Zirveye Giden Yol (The Ides of March)
Yönetmen: George Clooney
Oyun: Beau Willimon
Senaryo: Grant Heslov-Beau Willimon-George Clooney
Müzik: Alexandre Desplat
Görüntü: Phedon Papamichael
Oyuncular: Ryan Gosling (Stephen), George Clooney (Vali Morris), Philip Seymour Hoffman (Paul), Paul Giamatti (Duffy), Evan Rachel Wood (Molly), Marisa Tomei (Ida), Jeffrey Wright (Senatör Thompson), Michael Mantell (Senatör Pullman)
Yapım: Cross Creek (2011)
Ünlü oyuncu George Clooney’nin yönettiği “Zirveye Giden Yol”, Amerika’daki politik arenaya içeriden bakan gerilim yüklü bir film. Bir tiyatro oyunundan uyarlanan filmin liberal bakışı da fark ediliyor.
Hollywood’un ünlü oyuncularından liberal George Clooney dördüncü filmini yönetti. Bu yılki 68. Venedik Film Festivali’nin açılışını yapan 2011 yapımı “The Ides of March – Zirveye Giden Yol” filmi, Demokratların başkan adaylığı için delege önseçimlerine odaklanıyor. Adaylık için Pensilvanya Valisi Mike Morris’le Arkansas Senatörü Pullman yarışıyor. Başkanlık adaylığı için Ohio kampanyası da çok önemli. Çünkü, Demokrat adaylara sadece Demokrat değil Cumhuriyetçi delelegeler de oy kullanıyorlar. İşte bu noktada politikanın tüm numaraları sahneye konmaya başlıyor. Vali Morris, Katolik olmasına rağmen, laik bir kampanya yürütüyor. Bütün inanışlara ve ırklara eşit mesafede duran Morris, sadece Amerikan anayasasına inanıyor. Hiçbir dine yakın durmayan bir başkan adayı Amerikalıları etkileyebilir mi? New York Times, bu filmin yapısına “Sorkinesque” diyor. Tiyatrocu ve senarist Aaron Sorkin’in anlatımını Clooney’nin “Zirveye Giden Yol” filminde fark edebilirsiniz. 1961 New York doğumlu Sorkin kendi yapıtlarında doğrusal çizgide olmayan hikâyeler anlatıyor, iğneleyici karakterler çiziyor, uzun konuşmalarda karakterlerin inançlarını yansıtıyor, konuşmalar hızlı ve ateşli, kadınlarıysa akıllı. Hikâyeleri politika üzerinde yoğunlaşıyor. Karakterlerini psikanalitik açıdan yansıtabiliyor. Liberal demokrat görüşlerinini metinleri üzerinden insanlara ulaştırabiliyor. Clooney’nin filmini seyrederken bunlardan bazılarına değebilirsiniz. Aslında Sorkin’i sinema için yazdığı senaryolardan biliyorsunuz. Kendi oyunundan senaryosunu yazdığı 1992 yapımı “A Few Good Men – Birkaç İyi Adam” hemen akla geliyor. Senaryosunu yazdığı 1995 yapımı “The American President – Amerikan Başkanı”, senaryosuna katkıda bulunduğu 1993 yapımı “Malice” de var. Televizyon için yazdığı “The West Wing – Batı Kanadı” da hatırlanmalı. Filmin orijinal adı, Latince “Idus Martiae”den geliyor. Cümle anlamıysa “Mart yok” demek. Roma takviminde Mart’ın 15. günü anlamına da geliyor. Bir bakışa göre de Jülyus Sezar’ın 15 Mart’ta suikasta kurban gittiği zamanı simgeliyor bu ad. Filmde de üçüncü anlama metafor var. Çünkü politika ve politikacılar, metaforik de olsa suikastlar düzenliyor. Yıkıcı ve mahvedici bir arena orası. Dürüstlüğün mağlubiyete uğratıldığı bir yer bu arena.
Beklenmedik ilişkiler…
Vali Morris’in kampanyasında Paul Zara’nın yardımcılığını yapan Stephen Meyers, üst üste iki olay yaşıyor. Bu iki olay, kampanyayı trajik hale getiriyor. Vali Morris’in rakibi Arkansas Senatörü Pullman’ın kampanya sorumlusu Tom Duffy’yle gizli bir buluşma yapıyor. Bu gizli görüşmeden Paul’ü haberdar etmiyor Stephen. Bir de kampanyada stajiyer olarak görev alan Molly Stearns’in cazibesine kapılıyor. Kısa bir ilişki yaşıyorlar. İlişki yaşamaları doğal, ama Molly başkan aday adayı Morris’le de ilişkiye girmişse bu içinden çıkılmaz bir kaosu da getiriyor hemen. Her şeyin yolunda gittiği kampanyada gerilim birdenbire yükseliyor ve hiç beklenmedik sonuçlar ortaya çıkıyor. Molly, Morris’ten hamile kalmış. Stephen, Molly’ye kürtaj yaptırdıktan sonra Paul, Duffy’yle gizli görüşmesini öğreniyor ve Stephen’ı işten kovuyor. Ama bu o kadar kolay değil. Çünkü Stephen’ın da elinde kozlar var. Burası politika arenası ve hiçbir şey göründüğü gibi değil. Bu gerilim politik filmin son sahnesinin unutulmaz bir muhteşemlikte olduğunu belirtmeliyiz. Bu film, Beau Willimon’ın “Farragut North” oyunundan sinemaya uyarlandı. “Farragut” kelimesinin anlamını da filmin derinliğinde keşfediyorsunuz. 1961 Paris doğumlu besteci Alexandre Desplat, günümüzde öne çıkmış Hollywood filmlerine müzikler yazıyor. Dört defa Oscar’a aday gösterildi. İşte bu etkileyici bestecinin Clooney’nin filmine ruh katan tınıları kulağınızda iz bırakıyor. Bu filmin kameramanı da 1962 Atina doğumlu Phedon Papamichael. Bu kameraman, Wim Wenders’in 2000 yapımı “The Million Dollar Hotel – Sırlar Oteli” filmindeki muhteşem sinemaskop görüntüleriyle hatırlanıyor. Clooney’nin filmindeki sinemaskop çerçeveleri de estetik ve filme derinlik katmış. Clooney’nin bu filminde Amerikan politik işleyişleri hakkında az da olsa fikir sahibi oluyorsunuz, ama yine de sistemi algılamakta sıkıntı yaşayabilirsiniz.
(Bu yazı 25 Kasım 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(25 Kasım 2011)
Ali Erden
sinerden@hotmail.com