29. Uluslararası İstanbul Film Festivali Filmleri Nişantaşı City’s AVM City Life Sinemaları’nda

29 yıldır devam eden geleneksel İstanbul Film Festivali, Beyoğlu’ndan dışarıya taşarak, kültürün merkezi Nişantaşı’ndaki City’s AVM City Life Sinemaları’nda sinemaseverlerle buluşmanın heyecanını yaşıyor. Uluslararası İstanbul Film Festivali, bu sene 2009 ve 2010 yapımlarının yanı sıra, sinemanın unutulmaz klâsikleri ve usta yönetmenlerin başyapıtlarına ev sahipliği yapıyor. 57 ülkeden 243 yönetmenin 200’ü aşkın filminden seçmeler 03 – 18 Nisan tarihlerini arasında Nişantaşı City’s AVM City Life Sinemaları’nda izleyici ile buluşacak. Geçtiğimiz yıl City Life’da oynayan filmlerin tüm seansları dolu geçmişti.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Soraya’yı Taşlamak, Vizyona Çıkıyor

    Bazı ülkelerde konuşulması bile yasak olan recm üzerine yapılmış belki de en çarpıcı film Soraya’yı Taşlamak (The Stoning of Soraya M.), filminin medyadaki algı araştırması sonucu 14 Mayıs tarihinde gösterime çıkarılmasına karar verildi. Özellikle kadın yazarların söz birliği etmişçesine “mutlaka çıkmalı” dedikleri filmde gazeteciyi Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi adlı filmdeki İsa rolü ile belleklerimize kazınan Jim Caviezel canlandırırken, recm edilen Soraya’nın halası rolünde ise Oscara aday gösterilen İran’ın ilk ve tek kadın oyuncusu Shohreh Aghdashloo yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 5. Dağ Filmleri Festivali’nde Doğa – Rock Zamanı

    Atlas Dergisi’nin sunduğu, Ya Senin Doğanda Ne Var? ana temasıyla Dağ Kültürü Derneği’nin düzenlediği 5. Dağ Filmleri Festivali, 30 Mart – 4 Nisan 2010 tarihleri arasında izleyici ile buluşuyor. Dağ Filmleri Festivali, 5’inci yaş günü sebebiyle Doğa – Rock adını verdiği bir doğum günü partisi düzenliyor. DJ performansı, doğa şarkıları ve video gösterileri ile harmanlanmış bu gecede amaç festival katılımcılarının doyasıya eğlenmesi. Konserde doğa konulu şarkıları söylemek üzere Cahit Berkay ve Marsis, 31 Mart 2010 Çarşamba günü saat 21:30’dan itibaren Ghetto’da sahne alacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Cahit Berkay fotoğrafları için tıklayınız.
  • Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler,
    19 – 21 Mart 2010 Haftasonu (Weekend),
    19 – 21 Mart 2010 Zirve 20 (Top 20) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.

    Ferzan Özpetek, Basının “Serseri Mayınlar”la İlgili Sorularını Cevapladı

    Ferzan Özpetek’in yönettiği ve Riccardo Scamarcio, Nicole Grimaudo, Alessandro Preziosi, Lunetta Savino’nun oynadığı Serseri Mayınlar – Mine Vaganti’nin basın gösterimi, 23 Mart 2010 Salı günü Maçka Cinebonus G-Mall Sineması’nda yapıldı. Ferzan Özpetek gösterim sonrası saat 13:00’de Şişhane Public Restaurant’ta düzenlediği yemekli toplantıda basın mensuplarının sorularını cevapladı. 26 Mart Cuma günü vizyona girecek olan Serseri Mayınlar (Mine Vaganti), makarna üreticisi bir İtalyan ailesinin geleneksel ve ahlâki kalıpların dışına çıkan çocuklarının, ne yöne gideceği kestirilemeyen öykülerini anlatıyor.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ferzan Özpetek, Basının “Serseri Mayınlar”la İlgili Sorularını Cevapladı yazısına devam et
  • 9. Boston Türk Film ve Müzik Festivali

    Boston Türk Film ve Müzik Festivali, 25 Mart 2010 – 16 Mayıs 2010 tarihleri arasında düzenleniyor. Festival programında yer alan filmler Amerikalı film eleştirmenler tarafından da çok beğenildi. Bu yılki festivalde yönetmen Reha Erdem’in Kosmos, Özgür Doğan ve Orhan Eskiköy’ün İki Dil Bir Bavul, İnan Temelkuran’ın Bornova Bornova, Mahmut Fazıl Coşkun’un Uzak İhtimal, Ezel Akay’ın 7 Kocalı Hürmüz, Murat Saraçoğlu’nun Deli Deli Olma, Taylan Biraderlerin Vavien filmlerinin Kuzey Amerika ilk gösterimleri ve Çağan Irmak’ın Karanlıktakiler filminin A.B.D. ilk gösterimi yapılacak.

