Üç boyutlu pahalı Hollywood yapımlarının sonuncusu ‘47 Ronin’. Amerikan sinema endüstrisinin yaş ortalaması gittikçe küçülen izleyicisine yönelik bu gösterişli yeni oyuncağı, defalarca perdeye aktarılmış Marvel çizgi kahramanlarına alternatif olarak bu kez pek ünlü bir uzak doğu söylencesini konu ediniyor. 47 Ronin’in hikâyesi, 18. yüzyıl başlarında feodal Japonya’da yaşanmış gerçek olaylar üzerine kuruludur esas olarak. Sadakat, fedakârlık ve bir onur sembolü olarak Japon kültürüne damgasını vurmuş bu dramatik efsane, beylerini kaybetmiş bir grup samurayın intikamı üzerinedir. Filme geçmeden önce roninlerin gerçek öyküsü üzerine biraz bilgi verelim dilerseniz.
Ako kalesinin feodal beyi Asano Naganori, ordular komutanı Şogun Tsunayoshi’nin makamı Edo kalesinde kendisini taciz eden imparator subayı Kira’yı kılıcıyla yaralar. Ölüm cezasına neden teşkil edecek bir suçtur bu. Lord Asano’nun ‘seppuku’ (başka bir deyişle ‘harakiri’) yapmak suretiyle onurlu bir şekilde intiharını uygun görür Tokugawa Şogun’u. Kira’nın hakaretlerinin görmezden gelinmesi ve beylerinin hak etmediği halde cezalandırılması yetmezmiş gibi, kanun gereği ölümünden sonra Ako beyinin tüm mülküne el konur, ailesi mirastan mahrum edilir. Efendilerinin ölümüyle açıkta kalan adamları da, yersiz yurtsuz samuraylar anlamına gelen ‘roninler’e dönüşür. Asano’nun sadık adamlarından Oishi liderliğinde toplanan eski samuray takımı, haksızlığın rövanşı için sabırla iki yıla yakın bir süre bekler. İntikam duygusuyla yaşanan bu süre zarfında ülkenin çeşitli bölgelerine dağılır, yoksul ve ayyaş roninler görüntüsü vermek suretiyle Kira ve adamlarının takibinden kurtulurlar. 14 Aralık 1702’nin soğuk ve karlı kış gecesi beklenen hesaplaşma için harekete geçme zamanıdır.
47 Ronin’in hikâyesi tarih boyunca sayısız esere konu olmuş Japonya’da. ‘Sadık Takım’ olarak dilimize çevirebileceğimiz ‘Chushingura’ adıyla edebi metin haline getirilmiş. 18. yüzyılda geleneksel Bunraku ve Kabuki oyunları olarak sahnelenmiş. 19. yüzyılın ikinci yarısının reformist Meiji döneminde milli kimliğin temel eserlerinden biri olarak kabul edilmiş. Sessiz dönemden başlayarak sinemaya en az 6 defa uyarlandığını biliyoruz. Bunların en bilineni, II. Dünya Savaşı’nın kanlı çatışmalarının sürdüğü 1941’de saldırgan Japon askeri yönetiminin siparişi üzerine büyük usta Kenji Mizoguchi’nin iki bölüm halinde çektiği, uzunluğu dört saate yaklaşan ünlü uyarlamasıdır. Uzun soluklu birçok televizyon dizisine kaynaklık etmiş olan ‘Chushingura’ 1997’de opera olarak da sahneye konmuştur.
47 Ronin’in Hollywood macerasının Japon kültürüne tutkun olanlar için tatmin edici olmanın hayli uzağında olduğunu baştan söyleyelim. Beklendiği üzere, büyük stüdyolardan Universal’in elinde tipik bir Hollywood aksiyonuna dönüşmüş efsanevi roninlerin hikâyesi. Lady Macbeth edalı büyücü kadınların, egzotik dev canavarların, ötekileştirilmiş başka ırkların hüküm sürdüğü bir tür uzak doğu ‘Orta Dünya’sında, Asano ve Kira düşman feodal beyler olarak tasvir edilmiş. İngilizce konuşan Japon oyunculara eşlik eden Keanu Reeves’in filmde canlandırdığı (baba İngiliz anne Japon) Kai tiplemesi gibi ‘melez’ bir film ortaya çıkmış. Proje ilk uzun metrajını çeken genç bir sinemacıya, Carl Erik Rinsch’e emanet edilmiş. Bunda yetenekli yönetmenin, Ridley Scott’ın ortağı olduğu Paralel Lines yapımı (internetten servis edilen) beş dakikalık ilginç kısa filmi ‘The Gift’in büyük rol oynadığı muhakkak. Lâkin maliyeti beklenen rakamı aşarak 225 milyon doları bulan projenin sorumlularının gişe endisesiyle Keanu Reeves’in ağırlıklı olduğu ilâve sahneler istediği ve filmin son kurgusuna müdahale ettikleri söyleniyor. Bütün bunların Japon onur kodları sosu katılmış bu eğlencelik serüvene gişe açısından ne ölçüde katkısı olur bilemem, ancak Reeves’in o bildik ifadesiz maskıyla bu projede sırıttığını, Oshi kompozisyonu ile asıl öne çıkanın, daha önce Yoji Yamada’nın 2002 yapımı ‘Alacakaranlık Samurayı’ndaki performansı ile beğenimizi kazanmış tanınmış Japon oyuncu Hiroyuki Sanada olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
(29 Aralık 2013)
Ferhan Baran