Zihnin Yakan Dehlizlerinde

Kıskanmak
Yönetmen-Senaryo: Zeki Demirkubuz
Roman: Nahid Sırrı Örik
Görüntü: Emre Erkmen
Kurgu: Zeki Demirkubuz
Oyuncular: Nergis Öztürk (Seniha), Serhat Tutumluer (Halit), Berrak Tüzünataç (Mükerrrem), Bora Cengiz (Nüzhet), Hasibe Eren (Kalfa), Serdar Orçin (Savcı)
Yapım: Mavi Film-Yerli Film (2009)

Zeki Demirkubuz’un yazar Nahid Sırrı Örik’in aynı adlı romanından uyarladığı ‘Kıskanmak’ filmi, insana adanmış bir film. Onun güzelliğine, çirkinliğine, karanlığına, aydınlığına ve birçok şeyine. Demirkubuz’un ruhu, Dostoyevski’yle Fritz Lang’ın dehlizlerinde dolaşıyor sanki.

Film, Atatürk’ün hayatta olduğu 1930’lu yılarda Zonguldak’ta geçiyor. 29 Ekim balosunda Atatürk’ün telgrafı okunuyor ve ardından da danslara geçiliyor. Kalabalığın içerisinde kızlar kadar güzel eşrafın zenginlerinden birinin oğlu Nüzhet görünüyor ve Nüzhet’in gözü de Mükerrem’e takılıyor. Annesinin gölgesinin altındaki Nüzhet, kadınları hemen etkisi altına alan biri. Mükerrem’i de etkilemeye gecikmiyor Nüzhet. Mükerrem, maden mühendisi Halit’le evli. Baloda Mükerrem’in görümcesi Seniha da var. Seniha, zihninin loş karanlığında her şeyi gözlemliyor sürekli. Halit’in kız kardeşi olan Seniha, yüzü çirkin ve bezgin ruhlu bir insan. Abisinin bir sığıntı gibi yanından ayırmadığı biri o. Seniha, hikâyenin derinliğindeki trajedilerin de başlangıcı ve sonu. Bu hikâye, güzellik, çirkinlik ve kıskanma üzerine Dostoyevski’nin ruhundan düşmüş gibi sanki. Bu filme, psikanalitik açıdan da bakmak gerekiyor. Seniha, sessiz, sakin ve makûl biri gibi görünüyor. Ama, onun derinliğine girince bu sakinliğin içinde bir cehennemin olduğu keşfediliyor. Seniha’nın yüzündeki çirkinlik içinin yansıması gibi sanki bir zaman sonra. O, daima kaybetmiş biri. Daha önce ailesinin, şimdi de abisinin sığıntısı gibi. Hep arkalara itilmiş. Aşkın içine düşmesine bile müsaade edilmemiş. Yalnız ve kadersiz. Belki de hayatta tek iletişim kurabildiği insan Mükerrem. Her şeyi içine atmış Seniha’nın ruhundaki intikam ateşi yıllar boyu büyümüş ve zamanı geldiğinde de etrafına trajedi saçıyor. Kaderin ona kaybettirdiklerinden öcünü alıyor sanki. Seniha’nın anlattıklarına ve kelimelerine iyi kulak vermeli. Seniha’ya hayat veren Nergis Öztürk, bu filmindeki performansıyla 46. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünü almıştı.

Dostoyevski ve Lang ruhu…

Bu film, Demirkubuz’un ilk dönem filmi ve ayrıca ilk sinemaskop çalışması. Muhteşem bir şey bu. Reha Erdem ustanın “Hayat Var”, Çağan Irmak’ın “Karanlıktakiler” ve Zeki Demirkubuz ustanın “Kıskanmak” filmleri, sinemamızın en iyi sinemaskop çekilmiş filmleri. Buna Nuri Bilge Ceylan ustanın “Üç Maymun” filmini de ekleyebiliriz. İnsana sinema adına heyecan ve umut veriyor bu. Bir heyecan verici şey de, “Kıskanmak” filminin yapımcı şirketlerinden biri olan Yerli Film. Bu film şirketi, sinema tarihimizin derinliğinden yeniden diriliyor sanki. Yerli Film, büyük yönetmenlerimizden Atıf Yılmaz’la zamanın ünlü oyuncularından Orhan Günşiray’ın ortak kurdukları bir yapım şirketiydi. 1961’den 1964’e kadar Atıf Yılmaz’ın yönettiği, Orhan Günşiray’ın başrolde oynadığı altı film çıkmıştı ortaya. Sonra da şirketi bir başkası aldı ve şirketin ömrü 1971’e kadar sürdü. Demirkubuz’un “Kıskanmak” filmiyle bu eski film şirketinin adını hatırlamak insana iyi geliyor.