    9. Boston Türk Film ve Müzik Festivali yazısına devam et

    Yeşilçam Ödülleri’nde Heyecan Dorukta, Türkiye’nin Oscar’ları Bu Gece Belli Oluyor

    Türkiye’nin en geniş katılımlı jürisinin belirlediği 3. Yeşilçam Ödülleri, bugün saat 21:00’de Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda Meltem Cumbul’un sunumu ve ENBE Orkestrası’nın “En İyi Müzik” dalında aday olan filmlerin müziklerini sunacağı bir törenle açıklanıyor. T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından desteklenen ve Türkiye’nin Oscarları olarak kabûl edilen Yeşilçam Ödülleri töreni NTV kanalından canlı olarak yayınlanacak. Törende verilecek ödül heykelciklerinin yanı sıra En İyi Film Ödülü’nün sahibi 150 bin TL, Turkcell İlk Film Ödülü’nün sahibi ise 30 bin TL’lik para ödülüyle desteklenecek.

  • Basın Bülteni
  • 2010 Yeşilçam Ödülleri hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Kuruluştan Kurtuluşa

    Yönetmen Ömer Tuncer, Kuruluştan Kurtuluşa adlı belgeselde 13. yüzyıl Anadolu’sunda örgütlü olarak kulluktan kurtulma sürecini başlatmış olan insanlığın serüvenini anlatıyor. Bu başarının Selçuklu ve Bizans kulluk düzeni tarafından el ele verilerek önü kesilecek, 13. yüzyıl Anadolu Devrimi, Ahilerle, Şeyh Bedreddin’le ve Şah İsmail’le kulluk düzenine direnecek, ancak güçlü aristokrat tırmanma karşısında yenilip, görevini yapmış olarak Renaissance, Fransız ve 20. yüzyıl Anadolu Devrimleriyle yeniden dirilmek üzere tarih sahnesinden çekilecektir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Filmi izlemek için tıklayınız.
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kuruluştan Kurtuluşa yazısına devam et
  • Beykent Üniversitesi’nde Türk Sineması Sevgi Günü

    Beykent Üniversitesi tarafından her yıl düzenlemekte olan Türk Sineması Sevgi Günü bu yıl, 24 Mart 2010 Çarşamba günü Ayazağa Kampüsü’nde gerçekleştiriliyor. Bu yıl Türk sinemasının ilk göç filmi Gurbet Kuşları’nın izleyicilerle buluşacağı etkinlikte, filmin başrol oyuncuları Filiz Akın, Tanju Gürsu, Cüneyt Arkın ve Sevda Ferdağ’a Türk sinemasına katkılarından dolayı onur ödülleri verilecek. Ayrıca Gurbet Kuşları, Haremde Dört Kadın, Teyzem ve Hanım gibi Türk sinemasının önemli filmlerine imza atan ve geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz ünlü yönetmen Halit Refiğ anısına eşi Gülper Refiğ’e Onur Ödülü verilecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Ayazağa Kampüsü’nün krokisine haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
  • Beykent Üniversitesi’nde Türk Sineması Sevgi Günü yazısına devam et

    Semih Kaplanoğlu ile “Bal” Üzerine

    Öncelikle röportaj teklifimi kabûl ettiğiniz ve bize böyle bir gurur yaşattığınız için çok teşekkür ederim. Son yapıtınız Bal ile Almanya’nın Oscar’ı olarak kabul edilen Altın Ayı ödülünü kazandınız ve isminiz geniş bir kitle tarafından aldığınız ödülle duyuldu. Oysa sizin köklü bir sinema geçmişiniz var. Semih Kaplanoğlu’nun sinema kariyeri nasıl başladı ve bugünlere nasıl geldi, bizimle paylaşır mısınız?

    1984 yılında İzmir 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema – TV Bölümü’nden yönetmenliğini, yapımcılığını ve senaristliğini üstlendiğim MOBAPP isimli (16 mm, siyah – Beyaz, 14 dk.) kısa filmle mezun oldum.

    2000’de yönetmenliğini yaptığım ve 2001 yılında İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film seçilen Herkes Kendi Evinde benim ilk uzun metrajlı filmimdir.

    1994 – 1996 yılları arasında ise Şehnaz Tango adlı TV dizisini yazıp yönettim.

    2003’de eşim Leyla İpekçi ile kurduğumuz Kaplan Film yapım şirketi ile birlikte Meleğin Düşüşü, Yumurta, Süt ve Bal filmlerini gerçekleştirdik. Bir Türkiye – Yunanistan ortak yapımı olan ve Eurimages’in katkısıyla gerçekleştirdiğimiz Meleğin Düşüşü dünya galasını Berlinale’de yaptı ve Nantes, Kerala, Barcelona gibi uluslararası festivallerde En İyi Film ödüllerine lâyık görülürken başrol oyuncusu Tülin Özen de Antalya Altın Portakal Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı.

    2007’de gerçekleştirdiğimiz Yusuf Üçlemesi’nin ilk filmi bir Türkiye – Yunanistan ortak yapımı olan ve Eurimages tarafınan da desteklenen Yumurta, Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı ve Altın Portakal olmak üzere ulusal ve uluslararası festivallerde 30’dan fazla ödül kazandı.

