Tokat Karizma Sinemaları, Erbaa Karizma Sinemaları, 02 – 08 Mart 2012 seansları için tıklayınız.
Aylık arşivler: Şubat 2012
Tüm Şirketler
Tüm Şirketler, 24 – 26 Şubat 2012 Haftasonu (Weekend) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.
Madrid’de Hüzünlü Bir Hicaz Taksimi
Erdal Rahmi Hanay’ın yazıp yönettiği, Hicaz, 2012 Uluslararası Madrid Film Festivali’nde En İyi Film dahil 4 dalda yarışıyor. Yönetmenin ilk uzun metraj filmi olan Hicaz, aynı zamanda Hicaz, Saba, Nihavend adları ile hazırlanan makam üçlemesi filmlerinin de ilki. Dikkatleri üzerine çeken Fransız oyuncu Clarrise Gorokhoff, “İngilizce Dışında Bir Dilde En İyi Kadın Oyuncu” ve “İngilizce Dışında Bir Dilde En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” olmak üzere 2 dalda birden yarışacak. Film, ruhu ya da bedeni modern çağın hastalıklarına kapılmış karakterler üzerine kurulu. Bunlar yalnızlık, çaresizlik, tüketim, hoşnutsuzluk gibi iletişimsizlik derdinin pençesinde olan günümüz hastalıkları.
84. Oscar Ödülleri’nin En İyisi Artist
Sinema dünyasının en büyük ödülü olarak kabul edilen Oscar’a bu yıl Fransızlar damga vurdu. Amerikan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’nin 84. Oscar ödüllerinde The Artist filmi, En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu dahil 5 dalda Oscar ödülü kazandı. 10 dalda aday gösterilen siyah-beyaz film, 5 dalda Oscar kazandı ve En İyi Film Ödülü’ne lâyık görülen ikinci sessiz film oldu. 1929’da yapılan ilk Oscar Ödül Töreni’nde Wings adlı sessiz film, En İyi Film seçilmişti. Filmin dört ayaklı oyuncusu Uggie, En İyi Film ödülünü almak için yönetmen Michel Hazanavicius ile sahneye çıktı. (Haber: Serpil Boydak.)
Yapı Kredi Play ile Kampüste Festival Adana’da Devam Ediyor
Gençlere torpil yapan kredi kartı Play’in ana sponsorluğunda ve Yüksek Öğretim Kurulu’nun (YÖK) himayesinde, Üniversite Medya desteğiyle İstanbul Organizasyon tarafından düzenlenen Play ÜniFilmFest tüm hızıyla sürüyor. Yapı Kredi Play ÜniFilmFest’in Bursa ve Sakarya’dan sonraki üçüncü durağı 27 Şubat – 04 Mart 2012 tarihleri arasında Çukurova Üniversitesi olacak. Festivalde film gösterimleri, sinemanın önde gelen isimlerinin katıldığı atölye ve söyleşiler düzenlenecek. Play ÜniFilmFest, gerçekleştirilecek Kısa Film Yarışması ile sona erecek.
Yapı Kredi Play ile Kampüste Festival Adana’da Devam Ediyor yazısına devam et
Biz Değilsek Kim, Alman Kültür Merkezi’nde
2011 Berlin Film Festivali’nde Alfred Bauer ödülü kazanan Biz Değilsek Kim (Wer Wenn Nicht Wir – If Not Us, Who?) 01 Mart Perşembe, 19:00’da Alman Kültür Merkezi’nde (Goethe-Institut Istanbul) gösteriliyor. Filmin konusu şöyle: Altmışlı yılların başında Almanya’da Nazi yazar Will Vespers’in oğlu Bernward, bir rahibin kızı olan Gudrun Ensslin ile tanışır. Bir yayınevi kurarlar ve solcuların bohem dünyasına karışırlar. Fakat Gudrun bir süre sonra eşi ve oğlunu radikal solcu Andreas Baader için terkedince Bernward kendini uyuşturucuya verir.
Biz Değilsek Kim, Alman Kültür Merkezi’nde yazısına devam et
Denizli Beyaz Sahne Sinemaları
Denizli Beyaz Sahne Sinemaları, 02 – 08 Mart 2012 seansları için tıklayınız.
If İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin Yeni Bir Dünya İçin Sinema Ödülü Rupert Everett’e Verildi
If İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin ilk kez vermeyi kararlaştırdığı Yeni Bir Dünya İçin Sinema ödülü “herkesin korkusuzca kendisi olabileceği bir dünyaya sinema yoluyla yaptığı katkılar” nedeniyle dün akşam yapılan özel törende İngiliz oyuncu Rupert Everett’e verildi. Ünlü sanatçı tören öncesinde bir çok eleştirmen tarafından Türk Sineması için bir ilk olarak nitelendirilen Zenne filminin özel gösteriminin de sunuculuğunu üstlendi. If İstanbul bünyesinde yapılan kısa film ve keşif yarışmalarının kazananlarının ödülleri de Meltem Cumbul ve Yeşim Ustaoğlu tarafından verildi.
If İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nin Yeni Bir Dünya İçin Sinema Ödülü Rupert Everett’e Verildi yazısına devam et
Bursa İnSanat Derneği Başkanı Suat Oktay Şenocak’tan Açıklama: 2. El Bile Değilmişiz
Bursa İnSanat Derneği Başkanı Suat Oktay Şenocak, yönetmenliğini yaptığı Adı Aşk Bu Eziyetin adlı filminin 29 Şubat – 04 Mart tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek olan 6. Uluslararası 2. El Film Festivali’nden çekilmesi ve 16 mm Sinema Atölyesi’nin sonlandırılması üzerine açıklama yaptı. Açıklama şöyle: “Bu ülkede var olmanın, İstanbul dışında sinema yapmanın zorluğunu en şiddetli yaşadığımız günler geçiriyoruz. 2006 Eylül ayında, benimle birlikte Burhan Narınç ve İdris Akın’ın kurduğu 16 mm Sinema Atölyesi’nin sonuna geldik. 6 Yılda 30 küsur kısa film, 5 belgesel, …”
Bursa İnSanat Derneği Başkanı Suat Oktay Şenocak’tan Açıklama: 2. El Bile Değilmişiz yazısına devam et
Kurnaz Dedektif Selin Demiratar Bond Kızlarına Taş Çıkardı
Başarılı ve güzel oyuncu Selin Demiratar, 16 Mart’ta Özen Film dağıtımıyla vizyona girecek olan Patlak Sokaklar: Gerzomat filminde canlandırdığı Jennifer adlı dedektif karakteriyle bond kızlarına taş çıkardı. İnternette milyonlarca kez izlenen videoların kahramanları BatesMotelPro’nun (Volkan Öge, Tansu Tunçel ve Ömür Cedimağar) başarısına kayıtsız kalmayan ANS Prodüksiyon’un yapımcılığını üstlendiği filmde dedektif Jennifer rolüyle karşımıza çıkacak olan Selin Demiratar, “Proje bana geldiğinde senaryoyu okudum ve çok keyif aldım. Farklı bir projede yer almak her oyuncunun isteğidir.” dedi.
Artist, Cesar Ödülleri’nden 6 Ödülle Ayrıldı
Fransa’nın Cesar Ödülleri 24 Şubat’ta gece düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu. Bu yılın en iddialı filmlerinden Artist, 6 dalda Cesar ödülü aldı. Film, En İyi Görüntü, En İyi Müzik, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Dekor, En İyi Yönetmen ve En İyi Film dallarında ödülün sahibi oldu. Bu sene neredeyse tüm ödüllerde En İyi Erkek Oyuncu seçilen ve aynı kategoride Oscar ödülüne de aday olan Jean Dujardin ise bu defa ödül alamadı. Dujardin ödülü, Intouchables filminde çok başarılı bir performans gösteren Omar Sy’a kaptırdı. Törende Onur Ödülü’nün sahibi İngiliz oyuncu Kate Winslet oldu. (Haber: Serpil Boydak.)
Kayseri Lisesi’nin Kahramanlık Hikâyesi Film Oluyor
Sakarya Savaşı’nda son sınıf öğrencilerinin tamamı şehit olduğundan 1921 yılında mezun veremeyen Kayseri Lisesi’nin hikâyesi sinemaya aktarılıyor. Senaryosunu Yılmaz Karakoyunlu’nun yazdığı sinema filmi Kasım ayında vizyona girecek. 116 yıllık tarihi lisede, 1920 – 21 eğitim yılında yaşanan tarihi olay, Statü Prodüksiyon tarafından beyazperdeye aktarılıyor. Mart ayında İstanbul’da çekimlerine başlanacak olan filmde Melisa Sözen, Bülent İnal, Mete Horozoğlu, Tuncel Kurtiz, Ahu Türkpençe, Meltem Cumbul, Dilek Pehlivan, Ayşen Gruda ve Altan Erkekli oynayacak. (Haber: Muharrem Erdemir.)