Zeki Demirkubuz, Muhsin Ertuğrul’a ve Nazım Hikmet’e de bir selâm gönderiyor. Muhsin Ertuğrul’un 1933’te yönettiği “Karım Beni Aldatırsa” filminden görüntüler de sunuyor Demirkubuz. Senaryosunu Nazım Hikmet’in yazdığı “Karım Beni Aldatırsa” filminin başrollerinde Feriha Tevfik, Hazım Körmükçü, Vasfi Rıza Zobu, Muammer Karaca oynamış. “Karım Beni Aldatırsa” sinemada oynarken, perdenin yanında bir genç kadın da müzik çalıyordu “Kıskanmak” filminde. “Karım Beni Aldatırsa” da bir aldatma hikâyesini anlatıyor. Demirkubuz, tıpkı Seniha’nın okuduğu Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza”sı gibi, “Karım Beni Aldatırsa”yla da kendi filmine metafor yapıyor sanki. Demirkubuz, kaybedenlerin sinemadaki anlatıcısı bir yönetmen. Demirkubuz’un filmlerini, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (1821-1881) gibi büyük usta Fritz Lang’ın da (1890-1976) ruhu kuşatıyor. Lang usta, Alman sinemasının en büyük yönetmenlerinden biriydi ve hep kapitalist sistemde kaybetmiş insanları anlattı. Genelde Lang’ın kara filmlerinde trajediler, öncelikle Amerika döneminde, kadınlar tarafından gelirdi. Erkekler, belki kaderin, belki de sistemin itmesiyle suçların içine düşer ve kazanma şansları hiç olmazdı. Demirkubuz’un ruhunda, Dostoyevski’nin derin dehlizleriyle Lang’ın kaybedenleri buluşuyor bir yerlerde. Demirkubuz’un filmleri, yoğunlukla dışavurumcu bir estetikle yansıyor. Mekânların yansıyışı ve ışık düzenlemeleri, insanın içindekinin dışarı çıkması gibi. Öncelikle “Kıskanmak” filminde bu daha derin. Filmin bir yerinde, Seniha’nın odasındaki kütüphanede Lev Nikolayeviç Tolstoy’un (1828-1910) “Harp ve Sulh” romanı da fark ediliyordu. Belki de finale gönderme yapıyordu bu. Demirkubuz, önceki filmlerinde arka sokaklarda dolaşıyordu hep. Bu filmindeyse zihnin arka sokaklarına dalıyor kamerasıyla. Öncelikle evle bu mekâna düşen ışıklar, Seniha’nın iç dünyasıyla buluşuyordu. Seniha, Ömer Kavur ustanın 1986 yapımı “Anayurt Oteli” filminin Zebercet’i gibi sinemamızın önemli karakterlerinden biri olabilir. Seniha’ya önyargılı bakmamak gerek. O, sevgiyi ve şefkati arıyor olamaz mı? Tüm insanlar gibi. Dostoyevski’nin Raskolnikov’u kötü bir insan mıydı? Yönetmen, filminin fonunda müzik kullanmamış. Müzikler daha çok dışarıdan duyuluyor. “Kıskanmak” romanının yazarı Nahid Sırrı Örik, 22 Mayıs 1895 yılında İstanbul’da doğdu ve 1960 yılında yine İstanbul’da öldü. Örik’in “Kıskanmak” romanı 1946’da yayımlanabildi. Bu roman daha önce 1937 yılında aynı adla Tan Gazetesi’nde tefrika edilmişti. “Kıskanmak”, sinemasal belleğe alınmalı.

(04 Kasım 2009)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com