Viyana Filmcasino’da Türkiye’den Belgeseller Gösterilecek, Geliri Van’a Gidecek

27 Kasım 2011 Pazar sabahı Viyana Filmcasino’da Kultur Horizonte Derneği tarafından bütün geliri Van depremine verilecek olan Film Kahvaltısı adında bir kültürel etkinlik düzenleniyor. Yönetmenler Petra Holzer ve Ethem Özgüven’in birlikte ürettikleri üç belgesel film, kahvaltı sonrası gösterilecek. Bergama’daki siyanürlü altın hikâyesini anlatan Alethea, Tuzla tersanelerindeki çalışma koşullarının yol açtığı işçi ölümlerini anlatan 4857 ve kot kumlama işçilerinin silikosiz hastalığıyla mücadele eden Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi’nin mücadelesini anlatan Kum gösterilecek.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Viyana Filmcasino’da Türkiye’den Belgeseller Gösterilecek, Geliri Van’a Gidecek yazısına devam et
  • Hayal Perdesi Dergisi, Kasım – Aralık 2011 Sayısı Yayında

    Hayal Perdesi Sinema Dergisi, Kasım – Aralık 2011 tarihli 25. sayısıyla www.hayalperdesi.net adresinde yayında. Hayal Perdesi’nin vizyon sayfalarında bu sayıda, Onur Ünlü’nün Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Film seçilen Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi, Özcan Alper’in merakla beklenen son filmi Gelecek Uzun Sürer, bir fenomene dönüşen televizyon dizisi Behzat Ç.’nin sinema versiyonu Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm ve Steven Spielberg’ün 3D animasyon olarak çektiği Tenten’in Maceraları yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hayal Perdesi Dergisi, Kasım – Aralık 2011 Sayısı Yayında yazısına devam et
  • Scorsese’den Sinemaya Bir Saygı

    Hugo
    Yönetmen: Martin Scorsese
    Kitap: Brian Selznick
    Senaryo: John Logan
    Müzik: Howard Shore
    Görüntü: Robert Richardson
    Oyuncular: Ben Kingsley (Méliès), Jude Law (Baba), Asa Butterfield (Hugo), Chloë Grace Moretz (Isabelle), Helen McCrory (Jeanne), Emily Mortimer (Lisette), Sacha Baron Cohen (Müfettiş Gustav), Christopher Lee (Labisse), Richard Griffiths (Frick), Michael Stuhlbarg (Tabard), Fances de la Tour (Emilie), Ray Winston (Claude)
    Yapım: GK Films-Infinitum Nihil (2011)

    Sinemanın yaşayan büyük ustalarından Martin Scorsese’nin ilk dahilerden Méliès üzerinden sinemanın ilk yıllarına selâm gönderdiği üç boyutlu “Hugo” filmi, kimsesiz bir çocuğun babasının rüyasının peşine düşüşünü anlatıyor.

