Wang Qi’nin yönettiği ve Jeff Dunham, Marcus Shor, Morena Cleese ile Marcus Bastida’nın seslendirdiği animasyon film Süper Ayı (Super Bear), 04 Ocak 2019’da TME Films dağıtımıyla Siyah Beyaz Film Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Birbirlerine sımsıkı bağlı Dash ve Zack kendilerini bir anda avcıların ağından kaçarken bulurlar. Oğlu Zack’i kaçıran hayvan tüccarlarını bulmak için yanına ajan köpek Hamilton’ı da alan Dash oğlunu kurtarabilmenin yollarını ararken, göründüğünden çok daha akıllı Zack’in de diğer hayvanlarla birlikte bir kaçış planı vardır. Baba-oğul tekrar biraraya geldiğinde, aralarındaki bağ daha güçlü ve sevgi dolu olacaktır.
Börü
Can Emre ile Cem Özüduru’nun yönettiği ve Serkan Çayoğlu, Murat Arkın, Emir Benderlioğlu ile Can Nergis’in oynadığı Börü, 28 Aralık 2018’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Çağlar Arts – Insignia Productions tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, 15 Temmuz gecesi yuvaları olan Özel Harekât Daire Başkanlığı bombalandıktan sonra, kendileri için kâbus gibi bir gece boyunca mücadele etmeyi seçen; imkansızlıklara rağmen görevlerini yapan, devletine bağlı Türk askerleri ve sivilleri ile omuz omuza hainleri alt eden Ankara’daki Polis Özel Harekât Taarruz Timi Börü’nün öyküsü. Devlet en karanlık anlarından birinde onlar korkmadılar, savaştılar.
İçinizdeki Erkeği Öldürün!
“Dünle beraber geçti cancağızım ne varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım” diyen Mevlana’yı aradan geçen 800 yıl sonrasında bir avukat duyar ve sadece müvekkilinin (bağlı olarak kendisinin) değil, bütün kadınların toplumsal cinsiyet eşitliğini kazanabilmesi için ilk adımı atar.
Ruth Bader Ginsburg, tutucu ve bir o kadar da gerici Amerikan mahkemelerinde bir “devrim” sayılabilecek ilk adımları atan bir avukat. Eşinin hastalığında onun yerine de eğitime katılan, çocuğunu büyütmenin yanı sıra onun yetişmesini hatta hayata tutunabilmesini sağlayan, erkek egemen bir okul ve dünyada ayakta durmayı başaran bir avukat. Büyük mücadelelerle geçen bir yaşam…
Ne kadar da bize benziyor…
Kendisi haksızlıklara karşı mücadele ederken, toplumsal cinsiyet eşitliği kavgasını kora kor verirken, Vietnam Savaşına karşı yükselen toplumsal muhalefetin bir üyesi olma yolundaki kızını alıkoymaya çalışıyor. Bizde de öyle olmuyor mu? 12 Eylül öncesi hayatı değiştirmek için çaba harcayanların hemen hiçbirinin çocuğu yok artık toplumsal mücadelenin içinde… Aynı şeyi Ginsburg ya kızına yapmaya çalışıyor. Şairce söylersek: “Erken öten horozun başını keserlermiş/Bitmez tükenmez ki başın kesile kesile”… kızı da yanında yer alıyor, hatta o da güçlü bir avukat oluyor. Bir diğer açıdan bakarsak da en ilerici, en geniş görüşlü, en devrimci insanların bile tutucu yanları olabiliyor. Ama filmde kızı değil annenin başının (!) kesilmesi söz konusu… Direniyor, yılmıyor, sonunda başarıyor.
Başarılı ama ikinci sınıf
Kadınlar, hele de farklı bir dine mensupsa ne kadar başarılı olursa olsun hep aşağılanıyor. Ginsburg’un 1950’li yıllarda başlayan mücadelesi 1970’lerde ancak meyvesini verebiliyor. Harcanan, koca bir ömür, ama kazanılan erkeklerin de yararına olan vergi yasasındaki değişiklik.
Kadınlar tarih boyunca eşitlik mücadelesi vermiş… Amerikan yasalarında tam 132 maddenin erkek egemen oluşu belirleyici bir örnek. Muhakkak ki, etkileri hâlâ sürüyor ve hayata tam anlamıyla geçmemiş… Yani daha kırk fırın ekmek yememiz gerekiyor, deyim yerindeyse…
Filme gelince…
Sinema tarih kitabı değildir, ama tarihin derinliklerinde kalanları kolay, hızlı ve anlaşılır bir şekilde anlatabilir bizlere.
Ruth Bader Ginsburg’ün, haklı mücadelesinde kadınlarla birlikte erkeklerin de kazandığını, çalışma alanlarında da görülen ayrımın, cinsiyet eşitliği çerçevesinde hepimize örnek oluşturduğunu izlemek gerekir. Ginsburg rolünde Felicity Jones, eşi rolünde Armie Hammer gerçekten başarılı… Ev hayatıyla iş hayatındaki farklılıkları, birbirlerine karşı tutum ve davranışları hiç göze batmıyor. Ginsburg’e destek olan ve yardım eden hukukçu arkadaşlarını da unutmamalı…
On the basis of sex, Eşitlik savaşçısı, Yönetmen Yönetmen Mimi Leder, oyuncular Felicity Jones, Armie Hammer, Justin Theroux, Jack Reynor, Cailee Spaeny, Stephen Root, Sam Waterston, Kathy Bates… 28 Aralık’tan başlayarak gösterimde…
(25 Aralık 2018)
Korkut Akın
Bumblebee
Travis Knight’in yönettiği ve Hailee Steinfeld, John Cena, Jorge Lendeborg Jr. ile John Ortiz’in oynadığı Bumblebee, 21 Aralık 2018’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
1987 yılında firarda olan Bumblebee, Kaliforniya’da küçük bir sahil kasabasındaki bulunan bir hurdalığa sığınmıştır. Charlie o sıralarda, 18 yaşına girmek üzeredir ve dünyadaki yerini bulmaya çalışırken o hurdalıkta Bumblebee’yi savaştan yaralanmış ve bozulmuş bir halde bulur. Charlie Bumblebee’yi yeniden hareketlendirip canlandırdığında kısa sürede O’nun sıradan bir sarı Volkswagen tosbağa araba olmadığını anlar.
