“Sanctum”, Güneybatı Pasifik’te, Yeni Gine – Papua’daki dünyanın en karmaşık mağara sistemi Esa-ala’da keşif yapan bir grubun, ‘yukarıda’ fırtına patlaması nedeniyle ‘içeride’ sıkışması ve suların yükselmeye başlamasıyla da ölümcül bir tehlikenin ortasına düşmesini, Cameron / Pace Fusion 3D kameraları marifetiyle gerçekliği bire bir yansıtarak anlatıyor. Aslında, birbirlerine uzak gibi görünüp sürekli çatışan baba – oğulun, klostrofobinin derin sularla işbirliği yaparak sunduğu ölüm – kalım mücadelesinde yakınlaşmalarını da barındıran, zaaflara, korkulara, fedakârlığa dair hikâyenin anlatımı oldukça eski… Fakat çıkış noktası, yapımcı – yazar – mağaracı Andrew Wight’ın başından geçen gerçek bir olaya dayanan bu adrenalin yükseltici macera öyle teknik ustalıklarla ve cambazlıklarla dâhil ediyor ki sizi içine, işin doğrusu, zorlama öyküye pek de takılmıyorsunuz.
“Aşk Tesadüfleri Sever”de, doğumlarından birinin ölümüne dek yaşamlarının belirli dönemlerinde yolları sadece birkaç kez kesişse de yazgıları birbirine sıkı sıkıya bağlı genç kadınla erkeğin, beraber tek bir gece geçirdikten sonra trajik sona ‘yakalanmaları’yla izleyici duygularının iyice köpürüp gözyaşı bezlerini harekete geçirmesi hedefleniyor. Ancak filmin temel iki sorunu var: Karakterler ve olayları ete kemiğe büründürecek ve erkekle kadını ‘her şeyleriyle birer insan’ olarak didikleyip ‘yaşanır’ kılacak kıvrımlı bir senaryo ile diyalogların eksikliği… İki, kimyaları tutmadığı gibi rollerine kendilerinin bile inanmadığı bariz olan erkek ve kadın oyuncu: ‘Rol kesmek’ ne demektir, bu filmin erkek oyuncusu iyi bir örnek! Kusura bakılmasın, yoğun emek harcanmış fakat olmamış. Lütfen, örnek almak için biraz daha Hollywood yapımı izleyiniz.
(03 Şubat 2011)
Ali Ulvi Uyanık
[email protected]