Sinema, gerçek sinema devam ettiği ve var olduğu sürece Charles Chaplin de var olacaktır. Bu gün sinema yapanlar, ellerindeki her gün daha da gelişen teknoloji ile film (!) üretirken, acaba Charles Chaplin (ve döneminin diğer bir kısım sinemacılarının) yaptıklarının üzerine ne koyabiliyorlar. Charles Chaplin sinemacı idi ama aynı zamanda müzikçi ve de yazar idi. Evet, Chaplin bir yazardı da. Cumhuriyet Gazetesi’nin 06.02.2014 günlü nüshasında “kültür servisi” çıkışlı yazısında belirtildiği gibi “Chaplin’in tek romanı gün ışığına çıkmıyor. Bunu “uzun süredir Chaplin’in biyoğrafi yazarı David Robinson” da söylese bu böyle değil.
1954 yılında Çağlayan Yayınları’nda Sahne Işıkları olarak Türkçe yayınlanmış hali elimin altında. Kitabı 1981 yılında bir sahaftan (belki de bir kaldırımda) aldım. Okudum diyemem çünkü yine Chaplin’in çektiği (yaptığı / hem yönetip hem oynadığı) Limelight’ı seyretmiştim. Film bizde Chaplin ile özdeşleştirilmiş filmdir. Oysa Chaplin özellikle sessiz sinema döneminde asıl baş eserlerini vermiştir. Hatta -karıştıranlar olabilir- City Lights (1931) filminde ilk kez sesi kullanmaya başlaması bu filmin bir özelliğidir ama bu film sinema dünyasında Limelight’tan daha itibarlıdır. Limelight (1952) da kaynaklık eden Footlights romanı da pek çok kişi tarafından bilinmeyebilir (çok şükür ben onlardan değilim) ama yeni bulunmuş bir roman da değildir. Yukarıda da yazdığım gibi, kitap bizde 1954 yılında Çağlayan Yayınları tarafından basılıp yayınlanmıştır. Kitap Reşat Nuri Güntekin’in Gizli El romanı ile birlikte önlü arkalı yayınlanmıştır. Sahne Işıkları kitabı bittikten sonra Gizli El romanı başlamaz. Sahne Işıkları’nı ters çevirmek ve arkasında yeni bir kapak ile (Gizli El’in kapağı) ile karşılaşmak garip bir durum değildir.
İmdi, bu kitabın yeni bulunduğunu, kitabın, İtalya’da eski filmlerin restorasyonunu yapan Cineteca di Bologna Enstitüsü tarafından yayınlanarak önümüzdeki ay Londra’da piyasaya çıkarılacağını okumak, kitabın 1954 yılında ülkemizdeki yayınlanmış basımını elimde tutarken -bana – biraz garip geldi. Sinema ile ilgili kişiler Charles Chaplin’i bilmiyorlarsa bu bir ayıptır, biliyorlarsa da, Limelight’ın bir romandan (hem de Chaplin’in bir romanından) kaynaklandığını bilmiyorlarsa bu bir kayıptır. Bunu dahi biliyorlarsa, bu kitabın 1954 yılında (sonrada ikinci bir basımı daha yapılmış) ülkemizde basılmış ve yayınlanmış olduğunu da öğrensinler.
Tekrar diyorum ki, son dönemlerin en cilâlı filmlerini sinema zannedenlerin Charles Chaplin’den [hadi bizdeki yaygın adı ile söyleyeyim, Charlot’tan (Şarlo’dan)] öğrenecekleri daha çok şey var.
*****
Sinemamız, yurt dışında ünlenen bir kısım filmlerin yerli uyarlamalarını yapmıştır. Sahne Işıkları da bundan kurtulamazdı. 1973’de Nejat Saydam Limelight’ın yerli uyarlamasını Gülerken Ağlayanlar diye yapar. Charles Chaplin’in rolünü (eski bir aktör rolü ile) Yıldırım Önal, balerin Clara Bow’un rolünü (çadır tiyatrosunda kantoculuk yapan) Perihan Savaş oynar. (Birde üvey oğul var, herhalde aktör eskisinin oğlu / ben Chaplin’in filminde böyle bir tip’in olduğunu hatırlamıyorum. !!??) Başka bir uyarlama olmadığını iddia etmiyorum, olabilir… Birde “sinemamızda” yapılan edebiyat uyarlamaları ile ilgili kitabımızda bu filmin Charles Chaplin’in filminin (kitabın değil) uyarlaması olduğu için yer almadığını belirtmek gerekir. Aslında Chaplin de kendinden bir uyarlama yaptığı için, yabancı edebiyat eserlerinden yapılan uyarlamaların yer aldığı listeye (sadece liste) bu filmin/romanın da konulması gerektiğini düşünüyorum. Konu sinema/edebiyat, olunca mutlaka bir eksiklik oluyor. Bakalım bu kusurları ne zaman sonlandırabileceğiz.
