3. Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali, Kemal Sunal Anısına Yapılıyor

ESİNDER – Elazığ Sinema Derneği’nin 19 – 23 Mayıs 2010 tarihleri arasında organize ettiği 3. Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali, bu yıl Türk Sineması’nın büyük ismi Kemal Sunal anısına düzenleniyor. Festival kapsamında Ali Avaz ve Yılmaz Atadeniz’e verilecek olan Onur Ödülleri de Kemal Sunal’ın anısına sahiplerine takdim edilecek. Ayrıca fesitivalin son günü Kemal Sunal belgeseli de tüm davetlilerin gösterimine sunulacak. Festivalde gösterilecek olan filmlerin oyuncu, yönetmen ve yapımcılarının da davet edildiği organizasyonda, sinema dünyasının kalbi Elazığ’da atacak.

  • Basın Bülteni
  • Gösterim Programı
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Uçan Süpürge’yle “İyi Günde, Kötü Günde”

    T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu, Çankaya Belediyesi, Bosfor ve Ströer Kentvizyon’in katkılarıyla düzenlenen ve 06 – 13 Mayıs 2010 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek olan 13. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali için geri sayım başladı. Bu sene “Kötülük” temasıyla yola çıkan festivalin öne çıkan bölümlerinden biri de erken evliliklere ve aile içi şiddete dikkat çeken “İyi Günde, Kötü Günde”. Evlilik ve aile kurumunu eleştiren bu bölümde Kamerayla İzdivaç, Kısa Yoldan Adalet, Betondaki Yaralar ve Kaçak Gelin adlı dört film gösterilecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Uçan Süpürge’yle “İyi Günde, Kötü Günde” yazısına devam et
  • Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler,
    23 – 29 Nisan 2010 Haftalık (Weekly),
    01 Ocak – 29 Nisan 2010 Yıllık (Annual),
    01 Ocak – 29 Nisan 2010 Eski Yıllar Yıllık (Ex Years Releases Annual),
    Box Office listeleri için tıklayınız.
    Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.

    Doğa Geri Almadan Kısa Film Yarışması

    Yeşil Bilgi Platformu, “Doğa Geri Almadan” konseptinden hareketle, yaşanabilir bir dünya için sınırlı doğal kaynaklar henüz tükenmeden yapılabilecek çok şey olduğunu, sinemanın diliyle anlatabilmek amacıyla, bu kez, Kısa Film Yarışması düzenliyor. Başvuruların 24 Mayıs 2010 tarihine kadar devam edeceği yarışmanın Seçici Kurulu’nda, jüri üyesi olarak, çeşitli alanlarda önemli görev yapan fikir liderlerinin yanı sıra, sinema sektöründen sivil toplum kuruluşlarına kadar değerli isimler yer alıyor. 2008 yılında kurulan Yeşil Bilgi Platformu, çevre sorunlarına dikkat çekmeye yönelik faaliyetler gerçekleştirmeye devam ediyor.

    Siyah Beyaz’ın Dahi Çocuğu 13 Yaşında Film Müziği Yaptı

    Başrollerini Tuncel Kurtiz, Nejat İşler, Erkan Can, Şevval Sam, Taner Birsel ve Derya Alabora’nın paylaştıkları şu anda vizyonda olan Siyah Beyaz adlı filmin müziklerini 13 yaşında Cem Anıl adlı bir dahi çocuğun yaptığı ortaya çıktı. Filmin piyano eşliğindeki sahnelerin müziklerinin çok beğenildiğini söyleyen yönetmen Ahmet Boyacıoğlu, Cem Anıl’ın bestelerini bu sahnelere döşerken hiç tereddüt etmemiş. ODTÜ Geliştirme Vakfı İlköğretim Okulu’nda öğrenci olan küçük Cem, piyano eğitimine 9 yaşında başlamış, ilk bestesini 10 yaşında yapmış, Janusz Sprotz’tan da kompozisyon eğitimi almış.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Amerikalı Yönetmenden Türk Ailesinin Kara Komedisi: Bahtı Kara

