Geçmişin Gölgesinde

Sadi Bey’in Twitter Günlükleri 2

Şahan Gökbakar yaşam felsefesini açıklıyor: “Sular yükselirken balıklar karıncaları yer, sular alçalırken karıncalar balıkları…” vs. vs.

Bu onun yaşam felsefesi idiyse çok önceden açıklamalıydı. Aynı günlerde o felsefe internette dolanıp duruyordu zaten. Netekim ofsaytta kaldı.

“Yoksa” diyor, “Başbakan İmam Hatip mezunu, onun için mi bu karar alındı?” ve ekliyor: “Eğer böyle ise, bu kabûl edilemez bir karardır.”

Ohhh, kendin pişir, kendin ye. Uzmanların kararını kafana göre yorumla. Ondan sonra kendi yorumuna göre karşı tarafı suçla. Ne alâ memleket.

“Sevgililer Günü”nün adını “Çiçek Katliamı Günü” yaptım. Her sokak başında çiçekçi kadınlar… Yetmemiş eline bir demet gül alan tuttuğunu…

…kazıklama peşinde. Atalarımız “çiçek dalında güzeldir” diye ne güzel söylemiş. İllâ alacaksanız saksıda alın da bir müddet daha yaşasınlar.

Hıncal Uluç, 10 Şubat tarihli yazısında “Romantik Komedi”nin yönetmeni Ketche’nin kim olduğu konusunda -bu sefer- magazincilere giydirmiş.

Kimdir bu adam, gerçek adı nedir, kimse sorup soruşturmamışmış. Oysa Atilla Dorsay aynı günlerde Ketche’nin gerçek adını açıklamıştı.

Ve üstad Hıncal Uluç bahse konu yazısında başkalarına “Hook” (Robin Williams’ın bir filmidir) atarken kendi hatasını da belgelemiş:

“Romantik Komedi’nin yapımcıları Mahsun Kırmızıgül ve Murat Varol’u yürekten kutluyorum” demiş. Oysaki filmin yapımcısı Murat Tokat. Arzederim.

Mustafa Sarıgül’den Şişli Camii’nin bahçesinin halka açılmasını sağlamasını rica ediyoruz. Şişli’nin merkezinde doğru dürüst park yoktur.

Şişli Camii’nin meydana bakan bahçesi ise yıllardar duvarlar ardında, kapısı kilitli durur. Lojman bahçesi olarak mı kullanılıyor, nedir?

Sultanahmet, Eyüp, Şehzadebaşı, vd. cami bahçelerinin her köşesi vatandaşın huzur bulmasına vesile olur. Şişli Camii’nin ne ayrıcalığı var?

Filmlerin box office rakamları açıklanırken şu “tüm zamanların rekoru” ve “ilk 3 gün açılış rekoru” gibi lâfları kullanmasak diyorum.

Çünkü doğru değil. Neden derseniz, ülkemizde box office rakamları 1989 yılından bu yana tutuluyor, öncesi meçhûl.

Ayrıca 1989 yılından önce “İlk 3 gün” diye bir kavram yoktu. Çünkü filmler genellikle Pazartesi günleri vizyona çıkardı.

Bazı yerli filmler -haftada 2 yeni film çıktığında- ise sineması az olan bölgelerde Pazartesi, Perşembe günleri gösterime girerdi.

Hani rakamlar tutulsaydı, Türkiye’de tüm zamanların izlenme rekoru ya Hüseyin Peyda’nın başrolünü oynadığı “Mezarımı Taştan Oyun” filminde…

Veya Ertem Eğilmez’in yönettiği ilk “Hababam Sınıfı” filminde olurdu. İlk “Hababam Sınıfı”nı iddia ediyorum 15 milyon kişi izlemiştir.

Çünkü o zamanlarda TV yoktu, sinemaya gidenler çoktu. Ayrıca Türkiye’nin nüfusu 50 – 60 milyon civarındaydı. 4 kişiden biri filmi izlemiştir.