*****
Vah, Yeşiçam Vah!
Cumhuriyet Gazetesi’nde Devlet Tiyatroları eski oyuncusu Haldun Marlalı’nın ölüm haberini okuyunca, sadibey.com’u arayarak haberi verdim; Sadi Bey de bana Naci Erhun’un da vefat ettiğini söyledi. Cenazesi 14 Şubat’ta kaldırılacaktı. Camiye gittiğim zaman sinema muhitinden sadece üç kişinin (İzzet Günay, Yılmaz Atadeniz ve Suna Selen) olduğunu gördüm. Naci Erhun’un vefat haberini de Sadi Bey’e Suna Selen bildirmişti.
Naci Erhun kimdi? 1932 doğumlu idi. Bir süre IDHEC’de (2 yıl) öğrenim görmüş, sonra İsveç’e gitmiş, burada Ingmar Bergman’ın Barabbas filminde rol almış (1951-52). (Bu bilgi Erman Şener tarafından verilmektedir. Elimde mevcut Bergman’la ilgili kitaplarda Bergman’ın böyle bir filmine rastlayamadım. Belki benim eksik bilgim veya Şener’in bir karıştırması olabilir.)
Naci Erhun, Azrailin Habercisi (Atıf Yılmaz), Şoför Nebahat ve Kızı (Süreyya Duru), Ailenin Yüz Karası (Aram Gülyüz), Fırtına Beşler (Aram Gülyüz), Tilki Selim (Nişan Hançer), Bana Kurşun İşlemez (Alaattin Perveroğlu, Yılmaz Güney), Büyük Cellatlar (Yılmaz Duru), Son Gece (Memmduh Ün), Gönüllü Kahramanlar (Tunç Başaran), İngiliz Kemal (Ertem Eğilmez), Kaçaklar (Şerif Gören, Yılmaz Güney), Cesurlar (Tunç Başaran), Delioğlan (Tunç Başaran), Korkusuz Beşler (Yücel Uçanoğlu) , Vur (Tunç Başaran), Hz. Ömer’in Adaleti (Osman F. Seden) ve Şaka Yapma (Osman F. Seden) gibi filmlerde oynamış. Bu arada 50’li yılların başında bir kısım filmlerde oynayan Sabiha İzer ile evlenmiş.
Naci Erhun son yıllarda Londra’da yaşamakta idi. Şimdiki sinemacılarımız O’nu tanımayabilir fakat -sanırım- eskiler de unutmuşlar. Baksanıza (bir kısmına haber de verildiği halde) Teşvikiye Camii’nin bahçesine sadece üç kişi gelebildi, birde cenaze gittikten sonra bahçede Nuri Sesigüzel’i gördüm. Yeşilçam bitmiş olabilir… fakat daha Yeşilçam’lılar bitmedi… ama dikkat, onlar da yavaş yavaş -sıraya da bakmadan- (belkide hızlı) gidiyorlar, Yeşilçam’ın izleyicileri de bitecek bir gün, o zamana sinema kalırsa…
(15 Şubat 2014)
Orhan Ünser
Barabbas, 1953′de vizyona girmiş. Yönetmeni Bergman değil Alf Sjöberg. Bergman o yıllarda Sjöberg’in reji asistanlığını yapıyordu, hem sinemada hem de Devlet Tiyatrosu’nda. Belki bu şekilde karışmış olabilir yapıma. Selâmlar.
Naci Erhun, burada filmle ilgili bilgi vermiş: https://www.tozlumagazin.net/naci-erhun-turk-sinemasinda/