    4. Uluslararası Bursa İpek Yolu Film Festivali’nin ulusal yarışma bölümünde En İyi Film, Senaryo, Erkek Oyuncu dallarında ödül kazanan Bahtı Kara, 21 Mayıs’ta vizyona giriyor. Theron Patterson’ın yönettiği ve Reha Özcan’ın başrolde oynadığı film, kara komedi ile aile draması türlerini harmanlayarak Türkiye’deki bağımsız sinemaya yeni bir ses getiriyor. Küçük bütçeli bağımsız filmlerde rastlanmayan mekân ve karakter zenginliğine sahip Bahtı Kara, akıcı görsel diliyle her kesimden her yaşa hitap edecek bir aile ve gençlik filmi.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • sadibey.com’da Sergio Leone Özel

    Kardeş web sitesi tersninja.com, 30 Nisan 1989′da kaybettiğimiz ünlü spagetti western yönetmeni Sergio Leone’ye saygı olarak bugününü ünlü yönetmene ayırdı ve Leone hakkında söyleşi ve öykülere yer verdi.
    sadibey.com yazarı Ali Erden de 24 Nisan’da ünlü yönetmeni hatırlatan geniş bir inceleme yazısı hazırlamıştı. Leone hayranlarının tüm yazıları birlikte okumalarına imkân sağlamak amacıyla Ali Erden’in yazısını da aşağıda yeniden yayınlıyoruz.

  • Spagetti Western’in Ruhu: Sergio Leone
  • Sergio Leone fotoğrafları için tıklayınız.
  • tersninja.com’da Sergio Leone Özel

    Büyük yönetmen Sergio Leone 30 Nisan 1989′da, ardında harika filmler bırakarak aramızdan ayrıldı. tersninja.com, büyük ustayı anmak için 30 Nisan’ı Sergio Leone’ye özel, yazı ve röportajlara ayırdı. 25. Kare ve Geceyarısı Sineması dergilerindeki spagetti western konulu yazılarından tanıdığımız, ülkemizdeki en yetkin Sergio Leone uzmanı sayılabilecek Cenk Kıral ve İtalyan sinema yazarı Roberto Donati ile yapılan söyleşileri sinemaseverler keyifle okuyacak. tersninja.com’da Sergio Leone ve oyuncusu Clint Eastwood’un öykülerini de okuyabilirsiniz.

  • Sergio Leone fotoğrafları için tıklayınız.
  • Söyleşi ve öykülere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    tersninja.com’da Sergio Leone Özel yazısına devam et
  • Kazım Öz’ün Yeni Filmi “Son Mevsim: Şavaklar”, 14 Mayıs’ta Vizyona Giriyor

    Yönetmen Kazım Öz’ün, Mezopotamya Sinema Kolektifi bünyesinde çektiği filmi Son Mevsim: Şavaklar, 14 Mayıs’ta vizyona giriyor. Kültür Bakanlığı’nın post – prodüksiyon desteğini alan film, altı ilde seyirciyle buluşacak. Dersim bölgesinde yaşayan Şavak topluluğunun göçebe yaşam kültürlerini belgeleyen filmin çekimleri bir yılda tamamlandı. Filmde, hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Şavaklar’ın bahar yağmurları altında Dersim’in köylerinden dağlarına doğru yolculukları ele alınıyor. İlkbahar aylarında dağlara çıkan topluluk, sonbaharda kış aylarını geçirmek üzere köylerine geri dönüyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Bol Ödüllü Oyuncu Mert Fırat, Kanal D Cinemania’da

    Ömür Gedik’in hazırlayıp sunduğu Kanal D Cinemania’da bu haftanın stüdyo konukları Başka Dilde Aşk’la birçok ödül kazanan Mert Fırat ve Türk sinemasının önde gelen isimlerinden Tuncel Kurtiz. İşitme engellileri konu alan bir film çekmek Mert Fırat’ın aklına nasıl geldi? Bu film sayesinde engellilerin önü nasıl açıldı? Mert Fırat, yeni projesini neden ensest bir hikâye üzerine kuracak? Tuncel Kurtiz’den en güzel Can Yücel şiirleri… Editörlüğünü Fırat Sayıcı’nın yaptığı programda vizyona giren filmler, çarpıcı sinema haberleri, vs. yer alıyor. Ömür Gedik’le Cinemania her Cumartesi Kanal D’de.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bol Ödüllü Oyuncu Mert Fırat, Kanal D Cinemania’da yazısına devam et
  • Tahtacı Fatma

