Mehtap TV Perdeler Programı’na Bu Hafta Alin Taşçıyan Konuk Oluyor

Gösteri sanatlarının buluşma adresi Mehtap TV Perdeler Programı, yine renkli bir gündemle ekrana geliyor. Cem Güler’in hazırlayıp sunduğu, Recep Çetin’in yönetmenliğini üstlendiği Perdeler Programı’a bu hafta, sinema yazarı Alin Taşçıyan konuk oluyor. Taşçıyan’la Türkiye Sinema Konseyi’nin hazırladığı “Türk sinemasını dünya sineması standartlarına taşıyacak yeni yasal düzenlemeler” üzerine keyifli bir söyleşi ekrana geliyor. Gösterimler bölümünde ise 3 film var: Özel Kuvvetler, Anadolu’nun Kayıp Şarkıları ve Acı Bir Hayat Hikayesi (Precious). Perdeler Programı, Cumartesi saat 12:20′de Mehtap TV’de.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Mehtap TV Perdeler Programı’na Bu Hafta Alin Taşçıyan Konuk Oluyor yazısına devam et
  • Babanın Kaderi Oğulun Kederi mi?

    Uzaklara Gidelim (Away We Go)
    Yönetmen: Sam Mendes
    Senaryo: Dave Eggers-Vendela Vida
    Müzik: Alexi Murdoch
    Görüntü: Ellen Kuras
    Oyuncular: John Krasinki (Burt), Maya Rudolph (Verona), Jeff Daniels (Jerry), Maggie Glyllenhaal (LN Fisher-Herrin), Carmen Ojogo (Carmen), Josh Hamilton (Roderick), Paul Schneider (Courtney)
    Yapım: Focus (2009)

    Tiyatrodan gelen İngiliz yönetmen Sam Mendes, Birleşmiş Milletler’in bir araştırmasından ilham alarak “Uzaklara Gidelim” filmini yapmış. Sosyolojik araştırmada babalarla oğlulların kaderi araştırılıyordu ve sonuç çok vahimdi.

    İngiliz tiyatrosunun önemli yönetmenlerinden Sam Mendes, 1999 yılında Hollywood’da “American Beauty – Amerikan Güzeli”yle sinemaya geçti ve bu filmle Akademi’den tam beş Oscar kazandı. “Amerikan Güzeli” film, yönetmen, erkek oyuncu (Kevin Spacey), görüntü (Conrad L. Hall); senaryo (Alan Ball) dallarında Oscarları toplamıştı. Yönetmen, Richard Yates’in romanından uyarladığı 2008 yapımı “Revolutionary Road – Hayallerin Peşinde” filminde McCarthy devirlerinde bir toplumun çöküşünü yansıttı. Bu “Away We Go – Uzaklara Gidelim” filminde babalarla oğulların kaderini bir yol filmi içerisinde yansıtıyor. Yönetmen Mendes, Birleşmiş Milletler’in (gelişmiş, gelişmekte olan ve geri kalmış) birçok ülkede babalar ve oğulları üzerine araştırmasını bu filmine ilham yapmış. Birkaç yıl önceki o araştırmada, babalarla oğullarının kaderinin değişmediği ortaya çıkıyordu. Eğer baba hayatta başarısızsa oğulları da genelde başarısız oluyordu. Yani doğuştan kaybedenler oluyor oğullar. Gerçekten bu çok irkiltici, hâtta kaderin ırkçılığı gibi bir şey bu sanki. Bu filmde de baba hayatta başarılı olamamış ve sisteme yenilmiş. Oğlu da düşlediği hiçbir yere ulaşamamış.

