoğraf üzerine açılıyor. Ellis Adası’nda yüzleri New York’a dönük göçmen aile geleceklerine mutlulukla bakıyorlar. Altta da Joseph “Joe” Coughlin’in sesi duyuluyor. Sonra I. Dünya Savaşı’ndan cepheden fotoğraflar yansıyor. Etrafında hep iyi insanların ölümüne tanıklık etmiş. Bu ölümlere sebep olanlarsa yaşıyorlar. Filmin bu girişi gerçekten çok önemliydi. Fotoğraflar “nostalji”yi, yaşanmışlığı çağrıştırıyor. Filmin derinliğinde birkaç anda da görüntü donup fotoğraflaşıyordu. Boston’daki gangsterlerin çatışmalarını hatırlayın.

1926 yılı. Massachusetts’ın Boston şehri. İyi adam olan Joe, ölümlere neden olanları soyarak kendi çapında suç dünyasının içinde yer alıyor. Babası da Boston Emniyeti’nde bir başkomiser olan Thomas Coughlin. Küçük çetenin lideri olan Joe, yeraltının namlı gangster babası Albert White’ın metresi Emma Gould’la da aşk yaşıyor. Son işinden sonra buraları terk edip Emma’yla sıcak yerlere gitmeyi düşlüyor Joe. Ama kaderin ve Emma’nın da planları vardı. Banka soygunu arabanın tutukluğuyla başarısızlıkla sonuçlanıyor. Peşlerine polis düşünce trajediler de yaşanıyor. Çeteden kendisiyle beraber sadece Dion Bartolo kalıyor. Yakalan Joe, polisleri öldürmekle suçlansa da babasının yardımıyla üç yıl yatıp çıkıyor. Ama babası da vefat ediyor. Bir de Maso Pescatore var. İtalyan mafya babasıydı. White’ın da en büyük rakibi. Hapisten çıkan Joe, öldüğünü düşündüğü Emma’nın yasını tutarken White’dan intikam almak için Maso’ya mı katılacaktı. Devir içki yasağının olduğu devirdi. Gangsterlerin ve cazın hükmü sürüyordu. Ekonomik buhran da başlamıştı üstelik..

1972’de Kaliforniya’nın Berkeley şehrinde doğan oyuncu-yönetmen Ben Affleck, çocuk yaşta Hollywood’un tozunu yutmaya başladı. Oyuncu olarak farkına vardığımız, John Frankenheimer’ın 2000 yapımı “Reindeer Games-Soygun” filmiydi. Allen Coulter’ın 2006’daki “Hollywoodland-Hollywood Ülkesi”nde, ölmüş bir aktörün ölümü üzerine üç bakışın yansıdığı film değerliydi. Affleck filmler de yönetiyor. Yönettiği üçüncü film olan 2012 yapımı “Argo-Operasyon: Argo”yla üç Oscar kazanmıştı. Affleck, 2016 yapımı sinemaskop “Live by Night-Gecenin Kanunu” filminde kurgusal hikâyesine gerçeklik katabilmiş. Filmi izlerken gerçek olayların yansıması gibi izliyorsunuz. Fotoğraflar da buna destek veriyor. Fotoğraflar her zaman sinemada yaşanmışlık hissi verir.

Massachusetts’in Dorchester şehrinde 1965’te doğan yazar Dennis Lehane’in birçok romanı Hollywood tarafından kutsandı. 2003’te Clint Eastwood’la “Mystic River-Gizemli Nehir”, 2007’de Ben Affleck’le “Gone Baby Gone-Kızımı Kurtarın” ve de Martin Scorsese’yle de 2010’da “Shutter Island-Zindan Adası” Gerilim-polisiye edebiyatında önemli bir yerde yazar. Ben Affleck’in uyarladığı “Live by Night” romanı 2012’de yayınlandı ve 2013’te Edgar Allan Poe adına verilen “Edgar Ödülü”nü kazandı.

Filmin bir de büyük kameramanı var. Hyannis, Massachusetts-Hyannis’te 1955’te doğan büyük kameramanlarından Robert Richardson, Oliver Stone’un filmleriyle sinemada sağlam yer edindi. Ardından Quentin Tarantino filmleri geldi. Scorsese de bu büyük sanatçıya kayıtsız kalamadı elbette.

