Gösterimdeki filmlerin 14 – 20 Haziran 2013 seansları için tıklayınız. (Eksiksiz liste değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
Aylık arşivler: Haziran 2013
The Hobbit: The Desolation Of Smaug’ın Türkçe Altyazılı Fragmanına Ait Yayın Linkleri Açıklandı
Ülkemizde 13 Aralık 2013’te vizyona girmesi plânlanan Hobbit Smaug’un Çorak Toprakları (The Hobbit: The Desolation Of Smaug) filminin yeni Türkçe altyazılı fragmanı yayınlandı. Peter Jackson’ın yönettiği ve Benedict Cumberbatch, Luke Evans ile Cate Blanchett’in oynadığı film Warner Bros. tarafından vizyona çıkarılacak. Bilbo Baggins’in 13 cüceyle birlikte, Yalnız Dağ’ı ve kayıp Erebor Cüce Krallığı’nın bulmak için koyulduğu serüven devam ediyor. Grup, doğuya doğru ilerlerken önce Göl kasabasına, oradan da Yalnız Dağ’a gider. Burası en büyük tehlikeyle, tüm yaratıklar içinde en korkutucu olanıyla Ejderha Smaug’la karşılaşıp yüzleşecekleri yerdir.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
75 Yaşındaki Delikanlı: “Man of Steel”
Önce Belçim Bilgin’le ilgili yazıma, değerli okurum Fatih Özdemir’in uyarısı üzerine, bir ek yapmak istiyorum… Belçim Bilgin’den söz ederken oyuncunun kariyerinin en iyi işlerinden biri olan 14 dakika uzunluğundaki “Sessiz-Be Deng” (2012) adlı filmden söz etmeyi ne yazık ki ihmal etmişim…
1977 doğumlu, Marmara Üniversitesi Sinema TV Bölümü mezunu, Kürt asıllı Rezan Yeşilbaş’ın senaryosunu yazdığı, yönettiği, Belçim Bilgin ile Cem Bender’in baş rollerini paylaştığı “Sessiz-Be Deng” 2012 yılında 65. Cannes Film Festivali’nden kısa film Altın Palmiye’sini kazanarak döndü…
Rezan Yeşilbaş “Ödülümü ülkemin sessiz ve yalnız bırakılmış bütün kadınlarına adıyorum,” demişti…
“Sessiz”de 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi sonrasında Kürt halkına korkunç işkencelerin yapıldığı Diyarbakır cezaevinde yatan bir mahkum ile karısı baş karakterlerdi… Filmde Zeynep karakteri tutuklu kocasına yeni bir çift ayakkabı götürmeye çalışıyordu…
“Sessiz” Cannes’da kısa film dalında bugüne dek Türkiye’den yarışan dördüncü film olmuştu… “Sessiz”den önce “Koza” adlı kısa filmi ile Nuri Bilge Ceylan, “Kıyıda” adlı kısa filmiyle Ebru Ceylan ve “Poyraz” adlı kısa filmiyle Belma Baş festivalin yarışmalı bölümüne seçilmişti.
*****
35 yıl önceki “Superman”in (1978) Kuzey Amerika (ABD-Kanada) sinema hasılatı olan 134 milyon doların enflasyon farkıyla bugünün yaklaşık 455 milyon doları olduğu hesaplanıyor.
Yeni “Superman” filmi 225 milyon dolar bütçeli “Man of Steel”in sadece Kuzey Amerika sinema hasılatının ise 400 milyon dolara yaklaşması bekleniyor. Böylece dördüncü (1987) ve beşinci (2006) bölümleri gişe başarısızlığına uğrayan serinin yeni bölümlerine yol açıldı… Yine de “Man of Steel”in dünya hasılatı bir milyar dolara ulaşamayabilir…
Warner Bros Stüdyoları’nın Gözde Dört Filmi
“Man of Steel”, dünya hasılatı 300 milyon doları geride bırakan “Muhteşem Gatsby”, 310 milyon doları aşan “Felekten Bir Gece 3” ve Aralık ayında gösterime sunulacak olan “Hobbit 2”yle birlikte Warner Bros Stüdyoları’nın 2013’ten kazançlı çıkacağı anlaşılıyor.
“Iron Man 3” Arayı Çok Açtı
2013’ün şu ana kadarki dünya sinema hasılat birinciliğiyse 1 milyar 200 milyon dolarla “Iron Man 3”ün elinde bulunuyor.
Büyük Bütçeler Artık Ona Emanet Edilmeyecek: Bryan Singer
Bu arada son üç filminden ikisi (2006 tarihli 270 milyon dolar bütçeli “Superman Returns” ve 2013 tarihli 195 milyon dolar bütçeli “Jack the Giant Slayer-Dev Avcısı Jack”) Warner Bros Stüdyoları’na feci şekilde zarar ettiren Bryan Singer artık büyük bütçelerin emanet edilmeyeceği yönetmenler arasına katıldı…
Zack Snyder Bir Kez Daha Başardı
“Man of Steel”in yönetmenliğini “300-300 Spartalı” (bütçe: 65 milyon dolar; dünya sinema hasılatı: 456 milyon dolar), “Watchmen” (bütçe: 130 milyon dolar; dünya sinema hasılatı: 185 milyon dolar) ve “Sucker Punch” (bütçe: 82 milyon dolar) ile tanıdığımız Zack Snyder üstleniyor… Zack Snyder 2013 yazının bir başka filmi “300: Rise of an Empire”daysa senaryo yazarı olarak görev aldı.
Yönetmeni “Man of Steel”i Anlatıyor:
“Superman’ın hikâyesini modern bir bağlamda anlatmanın çağımızın tuzaklarına da parmak basılmasını gerektireceğini biliyorduk,” diyor yeni “Superman” filminin yönetmeni Zack Snyder ve ekliyor: “Ve 75 yıldır göz önünde olan ve idolleşen bu karakter doğal olarak pek çok beklentiyi de beraberinde getiriyor. Bu nedenle, Smallville’den Superman kostümüne, onu ve ortamını güncelleştirmek için verdiğimiz her kararın uzantılarını ince eleyip sık dokuduk… Çünkü Superman hepimize ait. O, nihai kahramanı temsil ediyor; o, bize -uçma, hız, güç gibi- ilham veren tüm o inanılmaz havalı özellikleri, -her ne şekilde tanımlarsanız tanımlayın ailenin önemi gibi- insanlığın en iyi yönlerini, sevgiye duyduğumuz ihtiyacı ve dünyada bir şeylere ait olma hissini kucaklayan bir Süper Kahraman kültürü şöleni. İşte bu yüzden, tüm o muhteşem görseller, yoğun çatışmalar, Superman’ın bizim adımıza üstlendiği gezegen sorunlarına müdahale bir yana, biz onun kazanmasını istiyoruz; çünkü o, sahici, çünkü onun iyi bir kalbi ve saf niyetleri var. Onun bizi seçmesini istiyoruz çünkü tıpkı onun gibi, olabileceğimiz en iyi insan olmak istiyoruz.”
Zack Snyder sözlerini şöyle sürdürüyor: “Aksiyonun büyükten de büyük, yürek hoplatıcı ve insanları koltuklarında hop oturtup hop kaldıracak düzeyde olması gerektiğini biliyorduk. Bir Superman filmi yapıyor olduğumuzu aklımızdan hiç çıkamadık.”
“Superman” Çizgi Romanı 75 Yaşında
Jerry Siegel ile Joe Schuster tarafından yaratılan ve ilk kez 18 Nisan 1938 Pazartesi günü Action Comics adlı dergide okurların karşısına çıkan “Superman” çizgi romanı geçtiğimiz günlerde 75 yaşını geride bıraktı.
Sonu gelen Kripton Gezegeni’nden bir roketle dünyaya gönderilen bebeğin, bir çiftçi ailesince büyütülmesini ve “Süper Kahramana” dönüşmesini konu alan çizgi romanın baş karakteri Pearl Harbor baskınından sonra (1942’de) Almanlara ve Japonlara karşı da savaşmıştı.
“Superman” Filmi Türkiye Sinemalarında “Star Wars”tan Birkaç Ay Önce Gösterime Girmişti!
Film ithalâtçılarımız “Superman” çizgi romanının 40. yıldönümünde gösterime çıkarılan 1978’in “Superman”ini (bu filmin 55 milyon dolarlık dev bir yapım bütçesi vardı) o döneme göre sıcağı sıcağına, Kasım 1979’da Türkiye’de gösterime sunmuştu; 1977’nin “Star Wars”ı yaklaşık 3 yıl gecikmeyle Şubat 1980’de Türkiye sinemalarına gelebildiğinden Türk sinemaseverler “Superman”la daha önce tanışmışlardı…
1978’in “Superman”i için hiçbir masraftan kaçınılmamış, üç Oscar ödüllü Robert Benton ile iki Oscar’lı Mario Puzo (“The Godfather-Baba”nın yazarı) filmin senaryo yazarları arasında yer almıştı.
“Man of Steel”de Öykü Yazarlarından ve Yapımcılardan Biri: Christopher Nolan
“Inception-Başlangıç” (bütçe: 160 milyon dolar; dünya sinema hasılatı: 825 milyon dolar), “The Dark Knight-Kara Şövalye” (bütçe: 185 milyon dolar; dünya sinema hasılatı: 1 milyar doların üzeri) ve “The Dark Knight Rises-Kara Şövalye Yükseliyor”un (bütçe: 250 milyon dolar; dünya sinema hasılatı: 1 milyar 81 milyon dolar) yönetmeni Christopher Nolan’ın öykü yazarlarından ve yapımcılarından biri olduğu yeni “Superman” filmi “Man of Steel” 225 milyon dolarlık yapım bütçesiyle de göz kamaştırıyor.
Marlon Brando’nun Canlandırdığı Jor-El Karakteri Russell Crowe’un Oldu
David Goyer, Christopher Nolan’la birlikte senaryoyu kaleme alırken şu noktalara özen gösterdiğini belirtiyor: “Film büyük ölçüde seçimlerle ilgili. İki babası olan bir adamla ilgili: Kal’in Kriptonlu babası Jor-El ve Clark’ın dünyadaki babası Jonathan Kent’le. Clark/Kal her ne kadar şu ana dek sadece birinden haberdarsa da aslında iki farklı geçmişle büyüyor. Ve şimdi eğer her iki babasının da kendilerince onun için ön gördükleri adam olacaksa, bu iki öğretiyi birbiriyle bağdaştırmak zorunda.”
1978’in “Superman”inde Superman’in Kripton Gezegenindeki babası Jor-El’i Marlon Brando canlandırmıştı; “Man of Steel”de bu rol Russell Crowe’a (“Gladiator”deki rolüyle Oscar kazanan Crowe “A Beautiful Mind-Akıl Oyunları” ve “The Insider-Köstebek”le de Oscar adayı olmuştu) verildi.
