Sebahat Altıparmakoğlu’nu tanıyor musunuz? Ben tanımıyordum, şimdi sadece isim olarak tanır oldum. İşin öncesine bakarsak, Vedat Türkali edebiyat eğitimli biri olarak, -daha önce yazdığı edebiyat türleri olabilir- 1960’da Yeşilçamlı olarak senaryo-lar yazmaya başlıyor. Senaryocu olarak adı ilk kez Üsküdar İskelesi (Kaner – 1960) ve Dolandırıcılar Şahı (A. Yılmaz – 1960) adlı filmlerde görülüyor. Hemen belirtelim ki Dolandırıcılar Şahı çok serbest bir Gogol / Müfettiş uyarlamasıdır. Adını rekortmene çıkarmış senaryo yazarlarımız yanında Türkali az senaryo yazmıştır ama senaryo yazarı olarak Yeşilçam’a damgasını vurmuştur. Hemen anabileceğimiz senaryoları olarak Otobüs Yolcuları (Göreç – 1961), Şehirdeki Yabancı (Refiğ – 1962), Üç Tekerlekli Bisiklet (Akad / Ün – 1962), Karanlıkta Uyananlar (Göreç – 1964), Bedrana (Duru – 1974), Kara Çarşaflı Gelin (Duru -1975)… sayılabilir.
Türkali yazdığı üç senaryoyu da kendisi yöneterek, sinemada bir adım daha atmıştır. Türkali’nin yazdığı yedi senaryo iki kitap olarak yayınlanmıştır. Üç Film Birden: Kara Çarşaflı Gelin, Güneşli Bataklık (Duru), Analık Davası (çekimi yapılmamıştır) – Eski Filmler: Otobüs Yolcuları, Karanlıkta Uyananlar, Bedrana, Umutsuz Şafaklar. Umutsuz Şafaklar senaryo olarak yayınlandığı zaman filme çekilmemişti; bu arada senaryo habersiz olarak Batsın Bu Dünya (Seden) adı ile filme çekildi ve dava konusu oldu. Sonraki yıllarda adı Fatmagül’ün Suçu Ne? olarak değiştirildi ve Süreyya Duru tarafından çekildi (1986), başrolü -Fatmagül- Hülya Avşar oynadı.
1980’de Yeşilçam dönemi sinemamızda bitti ama sinemanın bitmesi söz konusu değildi. Film çekimleri devam etti. Bir süre sonra Yeşilçam anlayışının eksikliği, giderek tekeli kırılıp yerini özellerinin de boy göstermeye başladığı televizyon kanalları almaya başladı. Yeşilçam anlayışında filmlerin üretilmesinden sonra, sinemamızın da birçok kez yaptığı gibi edebiyat eserlerinin uyarlanmasına geldi sıra. Aslında başlangıçtan beri edebiyat uyarlamaları yapılmakta idi ama Yaprak Dökümü’nün TV uyarlaması yeni bir anlayışla uyarlamaların biçimini değiştirdi. Güntekin’in hem roman, hem oyun olarak yazdığı Yaprak Dökümü ilk kez 1958 yılında Süavi Tedü tarafından sinemaya uyarlandı. Dokuz yıl sonra, 1969’da ise filmi Memduh Ün çekecekti. Her iki uyarlama da Yaprak Dökümü’nün uyarlamaları idi. Bir süre sonra televizyon devreye girecek ve Yaprak Dökümü’nü sahnede oynanırken filme kaydederek yayınlayacaktı, sonradan -renkli olarak ve esere sadık kalarak- yeniden çekilecekti.
Televizyonun, piyasanın -Yeşilçam’ın- boşluğunu doldurmasından sonra, -her zaman olduğu gibi- yeni baskıları yapılan (160 sayfalık) Yaprak Dökümü, üç sezon sürecek -uzatılmış- ve modernize edilmiş (?) (günümüze taşınmış) hali ile -bu kez sinemaya gitmeyen- evde (evinde) oturan seyirciye sunulacaktır. Bunun paralelinde -biraz gecikerek- başlayan Aşk-ı Memnu’ya gelince… Uşaklıgil’in romanı sinema için -her zaman için- ilginç bir kaynak olmakla beraber, sinemamız o cesareti gösterememiştir. Refiğ TRT adına romanı -olabildiğince sadık kalarak- 6 bölüm halinde dizi olarak çeker. Sinemadan gelen Refiğ, romanı sinema tekniğini göz önünde bulundurarak çeker, yurtdışı gösterimleri için ise 6 bölümlük diziden 220 dakikalık bir sinema versiyonu hazırlanır. Dizi zamanına uygun hali ile çekilir. Yaprak Dökümü’nün başına gelen Aşk-ı Memnu’nun da başına gelir, dizi modernize edilmekle (günümüze taşınmakla) kalmaz, eklenti ve genişletmelerle uzatıldıkça uzatılır. Roman bir yerde biter, dizi de bitirilir ama -oldukça acemi bir biçimde…
Yaprak Dökümü ve Aşk-ı Memnu’dan söz edince Hanımın Çiftliği’nden söz etmemek olmaz. Önce romandan başlamak lâzım, öncelikle adı Hanımın Çiftliği değil, Vukuat Var. Bu 1958’de yayımlanan birinci cilt, ikinci cilt 1961’de -şimdi adına geliyoruz- Hanımın Çiftliği adı ile yayımlanıyor. Biri diğerinin devamı, ikincisi, birincinin bittiği yerden başlayan, Türkiye’nın 1950 sonrası toplumsal düzenine -araya siyaseti de az biraz karıştırarak- göz atan romanlar. Öncelikle söyleyelim, Vukuat Var romanı sonunda Kemal öldürülür. (Hanımın Çiftliği’nde Kemal yoktur, Muzaffer’in kız kardeşi diye ortaya salınan Halide ise romanda -her ikisinde de- hiç yoktur.) Ve romanın sonunda (Hanımın Çiftliği) çiftlik, dizide adı Yılmaz’a çevrilen -eski- çalışanlardan Habib tarafından yakılır. Muzaffer Bey daha önce öldürülmüştür. Habib, yangın paniği içinde karşılaştıkları Serap’ı (Güllü) kucağındaki çocuğu yüzünden öldürmez ve kayıplara karışır. Roman(lar) burada biter.
