Günah Keçisi Filminin Afişleri Sinemalardaki Yerlerini Aldı

Yapımcılığını Medya Mühendisi Film Yapım Şirketi’nin üstlendiği, yapımcıları Kayahan Nacar, Ceyhun Büyükbeşe olan, yönetmenliğini Cenk Özakıncı’nın, özgün senfonik müziklerini Batuhan Fırat’ın yaptığı, Günah Keçisi filmi 21 Ocak 2011′de vizyona giriyor. Başrolünde Şahin K.’nın oynadığı film, 2011’in en eğlenceli ve komik filmi olmaya hazırlanıyor. Yeşilçam’ın ünlü karakter oyuncuları Nuri Alço, Coşkun Göğen ve Sevtap Parman’ın yanı sıra filmde Yıldırım Memişoğlu ve Turgay Tanülkü de Şahin K.’ya eşlik ediyor. İnternete tıklanma rekorları kıran Günah Keçisi’nin fragmanından sonra afişleri de sinemalardaki yerini aldı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Günah Keçisi Filminin Afişleri Sinemalardaki Yerlerini Aldı yazısına devam et
  • Karşı Sanat Sine-Felsefe Seminerleri: Adalet ve Politika

    Metin Gönen’in hazırladığı Karşı Sanat Sine – Felsefe Seminerleri, “Gazeteci Erol Dernek Sok, No: 11/4, Hanif Han, Beyoğlu, İstanbul” adresinde Adalet ve Politika konusuyla, Rio Bravo, Angry Men ve Gran Torino filmlerinin incelenmesiyle devam ediyor. Sinema tarihinin iyi yazılmış ve yapılmış örnek filmleriyle Platon, Aristo, Rousseau, Kant, Schiller… gibi önemli filozof ve düşünürleri ele alarak, sinema ve felsefenin yaratıcı karşılaşmasında aşk, dostluk, yaşamın anlamı, ölüm, adalet, özgürlük, iş, çalışma, angajman, demokrasi, politika, özne, vücut, tutku, arzu, psikoloji, psikanaliz, doğa, uygarlık, sanat, ekoloji… gibi insan yaşamının temel konuları ve çağımızın güncel sorunları üzerine sinemayla birlikte düşünüyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Karşı Sanat Sine-Felsefe Seminerleri: Adalet ve Politika yazısına devam et
  • Beşiktaş Kültür Merkezi’nin Dokunduğu Altın Oluyor!

    Yılmaz Erdoğan ile Necati Akpınar’ın patronajındaki Beşiktaş Kültür Merkezi her geçen gün Ertem Eğilmez ile Nahit Ataman’ın patronajındaki Arzu Film’in yerini dolduruyor.

    Aşağıdaki yazımda Vizontele 3 ve Eyyvah Eyvah 3 olacak mı? sorularının cevabını bulabileceksiniz.

    Beşiktaş Kültür Merkezi’nin uzun vadeli yeni projeleri şöyle sıralanıyor:

    * Mutlaka ve mutlaka Beyazıt Öztürk’le bir sinema filminde çalışılacak. Beyaz’ın da oynayacağı Yılmaz Erdoğan’ın senaryo yazarı, yönetmen ve oyuncu olarak yer alacağı proje Bağ Bozumundan vaz geçildi. Ancak başka projeler geliştiriliyor.

    * Vizontele 3’ün senaryosu henüz yazılmadı. Ancak Yılmaz Erdoğan bu seriyi 12 bölüme ulaştırabilecek öyküleri, sinopsisleri oluşturdu. Şimdi geriye kalıyor senaryoları yazarak diğer on sinema filmini gerçekleştirmek.

    * Eyyvah Eyvah 2’de öyküye nokta kondu. Üçüncüsü çekilmeyecek.

    Beşiktaş Kültür Merkezi’nin son onbir yıldaki belli başlı sinema işleri şöyle sıralanıyor:

    *Vizontele / 2001 / 3 milyon 308 bin kişi.

    *Vizontele Tuuba / 2004 / 2 milyon 894 bin kişi.

    *G.O.R.A.: Bir Uzay Filmi / 2004 / 4 milyon bin kişi.