Russell Crowe “Man of Steel”deki Rolünü Anlatıyor:
Topluma sırt çevirmiş bilim adamını canlandıran Russell Crowe şunları söylüyor: “Eğer hikâyeye Jor-El’in sadece iyi bir adam olduğu bakış açısından yaklaşırsanız, bu benim görüşüme göre esas noktayı azımsamak olur. Şahsen, onun biraz kaçık, yaptığı şeyin de son derece çaresizce olduğunu düşünüyorum. Jor-El’e göre, başvurduğu yol Kripton’u hayatta tutmak için son çare.”
Bu amacı gerçekleştirmek için, Jor-El’in Kal’e geçmişin hikayesini aktarması ve geleceğin önemini vurgulaması gerekmektedir. Bunu ise ancak, Clark’ın yolculuğu, onu babasının Dünya’da onunla irtibat kurabildiği tek yere getirdiğinde yapabilecektir: Clark 20.000 yıldan uzun bir süredir bir sır barındıran donmuş tundralara geldiğinde… ve Kal’in burada babasının görüntüsüyle yüz yüze konuşması mümkün olacaktır.
“Jor-El’in oğluna söylediği sahiden çok önemli şeylerden biri Kripton’da yapılmış yanlışların düzeltilmesine yardım etmek için bu dünyada gölgelerden çıkması gerektiği,” diyor Crowe ve ekliyor: “Bu muazzam bir sorumluluk, ama Kal-El yazgısını tam anlamıyla gerçekleştirmediği takdirde… bunu yapacak bir başkası yok.”
“Man of Steel”in Oscar Ödüllü ya da Oscar Adaylığı Elde Etmiş Diğer Oyuncuları:
* “The Master”, “The Fighter-Dövüşçü”, “Doubt-Şüphe” ve “Junebug” adlı filmlerle Oscar ödülü adaylığı elde eden Amy Adams, Superman’in sevgilisi Lois Lane rolünde…
* “Dances With Wolves-Kurtlarla Dans”la yapımcı ve yönetmen Oscar’larını kazanan ve yine bu filmle erkek oyuncu Oscar’ına aday gösterilen Kevin Costner Superman/Clark Kent’i evlât edinen Jonathan Kent rolünde…
Kevin Costner, “Babalık öğretmek ve korumaktır. Canlandırdığım karakter, Clark’a bir mucize olduğunu, evrende yalnız olmadığımızın kanıtı olduğunu söylüyor. Bu çok ağır bir yük ama Jonathan oğlunun Dünya’da olmasının bir nedeni olduğuna inanıyor ve ona günü geldiğinde insan ırkının önünde gururla durup durmayacağına dair karar vermesi gerekeceğini söylüyor,” diyor.
Costner filmin temalarının, özellikle kendisi ile Cavill’in karakterleri arasındaki ilişki söz konusu olduğunda, gerçek dünyayla çok paralel olduğunu düşünüyor: “İnsanlar çoğu zaman filmlerden hayal ürünü olarak bahsediyorlar. Ama gerçek şu ki, bazen filmler insanın kendisine, ‘Bu durumda ben ne yapardım? Ben nasıl bir insanım?’ diye sormasını sağlar.”
* “Unfaithful-Sadakatsiz”le Oscar adaylığı elde eden Diane Lane, Superman/Clark Kent’i evlât edinen Martha Kent rolünde…
* “Revolutionary Road-Hayallerin Peşinde”yle Oscar adayı olan Michael Shannon Süperman’i Kripton Gezegeninden dünyaya kadar takip eden düşmanı General Zod rolünde…
* “Tina: What’s Love Got to Do With It-Tina: Aşkın Bununla Ne İlgisi Var?”la Oscar adayı Laurence Fishburne Daily Planet Gazetesi Yöneticisi Perry White rolünde…
“Superman” Rolünde Henry Cavill
Bu çok katmanlı karakteri canlandıran İngiliz aktör Henry Cavill şunları söylüyor: “Clark kendini hep toplumun dışında hissetmiş biri. Onu yetiştiren Jonathan ve Martha Kent asla saldırgan ya da şiddetli tepkiler vermeyen, en önemlisi de asla oğullarının yapabildiklerini ifşa etmeyen insanlar. Ancak, herkesten farklı bir genç adam olmanın getirdiği hakiki büyüme sancılarıyla başa çıkmaya çalışmak ve bunları kimseyle paylaşamamak Clark’ta bir soyutlanma duygusu yaratıyor. Dünyanın tüm gücüne sahipken herhangi bir şey yapma konusunda kendisini güçsüz hissetmesi bu soyutlanmayı daha da pekiştiriyor.”
Henry Cavill, rolün gerektirdiği fiziğe erişmek için, aylar boyunca Gym Jones’ten Mark Twight’le çalıştı. Zack Snyder’le ilk olarak “300”de birlikte çalışan Twight şunu aktarıyor: “Zack bana gelip, ‘yeni bir projem var ama muhtemelen ilkinden daha zor. Birini Superman görüntüsüne kavuşturman gerekiyor,’ dedi.”
“Bu fikir, ödümü kopardı,” diyen Twight, şöyle devam ediyor: “Ama Zack bana çalışmaya istekli birini getirdi. Fit olmak sadece fiziksel güç ve kondisyon değildir, aynı zamanda karakter gücüdür. Bir amaca ulaşmak için mevcut olan tüm kaynaklarınızı ortaya koymaktır. Ancak beklentiler daha yüksek olduğunda, başarılar daha büyük olabilir.”
Farklı türde işlevsel antrenman tekniklerinin bir bileşimini oluşturan Twight ile antrenör Michael Blevins de içinde bulunduğu ekibi, Cavill’in kablolu çalışmalar, dövüş sahneleri ve tehlikeli sahneleri gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu becerileri, gücü ve özgüveni kazanması için aktörü çalıştırdılar.
“Vücut ağırlığının iki katını rahatça kaldırabildiğini fark ettiğinde, bize ve kendine inandı,” diyor Twight ve ekliyor: “Henry olağanüstü bir disiplin ve fiziksel kapasite düzeyine erişti.” Daha da önemlisi, Cavill yalnızca çok çalışma ve disiplinle bedenine 8 kilo kas ekleme amacına ulaştı. Twight şöyle devam ediyor: “Henry kostümsüzken de kostümlüyken olduğu şekilde görünmek istediğini söyledi. Gömleğini çıkaracağı sahneler için vücut makyajına bile ihtiyaç duymadı çünkü çok çalışmıştı ve bu çalışmanın sonucunun görünmesini arzu etti.”
Cavill ise, “Antrenman hakiki bir keşifti. Mümkün olduğunu asla düşünmediğim çeşit çeşit şeyleri yapabildiğimi öğrendim. Mark bazı şeylerin sürekli ilerlemesini sağladı ve sınırım olduğunu sandığım şeyleri aşmam için gözümü açtı. Beni ezecek beceriye sahipti ama bunu sadece yeterli ölçüde kullandı, mesela doğru dürüst yürüyemememi sağladı; kendimi berbat hissettim ve biraz içim bulandı… ama yine de geri dönmek istedim,” diyor gülümseyerek. Yoğun antrenman Cavill’in “uyanma anı” dediği şeye olanak tanıdı. Aktör bunu şöyle açıklıyor: “Tamam, bunu yapabilirim, diye düşünüyorsunuz. Birincisi, bu beni öldürmez. İkincisi, güvenli ellerdeyim. Üçüncüsü de aslında bunu yapmak hoşuma gidiyor. Evet, canım yanıyor, hem de çok. Ama bedenimin bunun üstesinden fazlasıyla gelebileceğini fark ettiğim noktanın ötesine geçmek hoşuma gitti. İşte bunun olduğu anı yakalamak muhteşemdi.”
Bu uyanma anında, Twight karakter ile aktör arasında bir paralellik gördüğünü belirtiyor: “Superman bir kendini keşfetme hikâyesi. Henry’nin yolculuğu da bu açıdan oldukça benzerdi. Kapasitesinin farkına vardı ve fiziksel olarak yetkin olmanın, vücudundan istediği her tür sonucu almanın getirdiği özgüveni keşfetti.”
Filmin yapımcılarından Charles Roven ise şunu ekliyor: “Henry Cavill vücuduna bütünüyle bir metamorfoz geçirtti. Zaten harika bir fiziği vardı ama bu film için onu süper bir şeye dönüştürdü.”
Henry Cavill bir gün Plano’da çekimleri izleyen çok sayıdaki Superman hayranıyla tanışana dek dünyanın en tanınmış Süper Kahramanı’nı canlandırmanın ne denli olağanüstü bir sorumluluk olduğunu tam olarak kavrayamadığını belirtiyor: “Superman hayranlarının ilgisi ve benimle etkileşimi son derece koltuk kabartıcıydı, ama aynı zamanda benim karaktere hakkını vermemin ne kadar önemli olduğunu anlamamı da sağladı. Bu role her zaman büyük saygı duymuştum, fakat o gün, yaptığım seçimin değerini gerçekten kavradım ve çok onurlandım. Neyse ki, Superman hayranlarının beklentilerine karşılık verdiğimize yürekten inanıyorum. Onu modern çağa uyarladık ama umuyorum ki izleyiciler sonuçtan memnun kalacaklar.”
(20 Haziran 2013)
Hakan Sonok
Tiglon Film Filmleri
Tiglon Film Filmleri, 14 – 20 Haziran 2013 seansları için tıklayınız.
Özen Film Sinemaları ve Filmleri
Özen Film Sinemaları ve Filmleri, 14 – 20 Haziran 2013 seansları için tıklayınız.
Cinnet (Yönetmen: Joko Anwar)
Joko Anwar’ın yönettiği ve Rio Dewanto, Hannah Al Rashid, Izzati Amara Isman, Aridh Tritama’nın oynadığı Cinnet (Modus Anomali), 05 Temmuz 2013’de Medyavizyon Film dağıtımıyla Mir Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Genç adam, karısı ve iki çocuğuyla birlikte ormanın içinde huzurlu ve mutlu bir tatil yapmaktayken davetsiz bir misafir gelir ve herşeyi altüst eder. Tam olarak daha başlarına neler geldiğini anlayamadan kayıp bir zaman yaşar. Bu sürecin sonunda kendine geldiğinde ailesinin yanında olmadığını görür. Bu garip gidişatın bir parçası haline gelen aynı ormanda tatile gelmiş olan bir başka aile ile karşılaşır.
Atıf’ın Uvertür’ü Hindistan’da
Türkiye’deki ilk gösterimi 32. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde yapılan Uvertür filmi, bu kez de Hindistan’ın iki kentinde gösterilecek. 05 – 09 Temmuz 2013 tarihlerinde Yeni Delhi’de ve daha sonra 01 – 06 Ekim 2013 tarihlerinde Bombay’da The Jagran Film Festival 2013’de gösterilecek olan Uvertür, yönetmen Alpgiray M. Uğurlu’nun ve oyuncu Burak Türker’in ilk uzun metraj deneyimi. Uvertür, ilâç mümessili Atıf’ın bir gününü konu alıyor ve İstanbul’da geçiyor. Yurt dışı festival yolculuğuna devam eden filmin önümüzdeki günlerde dünyanın çeşitli festivallerine katılacak.