    Amerika’nın yollarında…

    Film, Burt ve Verona’nın hayatları üzerine açılıyor. Yoksul hayatları sürüyor. Evli değiller. Verona altı aylık hamile. Burt, otuzlu yaşlarında ve halâ başaramamış. Burt’ün anne – babası alıp başlarını gidiyorlar. Babasının kaderini taşıyan doğuştan kaybeden Burt de Verona’yla Amerika’nın yollarına düşüyorlar, eski dostlarını bulup yeni bir hayata başlamak için. Elbette her şey bir hayal ve Burt hep kaybediyor. Ziyaretlerinin ilk durağı Verona’nın Phoenix’teki eski patronu ve obez ailesi. Oradan umutsuzlukla Arizona’nın başka bir şehri Tucson’a doğru yola çıkıyorlar. Orada da Verona’nın kız kardeşi Grace var. Orada da umduklarını bulamayan çift, Burt’ün Madison – Wisconsin’de yaşayan çocukluk arkadaşları “LN”i ziyaret ederler. Bir tür sufi gibi yaşayan “LN” ve kocası Roderick radikal görüşlü insanlar, öncelikle aile konusunda. Çocuklarını asla bebek arabasıyla gezdirmiyorlar. Sonunda oradan da ayrılıyorlar. Burt ve Verona, Burt’ün çocukluk arkadaşları Tom ve Munch’un yaşadığı Montreal’e doğru yola çıkıyorlar. Bebeklerini düşüren Munch, Tom’un desteğiyle evlâtlık edinmişler. Burt orada kaderi üzerine de düşünüyor. Aynı okulda okudğu arkadaşları çocuk sahibi olamasa da hayatta başarmışlar. Orada iş başvurusu yapan Burt, başarısız olunca yine yollara düşüyorlar. Son durakları, telefonla arayan Burt’ün kardeşi Courtney. Burt’ün kardeşi Miami’de yaşıyor. Onun da sorunları var ve karısı onu terk edip gitmiş. Sonunda başladıkları yere dönüyor Burt ve Verona. Belki de yeni başlangıç, Burt’ün babasının geride bıraktığı evdir belki de. Müziklerinin ve anlatımının çok iyi olduğu bu filmde oyunculuklar da muhteşem. Gerçekten bu film insanın peşine düşüp gidebileceği filmlerden.

    (26 Mart 2010)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Canlı Müzik Eşliğinde Sessiz Sinema Klasikleri

    Ankara Fransız Kültür Merkezi, Büyülü Fener Sineması ve Alman Kültür Merkezi ortaklığıyla üç özgün sine-konser sunuyor.
    Alman yönetmen F. W. Murnau’nun 1926 yılı yapımı Faust filmine Fransız piyano ve perküsyon sanatçıları eşlik edecekler.
    Haftanın ikinci sine-konserinde, DJ ve sesli yapıt sanatçıları Jéan-Yvés Léloup ile Eric Pajot, animasyon filmlerinden oluşan Prens Ahmed’in Serüvenleri’ni yine canlı olarak seslendirecekler.
    27 Mart’ta ise yapımcı, dağıtımcı, oyuncu olarak 520 film yapan Géorgés Méliès gecesinde Fransız ve Türk sanatçılar yer alacak.

  • Basın Bülteni
  • Diğer basın bültenleri ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Canlı Müzik Eşliğinde Sessiz Sinema Klasikleri yazısına devam et
  • İzmir Kanal 35, Sinemacı Programı’nda Bu Hafta Zülfü Livaneli Var

    Hatice Çoğalırlar’ın hazırladığı Nilay Yıldızoğlu tarafından seslendirmesi yapılan İzmir Kanal 35, Sinemacı Programı’nın Bir Yönetmen Bir Hikaye köşesinde bu hafta, Zülfü Livaneli tanıtılıyor. Ayrıca programda Sinema Tarihi köşesi de yer alıyor. Bu bölümde de sessiz sinema döneminin efsane ismi Charlie Chaplin var. Şarlo, çarpık yürüyüşü, yuvarlak tepeli fötr şapkası, ufak bıyığı ve zeki bakışlarıyla sinemanın ilk dahilerinden. Sinemacı’da vizyona giren filmler, pek yakında gösterime girecekler ve sinema dünyasından haberler de yer alıyor. Hatice Çoğalırlar’ın hazırladığı Sinemacı her Cumartesi 17:15’de Kanal 35 ekranlarında.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İzmir Kanal 35, Sinemacı Programı’nda Bu Hafta Zülfü Livaneli Var yazısına devam et
  • Sine-Sen’den Duyuru: Televizyon Dizisi Sektörü Türk Sinemasını Bozuyor mu?