    1979 Uluslararası Çocuk Yılı vesilesiyle gerçekleştirilen Tahtacı Fatma belgeseli, 12 yaşındaki bir “tahtacı” kızının Toroslar’da yaklaşık 2000 metre yükseklikteki ormanlarda çok zor koşullar altındaki yaşamını, özlemlerini ve bilinç altındaki bir büyük “korku”yu yansıtıyor. Yurdumuzdaki çocuk işçilerin az bilinen ama yaygın dramını Tahtacı Fatma ile simgelemeyi ile amaçlayan belgesel, aynı zamanda, Orman Bakanlığı hesabına ağaç kesimi ve tomruk nakli işinde çalışan, sosyal güvenceden yoksun, unutulmuş bir emekçi grubunun sorunlarını irdeliyor. Belgeselde tahtacı folklorünün en önemli öğelerinden biri olan Semah Oyunu da sergileniyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Dolmabahçe ve Atatürk

    “Bu Saray artık Allah’ın Gölgesi denilen sultanların değil; fakat, kendisi yaşayan, gerçek bir varlık olan milletin sarayıdır.” 01 Temmuz 1927′de Gazi Mustafa Kemal tarafından söylenen bu sözler, Türk milleti için yeni bir çağın başlamış olduğunu vurguluyordu. 1981 yılında, Atatürk’ün doğumunun 100. yıldönümü nedeniyle gerçekleştirilen Dolmabahçe ve Atatürk belgeselinin araştırma safhası bir yıl sürdü, çekimleri ise üç ayda tamamlandı. Belgesel, sarayı mekân ve yapı yönünden incelerken, sarayın Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine Atatürk’ün varlığı ile değişen işlevlerini de karşılaştırıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Emek Sineması / Atıf Yılmaz Stüdyosu

    Öncelikle, sinemalar (kapanan, kapatılmak istenen) sinemalar hakkında bu sütunlarda yazan, Mesut Kara’ya sadibey.com’a hoş geldin derim. Evet, “hoş geldin”… Sinemalar, Alkazar göz açıp kapanıncaya kadar -belki değil, bir gerçek, uzun bir direnişten sonra- kapanmak zorunda kaldı. Habersizdim, bir filmi seyretmek için Ataköy Atrium’daki sinemalara gittiğimde, hiç birini yerinde bulamadım, Alkazar’ın da kapanması üzerine Sn. Çilingir’e konuyu açtığımda, o da doğruladı. Bu konuyu yazamadan, Emek Sineması’nın bir süredir kapalı olduğunu fark ettim. Emek Sineması’nda ilk kez hangi filmi seyrettim, hatırlamıyorum ama yıllar önce Samsun’da önce adı Emek olup sonradan Konak olarak değişen sinemada -ilk seyrettiğim film değildi tabi- Antonioni’nin La Notte’sini bir Cumartesi günü 18:00 seansında ve arkasından Pazartesi günü 14:00 seansında seyrettiğimi ve şimdi o sinemanın, 4 (yoksa 6 -mı?) otobüs sinemaya çevrildiğini içim sızlayarak hatırlıyorum, şimdi hâlâ o durumda.

    Üniversitede okumak için Ankara’ya gittiğimde Kızılay’da Büyük Sinema’da ilk seyrettiğim film To Kill A Mockingbird (Robert Mulligan) oldu, o sinemanın da yerinde şimdilerde işyerleri var. Ulus Sineması da öyle değil mi? Kızılay’daki ilk gökdelenimizin karşısındaki yerini çok daha önceden kapatan sinema… Orada da seyredilmiş bir Bergman filmi Tystnaden unutulur mu? Ya Arı Sineması, Bahçelievler son durakta, keyifli filmler izlediğim yer. Şimdilerde TRT stüdyosu yapılmış durumda, zaman zaman ekranda gözüme takıldığında “Ben burada film izlemiştim” demek gelmiyor içimden artık, hem kime diyeceğim ki…