Birden Fazla Yönetmeni Olan Filmler
Filmi üreten kişi yönetmendir. Yazılmış bir senaryo, yönetmen tarafından görselleştirilirken, yönetimin -kendi içinde- bir bütünlük taşıması gerekir. Bunun her film için geçerli bir reçetesi yoktur, ayrıca başarılı olup olmadığı da film ortaya çıkınca belli olur. Her filmin başarılı olması gibi bir şey söz konusu olmadığı için -senaryo ne düzeyde olursa olsun- bir iyi bir film olmayabilir. (Cezar Zavattini’nin “kötü senaryodan iyi film olmaz” sözünü de unutmamak lâzım.) Ama bazı filmler, çeşitli nedenlerle birden fazla yönetmen elinden çıkmıştır, bunun örnekleri sinema tarihinde ve sinemamız tarihinde pek çoktur. Denildiği gibi bu olgu çeşitli nedenlerden kaynaklanabilir. Hatta baştan filmin birden fazla kişi tarafından yönetileceği programı yapılabilir, bu da çeşitli nedenlere dayanabilir. Birinci halde zorunlu nedenlerle ortaya çıkan durum ikinci halde baştan bilinir durumdadır, ilkinde, ikinci yönetmenin, birinci yönetmenin anlatım dilini iyi okuması ve filmi bir bütünlük içinde bitirmesi gerekir ki, bunun her zaman için olduğunu söyleyemeyiz. İkinci durumda, filmin bütünlüğü söz konusu olduğu ise, yönetmenlerin baştan belli bir dilde anlaşmaları gerekir.
Aşağıda sinemamız tarihine yayılan bir kısım filmlerin farklı nedenlerle birden fazla yönetmenle çekildiği belirtilerek, bazılarında bunun açıklaması yapılacaktır, açıklaması yapılmayanlar konuda yeterli bilgi bulunmaması nedeni ile sadece isim ve yönetmen-ler olarak belirtilmiştir. Bütün bunlar, bir filmin birden fazla yönetmen eli ile yapıldığı işleri kapsamaktadır. Hayli benzerlik göstermesine rağmen çok farklı bir durum ise, bir filmin birbirinden bağımsız filmlerden oluştuğu durumdur. Sinemamızda bu şekilde de filmler bulunmaktadır; bunlar ana filmi oluşturan filmlerin aynı (tek) yönetmen elinden çıkmış olması yanında, her filmin farklı yönetmen eli ile üretildiği durumlar da söz konusudur. Benzer (gibi) fakat farklı bir kategori oluşturan bu filmleri de bir araya toplamak düşüncesindeyiz. Bunlar, sinemamız için yapabildiğimiz -fakat her zaman eksiklerini gidermeye hazır olduğumuz- küçük araştırmalardır. [Burada şunu belirtmek isterim ki aşağıda yer alan Anlat İstanbul isimli film beş yönetmen elinden çıkmıştır ve her yönetmen farklı bir öykü anlatmaktadır fakat film bölümlerden oluşan bir film değil, tek bir filmdir. Farklı öyküler -birbirine bağlanarak- tek bir öykü oluşturmuştur, yoksa bizim, ikinci bir grup olarak ele almayı düşündüğümüz filmler gibi biri (tamamen) bitip diğeri başlayan öykülerin oluşturduğu bir film değildir.]
Şimdi aşağıda çok farklı nedenlerle birden fazla yönetmen elinden çıkma filmlerimize genel bir bakışla bakalım. Yazı sonunda numaralı olarak verdiğimiz filmler, başlangıçta birden fazla yönetmen ile yola çıkılan, yani bir yönetmenin -şu veya bu nedenle- bırakıp ikinci bir yönetmenin tamamladığı filmler değil, birden fazla yönetmenin birlikte -zaman zaman tek tek de olabilir- kotardıkları filmlerdir. Bu duruma girmesi gerekirken, numaralandırılanlardan önce ele aldığımız filmler içinde de bu şekilde olan filmler vardır, bunlar, son yıllarda yaygın olarak örnekleri görülen birden fazla yönetmenli filmlerle benzerlik gösterseler de, yapıldıkları yıllarda bir yaygınlık göstermedikleri için, metin içinde ele alınmışlardır. (Gözümüzden kaçan her film için uyarılarınıza her zaman açığım.)
AĞLAYAN KADIN (1967) / Film, Türkan Şoray’ın Sultan olarak başa oynadığı dönemlerin filmidir. Seden tarafından Sine Film (Muzaffer Arslan) adına çekilirken, o günlerde gösterime giren Düğün Gecesi (1966 / Seden) filmindeki bazı sahneler (!) Şoray’ı rahatsız eder ve o filmi hem yönetmen, hem yapımcı olarak çeken Seden’e cephe alarak, çalışmak istemediğini söyler. (O sahneler, Türkan Şoray’ın Ajda Pekkan ile Zeki Müren -filmin başrollerinde bu üçlü vardır- yüzünden kavga ettiği sahnelerdir. Şoray bu sahnelerin kesilmesini ister. Kesme sözü veren Seden kesmez, hatta o sahnelerin fotoğrafları haftalık Ses Dergisi’nde yayınlanır.) Şoray ağır basar ve Seden gider, filmi Semih Evin tamamlar. Evin’in böyle tamamladığı bir film de Kadifeden Kesesi’dir (1956) Yapımcı Cahit Günal kendi yönettiği film yarım kalınca, filmi Evin tamamlayacaktır.
BELÂ MUSTAFA (1972 ) / ÖLÜMÜN ÜCRETİ ( 1964 ) / Bu filmlerin her ikisine de Feyzi Tuna başlamış, fakat kısa bir süre sonra bırakmıştır. Belâ Mustafa’yı Mesut Taner, Ölümün Ücreti’ni ise Cevat Şahiner tamamlamıştır (bitirmiştir). Mesut Taner bu çalışmasından uzun süre sonra tekrar yönetmen olarak filmlerimizde görev alacak, Şahiner ise yönetmen yardımcılığı ile yetinecektir. Filmler, Feyzi Tuna’nın önemli filmlerin değildir. Tuna’nın yaptığı filmlerin az bir bölümü sinemamız için önemli ise de, bu şekilde başlayıp devam edemediği filmleri de vardır.
BİNNAZ (1919) / Binnaz, Ahmet Fehim’in Yusuf Ziya Ortaç’ın adapte eserinden uyarladığı bir filmdir. Film, bittikten sonra Fazlı Necip tarafından çekilen bölümler filmin başına eklenmiştir. Bu nedenle, iki yönetmenli gibi görünürse de, film (Binnaz) tamamen Ahmet Fehim tarafından çekilmiştir. Fazlı Necip’in çektiği bölümler ise sadece eklenen bölümlerdir, bu nedenle -belirtmiş olmamıza rağmen- bu filmi (birden fazla) iki yönetmenli filmler arasında saymamak gerekir görüşündeyiz.
BİR GARİP ADAM (1965) / Orhan Elmas’ın senaryosu Nurettin Alpan ve Orhan Elmas tarafından çekilir, Orhan Elmas’ın yıllarını sinemaya vermiş biri olmasına rağmen, Nurettin Alpan’ın -bizin bildiğimiz- başkaca sinema eylemi yoktur.
BİRKAÇ GÜZEL GÜN İÇİN (1984) / İrfan Tözüm ilk yönettiği Birkaç Güzel Gün İçin filmini yarım bırakır ve filmi oyuncusu Cüneyt Arkın tamamlar. İlginç olan Tözüm’ün, bu filmi kabul etmemesi, 1986’da çekeceği Çağdaş Bir Köle ile yönetmenliğe başladığını söylemesidir.
CANAVAR (1948) / Faruk Nazif Çamlıbel’in oyunu Canavar 1948’de Vedat Örfi Bengü ve Ertuğrul Sadi Tek tarafından filme alınır. Bengü, ülkemizde film çekmeye başlamadan önce -tiyatro kökenlidir- Mısır’a gider, yapımcı ve yönetmen olarak film çalışmalarına başlayarak, Mısır Sinemasının kuruluşuna ön ayak olur. Bu arada bir Mısır filmini de Fransa’da çeker. Bu film, Ertuğrul Sadi Tek’inde -birlikte de olsa- tek yönetmenlik çalışmasıdır. Tek de tiyatro kökenlidir ve çok az sayıda filmde oynamıştır.
CENNETİN KAPISI – SONBAHAR AĞLIYOR (1973 ) / 1973 yılında Selim İleri’nin senaryosunu Cennetin Kapısı adı ile Halit Refiğ çekmeye başlar. Bir noktada filmi bırakmak durumunda kalır. Tozman Film (Hikmet Tozman) yapımcı olduğu yapıma, filmin oyuncularından Fikret Hakan yönetmen (ve elden geçirilen senaryo yazarı) olarak devam eder ve film tamamlanır, bu arada adı Sonbahar Ağlıyor olarak değiştirilir.
ÇANAKKALE ASLANLARI (1965) / Sinemamız 1948’de Ferdi Tayfur’un İstiklâl Madalyası filminden başlayarak her yıl Kurtuluş Savaşı ile ilgili filmler üretmiştir. 1965 yılında ise “renkli” filmin yavaş yavaş başlaması ile Turgut Demirağ – Nusret Erarslan ikilisi, Çanakkale Savaşını ele alarak, Çanakkale Aslanları’nı gerçekleştirir. Turgut Demirağ (AND Film’in sahibi / yönetmen) filmin dramatik sahnelerini çekerken, askeri sahneleri ise muhabere Albay Nusret Erarslan yönetir. Filmin konusu Fahri Celal Göktolga’nın bir eserinden alındığı gibi, askeri sahnelerde “ordu”nun iştiraki ile gerçekleştirilir. [Günümüzde ise (2012 / 2013) Çanakkale Savaşı sayıları giderek artan filmlere konu olmaktadır.]
DUVAKSIZ GELİN (HÜLLECİ) (1942 – 1945) / Adolf Körner, Çekoslovakya’dan ülkeye gelince yönetmen (büyük yönetmen) olarak değerlendirilir ve kendisine üç film yaptırılır: Kerem ile Aslı, Sürtük ve Duvaksız Gelin (Hülleci). Hülleci, Reşat Nuri’nin romanıdır ve filmi çekmesi için Körner’in eline verilir. Körner’in çektiği filmler ortaya çıkınca, değil büyük yönetmen, yönetmen bile olmadığı belli olur. Bu nedenle Duvaksız Gelin (Hülleci) filmi gösterime çıkarılmaz. Filmin ayrıca sansür tarafından reddedilmesi de (sansür ile ilgili yasal düzenleme, 14.7.1934 günü yürürlüğe giren 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu ile yapılmıştır.) gösterimini etkiler. Sansür nedeni, toplumumuzda “hülle” müessesinin kaldırılmış olmasıdır, ayrıca film de Körner’in diğer filmleri gibi kötü bir filmdir. Sansür, filmin sonunun değiştirilmesini de öngörmektedir. Bunlar olurken, Körner yönetmenliği bırakır (bıraktırılır!) ve bir sinemada gişe memuru olarak çalışmaya başlar. Sonu belirsiz hale gelen filmi Şadan Kâmil tamamlar ve gösterime sokulur duruma getirir. Bu arada filmde başrollerden birini oynayan Naşit Özcan ölmüştür (1943), film, Özcan’ın ölümünden sonra gösterime çıkarılır (1945). Bu hali ile film, iki yönetmenli filmler içinde ilginç bir durum alarak sinema tarihinde ki yerini alır!