    *Organize İşler / 2005 / 2 milyon 618 bin kişi.

    *Hokkabaz / 2006 / 1 milyon 710 bin kişi.

    *Beynelmilel / 2006 / 431 bin kişi.

    *Neşeli Hayat / 2009 / 1 milyon 125 bin kişi.

    *Çok Filim Hareketler Bunlar / 2010 / 1 milyon 141 bin kişi.

    *Eyyvah Eyvah / 2010 / 2 milyon 459 bin kişi.

    *Eyyvah Eyvah 2 / 2011 / Gösterimi halen sürüyor.

    (13 Ocak 2011)

    Hakan Sonok

    Kolpaçino: Bomba

    Şafak Sezer’in yönettiği ve Aydemir Akbaş, Şafak Sezer, Ali Çatalbaş ile Arzu Yanardağ’ın oynadığı Kolpaçino: Bomba, 11 Mart 2011′de Warner Bros. dağıtımıyla Su Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Özgür, zengin bir ailenin evlâdıdır. Ancak ne cimri babasından, ne de zengin kayınpederinden destek görmez. Eski sevgilisi Şale ise çıkaracağı albüm için maddi destek beklemektedir. Desteği bulamayınca Özgür’ü, gizlice çektiği bir şantaj kaseti ile tehdit eder. Kadınca intikam gibi görünen durumun arkasında büyük hesaplar vardır. Özgür, Sabri ve Tayfun’dan yardım ister.

    Kolpaçino: Bomba yazısına devam et

    5. Uluslararası 2. El Kısa Film Festivali Bünyesinde LMMS Animasyon Film Atölyesi Düzenleniyor

    5. Uluslararası 2. El Kısa Film Festivali bünyesinde 02 – 03 Mart 2011 tarihleri arasında Hollanda Büyükelçiliği’nin desteğiyle bir animasyon atölyesi düzenleniyor. Hollanda’dan gelecek olan atölye eğitmenlerinin, bugüne kadar oldukça kaliteli işler yaptıkları belirtiliyor.
    Sanna Leupen ve Benjamin van Gogh’un eğitmenliğini üstlendiği atölye, animasyon yapım tekniklerini, LMMS hakkında teorik bilgiyi ve uygulamalı animasyon yapımını içeriyor.
    İki gün içerisinde toplam dört seans olarak gerçekleşecek olan atölyenin her seansı 3,5 saat sürecek. Toplam 40 kişi için düzenlenecek atölyeye katılım her seans için 10 kişi ile sınırlandırıldı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Festivallerin Ödüllü Filmi Köprüdekiler, Hollanda ve İngiltere’de Sinemalarda

    Yönetmenliğini Aslı Özge’nin yaptığı, 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde Altın Lâle Yılın En İyi Türk Filmi ve 16. Adana Altın Koza Film Festivali Ulusal Film Yarışması’nda En İyi Film ödülü başta olmak üzere dünya çapında katıldığı festivallerde büyük beğeni toplayıp çok sayıda ödül alan Köprüdekiler, 06 Ocak’ta Hollanda’da ve 28 Ocak’ta İngiltere’de gösterime giriyor.
    Amsterdam başta olmak üzere Hollanda’nın çeşitli kentlerindeki sinemalarda vizyona girecek filmin hem Hollanda’daki, hem de İngiltere’deki gala gösterimlerine yönetmen Aslı Özge de katılacak ve sinemaseverlerin sorularını cevaplayacak.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Film Şeritlerinin Üzerinde Uyuyan Adam

    İşin aslına bakarsanız, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Erhan Kayaalp’in sinema tutkusunun boyutlarını tanımlamak için yukarıdaki başlık da son derece kifayetsiz kalıyor; Erhan Hoca’nın Nişantaşı’ndaki evinde gördüğüm manzaraya tam bir karşılık bulmak gerekirse ‘Film şeridi yiyerek hayatta kalan adam’ demek çok daha doğru olacaktır!

    Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu’nda Fransızca dersi öğretmenliği yapan Erhan Kayaalp ile karşılaşana kadar, “sinema tarihi” alanındaki arşivciliğimle epeyce böbürlenen bir tavrım, hatta bu konuda gizlemeye gerek bile duymadığım muzip bir ukalâlığım olduğunu söyleyebilir(d)im. Fakat, ne zaman ki memleketimizin önde gelen film ithalât, üretim ve işletme şirketlerinden Umut Sanat’ta satış müdürlüğü yapan değerli dostum, tıpkı benim gibi bir “biriktirme delisi” olarak nâm salmış Metin Ergül, “Gururlanma Ali Murat’ım, böbürlenme sevgili sinefilim, şu sinemacılar âleminde senden ve benden daha büyük bir Erhan Kayaalp var” deyip beni yakın zamanda bir akşam vakti bu gizemli er kişinin mekânına götürdü; işte o gün bugündür tövbe istiğfar edip Kayaalp’in müritleri arasına katılmış durumdayım.

    Aşağı yukarı bir 30 yıldır 8, 16 mm formatında film şeritleri ve bu formatta filmleri gösterilebilen sinema makineleri, yanı sıra da video kaset, plâk, müzik CD’si, DVD, film afişi, lobi kartı ve benzer türden bilumum görsel – işitsel malzeme biriktiririm. Dürüstçe itiraf edeyim beni bu süreçte böylesine komplekse sokan, koleksiyonculukta ulaştığı nokta itibarıyla çatır çatır kıskandıran başka bir rakiple daha karşılaşmamıştım!

    “Bizi ağırlamayı murad ederse, kendisinin bir acı kahvesini içelim” diyerek ortak dostumuz Metin ile önce bir haber saldığım, “Buyursun gelsin, koleksiyoncu koleksiyoncunun külüne muhtaçtır” cevabı üzerine de geçen hafta Nişantaşı semtinin gözden ırak ara sokaklarından birindeki evine konuk olduğum Erhan Kayaalp, anadili düzeyindeki Fransızcasıyla Boğaziçi Üniversitesi’nde uzun yıllardır öğretmenlik yapan bir akademik eğitimci… Ki kendisiyle ilgili olarak okul çevrelerinde jet hızıyla bir araştırma yürüttüğümde, adının çevresinde dolaşan öğrenci nitelemeleri arasında en ön plâna çıkan sıfatın “süper öğretmen” olduğunu gözlemledim. Buna karşılık, onu böylesine onurlandırıcı bir sıfatla ananların pek çoğu, sözlerinin hemen sonuna da “Fakat, notu inanılmaz kıttır” cümlesini eklemeyi ihmâl etmiyordu. “Fransızcayı sular seller gibi öğretir” diyordu rahle-i tedrisinden geçenler, “Ancak, yaptığı sınavlarda adamı çok kötü kasar! Çünkü, mükemmeliyetçidir, döküntülüğe asla tahammülü yoktur!”

    Erhan Hoca’nın, 8, 16 ve 35 mm’lik formatlarda binlerce film bobini, yanı sıra da düzinelerce sinema makinesini barındıran “sinema müzesi” görünümündeki evine girip incelemelerime başladığımda, Fransızcasının düzeyini tartabilecek bir yabancı dil bilgim olmasa bile bu mükemmeliyetçi tavrının yansımalarını her köşede bizzat gördüm.

    Kayaalp, 1960 yılında, bu iki katlı apartman dairesinde doğmuş ve bütün çocukluğu da yine aynı evde geçmiş. Apartmanın tamamına sahip olan babası zaman içinde bazı katları satılığa çıkarsa da sonuçta en üstteki iki kat Hoca’ya miras kalmış ve o da bunları birbirine bağlayarak ileride iyice zıvanadan çıkacak olan “hobi”si için kendisine genişçe bir alan oluşturmuş. “Bal dök yala” görünümdeki bu evde sigara içilmesi kesinlikle yasak; çünkü her köşede nadide bir sinema makinesi, adları sinema tarihine altın harflerle yazılmış filmlerin özel koruyucu naylonlar içindeki makaraları ve yüzlerce parça sinemasal hatıra eşyası muhafaza ediliyor. Bütün bu koleksiyonu koruyabilmek içinse doğal olarak tavizsiz bir sterilizasyon şart…