    Sonra İstanbul sinemaları, Beyoğlu’nda kaç salon -yalnız sinema salonu olarak- vardı, bugün eski yapısını koruyan kaç tane var? O zaman sinemalar bir binaya yerleşirdi, şimdilerde kapılarının üzeri numaralanmış, yanyana dizilmiş odalar gibi veya kat kat apartman gibi değildiler. Emek Sineması, sinemamız tarihinin belirli bir dönemine adını vermekten öte sinemamız ile özdeşleşmiş bir sokakta, Yeşilçam Sokağı’n da yer alan, oldukça görkemli bir salonda, perdelerini yıllardır -kaç kuşak oldu- seyircilerine açan, açmaktan öte klâsik dönem film seyretme keyfini yaşatabilen böyle kaç sinemamız oldu ve de kaldı? Beyoğlu’nun (İstiklâl Caddesinin) Taksim tarafına daha yakın, Yeşilçam Sokağı’nda, dolayısıyla “sinema” ile içiçe, tarihi bir mekân içinde, yıllarca kaç kuşağa heyecanlı dakikalar yaşattı. Bazı şeylerin miadı daha uzun olmalı. Gelip geçici modalar yüzünden, “Efendim, biz içinde sineması da olan yeni bir merkez yapacağız” teranesi ile kimseyi kandırmasınlar. Ondan sonra gidip Aya İrini’de konser verdirirler. Tabi Aya İrini’de konser verilebilir ama Emek’i yıkıp yerine yapılacak yeniyetme sinemada film seyretmek aynı şey değildir. “Emek’i Yıktırmayacağız” hareketi doğru bir harekettir, -gerekirse elden geçirilir, ama: o kadar…- bir kuşak sonrasının da -aynı zevki almasalar bile- Emek’te film seyretmek hakları olmalıdır. Hiç değilse bazı keyifleri uzun süreler paylaşalım, otobüs sinemalar -oynayan film önemli değil- birgün “bana tekrar gel”, demeyebilir, evde film seyretmenin (CD v.s.) formatı farklıdır. Emek gibi bir salonda -karanlıkta fark etmez demeyin- film seyretmek farklı bir keyiftir; nasıl olsa finalde ışıklar yanacak…

    *****

    Önce, televizyonda Deniz Türkali ve Barış Pirhasan’ın konuk olduğu programda duydum ve öğrendim Atıf Yılmaz Stüdyo’sunu ve ilgi duydum, kısa bir süre sonra ulaştım da, hergün yeni bir şey yaparak, yerleşiklik ve süreklilik kazanmak gayreti içindeler. İddiasız sayıda bir grubu (şimdilik on kişi kadarlar) sinema hakkında donatmak gayretindeler. Sinemanın çok boyutluluğunu -ben kaç boyutlu olduğunu daha anlayamadım- değerlendirebildikleri kadar fazla değerlendirmeye ve bunu öğrencilere aktarmaya çalışıyorlar. Sinemanın farklı kesimlerinden kişileri öğrencileri ile buluşturup “söyleşiler” yaptırarak karşılıklı temas sağlandığı gibi, senaryo yazdırtmak, bunları çektirtmek / yönettirtmek şimdiden başlayan gayretleri. Bir sohbet sırasında, bir öğrenciye sorduğum bir soruyu (senaryo, ebedi bir metin midir, teknik bir metin midir?) diğer öğrencilere de sormak istiyorum. Sorunun benim benimsediğim, “stüdyonun benimsediği cevap”, -edindiğim izlenime göre-, film çekecek kişinin bu konuda bir fikri olması gerekir diye düşünüyorum. Bir filmi oluşturacak “teknik” bilgilerin öğretildiği her sinema eğitimi veren yerde bu ve benzeri tartışmalar mutlaka yapılıyordur (şimdilerde, o kadar çoklar ki…). Sonuçta, sinemada öğrenilmesi gereken çok şey var. Atıf Yılmaz Stüdyosu böyle bir gayret içinde bulunan, giderek genişleyerek yelpaze gibi açılıp, ilgi alanını büyütmek isteyen bir “yeni” sinemacı ve film üretme kuruluşu. Yolları açık olsun.

    (05 Mayıs 2010)

    Orhan Ünser