DÜŞMAN AŞIKLAR (1955) / Memduh Ün, ilk yönetmenlik denemesi Düşman Aşıklar filmini bir süre sonra bırakır, filmi Mehmet Muhtar tamamlar. Muhtar, yönetmenliğin yanında görüntü yönetmeni olarak da çalışan bir kişidir. Film kaynaklarda Muhtar’ın filmi olarak geçer, Ün filmleri arasında -pek- sayılmaz. Konu, İlhami Safa’nın Hacı Şakir Ailesi romanından alınmıştır.
EVLAT YÜZÜNDEN (1960) / Bu film ise Orhan Ateş ile Rahmi Kafadar’ın yönetmenliğini yaptıkları bir filmdir.
FELÂKET YOLU (1959) / Ülkemizde bir kaç film çekmiş olan Macar Yönetmen Janos Varnay’ın senaryosunu yazıp, çekmeye başladığı Felâket Yolu filmi yarım kalınca Faruk Kenç tarafından tamamlanarak gösterime çıkarılır.
GURBET TÜRKÜSÜ (1964 ) / Hulki Saner’in yönetmeye başladığı filmi sonradan (üvey oğlu) Adnan Saner tamamlayacaktır. Adnan Saner, yurt dışında sinema eğitimi almış olmasına rağmen, Saner Film’de sadece bir film yönetmiş (Severek Döğüşenler – 1965) daha çok Hulki Saner’in çektiği filmlerin senaryolarını yazmıştır. Yarım kalan Gurbet Türküsü’nü tamamlayarak bir yıl sonra yöneteceği film için bir ön çalışma yapmıştır.
HATA – GÖKLER KRALİÇESİ / Ferdi Tayfur’un sinemada kısa süren yönetmenliğinin (6 film) son filmini çekerken (1957), yaşamını yitirmesi ile biter. Böylece yarım kalan, “Hata / Bırakın Ağlayayım” (1957) filmini Şinasi Özonuk tamamlar. Şinasi Özonuk bir diğer çift yönetmenli -ilginç bir- filmde, yine yer alacaktır. Özonuk’un Mehmet Muhtar ile birlikte çektikleri Gökler Kraliçesi filmi çift yönetmenliğinin dışında bir başka özellik daha taşır. Bir kurgu-filmdir. Filmin İstanbul’da gösterildiğini zannetmiyorum. Türker İnanoğlu’nun hazırlattığı 5555 adlı afiş kitabında yer alan afişini gören G. Scognamillo filmi hatırlamadığını söylemişti. Hasbel kader Anadolu’da (Tokat) gördüğüm filmi kısaca anlattım. Filmin -o zaman- bende bıraktığı izlenim, iki ayrı A. B. D. egzotik filminden kurgu ile harmanlanarak oluşturulduğu idi. Gökler Kraliçesi’nin bizde çekilen hali -o günün koşullarına göre- siyah/beyazdı. Filmde, filmin yapımcısı AND Film filmlerinde (Cumbadan Rumbaya) şarkıcı olarak görülen ve şarkılar söyleyen Tacettin Uygun oynuyordu. Kurgu malzemesi olarak kullanılan A. B. D. filmlerinin adı ne idi, kimler oynuyordu, kim yönetmişti, bu konuda en ufak bir bilgim yok. (Yanılıyor olabilirim) Filmler renkli iken siyah/beyaz duruma getirilmişti, bu görüntünün görünümünden kendini belli ediyordu, -farklı kişilerin varlığı?- en az iki film olduğu kanısını doğuruyordu. Bunların böyle olduğunu kabul edersek, filmin sadece 1/3 (belkide 1/2 si) yapımcı firma tarafından çekilmişti. Bu çekilen bölümleri, adını verdiğimiz Özonuk ve Muhtar’dan birisi çekmiş veya her ikisi birlikte çekmiş olabilirler, bu durumda -eğer kullanıldı ise- yabancı filmlerin seçimi ve/veya film içine yerleştirilmesi her iki yönetmenin müşterek (veya tek başına) çalışmaları ile oluşturulmuş olabilir. Film, güya çöllere geçen, çöl kıyafetleri içinde gezip, durduk yerlerde şarkılar söyleyen Tacettin Uygun yanında, yarı çıplak kızların dolaştığı bir şekilde devam ediyordu, ara yerlere de dediğim film parçaları serpiştirilmişti. Belki elli yıldan fazla oldu, hatırladıklarım bunlar, hafızayı beşer nisyan ile malüldür.
İSTANBUL YILDIZLARI (1952) / Bir futbol maçı ile ilgili bir iddia üzerine kurulu filmi, Mehmet Muhtar ve Orhan Atadeniz yönetir. Çok az sayıda yönetmeklik yapan Atadeniz’in görüntü yönetmenliği yaptığı filmlerde vardır fakat Atadeniz, sinemamızın efsanevi kurgucusu (montajcısı) olarak tarihindeki yerini alacaktır. Atadeniz, 1953 yılında da Vedat Örfi Bengü’nün (ölümü nedeni ile) yarım kalan, Bu Kadın Benimdir (Zavallı Necdet) filmini tamamlayarak, bir başka filmin ortak yönetmeni olur. [Atadeniz, ayrıca 1952 de, 1932’de W. S. van Dyke’nin yaptığı ve başrolünü Johnny Weismüller’in oynadığı Tarzan the Ape Man filmine bir kısım -kendi çektiği- ekler yaparak Tarzan İstanbul’da filmini oluşturur, bu ilk yerli Tarzan filminde, başrolü (Tarzan) sinemamızın atletizmden (çekiç atma / Türkiye şampiyonu) gelme oyuncusu Toma (Tamer) Balcı oynar. van Dyke’nin filmine, yapılacak eklerle oluşturulacak bir diğer film, 1974 yılında yapılır: Tarzan Korkusuz Adam. Kunt Tulgar’ın bu filminde ise başrolü greko-romende olimpiyat şampiyonlukları olan (bir süre sinemada oyunculuk yapan) Yavuz Selekman oynayacaktır.]
KADERİN MAHKUMLARI (1953) / Film, Ekmel Hürol ile Vedii Cezayirli’nin birlikte yönettikleri film. Hürol’un daha önce bir yönetmenliği varsa da, Cezayirli’nin ilk ve tek yönetmenliği -oda birlikte bir yönetmenlik-. [Bu filmle ilgili -alakasız bir konuda, sinema tarihimizde yer almayan bir bilgi şöyledir: Filmin çekim aşaması sırasında haber olarak gazetelerde yer alır, o zaman filmin adı Kader Mahkumları’dır. O günlerde gazetelerde bu isimle (Kader Mahkumları) Fazıla Atabek’in yazdığı bir roman da tefrika edilmektedir. Bu ise gerek annemin (gençlik arkadaşı) gerek babamın tanıdığı bir kimsedir. Haberi gazetede okuyan babam, tefrikanın yazarı Atabek’e haber verir. O da yapımcılar (yönetmenler) ile konuşur, dava edeceğini belirtir, filmin çekimleri devam ederken Kader Mahkumları adı Kaderin Mahkumları olarak değiştirilir. Dava gündeme gelmez, aslen tiyatrocu olan ikilinin çektiği film bitirilerek gösterime girer.]
KANLI PINAR (1954) / Çetin Karamanbey’in çektiği Kanlı Pınar filminin son sahneleri çekilmeyince, filmi Rahmi Kafadar tamamlar, film bu şekilde bitirilir.
KOKULU FİLM (1954) / Sinemamızda uzun yıllar oyunculuk yapan Renan Fosforğlu, yaptığı az sayıda filmden Kokulu Film’i (1954) Cüneyt Örs ile birlikte yönetir. Örs de yapımcılık -bir filmde de yönetmenlik- yapan sinemamız elemanlarındandır.
KÖROĞLU (1945) / Bir halk kahramanı olan ve bir adaşı ile birlikte halk edebiyatında yer alan, kişiliği hakkındaki bilgiler yeteri kadar aydınlığa kavuşmamış Köroğlu sinemamızda çeşitli zamanlarda ele alınmış bir tarihi kişiliktir. Bu filmlerden ilki 1945 yılında Refik Kemal Arduman ve Mümtaz Ener tarafından çekilir. Senaryo Muharrem Gürses’e aittir. Görüldüğü gibi, aslında sinemamızda oyunculuk yapan -başka yönetmenlikleri olan- iki kişi tarafından çekilmiş bir filmdir. Sonraki yıllarda konu Mehmet Dinler ve Atıf Yılmaz tarafından tekrar ele alınacaktır. Bu filmler farklı senaryolara dayandıkları için, Köroğlu öyküsünü temelde (babanın gözlerinin dağlanması – kör edilmesi – alınan intikam…) değişmeyen şekline dayanmalarına rağmen değişik filmlerdir. Köroğlu, çeşitli şekillerde edebiyatımızda da yerini alacaktır. [Arduman – Ener ikilisinin filmi her ne şekilde ele geçti (ve kaldı) ise Tokat’ta Ali Sabri Sineması’nda (bir süre) her Cumhuriyet Bayramında bir gün de olsa gösterilerek, çok ilginç bir olaya da kaynaklık edip yardımcı olmuştur.]
MERHAMET (1959) / Ural Ozon’un senaryosunu yazdığı Merhamet filmini A. Ural Ozon ve Fikret Uçak çekerler.
[MEZARIMI TAŞTAN OYUN (1951) filmi bazı kaynaklarda Atıf Yılmaz’ın ilk filmi olarak gösterilirken, bazı kaynaklarda da Hüseyin Peyda – Atıf Yılmaz tarafından çekilmiş gibi gösterilir. Film, H. Peyda’nın çektiği bir filmdir, A. Yılmaz asistan olarak gösterilirse de -pek- asistanlık yapmamıştır. …Bir kısım kaynaklarda çift yönetmenli olarak gösterildiği için bu film hakkında açıklama gereksinimi duyulmuştur.]
MEZARINI KAZ BENİ BEKLE (1971) / Film Savaş Eşici ve Günay Kosova’yı ortak yönetmen olarak gösteriyor. Özgüç, kitabında Günay Kosova’nın adını Günay K. şeklinde vererek, -biraz- uğraşmamıza neden oldu ise de, sonuçta isim açıklığa kavuştu. Günay Kosova bir başka filmde de farklı bir şekilde yer alacaktır. 1974’de Arda Uskan’ın çekmeye başladığı Gecelerin Ötesi (bu film bitmiş gibi kaynak kitaplarda yerini alır -Erksan’ın aynı isimli filmi ile karıştırılmasın) filmi yarım kalır, daha sonra film yapımcısı tarafından -bazı parçaları kullanılarak- ve tamamen (adı bile) değiştirilerek tamamlanır (yeniden çekilir) ve gösterime (en azından afiş olarak) girer. Film son hali ile İster Sarıl İster Darıl adını alırsa da, bu isimle hiç bir kaynak kitapta yer almaz.