    Her şey, Kayaalp’in ilkokuldayken kendisine karne armağanı olarak bisiklet alan babasına, “Ben bisiklet falan istemiyorum, git bunu geri ver, bana bir sinema makinesi al” demesiyle başlamış. Babasının ona Sirkeci’deki bir mağazadan satın aldığı Avusturya malı Eumig marka 8 mm’lik sessiz sinema makinesinden itibaren de bugünlere kadar gelmiş koleksiyonculuğu…

    Ancak, içinde bulunduğumuz günler itibarıyla, Erhan Hoca’ya artık bu iki katlı krallığın da yettiği söylenemez; çünkü evin içinde dolanırken bir şeyleri devirmemek ya da çarpmamak için ciddi ciddi sıkıntı çekerek adımlar atıyoruz. Ev sahibi ise ortamın sıkışıklığına o kadar alışkın ki en dar yerlerden bile ustalıklı beden manevralarıyla geçerek aradığı her şeye saniyeler içinde kolayca ulaşıveriyor. Çünkü kendisi için bu malzemeler, onun hayat alanını dolduran ıvır zıvırlar değil, hayatının ta kendisi! O yüzden de onlardan arta kalan bölümlerde düzenli bir hayat yaşamaya son derece antrenmanlı…

    Evde, sayıları net olmamakla birlikte, farklı formatlarda 50’ye yakın sinema makinesi, 8, 16 ve 35 mm formatlarında 2000 dolayında film ve sayılamayacak kadar çok afiş, lobi kartı, eski kamera, fotoğraf makinesi, boş makara ve benzeri optik-mekanik malzeme bulunuyor.

    Hoca’ya “Buralar artık iyice dolmuş, siz de maşaallah daha gençsiniz, bu toplama işi böyle devam ederse ilerleyen yıllarda tavan çökebilir, ne yapmayı düşünüyorsunuz?” dediğimde, “Çöktüğü yere kadar devam!” cevabını veriyor kıs kıs gülerek, “Benim bunca malzemeyle başka bir eve taşınma faslımı düşünebiliyor musun? Asıl o zaman çökerim ben, yeni bir evde bütün bunları yerli yerine koymak hayatımın bundan sonraki bölümünü topyekün işgâl edecektir! O yüzden de yerimden hiç kıpırdamıyorum.”

    Favori yönetmeni Stanley Kubrick

    1970’li yılların başından bu yana aralıksız film şeridi, film makinesi ve sinemasal hatıra eşyaları biriktiren Erhan Kayaalp’in koleksiyonunda, bugün artık değme koleksiyoncuların bile iç çekerek inceledikleri birbirinden nadide parçalar birikmiş durumda… Sözgelimi, sinema tarihinin ikonik oyuncularından “Şarlo” nâmlı Charles Spencer Chaplin’in hayattayken kullandığı orijinal kartivizitlerinden biri bu sinema mabedinin ana salonunda, duvarda çerçeveli olarak duruyor. Stanley Kubrick’in kült filmi “2001”e ait dev boyutlarda bir poster ise aynı salonda sergilenen bir başka nadide parçayı oluşturmakta…

    Kayaalp’e, benim de favorilerim arasında yer alan bu muhteşem filmin öyle her zaman her yerde bulunamayacak olan 1968 tarihli özel baskı posterini nasıl temin ettiğini sorduğumda, “2001’in 1970’lerin ilk yarısında Beyoğlu – Emek Sineması’nda yapılan 70 mm’lik özel gösteriminden kalma” cevabını veriyor. Türkiye’de 70 mm’lik film gösterebilen tek salon olarak hatırlanan Emek’te, anılan dönemde “2001”, “İrlandalı Kız”, “Büyük Yarış”, “Batı Yakasının Hikâyesi” gibi bazı destansı filmler 70 mm’lik geniş perde formatında gösterilmişti. İşte, “2001”in bu akıllara zarar posteri de ta o günlerdeki gösterimin ardından, Kayaalp’in yakın arkadaşı olan sinema makinistinin bir jesti olarak duvardaki yerini almış.