Kayseri Lisesi’nin Kahramanlık Hikâyesi Film Oluyor yazısına devam et
Edgar’a Freudyen Bir Bakış
J. Edgar
Yönetmen: Clint Eastwood
Senaryo: Dustin Lance Black
Müzik: Clint Eastwood
Görüntü: Tom Stern
Oyuncular: Leonardo DiCaprio (Hoover), Naomi Watts (Helen), Armie Hammer (Clyde), Judi Dench (Anna Marie), Geoff Pierson (Palmer), Gunner Wright (Eisenhower), David A. Cooper (Roosevelt), Dermot Mulrooney (Schwarzkopf), Jeffrey Donavan (Robert), Christopher Shyer (Nixon), Damon Herriman (Hauptmann)
Yapım: Warner Bros (2011)
FBI’ın en önemli başkanlarından John Edgar Hoover’a içeriden bakan “J. Edgar” filmi, cesur bir yaklaşımla Hoover’ın bilinmeyen taraflarına, eşcinselliğine kamera çeviriyor. Eastwood’un en cesur filmi.
FBI’ın gelişimine katkıda bulunmuş John Edgar Hoover üzerine, 1930 doğumlu büyük sinemacı Clint Eastwood’un 2011 yapımı “J. Edgar”, her şeyiyle çok cesur bir film. Bu filmin senaryo yazarı da önemli sanatçılar arasına girebilecek Dustin Lance Blank. 1974 doğumlu Black, Gus van Sant’ın yönettiği 2008 yapımı “Milk” filmiyle “En İyi Özgün Senaryo” dalıyla Oscar kazanmıştı. Hoover’ın eşcinselliği altı çizilerek vurgulanıyor filmde. Bu yapılırken, Freudyen bir yaklaşım var. Psikanalist yaklaşım, Edgar’ın annesiyle ve Clyde’la daha bir fark ediliyor. Edgar’ın annesi çok güçlü bir kadın. Edgar, işinde girişken, yeniliği arayan, paranoyak çizgisinde kuşkucu ama kadınlar hayatına çok az giriyor. Sekreteri Helen Gandy, işi için onun evlenme teklifini nazikçe geri çevirse de aşk macerasına izin veriyor. Edgar’ın zihninin derinliklerine o güçlü kadın, anne imgesi yerleşmiş. Annesinden nefret etmiyor, tersine onu çok seviyor Edgar. Sıcaklığını hissettiği insanların kendisine annesi gibi “Edgar” demesini de istiyor. Belki de kendisi bile farkında olmadan hemcinslerine yönelmeye başlıyor. Hayatına giren yakışıklı ajan Clyde Tolson, hayatının ilk ve son aşkı Edgar’ın. Bu zamanlara kadar hep sağcı ve muhafazakâr olarak suçlanan ama hiçbir zaman sağa sempati duymamış Eastwood, Hoover’ın ruhunun o karanlık dehlizlerine girip “halk kahramanı” olmuş bu figürün duvarın öbür taraftaki halini gösteriyor. Hoover, 1924’ten ölümü 1972 yılına kadar “Federal Soruşturma Bürosu”nun (FBI) başında oldu. Hoover’ın üstüne, televizyon dizileri ve sinema filmleri de yapıldı. Hoover, bazılarında gerideydi bazılarındaysa öne çıkmıştı. FBI üstüne ve Hoover dönemini anlatan, Hollywood’da her türden film çekmiş ve polisiye sinemasının gelişimine katkıda bulunmuş büyük yönetmen Mervyn LeRoy’un 1959’da renkli çektiği “The FBI Story-FBI Ajanı” filmiydi. 1966 yılında ülkemizde gösterime çıkmış ve FBI’ı içeriden yansıtan bu epik filmi görme imkânımız olmuştu. Muhteşem James Stewart, FBI’dan John Michael “Chip” Hardesty’yi canlandırmıştı. Filmde Hoover’ı, Will J. White canlandırsa da gerçek Hoover da görülüyordu filmde. Eastwood’un bu filminden FBI rahatsız olmadığı için sinemaseverler “J. Edgar” filmini görebiliyor. FBI’ın onaylamadığı filmler gösterime çıkma şansı bulamıyor.