    Sine-Sen – Türkiye Sinema Emekçileri Sendikası, kamuoyuna, Televizyon Dizisi Sektörü Türk Sinemasını Bozuyor mu? başlıklı bir duyuru yayınladı. Sinema ve TV çalışanlarının haklarını hassasiyetle takip eden sendikanın duyurusu şöyle: “Sinema sanatı hareketli görüntü alfabesiyle yapılan bir sanattır. Diziler de öyle… Her ikisi de aynı alfabe ve aynı üretim ilişkilerini kullanır ama dünya yüzünde kimse TV dizilerinin sanat olduğunu pek iddia …”

  • Duyuruya ulaşmak için tıklayınız.
  • Logoya haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sine-Sen’den Duyuru: Televizyon Dizisi Sektörü Türk Sinemasını Bozuyor mu? yazısına devam et
  • Ay

    Duncan Jones’un yönettiği ve Sam Rockwell, Dominique McElligott, Rosie Shaw ile Kevin Spacey’nun oynadığı Ay (Moon), 26 Mart 2010’da Tiglon Film dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
    Astronot Sam, Ay’a gönderilir. Uydu bağlantısının kopmasıyla iletişimi kaybeden Sam’i zor zamanlar beklemektedir ama sonunda üsten ayrılabilecektir. Sam halüsinasyonlar görmeye, hafızasını yitirmeye ve oraya nasıl geldiğini dahi unutmaya başlar. Sam o andan itibaren etrafında neler olup bittiğini anlamak için savaşmaya başlayacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ay yazısına devam et
  • Kahkaha Devam Ediyor, Şarkısı Dillerde, Fasulye Klibi de Ekranda

    Sinema seyircisi gülmeye devam ediyor. Eyyvah Eyvah, 3 haftada 1.460.000 seyirciye ulaştı. Sezonun en çok izlenen ve en beğenilen filmlerinden biri olmaya aday olan Eyyvah Eyvah, eleştirmenleri de, yazarları da, seyirciyi de güldürmeye devam ediyor.
    Film ekibinin katıldığı tüm programlarda çalınan ve sosyal paylaşım sitelerinde büyük ilgi gören şarkılar da albüm oldu. Albümde “Fasulye” ve “Tatlı Tatlı” şarkıları yer alıyor.
    Ata Demirer ve Serkan Çağrı’nın klarnet çaldığı kayıtta, şarkıları da Ata Demirer ve Demet Akbağ seslendiriyor.
    Her iki şarkı da filmin eğlenceli görüntüleriyle klip olarak da ekranda yerini aldı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Uçan Süpürge’nin Ödülleri Belli Oldu

    Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 06 – 13 Mayıs 2010 tarihleri arasında 13. kez sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanırken, onur ve başarı ödüllerinin sahipleri de belli oldu.
    Uçan Süpürge Onur Ödülü bu sene, sinemamızın unutulmaz “kötü kadın”larına hayat vermiş, 15 filmlik kısa filmografisine rağmen belleğimizde derin izler bırakmış oyuncu Lale Belkıs’a, Bilge Olgaç Başarı Ödülleri ise sanat yönetmeni Deniz Özen ile “oynadığı karakterlere kattığı derinlik, politik kimliği ve toplumsal belleğin uyandırılmasını dert edinmiş kişiliğiyle” de oyuncu Gülsen Tuncer’e verilecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Uçan Süpürge’nin Ödülleri Belli Oldu yazısına devam et
  • Dersimiz Atatürk’ün Basın Gösterimi Yönetmen Hamdi Alkan’ın Katılımıyla Yapıldı

    Hamdi Alkan’ın yönettiği ve başrollerinde Halit Ergenç, Çetin Tekindor ile Batuhan Karacakaya’nın oynadığı Dersimiz Atatürk’ün basın gösterimi yönetmen Hamdi Alkan’ın katılımıyla 18 Mart 2010 Perşembe günü Maçka Cinebonus G-Mall Sineması’nda yapıldı. Filmin konusu şöyle: İlkokul 5. sınıfta okuyan bir grup çocuğa, Atatürk’ü daha iyi anlamaları için ödev verilir. Onlar için öğretici olan bu yolculukta önderleri tarihçi “Dede”dir. Çocuklara Mustafa Kemal’in çocukluğunu, okul hayatını, askerlik kariyerini anlatır. Onları Kurtuluş Savaşı’nın cephelerine götürür, Türk halkının eşsiz kahramanlarıyla tanıştırır.