MAHŞERE KADAR (1971) / Lütfi Akad’ın çekmeye başladığı Mahşere Kadar yarım kalınca, filmi O. Nuri Ergün tamamlar.
NASRETTİN HOCA DÜĞÜNDE (1940-43) / Muhsin Ertuğrul, hiç bir filmini yarım bırakmadığını söyler. Oysa 1940’da çekimi başlanan Nasrettin Hoca Düğünde filmi Hazım Körmükçü’nün hastalanması sonucu bitirilememiş, bir süre (3 yıl) sonra Ferdi Tayfur tarafından tamamlanmıştır. Bu filme girmeden önce şunu da söylemek gerekir ki, Muhsin Ertuğrul’un tamamlayamadığı ve bu nedenle yarım kalan bir diğer filmi Mineli Kuş’tur. Nasrettin Hoca Düğünde, Burhan Felek’in yazdığı senaryoda Nasrettin Hoca’nın “Hoca’nın Karısı ile Dilsiz Oyunu”, “Sofrada Çorbadan Ağzı Yanması”, “Kul Taksimi / Allah Taksimi” gibi fıkralarından oluşmakta idi. Nasrettin Hoca’yı oynayan Hazım Körmükçü’nün hastalanması üzerine film yarım kalır, yapımcı (İpek Film) oyuncuyu mahkemeye verir. Bu nedenlerle tamamlanamayan film, daha sonra Ferdi Tayfur’un eklediği sahnelerle tamamlanır: Ferdi Tayfur çektiği sahnelere, Mümtaz Osman’ın (Nazım Hikmet) Düğün Gecesi (kısa film), Hazım’ın (oynadığı?) Karagöz’ün Şairliği, Laurel / Hardy’nin Şeytanın Kardeşleri (Fra Diavolo) filmlerinden parçalar ekleyerek filmi bitirir. Film bu şekilde gösterime çıkarılır, böylece sinemamızda iki yönetmenli ilk film olma özelliğini de taşır. (Muhsin Ertuğrul’un Sineması / Prof. Dr. Â. Ş. Onaran – s. 285 ve devamı…) Yalnız, Tayfur’un çektikleri (!?!) dışında -adı yukarıda belirtilen- filmlerin eklenmesi ile film bir çeşit kurgu-film özelliği taşırsa da, baştan beri -fıkralardan oluşsa da- kurmaca bir film düşünüldüğünden, kurgu-film özelliğini geri plâna alarak filmi ilk birden fazla yönetmenli film olarak kabul edebiliriz.
ÖLMÜŞ BİR KADININ EVRAK-I METRUKESİ (1956) / AYRILSAK DA BERABERİZ (1967) / Bu filmler de Metin Erksan’ın başlayıp sonlandıramadığı filmlerdir. Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi, Erksan’ın askere gitmesi nedeni ile bırakmak zorunda olduğu, bir roman (Güzide Sabri Aygün) uyarlamasıdır. Erksan’ın bırakmak zorunda olduğu filmi Semih Evin tamamlayacaktır. (Erksan, bu filmin filmografisinde yer almasını istememektedir.) Ayrılsak da Beraberiz de (herhalde) Erksan’ın aynı duyguları beslediği bir diğer filmdir. Filmi, yapımcısı Muzaffer Arslan tamamlar ama film tam bir kara sevda filmi olarak Erksan’ın eline daha çok yakışacak bir filmdir, ancak bu hali ile sadece filmlerimiz arasında -önemi olmayan- bir yer tutmaktadır. Bunlara rağmen her iki filmde re-make yapılmıştır. Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi, Erakalın tarafından 1969’da Ölmüş Bir Kadının Mektupları adı ile Ayrılsak da Beraberiz ise Zifaf (1983) adı ile Orhan Aksoy tarafından yeniden yapılmışlardır.
SAFİYE SULTAN (1955) / Bir Türk – İtalyan ortak yapımı olan filmi Enzo D. Martino ile Fikri Rutkay yönetmiştir. Ortak yapım olması nedeni ile filmde her iki ülkeden de oyuncular oynamaktadır. (Mahir Özerdem – Atıf Kaptan – Cahit Irgat – Maria Frau – Mariolino Bova – Bruno Corra – Carla Colo – Carlo Giustini – Enzo Fermonte – Franca Tomantini…)
SEFİLLER (1967) / Victor Hugo’nun romanı sinemanın devamlı ilham kaynağı olmuş, çeşitli kereler uyarlanmıştır. Sinemamız da bu esere bigane kalmamış, 1967 yılında Kemal Film tarafından uyarlaması yapılması plânlanmıştır. Filmi Zafer Davutoğlu yönetecektir ve çekimler başlar, bu arada o günün gösterim koşulları gereği sinemalardan hafta alınır fakat filmin alınan haftaya yetişmeyeceği görülünce, Davutoğlu’nun çalışma günlerinde, o günlerde çekimde işi olmayan aktörler ile kurulan yeni sette Osman Seden çekimlere başlar ve gösterim haftasına film yetiştirilir. Çift yönetmenin bu farklı uygulaması, filmin yarım kalma durumunun dışında yapılan -biraz da zorunlu- bir yöntemdir -sinema tarihimize pek girmedi ise de…
SON MEKTUP (1958) / Son Mektup filmi Şehir Tiyatroları oyuncuları Hâluk Sarıcı ve Necmi Oy’un ortak yönetim çalışması ile oluşturulur. Gerek Şehir Tiyatroları’nda Muhsin Ertuğrul ile çalışmaları ile tiyatrocu özelliği taşıyan bu oyuncular zaman zaman filmlerde de oynamışlardır.
SONSUZ İHTİRAS (1970) / Bu film için yönetmen olarak kaynak kitaplarda (bk.: Agâh Özgüç – Türk Filmleri Sözlüğü) Nejat Ocan adı verilmektedir fakat filmin afişlerinde yönetmen olarak Cahit Günal – Enis Olcayto isimleri ter almaktadır. Aynı zamanda yapımcı da olan Cahit Günal’ın yönetmen olarak başka filmleri de vardır fakat Enis Olcayto, sinemamızda -uzun metraj filmlerde- hiç yönetmenlik yapmamıştır, çok az sayıda senaryosu bulunmaktadir. Nejat Ocan adı da, Olcayto’dan daha az bilinen -aslında hiç bilinmeyen- bir isimdir ve sadece bu filmde yönetmen olarak adı geçmektedir. Bu filmin yönetmen sorunu, (Nejat Ocan veya Enis Olcayto’nun yönetmenlik sorunu) tarafımızdan halen çözümlenememiş bir sorundur. (Özgüç, Ocan’ı yönetmen olarak gösterdiği künyede Cahit Günal’ı senaryo yazarı olarak belirtir.)
TARZANLAŞAN ADAM (1960) / Sinemamızın kayıp filmlerinden biridir, Natuk Baytan ve Rahmi Kafadar tarafından yönetilmiştir ama bu bir beraberlik değildir. Rahmi Kafadar’dan söz edince bir filmden daha söz etmek gerekir. Yapımcı Feyturiye Esen’in tek yönetmenlik örneği olarak sinema tarihinde yerini alan Canım Benim (1965) filminin çekilen bölümleri yeterli kalitede olmayınca, Esen’in yardımcısı durumundaki -yapımcı Esen’in diğer filmlerinde yönetmenlik yapmış olan- Rahmi Kafadar bir kısım sahneleri yeniden çekmek durumunda kalır. Canım Benim kayıtlarda belirtilmemesine rağmen bu nedenlerle çift yönetmenli bir film olur.
[Erman Şener, Ses Sanatçılar Ansiklopedisi’nde, Natuk Baytan’ın, beş gün setinde bulunduğu, bir arkadaşının yaptığı, Memiş İş Peşinde filmini yönetmeni bırakınca, filmi tamamlayarak yönetmenliğe başladığını yazıyor ve 1961 tarihini veriyor. Özgüç de Baytan’ı yönetmen göstererek Memiş İş Başında filmini ve 1961 tarihini veriyor. Yönetmenliğinin ilk yılında, Burçak Evren de Memiş İş Başında filmi için 1961 tarihini verirken yönetmen olarak Baytan’ı gösteriyor. Özgüç, filmografisinde filmin adını Memiş İş Peşinde ve yapım yılını 1961 olarak veriyor. Evren, Özgüç’te bulunmayan Tarzanlaşan Adam filmi için Baytan’ı Kafadar ile yönetmen gösterirken, yapım yılı olarak 1960’ı belirtiyor. Burada akla gelen sorulardan önce filmlerimizin yapım yıllarının sağlıklı olmadığını, buradaki gibi -kimi akıl karıştırıcı- bilgilere başka yerlerde de rastlayabileceğimizdir. İkinci bir konu, sözü edilen filmin adının Memiş İş Başında mı (!),Memiş İş Peşinde mi (!) olduğudur. Asıl soru ise, söz konusu filmin -adı her neyse- yapımcısı kimdir; Özgüç’ün verdiği bilgiye göre filmin başrolünde de oynayan Mahmut Arseven’dir. (Ben bu kişiyi aradım ve telefonla ulaştığım kişi ad ve soyadı benzerliği olduğunu, adaşını kendisinin de aradığını söylemiş idi.) Şener’e göre yapımcı Baytan’ın arkadaşıdır fakat isim belirtmiyor. Film, Özgüç ve Evren’e göre Natuk Baytan’ın yönettiği bir filmdir ama Şener, yönetmenin yarım bıraktığı filmi -sette beş gün bulunmuş- Baytan’ın tamamladığını -böylece yönetmenliğe başladığını yazıyor. Filmi yarım bırakan yönetmen kimdir? Bütün bunlar -konuya değinen tüm kaynaklarda belirtildiği gibi- 1961 yılında oluyor ve bu film Baytan’ın ilk filmi. Ama Evren’in Baytan’ı Kafadar’ın yanında -ortak- yönetmen olarak gösterdiği Tarzanlaşan Adam filminin yapım yılı olarak 1960 yılını veriliyor. Yine de kesin olmamakla birlikte vardığımız sonuç: Memiş İş Peşinde (veya Başında) Baytan’ın filmi ise de, Tarzanlaşan Adam -bir çift yönetmenli film- olarak ve 1960 yapımı olması nedeniyle Baytan’ın ilk filmi oluyor.]
ÜÇ TEKERLEKLİ BİSİKLET (1962-64) / Orhan Kemal’in bir film-hikâyesinden, Vedat Türkali’nin yazdığı senaryoyu Lüfti Akad çeker. Film yarım kalınca (*) Memduh Ün (**) tarafından tamamlanır. Bir cinayet işleyen Ali, kaçarken yıllardır yurt dışına giden kocasından haber alamayan çamaşırcı Hacer’in evine sığınır. Ali’nin sığınması Hacer’in ve çocuğunun yaşamını değiştirecektir… Orhan Kemal, bu filmin konusunu, ölümünden sonra yayınlanacak olan Kaçak isimli romanında tekrar ele alacaktır. Fakat romanda, Ali’nin yerini, Vukuat Var / Hanımın Çiftliği romanlarının sonunda çiftliği yakarak kaçan (Habib) alacaktır. Ün, Üç Tekerlekli Bisiklet filmini tamamlamasının dışında Kaçak romanını da sinemaya uyarlayacaktır. Üç Tekerlekli Bisiklet filmini tamamlarken de, Akad’ın çektiği bölümleri seyreden ve çektiği kısa bölümde Akad’ın üslûbuna sadık kalma yolunu izleyen Ün, finaldeki kavga sahnesinde, bu üslûptan ayrılarak -ve bir Akad filminde bulunmayacak- sahneler ile filmi (kendi çekimlerini) bitirecektir.