    2008’de bir Türkiye, Fransa ve Almanya ortak yapımı olan Süt ise 65. Venedik Film Festivali’nde ana yarışma programında Türkiye’yi temsil etti.

    2010’da Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülüne lâyık görülen Bal da bir Türkiye – Almanya ortak yapımıdır ve Eurimages, ZDF, Arte tarafından finanse edilmiştir.

    “Altın Ayı” ödülünü almanız bundan sonraki finansman arayışınızda size kolaylık sağlayacakmış gibi görünüyor. Bu güne kadar çektiğiniz filmlerde finansman bulma süreciniz nasıl işliyordu? Genç sinemacı arkadaşlarımıza, finansman arayışlarını kolaylaştırmak adına neler tavsiye edersiniz?

    Yukarıdaki yanıtımda da okuduğunuz gibi filmlerimin yapımcılığını üstleniyorum. Filmlerime finans bulma konusunda bütün bu süreç içinde çok şey öğrendim. Özellikle uluslararası marketlerde Kanarya Adaları’ndan, Belgrad’a, Berlin’den Cannes ve Paris’e, Rotterdam’a ve hâtta Güney Kore’nin Pusan şehrine kadar projelerimi içinde benim de olduğum oldukça genç ve finans konularında tecrübesiz bir ekiple sunduk ve her seferinde sinema dünyasından yeni insanlar, genç prodüktörler, uluslararası dağıtımcılar, televizyon kanalları ve world sales ajanslarıyla tanıştık. Her bir buluşma gelecekteki filmlerimizin co-prodüktörleriyle karşılaşmamızı ve yeni tecrübeler kazanmamızı sağladı. Bugün Türkiye sinemasının genç prodüktör adaylarının en parlakları bizimle birlikte yetiştiler.

    Kendi istediği filmleri istediği gibi çekmek isteyen yönetmenler mutlaka yapımcılık konusunda da tecrübe kazanmalılar. Sinemanın iktisadını bilmeyen bir yönetmen, filmleri konusunda yeteri kadar cesur hareket edemeyebilir ve yönlendirilmeye açık hale gelir ki bu da filmine zarar verebilir. Öte yandan sadece yapımcılık alanında değil aynı zamanda laboratuvar, ses, kamera ve ışık alanlarında da tecrübe kazanmalıdır bir yapımcı – yönetmen adayı.

    Son yapıtınız Bal’ın bir özelliği de, müzik yerine daha çok doğa seslerini kullanmış olmanız, hâtta set ışığı yerine de ortamdaki ışığı kullanmışsınız genellikle. Bu tercihiniz bütün filmleriniz için mi geçerli, yoksa sadece Bal filmi için mi böyle bir teknik kullanmak istediniz? Eğer öyleyse neden?

    Sadece Bal’da değil ben üç filmdir, hâtta dört filmdir müzik kullanmıyorum. Doğal ışık konusu da öyle. Ayrıca hiç bir filmimde digital efekt ya da görsel, hiç bir müdahale yok. Yani çekerken hangi kadrajla çekmişsek izlediğiniz de o. Çekerken hangi bulutlarsa gökyüzündeki izlerken de onlar. Yağmur gerçek yağmur… Bu prensipleri çok önemsiyorum. Filmlerimin içeriği ile biçimini birbiri içinde, ahenkle oluşturmak çok önemli bir süreç benim için. Film yapmak aynı zamanda bütün bir ekip olarak biraz da kendimizi yapmak değil mi? Her film hayata ve kendimize dair bir şeyler öğretir; zorla ya da güzellikle. Zorluklar karşısında tevekkülle, sabırla, kalp kırmamaya çalışarak ve keşfederek, fethederek çalışmak… Yani ışığı, bulutu, rüzgârı, yağmuru beklemek, tanık olmak, zanaattimizin mahirliği ölçüsünde bunları peliküle aktarmak ve buradan bir güzellik ortaya çıkarmak…

    Ödül öncesinde ve sonrasında sizin için önemli olan, sizi etkileyen anları bizimle paylaşır mısınız?

    Ödül verseler de vermeseler de güzel bir film yaptığımızı biliyordum. Bu insanda bir güven duygusu yaratıyor. Bir de biz Berlin’e gitmeden çok önce bir çok insan rüyalarında bu ödülü aldığımızı gördüklerini söylediler. Festival sırasında da Bal’ı izleyen pek çok izleyici de ödülü almamızı gönülden dilediklerini söylediler. Belki de bu temenniler gerçekleşti, kim bilir… Ayrıca, Altın Ayı’yı film yapma ilkelerini çok değerli bulduğum jüri başkanı Herzog’dan almak da beni çok sevindirdi.

    Son olarak genç sinemacılara ve sadibey.com okuyucularına ne söylemek istersiniz?

    Selâm!

    Röportaj için teşekkür ederim.

    (29 Mart 2010)

    İlayda Vurdum