İntikam ve aşk…

Joe, Maso’nun emrine girerek Florida’ya gidiyor. Elbette ortağı Dion. Florida’nın Tampa şehrindeki tarihi semt Ybor’a yerleşiyor. İşe hemen koyuluyor. Önünü temizliyor. Şerif Irving Figgis’le tanışıyor. Rom işinden Maso’ya iyi para kazandırıyor. Kübalı güzel siyahî kadın Graciela Corrales’e de âşık oluyor. Kalbindeki Emma aşkı külleniyor muydu? Joe, içki yasağının uzakta olmayan bir zamanda biteceğini düşünüyor. Bu yüzden inşa edilen lüks otelin kumarhane işini bağlamaya da çalışıyor. Şerif Figgis’in Loretta adında kızı var. Oyuncu olmak için Los Angeles’a gidince orada başına kötü şeyler geliyor. Kızı bataktan kurtulmasına yardımcı da oluyor. Sonra Loretta dindar olup çıkıyor. Ama itirafında Tanrı’yı da sorguluyor. Cennetin bu dünyada olduğunu söyledikten sonra trajedi onu bekliyor.

Her şeyin yanında bir de Ku Klux Klan (KKK) çıkıyor ortaya. İçki yasağını delen, kumar oynatmayı düşünen İtalyan ve İrlandalı Katolik suçlulara ceza mı vereceklerdi? KKK’nın militanlarından RD epey sorun çıkartıyor Joe’ya. Elbette geniş final bölümünü sinema perdesinde keşfetmek gerek. Özellikle Maso’nun mekânında geçen anlar görsel açıdan da çarpıcı. Filmdeki şiddet sert miydi? Şiddeti estetik fotoğraflarla yansıtsa da her şey yerli yerindeydi filmde.

(04 Şubat 2017)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Zaman İlâç mı Yoksa Bıçak mıdır?

Sinema çok ulvi, büyük bir güç… İnsana bir an için kendi yasını unutturup başkasının acısına ortak edebiliyor. Tıpkı Türkçeye Yaşamın Kıyısında olarak çevrilen Manchester by the Sea filminin yaptığı gibi…

Gangs of New York ve Analyze This filmlerinin senaristi “Kenneth Lonergan”ın yazıp yönettiği film her şeyden önce iyi bir yazarın elinden çıktığını her diyalogda hissettiriyor.

Bir matem filmi Yaşamın Kıyısında… Matemle nasıl baş edilir ya da mateme ilâç filmi değil kesinlikle… Bu yüzden alıştığımız filmlerde olduğu gibi kendisinden bir mucize ya da mutlu son beklemeyin. Zaten gerçek hayatta böyle şeyler pek olmaz. Ölüm, ölümdür işte… Gidenin arkasından hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmaz. Zaman geçer ama her zaman ilâç da olmaz çünkü bazı yaraların merhemi yoktur.

Bir anlık hatası yüzünden çocuklarının ölümüne sebep olan bir adamın yıllar sonra abisinin vefatı sebebiyle trajik geçmişiyle hesaplaşmasını konu alan Yaşamın Kıyısında, ağır dramasına rağmen bir an için bile ajitasyona tuzağına düşmüyor.

Casey Affleck’e “En İyi Erkek Oyuncu” Altın Küre Ödülü kazandıran film bana kalırsa da aktörün bugüne kadar sergilediği en iyi performansı olarak zirveye çıkıyor.

