(Filmlerden Diyaloglar)
1980 İzmir doğumlu olan Selin Sabit, İstanbul’da yaşıyor. Yaklaşık 14 senedir çeşitli radyo ve televizyonlarda haber spikerliği, program sunuculuğu yapan Selin, şimdi Kanal 24’de haber spikeri… Burada olmaktan çok mutlu. Size sevgilerini iletiyor… Devamı… »
*****
Aynı anda kaç yerde bulunabilirsiniz? Kaç şehir gezebilirsiniz bir gecede? Bir yüze bakarken aklınızdan neler geçer? Sakladıklarınız mı daha önemlidir yoksa söyledikleriniz mi? Sırdaş mısınız, sır mısınız? Aşık mısınız yoksa bir maceraperest mi? Yalanı sever misiniz? Kim bilir, belki de sadece ‘o adam’ın, ‘o kadın’ın bir yerlerden çıkıp gelmesini ve sizi kurtarmasını bekleyen bir ev kedisisiniz. Bilemem, hem hepinizi nasıl tanıyabilirim? Ben sadece izleyen taraftayım. Bakışları, gülüşleri, aşkları, heyecanları, delirten acıları ve çıldırtan sevinçleri izlemek hoşuma gidiyor. Çok yetenekli sayılmam, aslında bunu hepiniz yapabilirsiniz. Önce sözlerden başlayalım dilerseniz, nasılsa kelimelerin yetersiz kaldığı yerde çoğumuz beceriksiziz. Hadi bir film başlasın şimdi. Benim seçtiğim bir film olsun. Ve işe yarasın. Hayata daha yakından, daha dikkatli bakabilmek için. Çünkü, ayrıntı her şeydir!
SELİN’LE FİLM BAŞLASIN
Prensesin Uykusu
1. Adam – Bir daha var ya, ben de ilgilenir, yanına gidersem, terbiyesizim.
2. Adam – Biraz hafif kaldı.
1. Adam – Pezevengim abi…
Sığınak (Outpost)
Adam – İyi bir hayatın var Curtis. Ciddiyim. Bir adama söyleyebileceğin en iyi şey bu bence. Hayatına bir bakıp, ‘İyi bir hayatın var’ demek… ‘Bu adam, bir şeyleri doğru yapıyor olmalı.’
Jane Eyre
Babam derdi ki; hayat hayvanlıkla geçmeyecek kadar kısa.
*
Adam – Bakışlarınız çok keskin, Bayan Eyre. Yakışıklı olduğumu mu düşünüyorsunuz?
Kadın – Hayır, efendim.
Adam – Ne suçum var? Bütün uzuvlarım yerinde.
Kadın – Özür dilerim, efendim. Güzelliğin içten geldiğini söylemeliydim.
*
Adam – Seni haftalardır görmedim. Bana iyi akşamlar dilemen, normalde yapacağın kibar davranıştı.
Kadın – Nişanlı görünüyordunuz…
Zamana Karşı (In Time)
Kadın – Seni tanımıyorum.
Adam – Bunu değiştirebiliriz.
Elmasın Gözyaşları
Adam – Fisher, titriyorsun. Üşümüş olmalısın.
Kadın – İnsanlar sadece üşüdüğü için titremezler. Gerçekten şapşalsın Jimmy.
Edi
1. Adam – Hep bir televizyonum olsun isterdim. Her zaman.
2. Adam – Jurek, ama burada elektriğimiz yok ki.
1. Adam – Ne fark eder Edi, bu benim ilk televizyonum.
2. Adam – Küçükken evinizde televizyon yok muydu?
1. Adam – Annemin vardı. Ama bu sadece benim; bu, harika bir şey…
Cinayet Gecesi (Fracture)
Adam – Bazen işteyken seni düşünmeye başlıyorum. Ve… Ve alt üst oluyorum… Bu; yoğun, ezici, jeofiziksel bir güç. Sanki zıvanadan çıkmışım gibi. Sen de hiç benim için böyle hissediyor musun?
Kadın – Bu gece böyle bir konuşmayı kaldırabileceğimi sanmıyorum.
Adam – Ben sadece duygularımı tarif etmeye çalışıyorum.
Kadın – Kulağa pek duygu gibi gelmiyor.
Adam – Bir duygu kulağa nasıl gelir?
Kadın – Benden çok daha akıllı olduğunu düşünüyorsun. Bu, sana kendini güçlü hissettirmeli…
Adam – Aslında aciz…
Kadın – Üzgünüm.
Adam – Olma. İlgi acıdır. Buna alışkınım. Acıya karşılık küçük zevkler de almıyor değilim elbette…
*
Yeterince yakından bakarsan… Sende, her şeyin eninde sonunda kırılacağı zayıf bir nokta bulursun.
*
1. Adam – Telefonlarıma cevap vermiyorsun.
2. Adam – Bu da bir çeşit cevap aslında, değil mi?
Gözlerindeki Gizem (El Secreto De Sus Ojos)
Adam – Kitabı nasıl buldun?
