Sinemamızda 1917’den beri kurmaca filmler yapılıyor, sinema ürünü filmin, ticari bir meta olduğu çok daha sonraları ortaya çıktı. Sinemaların gelişmesi bizde 50’li yıllardan sonra giderek gelişti. Film sayısı her geçen yıl giderek arttı ama filmlerin ticari başarısı her zaman aynı olmadı. Bu kentten kente değiştiği gibi filmden filme de değişti, şimdilerde medyada gişe durumları açıklanıyor. Bu uzun yıllar yapılmadı, o yıllarda şimdikilere göre çok daha fazla iş yapan onlarca filmin bugün adı bile hatırlanmıyor. Bunları bugün için belgelemekte söz konusu değil, çok uğraşılırsa bazı bilgilere ulaşılabilir ama bunlar artık tarihsel bir nottan ibaret kalacaktır.
İyi iş yapan filmlerin kalitesi ise başka bir tartışma konusudur. Bu böyledir de, iyi filmin kriterleri nelerdir. Öncelikle şunu söylemek isterim ki “sanat filmi” deyimini hiç bir zaman benimsemedim, anlamını da bilmiyorum. Sinema bir sanattır da, film diye her yapılan sinema ürününün sanat eseri olarak kabûl edilmesi de -kanaatımca- doğru değildir. Bütün bunlardan sonra bir filmin iyi film olmasının, iyi sinema eseri olmasının koşulu sadece sinemasal anlatımın iyi olmasıdır, yoksa konusunun şu veya bu olması bir filmi iyi yapmadığı gibi, filmim gişede iyi iş yapmış olması da bir ölçüt değildir. Ama filmlerin başarısının tartışıldığı bir televizyon programına başlangıçtan sonra katılan ve kendisine hemen söz verilen yönetmen Sinan Çetin, “İyi film, iyi gişe yapan filmdir” diye kestirip atmıştı. Tek ölçü olarak bunu benimsiyordu. Bu yıllar önce yapılan bir programdı, kaydı bir yerlerde vardır.
Aynı Sinan Çetin geçen haftalarda katıldığı Ali Poyrazoğlu’nun televizyon programında ustalığının yanında bir auter yönetmen olarak tanıtıldı. Çetin buna itiraz etti, kendisinin auter-liğine itiraz etti, film çeken her yönetmenin, senaryoyu realize eden her yönetmenin bir auter olduğunu söyledi. Bu görüşe hiçbir zaman katılmadım, katılmayacağım da…
Sinemamızda başlangıçtan bu yana film yöneten kişilerin, yani yönetmenlerin sayısı 600 civarında olmalı. Bunların içinde tek film çekenler de var, 100’ün üstünde çekim yapanlarda. Sayısına bakmadan iyileri de var kötüleri de. İyilerin içinde auter olanları da var, olmayanları da. Çünkü her iyi yönetmen, auter, değildir. Tek film, ne kadar ölçü olur tartışabiliriz ama tek filmle kalıcı olan birçok yönetmen var, dünya sinema tarihinde bile. Her film yöneten kişiye auter demek, birçok yönetmene haksızlık etmektir.
Sinan Çetin, çektiği kısa film (Halının Türküsü) ile ilgi çekmiş ve ilk filmi ile -film gösterime girmeden- hayli magazinsel olmuştu. Filmi sansürle hayli mücadele etmiş, adı bile kaç defa değişmişti. Önce Sabah’tı, sonra Kamyon oldu ama hayli kırpılmış olarak sansürden çıkışında Bir Günün Hikâyesi olmuştu adı. Sonra, Yeşilçam’ın yönetmenleri gibi filmlerini sıralamış ve giderek yapımcılığa başlamıştı.
Yapımcı olarak sinemamızda çok ender yapılan bir şeyi yaptı, çektiği filmleri gösterime çıkarmadı. Bu konuda kendisine söylenecek her hangi bir söz yoktur, kendi bileceği bir iştir. Son vizyona giren filminin (“Kâğıt”) iki yıl önce çekildiği söyleniyor. Yeterince beklemiş demekten başka bir diyeceğimiz olmaz ama tüm bunlar filmin kalitesini artırmaz veya eksiltmez. Öncelikle söyleyeyim, Kâğıt’ı izlemedim. Çetin’in filmden beklentisi fazla idi sanırım ki, beklenen kadar iş yapmayınca “filmin oyuncuları iyi idi ama oyuncular arasında star yoktu” gibi bir açıklama yapmış -bu gazete bilgisidir (doğruluğu her zaman tartışılabilir.) Kâğıt’ın bir zamanlar sinemamızın başının belâsı olan “sansürü” işlemesi (bir yönetmenin film çekme uğraşı) tek başına iyi film olmasına yetmez. Filmin iş yapıp yapmaması da kalitesini değiştirmez. Oyuncularının iyi olması olmaması ayrı bir tartışma konusudur. Ama oyuncuların iyi ama star olmamasını gişe ile âlâkalandırmak ne demektir? Tamam star tek başına bir filme seyirci çekebilen kişidir (kadın veya erkek) ama Hollywood’un ürettiği ve dünyaya yaydığı, bizde de (Yeşilçam) yerleştirdiği star sistemi artık tüm dünya ile birlikte bizde de bitmiştir. Bugün hiçbir yerde olmadığı gibi bizde de star yoktur. Onun için “filmimde star yoktu” demenin bir anlamı olamaz. Hem starın oynadığı bir filmin -sistemin yürürlükte olduğu günlerde bile- iyi iş yapma garantisi olmaz, olmamıştır da.
Bölge işletmecisinin, Yeşilçam’daki yapımcıya telefon edip “Bana Türkan’lı, Yılmaz’lı, Hülya’lı film gönderin” dediği günler tarih öncesi gibi eskidir. Şahan’ın oynadığı filmlerin gişe listelerinde başlarda yer alması da Şahan’ı star yapmaz. Charles Chaplin’in son -hem de renkli- filmi Hong Kong’lu Kontes (A Contess from Hong Kong) için bir yazarımız: “Gidin görün, ne olursa olsun bir Chaplin filmi” demişti. Filmi beğenmiyordu ama bir Chaplin, -hem de son- filmi idi. Filmlere gidin, tabi, yönetmenine, oyuncusuna, konusuna bakarak ama gişe listelerine bakmanıza gerek yok. Beğenir veya beğenmezsiniz, bunun da “yönetmeni, oyuncuları ve konusu ile alâkası yoktur” demeyeceğim ama film bunlardan bir adım önde veya bunların oluşturduğu bir başka bütünlüktür… Tabi ki başarıldı ise… ve gişe yapıp yapmaması çok başka bir şeydir.
(06 Ocak 2011)
Orhan Ünser