Amerika düşmanlarını temizleme…
John Edgar Hoover, yazarlığını yapan ajan Smith’e kendi FBI’ını anlatıyor. Söylemedikleri zihninden yansıyor perdeye. Edgar, 1919 yılında Adalet Bakanlığı’na bağlı FBI’da görev alıyor. Başsavcı Alexander Mitchell Palmer’ın evine bombalar patlıyor. Edgar, bu eylemi radikal komünistlerin yaptığını düşünüyor. Bunu düşünürken, olay yeri incelemenin de sefaletini görüyor. Edgar, Sovyetler’de devrim yapmış Bolşeviklerin uzantısı Amerika’daki komünistlerin, Amerika’da huzuru bozup kaos yaratacaklarını söyleyerek ajanları komünistlerin üzerine salıyor. Amerikan vatandaşlığına geçmiş anarşist Yahudi yazar Emma Goldman da FBI’ın hışmına uğruyor. Komünist ve radikal avının ardından, kafasındaki FBI düzenlemelerini kuruma yerleştirmeye çabalıyor. Parmak izi ve olay mahallinde kanıt toplama gibi bilimsel taraflara ağırlık verirken, en büyük hayali ABD’de yaşayan herkesin parmak izlerini tek bir yerde toplamak. Edgar, komünistlerden sonra, ekonomik buhranla doğmuş gangsterlere, yani “halk düşmanları”na savaş açıyor. Hukuktan yeni mezun olmuş Clyde Tolson’ı işe alan Edgar, ona karşı kendine bile tarif edemediği bir şeyler hissediyor. İki erkek, hem işte hem de özel hayatlarında ölünceye kadar birbirlerinden kopamıyorlar. Edgar’ın düşündüklerin gerçekleştirmesi için Lindbergh olayı gerçekleşmesi gerekiyor. 1932 yılında, bebeği Charles Augustus fidye için beşiğinde uyurken kaçırılan Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu’nu 1927 yılında uçakla tek başına geçen ilk pilottu. FBI, fidye paralarını işaretleyerek, bebeği kaçıran ve ölümüne neden olan Alman göçmeni Bruno Hauptmann’a ulaşıyor. Edgar bu olayı değerlendirerek FBI’da devrim yapan uygulamalarını hayata geçiriyor. Edgar, öyle paranoyak ki, herkes hakkında, hatta başkanlar hakkında da dosyalar tutuyor. Martin Luther King’in “Nobel Barış Ödülü” alması onu çıldırtıyor. Bu Amerika sadece ona ait.
Eastwood, şimdiki zamanla, yani 1960’ların başıyla geçmişi, 1910’lu ve 1930’lu yılları iç içe yansıtıyor. Filmin büyük bölümü bu zamanlar arasında akıp gidiyor, Başkan Kennedy suikastine kadar. Eastwood’un sinematografik anlatımı o kadar çarpıcı ki, bu uzun filmde zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz. Mekânlar ve karakterlerin yansıyışı mükemmel. Muhteşem Leonardo DiCaprio adeta Hoover’a dönüşmüş. Eastwood, karmaşıkmış gibi görünen hikâyesini seyircisine sadelikle gösderebilmiş. Eastwood’un bizzat bestelediği ve kullandığı müzikler de insan ruhunun fırtınalarının dışarı esmesi gibi. Eastwood’un filminde, televizyon ekranlarından siyah-beyaz belgesel görüntüleri de yansıyor. Kara film ve gangster sinemasının gelişimini sağlayan Warner Bros’un, James Cagney’yi başrolde oynattığı iki önemli gangster filmi de yansıyor perdeye. William A. Wellman’ın 1931 yapımı “The Public Enemy-Halk Düşmanı” ve William Keighley’nin 1935 yapımı “G-Men” filmlerinden anlar da gösteriliyor. Eastwood’un “J. Edgar” filmi modern klâsikler arasındaki yerini alıyor. Belki de bir başyapıt “J. Edgar” filmi.
(02 Mart 2012)
Ali Erden
Jeffrey Dean Morgan 2
Alina
Vladamir Jedlicka’nın yönettiği ve Tamer Karadağlı ile Seda Eğridere’nin oynadığı Alina, önümüzdeki aylarda CVP Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Alina, gerçek kimliği bugüne kadar tespit edilememiş bir gizli ajanın, kimliğini bulmak ve inancını kaybetmiş bir halka umut vermek için verdiği savaşın hikâyesi. Fırat Yılmaz isimli MİT ajanı tarafından evlât edinilip Melisa Eryılmaz adı verilen Alina, çocukluğundan itibaren casus olarak yetiştirilmiştir. Çocukluk yıllarında sık sık Fırat Yılmaz ile yurt dışı seyahatlerine çıkan Alina bu sayede birçok dil öğrenmiş ve çeşitli haber alma teşkilâtlarıyla bağlantılar kurmuştur. Alina’nın birçok olayın arkasında yer aldığı kanıtlanmamakla birlikte tahmin edilmektedir.
Alina yazısına devam et