“Osmanlı Cumhuriyeti”ne imza atanlar, en keskin eleştirinin mizahtan geçtiğinden hareketle, günümüz konjonktürüne uygun zeki bir fikir bulup uygulamışlar ama fikir çok iyi olsa da, uygulama kötü; perdede gördüğünüz neredeyse her şey yama gibi… Tabii Türk Sineması bir endüstri olmadığı ve ‘yapım tasarımı’ gibi, profesyonel figüranlık gibi, örneğin 1888-2008 arası 120 yıllık süreçteki tüm olasılıkları bilgisayara yükleyerek ortaya çıkan sonuçlara göre İstanbul’u yeniden yaratmak türünden bir işi üstlenen konsept sanatçıları gibi, lehçe-şive-ağız danışmanları gibi kavramlar/uzmanlar da bulunmadığı için ortaya böyle “yazık olmuş” dedirten bir film çıkmış!
“Gomorra”, Napoli’yi yöneten ve uluslararası yatırımlara yönelen mafya benzeri suç organizasyonu Camorra klanları üzerine, gerçekliğinin şaşırttığı bir küçük başyapıt: AB üyesi bir ülkenin güneyinde sosyal adaletsizlik temeli üzerine inşa edilmiş bu inanılmaz yapılanmanın nabzını, ‘içeriden’ aktardığı beş öykü çevresinde ve uzun plân-sekanslarına hayran kalacağınız görsel anlatımdan asla taviz vermeden tutan film, bir yönetmenlik dersi!
“Destere”, sinemamızda (ve televizyonlarımızda) güldürü yazanların temel sorunu olan ‘komedi zamanlamasını becerememe’den nasibini aldığı gibi, bu tür filmlerde asla yapılmaması gereken şu bariz hata sayesinde kötü bir film olmuş: Aynı espriyi birden fazla tekrarlamak!
(19 Kasım 2008)
Ali Ulvi Uyanık
aliuyanik@superonline.com