    Brian Selznick’in 2007’de Amerika’da yayımlanmış “The Invention of Hugo Cabret” (Hugo Cabret’nin Buluşu) resimli (illüstrasyon) tarihsel çocuk kitabından uyarlanan 2011 yapımı “Hugo”, Martin Scorsese ustanın üç boyutlu çektiği muhteşem bir film. Selznick’in kurgusal kitabında bir karakalem çalışması tadını veren siyah-beyaz resim çalışmaları çok çarpıcı. Selznick’in çizdiği bu illüstrasyonlar Amerika’da ödül de kazandı. Kamera, karlar yağan Paris’in üzerinden uçarak tren garına giriyor ve saat ayarcısı kimsesiz küçük Hugo’nun peşine takılıyor. Paris, 1931… İri mavi gözlerine hüznün çöktüğü 12 yaşındaki Hugo, saatçi babasının rüyasını gerçekleştirmek istiyor. Babası yangında ölmeden önce, “automaton” üzerinde çalışıyor. O dönemlerde robot kelimesi bilinmediği için “automaton” diyorlar robotlara. Bu robot filmin de önemli bir karakterine dönüşüyor hikâye geliştikçe. Babası öldükten sonra ayyaş amcası Claude’un himayesine giren Hugo, amcası ortadan birdenbire kaybolunca tren garının saatlerini tek başına ayarlıyor. Robotu tamir edebilmek için de parçalara ihtiyacı var. O da kendine gerekli parçaları gardaki yaşlı oyuncakçının dükkânından aşırıyor. Yaşlı adam her şeyin farkında. Seyirci, çok geçmeden o yaşlı adamın sinemanın ilk dahilerinden Georges Méliès (1861-1938) olduğunu öğreniyor. Méliès, Hugo’nun defterini alıyor. Hugo defteri geri alabilmek için Méliès’i evine kadar izliyor. Hiç arkadaşı olmayan Hugo’nun arkadaşı Méliès’in vaftiz kızı Isabelle oluyor. Méliès’in sinemayı yasakladığı Isabelle, kitapların dışındaki maceraları da yaşamayı hayal ediyor. Hugo, ona macera dolu bir sinema macerası yaşatıyor salona kaçak girerek. Sinemada ünlü komedyen Harold Lloyd’un saatin yelkovanına asılı kaldığı 1923 yapımı “Safety Last!” filmi gösteriliyor. Hugo da filmin finaline doğru aynı duyguları yaşıyor despot müfettiş Gustav’dan kaçarken. Scorsese, Lumiere kardeşlerin 28 Aralık 1895 yılında Paris’te gösterdikleri “L’Arrivee d’un Train a La Ciotat-Trenin Gara Girişi”ne de selâm gönderiyor. Scorsese, bu anı öylesine göstermiyor elbette. Lumiere kardeşler bu gösteriye Méliès’i de davet etmişler zamanında. Scorsese’nin filminden yansıyan tüm sessiz klâsikleri üç boyutlu olarak görüyorsunuz perdede.

    Méliès’in rüya dünyası…

    Hugo, Isabelle’i garda kendi yaşadığı saatlerin olduğu yere götürüyor. Orada robotu çalıştıracak kalp şeklindeki anahtarın Isabelle’in boynunda asılı olduğunu gören Hugo, robotu çalıştırmayı başarıyor ve robot Méliès’in 1902 yapımı “Le Voyage dans la Lune-Aya Seyahat” filmindeki ikonlaşmış resmini çiziyor. Bu film, sinema tarihinin de ilk bilimkurgularından. Ayrıca Méliès (Melyes okunuyor) bu ve bazı filmlerini elle boyayarak sinemanın ilk renkli filmlerine de katkı sağladı. Méliès, sihirbazlığından gelen numaralarını sinemada denemiş ve başarmış. Sadece bununla kalmamış, sinemanın ilk özel efektlerini ve hilelerini de bulmuştu. Sinemada yapılan birçok şey onun hayal gücünden geliyor. Sinemada “bindirme” ve “örtü” teknikleriyle “zincirlemeli geçişi” bu üstat bulmuştu. Sinemaya küskün Méliès, hayatının kadını ve eski oyuncularından Jeanne’la evlenmiş, mutsuzluk içinde yaşayan bir ihtiyar. Gardaki oyuncakçı dükkânını da filmlerini satarak kurmuş. Hugo ve Isabelle, “Sinema Akademisi Kütüphanesi”nde sinema tarihçisi Rene Tabard’la tanışıyorlar. Tabard, Méliès’in öldüğünü sanıyor ama çocuklar onu Méliès’e götürüyorlar. O andan itibaren Méliès’e ve sinemaya bir “hommage”, yani “saygı sunuşu” başlıyor. Méliès’in Jules Verne’den uyarladığı 1907 yapımı “20.000 Lieues Sous les Mers-Denizler Altında 20.000 Fersah” filminin setinden de anlar yaşıyor perdeye. Méliès filmlerini kurduğu Star Film’in stüdyolarında çekti hep. Elbette Scorsese’nin bu filminde küçük küçük hikâyeler de yansıyor perdeye. Garın, savaşta ayağından yaralanmış duygusuz polis müfettişi Gustav’ın, güler yüzlü çiçekçi kız Lisette en büyük aşkı. Ona nasıl ulaşacağını bilemiyor Gustav. Madam Emilie, aşk için destek oluyor Gustav’a. Elbette çörekçi Frick de Madam Emilie’ye tutkun. Isabelle’in vaftiz annesi Jeanne da hikâyeye anlam katıyor, hem de nasıl!..

