20 Mart 2009 Haftası

“Şampiyon”, cesur / üstün performanslar sergileyen oyuncular ile gerçeklik algısını öne çıkaran yönetmenin gıpta edilecek işbirliği; ABD’nin parıltıdan uzak diğer yüzüne dair can yakan, şamar gibi bir öykü. 56 yaşında Amerikan güreşi yapan Mickey Rourke ve 44 yaşında kucak dansı da dâhil striptizin hakkını veren Marisa Tomei, oyuncu olduğunu zannedenlere her gün izletilmeli!

“Sihirli Dağ”, ailenin (sadece çocukların değil) tümüne yönelik, A sınıfı fantastik serüven: Hiç duraksamayan öykü akışı içinde düş gücünüzün boyutlarını da sınayacaksınız. Unutmayın, düşlemeden keşfedemezsiniz. Keşfedin ve inanın ki, evrende yalnız değiliz. Enfes olmuş bu film.

“Sahtekârlar”, farklı kentlerde karşılaşıp sevişen ve birbirlerine yalan söyleyen, ilişkilerinin temeli güvensizliğe dayalı biri erkek biri dişi iki casusun, bu iki tutkulu aşığın özel sektöre geçerek sanayi casusluğunun göbeğinde dolap çevirmesini, takibi güç bir yoğun entrika içinde anlatıyor. Seyirciyi ilgilendiren kısmı, alımlı Julia Roberts, hoş Clive Owen, cazip mekânlar, şık giysiler… Yoksa ‘çıldırmış’ iki CEO yönetiminde bitmek bilmeyen açgözlülükleriyle devletler – hükümetler denli karşı istihbarat faaliyetlerinde bulunan şirketlerin kârlılığından kime ne? Her şekilde fatura biz sıradan insanlara çıkmıyor mu zaten?

“Sahtekârlar”ın kostüm tasarımcısı Albert Wolsky’den (7 kez Oscar’a aday gösterilip, “All That Jazz” ve “Bugsy” ile kazandı): “Çağdaş filmlerde çalışma yapmak, birçok açıdan tarihsel filmlerden çok daha zordur. Aslında benim görevim, giysiler aracılığıyla bir hikâye anlatmaktır. Eski zamanlarda bir insanın kim olduğunu, hangi sınıfa mensup olduğunu ve nereden geldiğini kıyafeti aracılığıyla anlatmak daha kolaydı. Ancak günümüzde bu artık çok karmaşık bir iştir. Sadece kıyafetine bakarak kimin fakir, kimin zengin olduğunu söyleyemezsiniz. Kıyafetini hiç beğenmediğiniz birisi çok zengin de olabilir. Ayrıca iyi giyinme kavramı kişiden kişiye değiştiği için kimin iyi giyimli olduğu dahi söylenemez.”

“Mahşerin Dört Atlısı”, bir seri katil (ya da katiller) problemi içeren polisiye gerilim olarak başlayıp bitse de, asıl gücünü tokat gibi çarpan dramdan alıyor. Ebeveyn – çocuk ilişkilerinin soğukluğunu, çok ama çok soğuk bir kentin dokusunda iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Oyuncuları, görüntü yönetimi, müzikleri ile klâs bir film.

“Gölge”de, çoklu kişilik bozukluğuna dayalı psikolojik dram ve bir dönem filmi olarak ‘minimum bütçeyle maksimum fayda’nın elde edildiğini, tiyatroya daha yakın duran oyunculuklarına rağmen, özellikle ikinci yarıda -yüzyıllardır radikal değişikler geçirmeden muhafaza olan Venedik’in sayesinde- dikkatleri perdeye yoğunlaştıracak bir yönetim başarısı olduğunu söyleyebiliriz.

“Açlık”, insanın insana uyguladığı şiddet ve ayrımcılığın kökenlerine dair ciddi biçimde düşünmemizi sağlayacak etkiye sahip, şoka uğratan sinema: İnsanların özgürlüğü için fiziksel açlıkla ödenen bedellerin önünde saygıyla eğilmenizi sağlayacak bir onur öyküsü aynı zamanda.

(18 Mart 2009)

Ali Ulvi Uyanık

[email protected]