    Söz Kubrick’ten açıldığında Erhan Hoca, bu yönetmenin kendisinin de favorisi olduğunu belirterek, “Böyle bir adamın en verimli döneminde ölmesi ne kadar da acı bir durum” diyor, “Çağının ötesinde bir sinemacıydı; daha uzun yıllar boyunca da çağının ötesinde kalmayı sürdürecek. O benim sinema dünyasındaki tartışılmaz favorimdir.”

    Bu sözlerini ben de başımla onaylıyorum. Çünkü, çocukluğumda izlediğim ilk filmi “Dr. Garipaşk”tan itibaren hayatımı değiştiren ve bana sinema sanatını delicesine sevdiren Kubrick’i unutabilmek, aynı şekilde benim için de mümkün değil. Beyazperdenin bu büyük ustası, 7 Mart (1999) tarihinde, yani benim doğduğum gün hayata gözlerini yummuştu. İngiltere – Hertfordshire’daki evinde öğle uykusuna yatarak ve bir daha hiç uyanmayarak… O tarihten beri de her yaş günümde, bana ekmek paramı kazandığım bu mesleğin ilhamını verdiği için müteveffa Kubrick’e gönülden bir selâm gönderirim.

    Ev ortamında 35 mm’lik profesyonel sinema makinesi!

    Erhan Kayaalp’in, her köşesi makineler, filmler ve hatıra eşyalarıyla dolu iki katlı evinin salonunda, görenlere “Artık bu kadarı da çok fazla!” dedirten bir bölüm var. Salonuna yıllar önce bir “makine dairesi kabini” yaptıran Hoca, içine tek kişinin zorlukla girebildiği bu özel odacığa, ticarî sinema salonlarında kullanılan türden 35 mm’lik bir sinema makinesi yerleştirmiş. Uzun yıllardan beri de her Cuma akşamı, öğrencileri ve dostlarından oluşan 20 – 30 kişilik bir kitle saat 22:00 dolaylarında evin salonuna toplanıyor; erken gelenler koltuklara, geç kalanlar ise yerlerdeki minderlerin üzerine yayılarak tam karşılarındaki beyaz duvarda 35 mm formatında sinema filmleri izliyorlar. Hoca sinema atmosferi elde etme noktasında işi öylesine ileri bir noktaya vardırmış ki film başlamadan önce makinenin yanındaki bir ses kayıt cihazından salona üç kez “gong” sesi veriliyor ve filmden önce duvarı kaplayan otomatik perde açılıyor! Ayrıca, kullanılan ses sistemi de 4 kanallı “Dolby Surround”…

    Evde, özel naylon poşetlerin içinde korunan 500 dolayında 35 mm film olmasının yanı sıra, ithalâtçı şirketlerdeki dostlarının kendisine ödünç olarak verdikleri yeni tarihli filmlerin makaraları da sürekli gidip gelerek binlerce filmlik bir trafiğe yol açıyor.

    Kayaalp’in düzenlediği bu haftalık gösterimlere katılmanın ise herhangi bir ücreti yok. Tek kural, sinemayı “video projeksiyon” yerine 35 mm film şeridinden izlemenin ayrıcalığının farkında bir sinemasever olup, Hoca’yı “Ben de geliyorum üstad, lütfen yerimi ayırın” diyerek önceden aramanız…

    Fotoğraflar: Metin Ergül

    (10 Ocak 2011)

    Ali Murat Güven
    Yeni Şafak Gazetesi Sinema Editörü

    alimuratg@yahoo.com

    Avrupa Sineması Bloğu En İyi Avrupa Filmlerini Seçti!

    Avrupa Sineması bloğundaki yazarlar tarafından hazırlanan ve Türkiye’de 2010 yılında gösterilen filmler ile düzenlenen festival ve etkinler çerçevesinde izlenen bütün filmlerin değerlendirme kapsamına alındığı listenin en üst sırasında Roman Polanski’nin son filmi The Ghost Writer bulunuyor.
    Listede ayrıca Türkiye’den Semih Kaplanoğlu’nun Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazanan son filmi Bal ve Seren Yüce’nin Venedik Film Festivali’nde Geleceğin Aslanı ödülüne lâyık görülen Çoğunluk filmleri de yer alıyor.

  • Listeye ulaşmak için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Avrupa Sineması Bloğu En İyi Avrupa Filmlerini Seçti! yazısına devam et