Sinema nedir? Birbirinin benzeri filmlerle eğlenilen bir sosyal paylaşım mı? Yoksa daha ileri gidip, yaşamınıza anlam katan, derinlerde bir yerde sizi zorlayan, serseme çeviren, her şeyi sorgulamanız için kışkırtan, kuşkularınızı çoğaltan, rahatsız eden, organizmanızdaki değişimlerin farkına varmanızı sağlayan bir sanat deneyimi mi?
İşte, seçkin yönetmen-yazar Terrence Malick’in “Hayat Ağacı”, böyle bir yepyeni eksperyans (bu film için, Malick’in “2001”i demek doğru olacaktır).
Bir düşünün: Ne biliyor, duyumsuyor, hissediyorsanız ‘tek’ aslında!
Zamanı, ‘Büyük Patlama’ yarattı…’Büyük Patlama’yı ise tekillik!
Peki, biz 14 milyar yıllık serüvende neden yaratıldık? Sürekli acı çekmek için mi?
Neden sinsice pusuda bekleyen şiddet, çocukluğun tüm masumiyetini kirletip onu ele geçirir? Hepimiz ‘bir’sek eğer, bu denli kalp ağrısı neden?
Babamız (hem ‘kutsal’ ve hem de biyolojik babamız), bizi neden geçemeyeceğimiz sınavlara zorlar, neden ‘kırar’ sürekli?
Peki neden bu denli açgözlü ve kibirliyiz? Neden doğanın gücüne karşı gelme yanlışına düşüyoruz?
Ve ölmek yeni bir başlangıçsa eğer, neden ölümden korkuyor, en sevdiğimiz öldüğünde kahroluyoruz?
Malick, geçen yüzyılın ortalarında yaşayan üç erkek çocuklu bir Amerikan ailesinin özelinde yaradılışa ve evrene dair, mucizevi varlık insanın ömrü boyunca sorabileceği en temel soruların hepsini bir kez daha sorarken, görsel dili ve estetiğiyle bunu alabildiğine farklı kılıyor… Müthiş bir ekiple birlikte, sinemanın, resimden müziğe ve psikolojiden mühendisliğe tüm disiplinleri barındıran nasıl şaşırtıcı bir sanat olduğunu bir defa daha kayda geçiriyor.
Sorular sormayı reddederek ve gerçekleri ‘bastırarak’ bu gezegenden ‘hafifçe’ geçip gitmek zor. İnandığınız ne olursa olsun, beyniniz hep sorgulayacak ve kalbiniz hep acıyacak. Malick, yetkin sinemasıyla, bu sorguyu ve acıyı paylaşmaya davet ediyor. İnanın, çok değerli bir davet bu.
(27 Kasım 2011)
Ali Ulvi Uyanık