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Dersimiz Atatürk’ün Basın Gösterimi Yönetmen Hamdi Alkan’ın Katılımıyla Yapıldı yazısına devam et
  • Bu Hafta Sinemalarda “Kara Köpekler Havlarken”

    Başrollerini Erkan Can, Cemal Toktaş ve Volga Sorgu’nun oynadığı Mehmet Bahadır Er ile Maryna Gorbach’ın yönettiği, yılın genç ve dinamik filmi Kara Köpekler Havlarken, 19 Mart’ta vizyona giriyor. Filmin konusu şöyle: Mahallenin iki afilli delikanlısı; Güvercinci Selim ve Çaça Celal, gökdelenlerin hemen yanında dar gelirli insanların yaşadığı bir mahallede oturup, yolun öteki tarafındaki lüks semtlerde Usta dedikleri birisinin hesabına otoparkçılık yaparlar. Selim sevdiği kız Ayşe ile evlilik planları yapıyordur. Çaça’yla en büyük hayalleri ise kendilerine ait bir otoparka sahip olmaktır.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi Çıktı

    Türkiye’de ilk hakemli, akademik sinema dergisi Sinecine’nin ilk sayısı, farklı disiplinleri sinema ortak paydasında buluşturmak ve farklı konuları tartışmak için Prof. Dr. Nilgün Abisel’in editörlüğünde çıktı. Yerli sinemadan Hollywood’a, sanat sinemasından popüler sinemaya, klâsik sinemadan çağdaş sinemaya, sinemanın ekonomi politiğinden tarihine, psikanalizden feminizme, kuramsal yaklaşımlardan alımlama araştırmalarına, türlerden yönetmenlere dek uzanan çeşitli konularda üretilen yazılara yer vermeyi amaçlayan sinecine’nin yeni sayısı için yazı ve katkı bekleniyor.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi Çıktı yazısına devam et
  • Min Dît, 02 Nisan’da Vizyonda

    Miraz Bezar’ın yönettiği ve Şenay Orak, Muhammed Al, Hakan Karsak ile Berivan Ayaz’ın oynadığı Min Dît’ 02 Nisan’da sinemaseverlerle buluşuyor. İstanbul Film Festivali’nde yarışacak olması nedeniyle filmin İstanbul vizyon tarihi ise 30 Nisan olarak belirlendi. Filmin konusu şöyle: On yaşındaki Gülistan’ın ve kardeşi Fırat’ın hayatı acı bir şekilde değişir. Gazeteci olan baba ve anneleri çocukların gözleri önünde öldürülür. Geriye sadece altı aylık kız kardeşleri Dilovan kalır. Bir süre sonra teyzeleri de kaybolunca, Gülistan ve Fırat kendi başlarına kalır.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 26 Mart 2010 Haftası

    “Aşka Yolculuk”, “yaşam asla tam olarak plânlanamaz”ı, yol güldürüsünü romantizmle biraz dokunaklı biçimde birleştirerek söyleyen film. ‘Cetvel gibi’ şaşmaz bir doğrulukta yaşayan Bostonlu Anna ile İrlanda kıyı köyünde tek sosyal mekânı işleten ‘dağınık’ yakışıklı Declan’ın, Dublin’e doğru çıktıkları yolda, ‘zıt kutuplar birbirini çeker yasası’ gereği, önce didişmeleri sonra da birbirlerine ait olduklarını anlamalarının hikâyesini bazı sahnelerde ‘yükselten’ Anand Tucker, sinema keyfini de katlıyor. Kim bilir, izledikten sonra aşk konusunda daha cesur olabilirsiniz.

    “Ay”, Dünya için önemli bir enerji kaynağı üzerinde çalışma yapan ve büyük bir üs içinde yalnız geçen üç yılını GERTY adlı çok gelişmiş bilgisayarla geçiren astronotun öyküsü. Görevini tamamlayıp evine, karısına ve çocuğuna kavuşmasına az kala geçirdiği kaza sonucu bağlı olduğu şirketin onu nasıl kullandığına ilişkin gerçekleri keşfetmesi üzerine harekete geçer… Fakat bir dakika! Hangi ‘kendisi’ harekete geçer?