VATAN VE NAMIK KEMAL (1951) / BEKLENEN ŞARKI (1953) / Bu filmler Sonku Film yapımı olarak sinemamızda yerlerini alırlar. Vatan ve Namık Kemal (1951), Namık Kemal’i de kahraman olarak alan Vatan yahut Silistre oyunu çerçevesinde düzenlenmiş, Talat Artemel ve Münir Hayri Egeli’nin senaryosuna dayanan Sami Ayanoğlu, Talât Artemel, Cahide Sonku üçlüsünün yönettiği filmdir. Konu 1969’da Duygu Sağıroğlu tarafından yeniden çekilecektir. Beklenen Şarkı (1953) ise Zeki Müren’in ilk filmi olarak tanınmış bir film olarak Sami Ayanoğlu, Orhon Murat Arıburnu ve Cahide Sonku tarafından yönetilir. Film ikinci kez 1971’de Ülkü Erakalın tarafından çekilecektir. Her iki filmin ilk versiyonları -dediğimiz gibi- Sonku Film (Cahide Sonku) yapımlarıdır, bir söyleşisinde belirttiği gibi her iki filmde de yönetim ağırlıklı olarak Sami Ayanoğlu tarafından yapılır, ikinci kişiler yardımcı olmuşlardır, üçüncü kişi Cahide Sonku’nun fazlaca bir katkısı yoktur ama filmlerin yapımcısı olunca adını yönetmen olarak yazdırır. Beklenen Şarkı’nın senaryosu Sadık Şendil’e aittir. Daha sonraları tekrar çekilmiştir, yukarıda belirttiğimiz Erakalın’ınki, tekrarının en ilginçlerinden biridir, filmin erkek kahramanına (Zeki Müren’e) cinsiyet değiştirtmiş, Hülya Koçyiğit yapmıştır, ilk filmde Jeyan Mahfi Ayral rolünü ise ikincide Kartal Tibet oynamaktadır. Ölmeyen Şarkı (1977) adlı bir başka uyarlama ise Orhan Aksoy tarafından yapılmıştır.
ZAVALLILAR (1972 – 74 ) / Yılmaz Güney’in başladığı Zavallılar, tutuklanması nedeniyle yarım kalır (1972), filmi daha sonradan, sinemaya başlangıç günlerinde Yılmaz Güney’in asistanlığını yaptığı Atıf Yılmaz tamamlar (1974). Elde (Yılmaz Güney tarafından) yazılmış bir senaryo vardır. Filmin tamamlanmasına karar verilince, eldeki senaryo çekilemeyeceği için Atıf Yılmaz tarafından yeni bir senaryo yazılır. Bu bölümde Yılmaz Güney’in çektiği bölümde üç garibandan ikisi olan Yıldırım Önal ile Güven Şengil yine kendilerini -filmde cezaevinde yatmalarına neden olan suçları işlemeden önce / suçları işlerken- oynuyorlardı. Güney’i ise aynı şekilde oynatmak mümkün değildi, o nedenle bir akrabası Göktürk Demirezen -Güney’in sinemadaki duruş ve davranışlarını çok iyi izlemiş ve özümsemiş olarak- oynuyordu. Film bu şekilde tamamlanır, bu son halinin senaryosu Güney Film tarafından yayınlanır. Burada bir yanılgı vardır, Güney’in senaryosu yayınlanan senaryo değildir, Atıf Yılmaz’ın eklemeler yapmak zorunda kaldığı senaryodur. Güney’in çekebildiği kısımlarda, arkadaşları Güney’i -paraları olmadan yemek yedikleri- lokantada (tuvalete gittiğinde) bırakıp kaçarlar. Güney de, parası olmadığı için karakola götürülünce, orada kendini görüp, yabancı olduğu için sınır dışına çıkarılmak istenilen yabancı bir kadınla evlenmeyi kabul ederek kurtulur. Güney, yabancı kadınla evlenince, kadın Türk vatandaşlığını kazanır, sınır dışı edilmekten kurtulur, para yardımı ile de Güney’i lokantacının kurtarır. Güney’in çekemediği bölüm bu evlilik dönemidir. Kadının zenginliği ile büyük bir rahatlığa kavuşursa da, kadının evinden çıkamaması nedeniyle bir süre sonra -kendisini bırakıp kaçan- gariban arkadaşlarını (avare günlerini) özlemeye başlar. Güney, çekemediği bu bölümler için Avrupa’da yaşayan Romalı Perihan diye ünlenen şov-dünyası kadınını Türkiye’ye getirtmiş ise de, tutuklanması ile film yarım kalınca, Romalı Perihan’ın oynaması gerektiği bölümler çekilemez. Bu ise meskûr kişi tarafından Güney aleyhine kullanılır. Bu filmin en ilginç yanlarından biri: Atıf Yılmaz’ın yıllar önce kendisine asistanlık yapan Yılmaz Güney’in filmini -senaryo da yazarak- tamamlamasıdır. Yılmaz Güney, sonradan Atıf Yılmaz’ın Balatlı Arif (1967), Zeyno (1970) gibi filmlerinde -başrol- oynamasına rağmen, her zaman Atıf Yılmaz’dan “Ustam” diye söz etmiştir.
ZORLU DÜŞMAN / 1966 yılında yapılan Zorlu Düşman filminin künyesinde dört yönetmen adı vardır: Natuk Baytan – Yavuz Yalınkılıç – Bilge Olgaç – Remzi Jöntürk. Film hakkında bilgiye ulaşamayınca, konuyu sorduğumuz sn. Agâh Özgüç, “Yönetmenler filmi bıraktıkça yerine yenileri getirilerek çekimlere devam edilmiş” demişti. Nedenleri kendilerinde saklı (hepsi) rahmetli olmuş dört yönetmenimizi saygı ile analım.
YILMAZ GÜNEY / Çok ilginçtir, Yılmaz Güney, sinemadaki ilk filmlerinde (“Bu Vatanın Çocukları” – “Alageyik”) hem oyuncu, hem senaryo yazılım ekibine katılan biri, hem de filmlerin yönetmeni Atıf Yılmaz’ın asistanıdır. Sinemaya bir süre -zorunlu- ara verdikten sonra, tekrar dönüşünde, filmlerini daha çok Anadolu sinemalarında gösteren ikinci sınıf yapımevlerinin filmlerinde oynar ve -eğer varsa- Yılmaz Güney mitosu, bu filmlerle kurulur. Bu filmlerde öncelikle oyuncudur, birçoğunun senaryosunu da yazar [aslında daha sonraki tutukluluğu sırasında yazdığı ve seçtiği yönetmenlere yönettirdiği filmlerinin içindeki Sürü (Zeki Ökten / 1978) için “ilk senaryomdur” ifadesini kullanır.] Bu filmlerin bir kısım sahnelerini çeken Güney, birçok kaynakta bu filmlerin -tamamının- yönetmeni olarak gösterilir. Daha sonraları Seyyit Han (1968) ile başlayan dönemine kadar ve hatta bundan sonraki bazı filmler içinde bu genel yapının geçerli olduğu düşüncesindeyiz, bunlara “çift yönetmenli filmler” diyemiyoruz ama her türlü eleştiriyi de kabul edeceğimiz bir açıklıkla buraya yazmaktan kendimizi alamıyoruz. Erken yaşta yitirdiğimiz Altan (Küçük) Yalçın’ın Yılmaz Güney Dosyası (Ocak 1974 – Yöntem Yayınevi) adlı kitabının 133. sayfasında (ve devamı) “…bazı sahnelerini çektiğim Benim Adım Kerim” (1967) “… filmine bakıyorum, benim çektiklerim ayrı bölümlermiş gibi duruyor” diyor. Tüm kaynak kitaplarda bu filmin yönetmeni olarak Yılmaz Güney gösterilir. Bu ifadeden anlaşılan o dur ki, Güney bu filmin “bazı bölümlerini” çekmiştir. Bu filmin yapımcısı Nami Dilbazdır. Güney’in aynı yıl yaptığı Bana Kurşun İşlemez filmi için Özgüç, Türk Filmleri Sözlüğü kitabında yapımcı olarak Kadri Kesemen’i verirken aynı Özgüç AFA SİNEMA’da yayınlanan Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney (1988) kitabında yapımcı olarak Alaattin Perveroğlu adını vermektedir. Güney’in Benim Adım Kerim filmi için söylediklerini dikkate alırsak, filmin genelinin yönetmeninin başkası olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Bu yönetmen hakkında kaynaklarda hiç bir bilgi yoktur. Buradan -belirsizliğini bizim içinde korumaya devam eden, bir kısık bilgilere (??) göre- vardığımız sonuç, Benim Adım Kerim ve Bana Kurşun İşlemez filmlerinin yönetmeni Alaattin Perveroğlu’dur. Perveroğlu’nun -bildiğimiz kadarı ile- yönetmen olarak başka filmi yoktur. Güney’in sözlerinden, en azından Benim Adım Kerim filminin tek yönetmeni olmadığı sonucuna varıyoruz. Bana Kurşun İşlemez filmi içinde Altan Yalçın yönetmen olarak Güney’in adını vermektedir (sayfa: 274) Bunu Güney’in birçok filmde yaptığına, sezgi yolu ile ulaştığımızı ileri süreceğiz. Burada sayacağımız filmlerin yönetmenleri kaynak kitaplarda ya Güney ya da başka isimlerdir. Bizim görüşümüz ise (tüm) bu filmlerin bir kısım sahnelerini Güney’in çektiği, fakat filmin tamamının başka yönetmenlere ait olduğu düşüncesidir. Güney, kendisini daha sonraki filmlerine hazırlamak için, çekmeyi düşündüğü bazı sahneleri içeren, fakat bir filmi oluşturacak birçok eklenti sahneleri de olan senaryolar yazmış, bunları çevresindeki yönetmenlere çektirmiş, düşüncesindeki sahne gelince de, o sahneyi kendisi çekmiştir. Bunun doğruluk derecesini bilmiyorum ama söyleşilerinden, filmleri hakkındaki düşüncelerinden bu sonuca varıyorum. Bu konuda tamamen yanılabilirim. Yalnız, tamamını kendisinin yönettiği yerli filmler Beyoğlu’na giremezken, Beyoğlu’nda -İstanbul sosyetesine?- gala yaptığı Umutsuzlar (1971) filminin “yanlış” bir film olduğunu kendisi belirtmiş, fakat seyirciyi de filme toplamıştır. Aynı zamanda yapımcı isteği ile değiştirdiği Baba (1971) filmi düşündüğü gibi çekilse idi, şu anda sinemamız tarihinde çok ender görülen talihsizliklere maruz kalan bir film olmanın ötesinde, -ilk düşünülen hali ile- bambaşka bir yerde olabilirdi. Bu aynı zamanda Güney’in sinemasının gerçek boyutlarını hem seyirciye gösterir hem de sinemamız tarihine bırakırdı.