    Etkileyici mekânlar…

    Kasvetli görünen Montparnasse Tren Garı, görsel anlamda gerçeküstücü ve dışarumcu yansıyor perdeye. Bu gar, gerçeğine uygun olarak setlerde yaratılmış ve de çok inandırıcı. Kendinizi o gardaymış gibi hissediyorsunuz. Filmin setleri Londra’daki Shepperton Stüdyoları’nda kurulmuş. Hugo’nun saatleri ayarladığı yüksekteki mekândan garın görsel anlamda derinlikli yansıyan fotoğrafları insanı tam anlamıyla büyülüyor. Bir de bu film üç boyutlu olunca büyü daha da çoğalıyor. Scorsese, 1930’lardaki Paris’ten de görüntüleri yansıtıyor filminde. Asıl büyüleyense kamera. Hugo’nun yaşadığı yerde Hugo’yu takip eden bu kamera dar geçitlerden ve merdivenlerden süzülüyor adeta. Büyük kameraman Robert Richardson, görsel anlamda öğretici fotoğraflar oluşturmuş. Elbette fonda duyulan senfonik müzikler de etkiliyor. Tüm oyuncu performanslarına övgü gönderirken Méliès’e ruh katan Ben Kigsley, Hugo olan Asa Butterfield ve Isabelle’in hayat dolu coşkusunu perdeden gönderen Chloë Grace Moretz bu filmin her şeyi. İnternette ünlenmiş Sacha Baron Cohen, Gustav kompozisyonuyla kendini gerçekten aşmış. Scorsese’nin sinemaya tüm aşkını yansıttığı bu filmin Oscarlara aday olma ihtimali var. Bu özel filmi kendinize armağan edin.

    (Bu yazı 02 Aralık 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (02 Aralık 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    5. Kristal Klaket Kısa Film Yarışması

    Kısa filmcilerin heyecanla beklediği Kristal Klaket Kısa Film Yarışması, 5. kez genç yönetmenleri ve sinemacıları bir araya getiriyor. T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İBB Kültür A.Ş. tarafından desteklenen Kristal Klaket’in son başvuru tarihi 20 Ocak 2012 Cuma olarak belirlendi. Başvurular http://www.kristalklaket.com adresinden yapılacak. Ülke çapında gelecek vadeden yarışmanın ödülleri oldukça büyük. Kristal Klaket’in kategori birincileri dünyanın en saygın film akademilerinden biri olan New York Film Akademisi’nde toplam 8 haftalık sinema eğitimi almaya hak kazanacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    5. Kristal Klaket Kısa Film Yarışması yazısına devam et
  • İşte Berlin Kaplanı’nın Diğer Yıldızları

    Berlin Kaplanı, sadece Ata Demirer’in Ayhan Kaplan karakteri ile değil, diğer oyuncuların performansları ile de çok konuşulacak. Eyyah Eyvah 2’de Ata Demirer’in kayınpederi rolü ile beyazperdeyle buluşan Tarık Ünlüoğlu, bu filmde Ayhan Kaplan’ın antrenörü Cemal olarak kamera karşısına geçti. Berlin Kaplanı’nın Türkiye’deki çekimlerinde ekibe esas kız olarak Nihal Yalçın dahil oldu. Yalçın, Berlin Kaplanı’ndaki Elvan rolüyle yine çok konuşulacak. Filmin küçük sürprizi ise Ata Demirer’in “yaşından büyük bir oyuncu” diye tanımladığı, küçük Fatih’i canlandıran Mert Aran.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi’nde Lütfi Ömer Akad’ın İstanbul’u