    Oyuncu Angela Bowie’nin (ve tabii David Bowie’nin) oğlu Duncan Jones, ilk uzun metrajlı filminde, geleceğin şirketlerine dair, insanı bir meta gibi kullanma konusunda, bugünkünden de karamsar bir öngörüde bulunsa da, insan zekâsı ve yüreğinin umut ve cesaretle her engeli geçebileceğine dair inancını koruyor. İki performanslı bir film: Astronot Sam Bell’de Sam Rockwell , ‘kopyaları’ ile birlikte komple bir oyunculuk sergilerken, GERTY’nin sesi Kevin Spacey, “2001: A Space Odyssey”deki ünlü HAL 9000’e ‘can veren’ Douglas Rain’i akla getiriyor; çünkü sadece ses performansıyla ‘şaibeli’ GERTY’i başlı başına bir gerilim unsuru haline getiriyor. “Ay”ın en şaşırtıcı özelliği ise, adı üzerinde, ayda çekilmiş gibi hissettirmesi. Özellikle ışığın kullanımı şahane!

    “Çok Filim Hareketler Bunlar”ın ‘yaz tatili’ temalı skeçlerini yazıp oynayan ve bu kısa bölümleri sinema trükleriyle yöneten genç ekip yetenekli, bu bir gerçek! Fakat bir sinema filminin ‘olmazsa olmaz’ı ‘tartım’, başka bir deyişle filmin kendi içindeki ‘ritim düzenleyici’ bozuk. İşte bu nedenle, örneğin “Filmsiz Fragman”da ritim saat gibi düzenliyken, pilota kokpitteki anne müdahalesinde tekliyor. Gençlerin yazdıklarının sinemaya uyarlanması sadece görsel teknik değil, senaryo tekniği açısından da uzun bir düzenleme sürecini kapsamalıydı. Bir sonraki çalışmada bu gerçekleştirilir, belki dışarıdan da yardım alınırsa ve komedi zamanlamalarına biraz dikkat edilirse ‘tadından yenmez’; çünkü gerçekten de ‘Çok Yetenekli Gençler Bunlar’!

    “Kutu”, tek sözcükle ‘açgözlülük’ün tanımı! Bence bir küçük başyapıt! Bir kutu: 24 saat içinde butonuna basarsanız dünyanın herhangi bir yerinde bir kişi ölecek ve siz bir milyon dolar nakit kazanacaksınız! Basar mısınız butona? Öldürür müsünüz birini? Kapitalizm bir yandan sizin zengin olup daha çok tüketmenizi emrederken, diğer yandan da her tür yasa “öldürme” buyurur! Ama zaten insan iradesinin zaaflarından yararlanarak kârlarını arttıran sistemin adı değil midir kapitalizm? Sorumlu tutulmayacağınız bir ölümü neden onaylamazsınız ki?

    1985 yılında, “The Twilight Zone – Alacakaranlık Kuşağı”nın ilk sezonunda televizyon için çekilen ve Richard Matheson’ın kısa öyküsüyle süresi tam örtüşen “Button, Button”, filmlerinin alt metinleri politik eleştiriler barındıran Richard Kelly tarafından, o kadar iyi uyarlanmış ki, malzemenin uzun metrajda ‘küçük‘ kalması söz konusu bile olmamış. Belli unsurlarıyla, kült film “Invasion of the Body Snatchers” tadında ve içerik denli görselliğin de doygun olduğunu söyleyebiliriz.

    “Serseri Mayınlar”da, bir önceki, enfes ve bence en iyi filmi “Mükemmel Bir Gün”le tekâmül kuvvetine ulaştığını sandığımız Özpetek, ‘aslına dönüp’ tipik bir “İtalyan Ailesi”ni komik biçimde anlatıyor. Doğaldır ki bu ülkede akla ilk gelen gıdayı, makarnayı üreten bir aile! Gerisi bildiğiniz klişeler: Sırrı olan babaanne, ‘kafadan çatlak’ hala, koşullanmaların yönettiği baba ve evde otoriteyi sağlamaya çalışan anne, tuhaf hizmetçiler vesaire… Genç nesil bilmez; 70’li yıllarda Amerikan ambargosu nedeniyle sinemalarımızı mecburen istilâ eden İtalyan erotik güldürülerinin hallicesi. Farklı ne var? Aileye (aslında babaya) açılamayan ve doğanın bir şakası sonucu ikisi de eşcinsel olan erkek kardeşler! Olaylar bu minvalde gelişirken, işte o malûm konuya da son derece yüzeysel, basit, bildik bir bakış atılıyor. ‘Gaycilik’ oynayan yeni yetmeleri eğlendirse de Özpetek, Sezen Aksu şarkıları ve eşcinsellik meselesiyle bendenizi bıktırmış bulunuyor.