Şimdi Yılmaz Güney’in çekimine katkıda bulunduğu, (bazı sahnelerini çekmiş olabileceği) filmlere geçebiliriz. [Yalnız yukarıda değindiğim gibi, bunlar benim Yılmaz Güney sineması üzerine düşünerek vardığım sonuçlardır, buradaki bilgiler yanlış olabilir, öyle ise bilgi olmaları şüphelidir (!) doğruları için kapımız herkese açıktır.]
– İkisi de Cesurdu (1963 / Ferit Ceylan) Yılmaz Güney senaryosu yazmış ve başrol de oynamıştır, filmin bir kısım sahnelerini yönetmiş olabilir.
– Krallar Kralı (1965 / Bilge Olgaç) Yılmaz Güney, senaryosunu yazmış ve başrolünde oynamaktadır. Güney’in bu senaryosu -hafif değişikliklerle- daha önce de filme çekilmiştir. Ölüme Yalnız Gidilir (1962 / Yavuz Yalınkılıç) Ayrıca Krallar Kralı’nın bazı sahnelerini Güney çekmiştir. Filmin yönetmeni Bilge Olgaç rahatsızlanınca çekimlerin aksamaması için, Olgaç’ın gelemediği günler çekimleri Güney yapmıştır.
– At Avrat Silah (1966 / Hasan Kazankaya) Kaynak Kitaplar bu filmin yönetmeni olarak Yılmaz Güney’i gösterseler de, film aynı zamanda yapımcısı olan Hasan Kazankaya’nın filmidir, bazı sahnelerini Güney çekmiştir (Hasan Kazankaya ile yaptığımız görüşmeden alınan bilgi)
– Pire Nuri (1968) Güney’in ağırlıklı olarak yönetmenliğe başladı filmlerin ilklerinden olan Pire Nuri’de yanına Şeref Gedik’i de alır ve filmin bir kısmının yönetimini ona bırakır, bundan sonra yapacağı Seyyit Han için, prova yapmaktadır adeta…
– Canlı Hedef (Kızım İçin) (1970) Şerif Gören ile
– Piyade Osman (1970) Şerif Gören ile
– Yedi Belalılar (1970) İrfan Atasoy ile
– İbret (1971) Şerif Gören ile
– Kaçaklar (1971) Şerif Gören ile
– Vurguncular (1971) Şerif Gören ile
– Endişe (1974) / Film Şerif Gören’in filmidir. Filmin sadece bir sahnesinde kamyondan inen tarım işçileri içinde Yılmaz Güney -çok kısa bir süre- görülür. Fakat filmin jeneriğini oluşturan bölümü Yılmaz Güney’in çektiği söylenir. [Bu bölümde Adana’ya giren yollarda, Adana’ya tarım işçisi taşıyan kamyon görüntülerinin hemen peşinden (her kamyon görüntüsü sonrasında) kamera, Adana girişlerinde bulunan, Sabancı’lara ait ve hepsinin isimin son hecesinde SA markası bulunan fabrika/işyerlerine zoom yapar, son olarak da kentin girişinde, sonuna tebeşirle SA yazılmış Adana kentine girişi gösteren tabelaya zoom yapılır (=AdanaSA)… jenerik bu şekilde biter (bu bölümü Güney’in çektiği söylenir.)] Endişe filminin tamamını Güney çekecekken, tutuklanma olayı nedeni ile filmi tamamen Şerif Gören çeker. Bu filmler bu yazıda ele aldığımız çift (birden fazla) yönetmenli filmlere ne kadar girer bilemiyorum ama -özel notları ile de olsa- koymayı uygun gördüm.
Buraya kadar belirtilen filmlerde, çekilen filmler değişik nedenlerle yarım kalınca değişik yönetmenlerce tamamlanmıştır -bunun tek istisnası Sefiller filminde görülen çok değişik yönetmen eklenmesidir. Bundan sonraki filmlerde yönetmenlerin birlikte çalıştıkları veya herhangi bir yarım bırakma işi olmadan yapılan çalışmalara değinmek istiyoruz.
ANLAT İSTANBUL (2005) / Birden fazla yönetmeni olan filmlerin içinde en enteresanı hiç kuşkusuz Anlat İstanbul’dur. Bu filmde ne başlayan bir yönetmenin filmi bırakması, ne de iki yönetmenin birlikte başladıkları filmi şu veya bu şekilde birlikte yönetmeleridir. Önce elde, Ümit Ünal’ın yazdığı ve bir tek yönetmenin de çekebileceği bir senaryo vardır, senaryo hem birbirinden bağımsız hem de bağımlı 5 tane dünya edebiyatına girmiş masalından oluşur. Masallardan biri bitip diğeri başlarken, film bitmediği için -film skeçlerden oluşmadığından- biten ve peşinden (bağlantısından sonra) başlayan bölümlerin değişik yönetmenlere ait olduğu seyircinin dikkatini çekmez. Bunu belirtecek bir durumda film içinde yoktur, film devam eder fakat sonuçta her masal bir başka yönetmence anlatılır. Buna göre Fareli Köyün Kavalcısı (Ümit Ünal), Pamuk Prenses (Kudret Sabancı), Kül Kedisi (Selim Demirdelen), Kırmızı Başlıklı Kız (Ömür Atay) ve Uyuyan Güzel (Yücel Yolcu) tarafından anlatılır. Fakat dikkat etmek gerekir ki, masalların hiç biri klâsik hali ile anlatılmaz, hepsi İstanbul’a yerleştirilmiş -günümüz ve farklı mekânların- öyküleridir. Bu hali ile Anlat İstanbul söz konusu masalların filmi olmanın ötesinde hepsini içeren fakat hiç biri olmayan bir anlatı, masalların farklı olarak ve farklı kişilerce işlendiği ilginç çalışmadır.
BENİM SİNEMALARIM (1990) / Füruzan bir öykücümüzdür öncelikle, öykülerle ünlenmiş, roman, oyun ve diğer türlerde de yazmıştır. Kendi yazdığı Benim Sinemalarım, öyküsü yer aldığı kitabına da adını verir. Füruzan kendi yazdığı senaryodan, Gülsün Karamustafa ile birlikte filmde yaparlar, Benim Sinemalarım’ı. Bu bir birlikte çalışma örneğidir, ortaya çıkan film her ne kadar öykü kadar ses getirmese de her iki yönetmeninde -şimdilik- tek sinema çalışmaları olarak kalmıştır. Atilla Dorsay, öykü için yaptığı “Türk edebiyatınca yazılmış en güzel öykülerden biri “, (Özgüç, Türk Filmleri Sözlüğü cilt: 2 s. 370 / alıntı: Cumhuriyet 18.5.1990) değerlendirmesini ne yazık ki film için yapamamaktadır. (“Öykü”, yazın dili başka, “film”, sinema dili başka şeylerdir.)
DÜNDEN SONRA YARINDAN ÖNCE (1987) / Nisan Akman filmini yönetirken -bana ulaşan bilgiye göre- seyahate çıkmak zorunda kalır, filmin çekimlerinin aksamaması için Akman dönene kadar, bir kısım bölümlerini, filmin başrollerinden birinde oynayan kocası (geleceğin yönetmen adaylarından) Eriş Akman çeker… Bu filme şimdi birden fazla yönetmenli film demek ne kadar doğru olur, bilemiyorum ama – ortada bir ikinci kişi olduğuna göre- denebilir gibime geliyor. [Bunun başka örnekleri de var, Ertem Eğilmez, Arabesk (1988) filmini çekerken son sahneleri çekemez, vefat eder, filmi sonradan tek başına yönetmenlik de yapacak olan oğlu Ferdi Eğilmez tamamlar ama bu bölümler ne kadardır, bilemiyorum. Aynı şey aynı yıl içinde Ada (1988) filminin de başına gelir. Yönetmen Süreyya Duru vefat edince son sahneler yönetmenin kızı Dilek (?) Duru ve film ekibi tarafından tamamlanır. Benzer konular eskilere de uzanıyor. Seyfi Havaeri’nin çektiği Damga (1948) filminin bir kısmı flu veya bozuk çıkar, Havaeri kurgu ile bir takım eksiklikleri giderirse de, çekilmemiş (veya düzeltilememiş) çok kısa (bir sekans-lık) bölüm kalmıştır, Erman Film’in ısrarı ile bu bölümü firma muhasebesini yapan Lütfi Akad (Vurun Kahpeye’den önce) çeker.]
HACI BABA (1965) / Yılların oyuncusu Vahi Öz, Hayri Gülnar ile birlikte Hacı Baba’yı (1965 ) yönetirler.
KILIBIK (1983) / Uğur Film’in yapımı olan ve başrolünü Kemal Sunal’ın oynadığı film, o zamanlar firmanın filmlerini çeken Kartal Tibet tarafından çekilecekken, hastalanması üzerine (çok az çalışması veya hiç çalışamaması nedeniyle) asistanları Muzaffer Hiçdurmaz ve Ahmet Sezerel tarafından çekilir. İşin ilginç yanı filmin ilk çıkan afişlerinde yönetmen ismi yoktur, jenerikte ise Uğur İnan gibi bir isim vardır. (Sonradan -kitaplara giren- afişlerde yönetmenler-in isimleri yer alır, belki jenerikte değiştirilmiştir.) Sezerel başka bir filmde yönetmenlik yapmamış, Hiçdurmaz ise 1987 de Çark isimli filmi yönetmiştir.
OKUL (2004) / TV dizilerinde birlikte yönetmenlik yapan Yağmur Taylan ile kardeşi Durul Taylan sinemada da çalışmışlar ve Okul (2004) filmi ile birlikte yönetmenliğin ilk örneğini vermişlerdir. Taylan-lar daha sonra, Küçük Kıyamet (2006) ve Vavien (2009) filmlerini yaparlar, araya sinema sıkıştırarak daha çok televizyon için diziler yapan kardeşler, çift yönetmenliğin en iyi (ve devamlı) örneğini verirken, -setlerde bulunmadığımız için- bunun nasıl paylaşıldığını bilemiyoruz, fakat tek başlarına çalıştıkları zaman bunun belirtildiğini de (“Yıldız Tepe” / Yağmur Taylan / örneğinde olduğu gibi) unutmamak gerek.
ZORRO DİŞİ FANTOMAYA KARŞI / ZORRONUN KARA KAMÇISI (1969) / Aslında tek film olan bu yapım uzunluğu nedeni ile ikiye bölünerek, belirtilen adlarla gösterime girer. Film(ler)i, Feridun Kete ve Alpay Ziyal yönetir. Görüntü yönetmenliğinden gelme Feridun Kete başka filmleri de (yönetmen olarak) varsa da, Alpay Ziyal’ın bu filmlerdeki yönetmenlik çalışması sadece bu filmlerde kalır, tek başına film yönetmemiştir.