    1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi, geçtiğimiz günlerde hayata veda eden Türk Sineması’nın usta yönetmeni Lütfi Ömer Akad’ın İstanbul’unu sayfalarına taşıdı. Sinema tarihçisi Alican Sekmeç’in dergi için kaleme aldığı Lütfi Ömer Akad ve İstanbul başlıklı inceleme yazısı okuyucuyu Akad’ın filmografisine doğru biraz siyah-beyaz, biraz renkli bir yolculuğa çıkarıyor. Şehri en çıplak, en sahici haliyle filmlerine yansıtan Lütfi Ömer Akad, eski İstanbul semtlerini çalışmalarında fon olarak kullandı. 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi, Yalnızlar Rıhtımı, Vesikalı Yarim, Seninle Ölmek İstiyorum, Kader Böyle İstedi, Yangın Var ve Üç Tekerlekli Bisiklet gibi Lütfi Ömer Akad’ın bir döneme damgasını vurmuş yapıtlarını inceledi.

  • Basın Bülteni
  • Alican Sekmeç’in yazısı için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi’nde Lütfi Ömer Akad’ın İstanbul’u yazısına devam et
  • Siyahlı Kadın

    James Watkins’in yönettiği ve Daniel Radcliffe, Ciaran Hinds, Janet McTeer ile Roger Allam’ın oynadığı Siyahlı Kadın (The Woman in Black), 09 Mart 2012′de Pinema Film dağıtımıyla D Productions tarafından vizyona çıkarıldı.
    Genç avukat Arthur Kipps 3 yaşındaki oğlunu bırakıp, uzaklardaki Crythin Gifford kasabasına gitmek zorunda kalır. Orada Eel Malikanesi’nin merhum sahibinin hukuki işlemlerini yürütecektir. Bu garip malikaneye varmasıyla, kasabanın geçmişindeki karanlık sırlarını keşfetmeye başlayacaktır. Siyahlara bürünmüş, esrarengiz bir kadının görüntüsünün belirmesiyle de hissettiği ürperti artmaya başlar.

    Siyahlı Kadın yazısına devam et

    2. Altın Kepenk Kısa Film Yarışması

    T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Ticaret Üniversitesi ile ESDER – Esnaf ve Sanatkârlar Derneği’nin destekleriyle 2. Altın Kepenk Kısa Film Yarışması düzenleniyor. Kısa filmin sınırlı bir alanda kalmasın, gelişimini sağlayacak ciddi çalışmaların ve kısa filmcilere destek sunabilecek kurumların olmayışına bağlayan İTİCÜ, İTO, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ESDER bu eksikliklerin giderilmesi yönünde kısa filmcilere imkân sağlıyor. Film yapımına ilgi duyan öğrencilerin yaratıcılıklarını desteklemeyi de hedefleyen yarışmaya son başvuru tarihi 15 Aralık 2011 olarak belirlendi.

    2. Altın Kepenk Kısa Film Yarışması yazısına devam et

    Mar, Malatya’dan Üç Ödülle Döndü…

    Caner Erzincan’ın ilk uzun metrajlı filmi Mar, 2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde tam üç ödülün sahibi oldu. Ulusal En İyi Erkek Oyuncu Ödülü karakterdeki inandırıcılığı ve karakterin sosyolojisini yansıtmadaki başarısından dolayı Volga Sorgu’ya giderken, Alper Turgut, Serdar Akbıyık ve Ali Hakan’dan oluşan Sinema Yazarları Derneği’nin tercihi de Mar filminden yana oldu. Ayrıca Ulusal Uzun Yarışmada Jüri Özel Ödülü de ilk filminde sergilediği sinematografisi, anlatımındaki sadeliği, yarattığı karakterlerdeki samimiyet ve derinlik nedeniyle yine Mar filmine gitti.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Mar, Malatya’dan Üç Ödülle Döndü… yazısına devam et