Filmin ayrıca En İyi Film başta olmak üzere; En İyi Yönetmen (Kenneth Lonergan), En İyi Erkek Oyuncu (Casey Affleck), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Michelle Williams), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Lucas Hedges) ve En İyi Orijinal Senaryo (Kenneth Logergan) dallarında Oscar’a adaylığı bulunuyor. Filmin Oscar alıp almayacağı ya da kaç dalda alabileceğini tahmin etmek güç çünkü gerçekten karşısında çok güçlü rakipleri var. Ancak tek bir Oscar kazanmasa dahi bu filmden hiçbir şey götürmez elbette. Nihayetinde sinema tarihi Oscar almayan başyapıtlarla dolu… Dolayısıyla ben bu yıl Oscar’daki film çeşitliliğinden oldukça memnunum. Çeşitli kategorilerde adaylıkları bulunan The Lobster, Arrival, La La Land, The Salesman, Toni Erdmann, Captain Fantastic, Nocturnal Animals ve henüz görme fırsatı bulamadığım ancak çok iyi olduğuna emin olduğum Moonlight gibi çok özel ve kıymetli filmler izledik sene boyunca. Ancak söylemeden geçemeyeceğim şu an hâlâ vizyonda bulunan ve teknik bir dalda da adaylığı bulunan Passengers – Uzay Yolcuları filmi yılın en büyük balonu ve fiyaskosu. Uzun zamandır bu denli her yanından sapır sapır dökülen başarısız bir dev yapım izlememiştim. Tamamen para ve zaman kaybı. En kısa zamanda kendisini bir daha hatırlamamak üzere unutmayı diliyorum.

Tekrar filmimize dönecek olursak, Casey Affleck, Altın Küre’de olduğu gibi “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Oscar adaylığı elde etti. Ayrıca var olduğu her sahnede yüreğimizi titreten ve adeta oyunculuk dersi veren Michelle Williams “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” dalında Oscar’a aday. Filmin en güçlü adaylıklarından biri olduğunu ve yüksek ihtimalle heykelciği Williams’ın kucaklayacağını düşünüyorum.

Filmin genç yıldızı ve performansıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ına aday gösterilen Lucas Hedges’i de çok beğendim. Amcası ile aralarında geçen her bir diyalog muhteşem, çok sahici ve ustaca tasarlanmış. Üstüne Hedges ve Affleck’in leziz performansları eklenince film izlediğinizi unutuyorsunuz.

Mutlu sona alışmış seyirciler olarak finali sizi tatmin etmeyebilir ancak gerçek hayatta da tüm sonların mutlu olmadığı gerçeği ile yüzleşirsek filmin ansızın ve sade finali daha etkileyici bir hale bürünüyor. Çünkü film bitmiyor akmaya devam ediyor, tıpkı hayat gibi… Jenerik akarken aklıma Ceylan Ertem’in şu dizeleri geliyor ansızın:

“Zaman ilâç mıdır, yoksa kalbini yavaşça yaran, yoran bir bıçak mıdır?”

(04 Şubat 2017)

Gizem Ertürk

T2 Trainspotting, Türkiye’de İlk Kez If İstanbul’da

İş Bankası Maximum Kart partnerliğinde 5. kez düzenlenecek olan If İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin kapanış filmi belli oldu. 90’lı yılların kült filmi Trainspotting’in devamı olan T2: Trainspotting, Türkiye’de ilk kez If İstanbul’da gösterilecek. Danny Boyle’un ilk filmdeki ekibi yeniden bir araya getirdiği film, Berlinale’den sonra İstanbul’da olacak. Festivalin If Kült bölümünde ise Trainspotting, yenilenmiş kopyasıyla film ve romanın tutkunlarını bekliyor olacak.

T2 Trainspotting, Türkiye’de İlk Kez If İstanbul’da yazısına devam et

Sadi Çilingir Yazıyor: Sweeney Tood: Fleet Sokağının Şeytan Berberi

Sadi Bey’in Facebook Günlükleri: Malûm, bugünlerde Şeytan gündemde. O sebeple son 10 yılda sinemalarımızda gösterilen Şeytan’lı filmlere bir göz attım. 2006 yılı Ocak ayından 2016 yılı Aralık ayı sonuna kadar* sinemalarımızda 33 adet Şeytan’lı film gösterilmiş. Bunların 15 tanesinde “Şeytanın”, 13 tanesinde “Şeytan”, 3 tanesinde “Şeytanı”, 1’er tanesinde de “Şeytani” ve “Şeytanlar” kelimesi geçiyor. 15 ve 13’ten örnek vereyim: … Devamı… »