“Mezarımı Taştan Oyun”u ise belki memleket nüfusunun yarısı izlemiştir.

Yabancı filmlerde ise hasılat rekoru herhalde Raj Kapoor’un oynadığı “Avare”dedir. Adamın oynadığı filmin şarkısı yıllarca dilden düşmemiş.

Sanırım 1940’larda gösterime girmiş. Aylarca, haftalarca gösterilmiş. Yetmemiş yıllar sonra tekrar tekrar vizyona çıkarılmış.

1965’lerde Kırklareli’nde dereboyundaki bir yazlık sinemada “Avare”nin 2 ay boyunca gösterildiğini söylerlerdi. Onu bırak Sadi Bey “Avare”yi…

…1975’lerde Yenikapı’da şu anda metro kazılarının yapıldığı ve yeni bir tarihin ortaya çıkarıldığı alanda bulunan yazlık sinemada seyretti.

Şimdi ben nasıl inanayım, Türkiye’de en çok izlenen yabancı filmin “Titanik” veya “Avatar” olduğuna?

Hani keşke bir yerli film veya bir yabancı film çıksada sinemada birini 20 milyon kişi, diğerini 25 milyon kişi izlese.

Vallahi Taksim’de zil takıp oynarım. Neticede böyle rekorlar biz sinemaseverlere yeni filmler olarak dönüyor.

Bir “Babam Oğlum”, bir “Recep İvedik” hasılat patlaması yaptı, 2009’da 69 yerli film izledik. Belki bu yıl 99 yerli film izleyeceğiz.

(19 Şubat 2010)

Sadi Çilingir

“Geçmişin Gölgesinde” üzerine 2 yorum

  1. Sadi Bey merhaba.
    Sitenizdeki yazınızı okudum. Elinize sağlık. Kolay gelsin. Nice yazılara. Ödüllerin her zaman paylaştırılmasına ben kişisel olarak sıcak bakmıyorum. Ancak bu zaman zaman yapılabilir, hatta yapılmalı. Bir örnek vereyim:
    14 Nisan 1969 gecesi dağıtılan Oscar ödüllerinde, “Funny Girl”le Barbra Streisand ve “The Lion in Winter”la Katharine Hepburn, Amerikan Film Akademisi üyelerinden eşit oy alınca, Yılın En İyi Kadın Oyuncusu Oscar’ı ikisine birden verildi. Hiç de fena olmadı. Sevgiler, Saygılar. – Hakan Sonok

  2. Avare filmi benim hatırladığım 50’li yılların başında Toros Film’in bir paket alımı sırasında alınmış filmlerden biri. Alınmış ve gösterime sokulmamış. Firmanın gösterim için programladığı film yetişmeyinde, haftayı boş geçirmemek için vizyona sokulmuş ve yer yerinden oynamış. Bu olayın başlangıcı ne kadar doğru bilemiyorum ama sonu (yerin yerinden oynadığı) doğru. Samsun’da eniştenim sinemaları vardı, oralara giderdik. Avare eniştenim olmayan bir sinemada oynamıştı, oraya gittik. Herkes gittiğinden, bizde gitmek zorunluluğunu duymuştuk. 50 yılların ortası olması lâzım. Bu olaydan sonra özellikle Ha-Ka Film (Halil Kâmil) furya halinde Hint filmleri getirtti ve bu yıllarca sürdü. Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür. (İnsan belleğinin unutmak gibi bir özürü vardır.) Unutmadım da, Avare filmi bana bu olayı hep bu şekilde hatırlatır. Avare hakkındaki görüşlerine katılıyorum. Sinemamız arşivsiz bir sinema olduğu için, kişilerin eski olayları yeteri kadar (ve doğru) değerlendirebilmeleri her zaman mümkün olmayabilir.

Yorumlar kapalı.