Vukuat Var / Hanımın Çiftliği’ni Saydam sinemaya uyarlar. Kemal’i -olayların geldiği yerde- öldürür ama handikapı Güllü’yü (Serap’ı) Türkân Şoray’ın oynamasıdır. (Acar Film -o yıllarda- filmlerinde -starlara- rol vermektedir.) Bir yerden sonra Saydam’ın filmindeki Güllü, O. Kemal’in romanındaki Güllü değildir, artık Şoray’dır. (Muzaffer Bey’i öldürmek isteyenleri de Güllü defedecektir.)
Aradan zaman geçer, televizyon yayınları başlar ve Hanımın Çiftliği (◄Vukuat Var) bu kez televizyona uyarlanır. Tüketim ekonomisine dayanan televizyon tekrar Vukuat Var / Hanımın Çiftliği’ni ele alırken, Vukuat Var adı ortadan kaybolur, Hanımın Çiftliği olarak anılır olur. Ve dizi, yukarıda değinildiği gibi -en azından ve en başta- Kemal (ve Halide) ile romanın çok uzağına düşer ve romanla ipler çoktan kopmuştur. Sonunda uzatıla uzatıla sürdürülen dizi de biter ama komedi bitmez.
Romanın yazarı Orhan Kemal, Yeşilçam’a bazı eserleri ile kaynaklık etmekten başka senaryolar ve film hikâyeleri de yazmıştır. Yazdığı bir film hikâyesi, Vedat Türkali tarafından senaryolaştırılır ve Lütfü Akad tarafından çekilmeye başlanmasına rağmen yarım kalır, filmi iki yıl sonra Memduh Ün tamamlar: Üç Tekerlekli Bisiklet. Orhan Kemal’in yazdığı metin İstanbul’da geçer, mandırasını elinden almak isteyenleri öldüren adam kaçarak, nikâhsız kocası yıllar önce Almanya’ya gitmiş, bir daha da arayıp sormamış bir çocuklu çamaşırcılık yapan kadının gecekondusuna sığınır. Bir süre burada kalır, çocuk adamın babası olduğuna inanır. Orhan Kemal, yazdığı bu metni (film hikâyesi) romanlaştırırken, erkek kahramanını, Hanımın Çiftliği’ni yakıp kaçan ve yakalanmayan Habib olarak değiştirir. Bu roman KAÇAK adı ile Orhan Kemal’in ölümünden (1970) sonra yayınlanır. (Kaçak romanı Memduh Ün tarafından -finali değiştirilerek- sinemaya uyarlanacaktır / 1982).