    Bir büyük sanatçı Ang Lee, “Brokeback Dağı” ile kolay kolay kimsenin ulaşamayacağı bir zirve yaratmış, ne yapsanız hafif artık yahu! Özpetek de bunun farkında olduğundan sanırım, işi eğlenceye vurmuş. İflâh olmaz hayranları gidip kıkırdayabilir.

    “Uzaklara Gidelim”, otuzlarında, kendilerini birbirlerine ait hisseden ve nikâhsız yaşayan bir çiftin, ‘bebek!’ müjdesiyle birlikte dağınıklıktan kurtulup daha yerleşik bir yaşama geçiş için yer arama yolculuğu. Farklı kentlerde yaşayan ve çoluk çocuğa karışıp farklı modellerde aileler kurmuş tanıdıkları / akrabalarıyla görüşüp yol aldıkça, kafaları karışan, yeni tür heyecanlar, hattâ korkular hisseden çift, doğru yer için ‘kökler’i takip etmeye karar verdiklerinde, “tamam, ben de bunları yaşamıştım, hissetmiştim” diyebilmeniz olası. Sam Mendes kendi deneyimlerinden de yola çıkarak, aralarında kusursuz bir kimyasal uyum olduğu görülen iki oyuncusunun (hele o Maya Rudolph!) katkılarıyla, iyi hissettiren ve tüm olumsuzluklara karşın sevginin çoğaltılabileceğini muştulayan harika bir güldürüye imza atmış. Üstelik iki çocuklu karı kocanın yapay mutluluk döngüsünden çıkma çabalarını trajik biçimde anlattığı “Revolutionary Road – Hayallerin Peşinde” adlı evlilik kurumu analizinden sonra!

    (25 Mart 2010)

    Ali Ulvi Uyanık

    aliuyanik@superonline.com

    Bal’ın Afişi Hazırlandı

    Semih Kaplanoğlur’nun yönettiği ve Bora Altaş, Erdal Beşikçioğlu ile Tülin Özen oynadığı Bal’ın afişi hazırlandı.
    09 Nisan 2010′da Cine Film tarafından vizyona çıkarılacak olan filmin konusu şöyle: İlkokuldaki Yusuf’un babası Yakup ormanın karakovan balcılığıyla uğraşmaktadır. Babasıyla sık sık gittiği orman, Yusuf için gizemli bir yerdir. Yakup, soyu hızla tükenen Kafkas arılarının peşinden uzak bir ormana gider. Günler geçer, Yakup’un gecikmesi Zehra’yı ve Yusuf’u tedirgin eder. Sis Dağı şenliğinde de Yakup’a rastlayamazlar. Babasını aramak için ormana giden Yusuf’un gördüğü rüya gerçekleşecek midir?

  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bal’ın Afişi Hazırlandı yazısına devam et
  • 21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde 18 Mart Perşembe

    21. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde uzun metraj yarışma filmlerinin gösterimleri sürüyor. Batı Sinemaları Salon 1’de saat 17:00’de gösterilecek Kako Si? filminin ardından filmin yönetmeni Özlem Akovalıgil, oyuncuları Semahat Goruşanin, Mesut Akusta ve Kemal Okur ile; 19:15’de gösterilecek 11’e 10 Kala filminin ardından filmin yönetmeni Pelin Esmer ve oyuncusu Laçin Ceylan ile söyleşi yapılacak.
    Ayaküstü film okumalarında ise bugün 14:30’da gösterilecek Samson ve Delilah filminin ardından Seçil Büker meraklılarıyla film üzerine konuşacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.