Her yıl olduğu gibi bu yıl da festivallerin ardından her zaman olduğu gibi magazin içerikli tartışmalar başladı. Bu yıl farklı olarak sektör örgütleri de topa girdi. Meslek birliklerinin neredeyse tamamı, Film Yönetmenleri Derneği’nin öncülüğünde “meslek etiği” açısından yakışıksız bir bildiri yayınladılar. “GÜZELLİĞİN ON PAR’ ETMEZ” isimli filmin aldığı ödülü ve “Altın Portakal”ı geri alınmasını istediler. Peki niçin? Bu film Avusturya filmiymiş.
Bu kadar örgütün içinde bir akıllı kişi “arkadaşlar bu konu iyice araştırıldı mı?” diye sormamış. Nitekim dün, filmin yapımcısı ve yönetmeni olan Kürt sinemacı, sayın TABAK, bu filmin Türkiye filmi olduğunu belgelerle ispatladı.
Öte yandan yayınlanan bildiride, ülkemizde yapılan film festivalleri ile ilgili, bu sektörün yaşadığı yığınla sorundan tek kelime bile bahsedilmemesi daha vahim bir durum.
Hem “Altın Koza”nın hem de “Altın Portakal” film festivallerinin doğru dürüst bir açılış ve kapanış seremonisi yapabildiklerin gören, duyan, hatırlayan var mı? Hangi yıl kurallara uygun bir “jüri” seçimini başarabildiler? Hangi yıl festivalleri yerel yöneticilerin ve siyasilerin hamasi nutuklarından koruyabildiler? Hangi yıl filmlerimizi sesi ve görüntüsü düzgün salonlarda gösterebildiler? Magazin sayfalarında daha fazla yer almak uğruna, birbirleri ile yarışmaktan ne zaman vazgeçtiler?
Sinemamızı temsil eden meslek birlikleri için bu konular önemli değil mi? Sinema festivallerinin kalitesinden biz de sorumlu değil miyiz? Bozuk bir Türkçe ile haykırıyorlar: “Ödülü iptal edin.” Bir sinemacı olarak bu incitici ve erdemsiz talepten çok rahatsız oldum. Üzüntüm, sadece ödül kazanan yapımcı-yönetmenin, ezilen bir ulusun sinemacısı olması değil, daha çok meslek etiğimizin seviyesidir.
“Ödül iptali” talebini yıllar önce Fatih AKIN için yapmak da kimsenin aklına gelmemişti. Zira “YAŞAMIN KIYISINDA” bir Alman filmiydi. Yapımcısı benim de arkadaşım olan bir Alman’dı. Fatih de Türk asıllı bir Alman vatandaşıydı.
“Ödül iptali” istenen filmin yapımcı-yönetmenini tanımam. Filmini Antalya’da gördüm. Belli ki bu genç Kürt yönetmen, ailesinin ve yakınlarının tüm maddi imkânlarını seferber ederek yaşadığı ülkede (Avusturya’da) hayallerini gerçekleştirmek istemiş. Bu ülkeden bir ortak da bulmuş. Filmini çok küçük bir bütçe ile ve tümü Türk ekip ve oyuncu ile çekmiş.
Yapımcı Baran SEYHAN, festival programı açıklandığında ulusal yarışma bölümündeki iki filmin (“KUMA” ve “GÜZELLİĞİN ON PAR’ ETMEZ”) Avusturya filmi olduğunu öğrenince, “Abi bu yanlışı düzeltelim” diye beni aradı. Bende festival direktörü Göksel KUMSAL Bey’i aradım ve bu iki filmin durumunu Kültür Bakanlığı yetkililerine sormalarını tavsiye ettim. Bir süre sonra Göksel Bey aradı. “Abi Bakanlığa sorduk. KUMA’yı programdan çıkarıyoruz ama diğerinin yönetmeni çifte vatandaş ve kriterleri ‘Türk filmi’ne uyuyor, biz de ulusal yarışmaya koyuyoruz” dedi. Konu budur.
Bu yıl Antalya’da DUYGU SAĞIROĞLU’na “onur ödülü”nün verilişi sırasında hepimiz duygusal bir eziyet yaşadık. Ödülü vermek üzere sahneye çağrılan kişi, ödülü verip sahneden inmek yerine mikrofona yöneldi. Belki on dakika elindeki kâğıttan hamasi sözcükler okudu. Seksen yaşındaki ve altmış yıllık sinemacı DUYGU SAĞIROĞLU hak ettiği ödülü “konuşmacı”nın elinden almak için ayakta bekledi. Sonunda seyirciler adamı yuhalayınca konuşmasını kesti.
Bizim ürünlerimiz olmadan film festivali yapılması mümkün değildir. Sektörümüz bu gücünün farkına varmalıdır. Hiçbir uluslararası festivalde, siyasileri ve yerel yöneticileri sahnede göremezsiniz. Hiçbir sinema adamının devlete ve siyasilere şirin gözükmek gibi bir derdi olamaz. Çünkü aldığımız devlet yardımı bir sadaka değildir. Bizim ürettiğimiz filmlerden kesilen biletler üzerinden bize geri dönmektedir. Kimse cebinden bize para vermiyor. Bu çıplak ve yalın bilgi sektörümüzün her kurum karşısındaki duruşunu belirlemelidir.
Sektör örgütleri, sorunları çözmek için festivallerin kalitesini yükseltmeye çalışmalıdır.
(25 Ekim 2012)
Sabahattin Çetin
(Yapımcı – Dağıtımcı)