Şimdi yukarıda sözünü ettiğimiz roman uyarlaması dizilerin yayınlarının başlamasından sonra, kitaplarının yeni baskıları piyasaya çıkarılmış ve satışlarında dikkat çekici bir artış olmuştur. Bu Vukuat Var / Hanımın Çiftliği için de geçerlidir. Yalnız Vukuat Var, üst başlığı Hanımın Çiftliği 1 (Vukuat Var) olarak yayınlanmış, Hanımın Çiftliği -yani Vukuat Var’ın devamı- Hanımın Çiftliği 2 olarak yayına sürülmüştür. İş burada bitse denecek hiç bir şey yoktur fakat -yukarıdaki açıklamalara rağmen- Kaçak romanı, Hanımın Çiftliği 3 (Kaçak) olarak yayınlanmıştır. Hanımın Çiftliği 3 olarak çıkarılan bu kitapta, çiftliği yakarak kaçan (Hanımın Çiftliği romanında adı: Habib) Habib’ten başka çiftlik ile âlâkalı kimse yoktur. “Kaçak” romanının sonunda polisler gecekonduyu sarınca -Habib sigarasını unutarak- kaçar ve kaçmaya devam edecektir. Polisler içeri girip Habib’i bulamayıp, sigarayı sorduklarında gecekonduda oturan kadın “benim” diyerek -ilk kez- bir sigara yakar. (O. Kemal) “Kaçak” filminin sonunda ise, kaçak çemberin daraldığını anlayınca kaçmaya karar verir. Gecekonduda oturan kadın da birlikte gitmeye karar verir. Birlikte kaçarlarken, otogarda polisle karşılaşırlar (M. Ün) [“Üç Tekerlekli Bisiklet”in sonunda ise gecekondu sığınmacısı Ali, sarılan gecekonduda dışarı çıkarak yakalanır. Ali, polisler tarafından götürülürken kadın ise, gecekonduda oturan, yıllar sonra evine dönmüş fakat çaldığı kapı açılmamış nikâhsız kocasının bakışları altında çocuğu ile birlikte Ali’nin (ve polislerin) peşinden gider.]
Vedat Türkali’ye dönersek, senaryolar, oyunlar, şiirler yazan Türkali roman da yazar. Romanları: Bir Gün Tek Başına (1974), Mavi Karanlık (1983), Yeşilçam Dedikleri Türkiye (1986), Tek Kişilik Ölüm (1990), Güven (1999 – 2 cilt), Kayıp Romanlar (2004), Yalancı Tanıklar Kahvesi (2009)… ama Yaprak Dökümü ve Aşk-ı Memnu’dan sonra, sıra romanlardan sonra “eski” filmlere de gelince, Fatmagül’ün Suçu Ne ele alınır. Reklâmları gazetelerde ve ekranlarda boy gösterir. Buraya kadar diyecek bir sözümüz yoktur, 1986’da çekilen bir filmin televizyon uyarlaması yapılacaktır… ama tanıtımda “Eser: Vedat Türkali” ibaresi yer alır. Türkali’nin böyle bir eseri yoktur. Sonradan Fatmagül’ün Suçu Ne adı ile filme çekilecek Umutsuz Şafaklar isimli bir SENARYOsu vardır. Hadi, senaryo adının değil filmin adının kullanılmasını kabul edelim ama bu Türkali’nin metnidir, eseri değil. [Senaryonun edebi bir metin olup olmadığı tartışmalı bir konudur. Ben olmadığı düşüncesindeyim, çünkü senaryo “bir başka yapıya yönelik bir yapı” (PPP) olarak kaleme alınır.]
Bütün bunlarada sessiz kalınabilirdi ama Türkali’nin eseri diye sunulan dizi uyarlaması, Türkali’nin yazdığı senaryoyu (Umutsuz Şafaklar) çoktan gerilerde bırakmıştır. Senaryoda hiç olmayan kişiler dizinin ağırlıklı (nesi – ?) olmaya başlamışlardır. Bu aşamada ben bir iki yerde Türkali’nin Fatmagül’ün Suçu Ne isimli eseri olmadığı hem yazdım, hem söyledim de. Zaman beni yalancı durumuna düşürdü. Şimdi kitapçılarda Fatmagül’ün Suçu Ne adında bir kitap var ve yazarı yerinde de Vedat Türkali adı… ama dahası da var, kapakta bir de Sebahat Altıparmakoğlu adı var. Altıparmakoğlu, halen yayını devam etmekte olan televizyondaki diziyi öyküleştirmiş ve kitap olarak yayınlamış… (buna da peki) ama aklıma gelen sorulara kim cevap verecek:
1) Dizi halen devam etmekte iken Sayın Altıparmakoğlu, dizi için Melek Gençoğlu ve Ece Yörenç tarafından yazılan senaryoyu okuyarak mı yazmıştır bu öyküyü?
2) Bunun yapılabilmesi için, çekimleri devam eden dizinin şu anda bitmiş (bitirilmiş) bir senaryosu var mıdır?
3) Eğer bitirilmiş bir senaryo yok ise Sayın Altıparmakoğlu öyküleştirmeyi hangi verilere göre sonuçlandırmıştır?
Bu sorulara ne şekilde cevap verilirse verilsin, ben durumun bu hali ile Fatmagül’ün Suçu Ne’yi Vedat Türkali’nın bir eseri olarak kabul edemeyeceğim ama unutulmaması gereken bir şey var, Vedat Türkali’nin Umutsuz Şafaklar isimli bir senaryosu vardır ve bundan Süreyya Duru’nun yaptığı Fatmagül’ün Suçu Ne isimli bir filmi. (Goggle’da Fatmagül’ün Suçu Ne isimli dizi için Vedat Türkali, hem senaryo yazan ekip içinde, diğerleri ile birlikte, hem de eser “sahibi / yazarı” olarak gösterilmektedir ??!??)
(18 Aralık 2011)
Orhan Ünser