Kadın – Şey… Bir roman işte. Hikâyesi gerçek olmak zorunda değil. Ya da inanılır olması gerekmiyor.
Adam – Nasıl? İnanılır değil mi?
Kadın – Benjamin mesele şu kısım, adamın gidişi…
Adam – Evet. Nesi var?
Kadın – Dünyası yıkılmış gibi ağlaması…
Adam – Evet. N’olmuş?
Kadın – Kadının peronda hayallerinin erkeğinin arkasından koşuşu…
Adam – Yani?
Kadın – Tren camının üzerinden, tek varlıkmış gibi ellerini birleştirmeleri…
Adam – Öyle olmuştu.
Kadın – Kadının ağlaması… Kendini sıradan ve sevgisiz bir ömrün beklediğini bilir gibi, itiraf etme cesaretini hiç gösteremediği aşkını ilan etmek için neredeyse raylara düşüşü…
Adam – Evet. Öyle olmuştu. Olmadı mı?
Kadın – Öyle olduysa neden beni de yanında götürmedin, budala…
Dünyanın Orta Yerinde Aşk İçin Ağlıyorum (Sekai No Chûshin De, Ai O Sakebu)
Kadın – Buralardan gittiğimde bir saniye bile vakit kaybetmeni istemiyorum. Ben gittikten sonra senin hayatın devam edecek. Yarın endişesinden uykuya dalamıyorum. Sanırım ölüme yaklaştım. Biliyorsun, artık birbirimizi görebileceğimizi sanmıyorum. Sonsuzluktan bir parça. Hayatımın en harika dakikalarını seninle geçirdim. Benimle geçirdiğin zamanlar için sana minnettarım. Seni asla unutmayacağım. Çünkü en güzel anılarım, seninle geçirdiğim anlardır. Seninle çok mutlu oldum. Beni asla üzmedin. Bugünden itibaren birbirimize veda edeceğiz. Sen daha da büyüyeceksin. Evlen, işini yap. Ve beni gördüğün bir rüya gibi düşün. Tıpkı her gece gördüğün rüyalar gibi… Hoşçakal.
Adam – Sus.
*
Adam – Ne zaman biri ölse hatıralar, hayaller, mutlu zamanlar bir leke gibi kalır.
Limit Yok (Limitless)
Neden hayatta en muhteşem hayalleriniz gerçek olduğu anda sırtınızda bir bıçak belirir?
72. Koğuş
Mecnun birine sormuşlar: ‘Aşk nedir?’ Demiş: ‘Tutuşmuş yüreğimdir.’
Peki, sönmez mi o ateş? Allah korusun, demiş Mecnun…
*
Allah, insanı eşref-i mahlûkat olarak yaratmış. O’na, ‘Sen insansın, hayvan değilsin’ demiş. ‘Sana iki ayak verdim, insan olacaksın, ayaklarının üzerinde duracaksın. Yerden yemeyeceksin.’ Lâkin yarattığı bu şerefli mahlûka bir de kör boğaz vermiş. İşte o gün bugündür, insanın şerefi bir kemikle sınanır…
Kaçığın Günü (Day Of The Wacko)
A – Gazetelerin eklerini atmak beni çok üzüyor. Aklımda yitip giden ormanları canlandırabiliyorum. ‘Ev’ adlı eki attığımda meşelerin düştüğünü görüyorum. ‘Turizm’ ekiyle ıhlamurlar; ‘Mesajlarda’ ladinler kış çiçekleri gibi düşüyorlar. ‘Oto moto’ ekinde çamlar direkler gibi yıkılıyor. ‘Süpermarket’, Gitti bir melez çamı. Akçaağaçlar, ‘Emlâk’ ekleriyle gidiyor. ‘Bilgisayarımda’ kayın ağaçları kendi köklerinin altında saklanıyorlar. Her giden gazete ekinde ben ağaçların reçinelerinde kanıyorum.
Öbür Dünyadan (The Awakening)
Fani olduğunu hatırla. Asıl dikkat etmen gereken yaşayanlardır. Ölüler değil.
Yeraltı
A- Şunu iyi bilin ki; gösteriş budalası insanlardan, gösterişli lâflardan, gösterişin kendisinden hiç hoşlanmam. Bu bir.
Kibirden, kendini beğenmişlikten, ‘bütün bu dağları ben yarattım’ havalarından, süslü kişiliklerden nefret ederim. Bu iki.
Yalakalardan, yalakalıktan, yalakaca edilmiş lâflardan ve davranışlardan da nefret ederim. Bu üç.
Dördüncüsü; gerçeği, içtenliği ve samimiyeti çok severim. Ve Dostoyevski’nin dediği gibi, gerçeğin her şeyin üstünde, zavallı egoların bile üstünde tutulmasını isterim.
Arkadaşlığın karşılıklı, açık sözlü ve yalansız olanı için canımı veririm. Evet buna bayılırım. Arkadaşlık hassaslık ve incelik isteyen bir iştir. Öyle kabalığa, özensizliğe, alaycılığa gelmez.