Sinemada, yönetmen yanında çalışan yönetmen yardımcıları (asistanlar) vardır. Bazı yönetmenler filmlerinin bazı bölümlerini asistanlarına çektirirler, bunlar filmin içinde önemli yerler tutmayan bölümler olabileceği gibi çok istisnai durumlarda önemli bölümleri de olabilir. Yukarıda (Krallar Kralı – Dünden Sonra Yarından Önce örneklerinde belirttik) bazılarına değindik ama bunların hepsini yazabilmek, sanırım bu yazının boyutlarını aşabileceği gibi gerekli de değildir. Burada iki örneğe değinmeden geçemeyeceğim. Atıf Yılmaz’ın çektiği Güllü (1971) filminde bir sahne vardır: Güllü (Türkan Şoray) dama çıkarak -evlenmek istediği belirten- bir takım sesler çıkaracak, kedi gibi miyavlayacaktır?? Bu sahneyi bu şekli ile oynamak istemez ve yönetmeni (Atıf Yılmaz) ikna edeceğini düşünür ama Atıf Yılmaz o gün sete gelmez, yerine asistanı Zeki Ökten’i gönderir. Şoray, Ökten’in otoriter davranışı nedeni ile yapmayı düşündüğü itirazı yapamaz ve sahneyi oynar, Atıf Yılmaz’ın istediği olur. [Bu ara şunu belirtmek gerekir ki, Zeki Ökten, Yeşilçam’da çeşitli yönetmenlere asistanlık yaptıktan sonra 1963’de Ölüm Pazarı adlı filmi ile yönetmenliğe başlar ama devam etmez, hemen filmin peşinden asistanlığa döner ve 1972 ye kadar, -hemen çektiği bütün filmlerde- Atıf Yılmaz’a asistanlık (yardımcı yönetmen-lik) eder, Güllü filmi de bu dönemde yapılan filmlerden biridir.] Atıf Yılmaz 1961 yılında çektiği Kızıl Vazo filmini 1969’da tekrar -bu kez renkli olarak- tekrar çeker. Bir gün sete gelemez, o günkü çekimleri sete gönderdiği Halit Refiğ çeker. İkinci Kızıl Vazo filmi ne Atıf Yılmaz için bir ortak çekimdir, ne Refiğ için çekimine katıldığı bir film. Benzer bir örneği 1958’de Dr. Alyanak’ın Sokak Çocuğu filminin bir kısım sahnelerini çekerek Memduh Ün verir. 1960 (Kemal Film) yapımı Güzeller Resmigeçiti’ni Mehmet Dinler çeker, filmde yer alan “güzellik yarışması” bölümü, Necati İlktaç tarafından gerçek bir “güzellik yarışması”nda çekilmiştir. Bu bölüme Dinler tarafından filmin oyuncusu Türkân Şoray’ın yer aldığı bir bölüm eklenir -bu güzellik kraliçesi yarışmasında Şoray “birinci” olur. Dinler bir kurmaca filmi çeker, İlktaç’ın çektiği ise bir haber / belge film özelliği taşıyan gerçek görüntülerdir. Üsküdar İskelesi (1960) film Suphi Kaner tarafından çekilir (aynı zamanda başrolü oynar) Ertem Göreç ile bir görüşmemizde Kaner’e filmin çekimlerinde yardım ettiklerinden söz etmiştir -ama bunların ne kadarı yönetime yansımıştır, bunca yıl sonra bunu tespit etmek olanaksız-. Aynı filmin afişinin yer aldığı 5555 adlı kitapda, afişte Suphi Kaner yazmasına rağmen, afiş altındaki bilgide yönetmen olarak Hicri Akbaşlı’nın adı vardır ki, bunun sehven yapıldığını düşünüyoruz. Bunlara benzer, şu veya bu şekilde pek çok örnekler olabilir, bunların tümünü, “birden fazla yönetmenli filmler” olarak değerlendirmenin gerekli olduğu kanısında değiliz. Aşağıda ise son yıllarda görülen -iş bölümünün nasıl olduğunu tespit etmenin pek mümkün olmadığı- örnekleri sıralamakla yetindik. Daha sonraki yıllarda, -afiş ve kaynak kitaplarda- çift yönetmenli filmlerin giderek çoğaldığını -ve bunun yukarıda bir çok örneğini gördüğümüz, bir yönetmenin şu veya bu nedenle filmi yarım bırakması üzerine diğerinin tamamlamasına uymadığını- görürüz:
01 – Sınır (1999): Yönetmenler: Yaşar Güner – Gürsel Ateş
02 – Vizontele (2000): Ömer Faruk Sorak – Yılmaz Erdoğan
03 – Kolay Para (2002): Hakan Haksun – Ercan Durmuş
04 – Sır Çocukları (2002): Aydın Sayman – Ümit Cin Güven
05 – Güneşte Karanlığa Düşer (2003): Yemlihan Adıgüzel – Mehmet Ali Gündoğdu (***)
06 – Hokkabaz (2006): Ali Taner Baltacı – Cem Yılmaz
07 – Beynelmilel (2006): Sırrı Süreyya Önder – Muharrem Gülmez
08 – Kutsal Damacana (2007): Ahmet Yılmaz – Kâmil Aydın
09 – A.R.O.G: Bir Yontmataş Filmi (2007): Ali Taner Baltacı – Cem Yılmaz
10 – Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi (2007): Hasan Yalaz – Emre Akay
11 – Miras (2007): Aydın Sayman – Tarkan Özel – Cem Özel
12 – Son Ders: Aşk ve Üniversite (2007): Mustafa Uğur Yağcıoğlu – Iraz Okumuş
13 – 120 (2007): Özhan Eren – Murat Saraçoğlu
14 – Kara Köpekler Havlarken (2008): Mehmet Bahadır Er – Maryna Gorbach
15 – Destere (2008): Gürcan Yurt – Ahmet Uygun
16 – Sokak (2008): Yasin Korkmaz – Erhan Sönmez
17 – Orada (2008): Melik Saraçoğlu – Hakkı Kurtuluş
18 – Şeytanın Pabucu (2008): Turgut Yasalar – Hilal Bakkaloğlu
19 – Kaybedenler (2008): Hasan Tolga Pulat – Müslim Yazıcı – Engin Kılıçtan – Emre Kavruk – Cenker Egemen (****)
20 – No Ofsayt (2009): Mehmet Bahadır Er – Maryna Gorbach
21 – Ev (2009): Alper Özyurtlu – Caner Özyurtlu
22 – Süpürrr! (2009 ): Selim Çiprut – Yeşim Sezgin – Tılsım Yıldız
23 – İki Dil Bir Bavul (2009): Özgür Doğan – Orhan Eskiköy
24 – Babamın Sesi (2012): Zeynel Doğan – Orhan Eskiköy
25 – Ada: Zombilerin Düğünü (2009): Talip Ertürk – Murat Emin Eren
26 – Moral Bozukluğu ve 31 (2009): Uluç Ali Kılıç – Ali Yorgancıoğlu – Gönenç Uyanık
27 – Adalet Oyunu (2010): Ali Özuyar – Mahur Özmen
28 – Memleket Meselesi (2010): Murat Onkul – İsa Yılmaz
29 – Zenne (2011): Caner Alper – Mehmet Biray
30 – Qüfür (2013): Arafat Şavata – Mustafa Delazy
(*) Filmin başrol oyuncusu Ayhan Işık, yapımcısı ise Be-Ya Film’dir. Ayhan Işık, firma için belirli bir süre için anlaşır fakat film bu sürede bitirilemeyince, Işık başka filmlerde çalıştığı için, sete gelmez. Ve film (Üç Tekerlekli Bisiklet) tatil edilir, yeniden çekimi gündeme geldiğinde Akad başka projeler ile uğraşmaktadır, izni (ve rızası) ile filmi Memduh Ün tamamlar.
(**) Yarım kalan Üç Tekerlekli Bisiklet filminin çekilen bölümlerini seyreden Ün, Akad’ın filmdeki tavrını anladığını söyleyerek eksik kalan bölümleri çektiğini belirtiyor. Bu arada filmin finalindeki kavgalı sahnenin Akad’ın plânlarında olmadığını, burada Akad’ın görüşlerinin dışında çalışma yaptığını belirtiyor. (Lütfi Ömer Akad’ın Sineması / Doç. Dr. Âlim Şerif Onaran s. 93 – 96 özellikle 3. no.lu dip not)
(***) Sinema filmi olarak gerçekleşti mi? Yoksa video filmi? veya TV filmi olarak mı kaldı?
(****) Çalışma yaşamı ile ilgili bu film, çekim ve çekim sonrası işlemleri nedeniyle tamamlandı mı? Şu veya bu şekilde gösterilebilir duruma gelebildi mi?
(19 Haziran 2013)
Orhan Ünser
Kahraman Köpek Jock
Duncan Mac Neillie’nin yönettiği ve Donald Sutherland, Helen Hunt, Ted Danson ile Mandy Patinkin’in seslendirdiği animasyon film Kahraman Köpek Jock (Jock), önümüzdeki aylarda Duka Film dağıtımıyla Duka Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
1880’lerde, altına hücum zamanında geçen filmde, sadakatin, karşılıksız sevginin ve iki arkadaşın heyecan dolu maceraları anlatılıyor. Bir dizi hayat dersi ve deneyim sürecince, Jock ailenin yerinde duramayan bücürü, sevilen ve güvenilen bir yoldaş, cesur bir maceraperesttir. Bir süre sonra Jock, kendine güvenmenin ve sözünü yerine getirmenin simgesi haline gelir.
Kahraman Köpek Jock yazısına devam et
UIP Filmcilik Filmleri
UIP Filmcilik Filmleri, 14 – 20 Haziran 2013 seansları için tıklayınız.
Man Of Steel
Man Of Steel, 14 – 20 Haziran 2013 seansları için tıklayınız.
Gaziosmanpaşa CineMA Sinemaları
Gaziosmanpaşa CineMa Sinemaları, 14 – 20 Haziran 2013 seansları için tıklayınız.
Şirinler 2
Raja Gosnell’in yönettiği ve Neil Patrick Harris, Brendan Gleeson, Jayma Mays ile Sofia Vergara’nın oynadığı ve seslendirdiği Şirinler 2 (The Smurfs 2), 01 Ağustos 2013’de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Kötü büyücü Gargamel, Şirinler benzeri karakterler yaratır. Onlara Haylazlar ismini vererek, sayelerinde çok güçlü ve büyülü Şirin özü elde edebilmeyi düşünmektedir. Gargamel, istediği Şirin özünü gerçek bir Şirin’den alabilecektir. Sadece Şirine’nin bildiği gizli sözler sayesinde Haylazlar’ın gerçek Şirinler’e dönüşebileceklerini öğrenince Şirine’yi kaçırır.
Şirinler 2 yazısına devam et
Tokat Karizma Sinemaları
Tokat Karizma Sinemaları, Erbaa Karizma Sinemaları, 14 – 20 Haziran 2013 seansları için tıklayınız.
Ankara Kızılırmak Sinemaları
Ankara Kızılırmak Sinemaları, 14 – 20 Haziran 2013 seansları için tıklayınız.