- Basın Bülteni
- Fotoğraflar
- Fragman: 1 / 2 / 3 / 4 / 5
- IMDb
Bu Haftasonu (22 – 23 Aralık 2018) Kundura Sinema’da
Beykoz’da film stüdyosu ve sanat etkinlikleri merkezi olarak kullanılan Kundura Fabrikası içinde açılan Kundura Sinema gösterimlerini sürdürüyor. Sinemada, 22 – 23 Aralık 2018 tarihlerinde New York Esrarı (The Naked City), Trafik (Trafic), Apartman (The Apartment) ve Oyun Vakti (Playtime) adlı filmler gösterilecek. Jacques Tati’nin on yılda hayata geçirdiği Oyun Vakti, farklı mekânlar ve tesadüfi olaylar üzerine kurulu anlatımıyla Paris’in modern versiyonu içinde kaybolan insanları gözlemliyor.
Bu Haftasonu (22 – 23 Aralık 2018) Kundura Sinema’da yazısına devam et
14 – 16 Aralık 2018, Hafta Sonu Gişe Verileri
14 – 16 Aralık 2018, Hafta Sonu (Weekend) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
Bir Aşk İki Hayat
Ali Bilgin’in yönettiği ve Engin Akyürek, Bergüzar Korel, İpek Bilgin ile Merve Dizdar’ın oynadığı Bir Aşk İki Hayat, 15 Şubat 2019′da CJ Entertainment dağıtımıyla Ay Yapım – Med Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Filmde, gündelik hayatta yaptığımız anlık seçimlerin yaşamımızı sonsuza kadar nasıl değiştirdiği gözler önüne seriliyor. Umut’un bir akşam iki seçenek arasında kalması sonucu verdiği kararlardan biri karşısına Deniz’i ve aşkı çıkarırken, diğeri ise O’nu uçuruma doğru sürükleyecek. Umut ve Deniz’in ilginç bir tesadüfle karşılaşmaları sonucu kaderlerinin de sonsuza kadar değiştiğini gösteren film, hayatın sonsuz ihtimallerle dolu olduğunu gösteriyor.
Sekans Sinema Grubu, Film Çözümlemesi Semineri 2019 Başlıyor
Sekans Sinema Grubu’nca gerçekleştirilecek olan seminer kapsamında film çözümlemesinde kullanılan gelenekçi ve modernist yaklaşımlar detaylı biçimde aktarılacak ve örnek filmlerle pratiğe dökülecek. Son çözümlemede tüm çözümleme teknikleri kullanılarak bir filmin çözümlemesi yapılacak. Yapıacak seminer, herkesin temel bilgileri edinmesiyle başlayıp kendi çözümleme modellerini geliştirmesini amaçlıyor.
07 – 13 Aralık 2018, Haftalık Gişe Verileri
07 – 13 Aralık 2018, Haftalık (Weekly) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
Haftalık Seans Bilgileri, 14 – 20 Aralık 2018
Gösterimdeki filmlerin 14 – 20 Aralık 2018 seansları için tıklayınız: 1 / 2 (Listeler eksiksiz değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
14 – 20 Aralık 2018, Haftalık Gişe Verileri
14 – 20 Aralık 2018, Haftalık (Weekly) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
11. TRT Uluslararası Belgesel Ödülleri
Türkiye Radyo – Televizyon Kurumu (TRT), amatör ve profesyonel belgesel filmcileri desteklemek, belgesel türünün gelişmesine katkıda bulunmak, çeşitli ülkelerden farklı ve yüksek nitelikli belgesel filmlerin seyirciyle buluşmasını sağlamak ve dünyanın her tarafından belgeselcilerin buluşacağı ve düşünce alışverişinde bulunacağı bir zemin oluşturmak amacıyla, TRT Uluslararası Belgesel Ödülleri’ni bu yıl 11. kez düzenliyor. 11. TRT Uluslararası Belgesel Ödülleri kapsamındaki yarışma, başvuru koşullarını taşıyan bütün belgesel filmcilere açık olarak düzenleniyor. Başvuruların, ön eleme için, en geç 25 Ocak 2019 tarihine kadar TRT’ye iletilmiş olması gerekiyor.
Sarkaç Zamanı Öldürür!
Bazı filmler vardır anlatılmaz, izlenir. Soğuk Savaş da onlardan… İkinci Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’yı anlatıyor. Bakmayın Polonya, Yugoslavya ya da Doğu Almanya’da geçtiğine… Diğer ülkelerde de, hatta bizim ülkemizde de yaşananlardı filmde geçen…
Türküler şahit!
“Neler çekmiş halkım / Türküler şahit” diyor İlhan Berk. Dere tepe demeden, o soğukta, halk türkülerini kaydetmeye çalışan iki “idealist” derlemecinin düşleri, masa başındaki yöneticinin iki dudağının arasından çıkan tek bir cümle ile sönüyor ister istemez. Türküler, halkın yaşamı olmaktan çıkıp bir propaganda aracına dönüşüyor. Artık dünyayı dolaşsa ne! Alkışlar da yapay, beğeniler de çünkü gerçeği yansıtmıyor, kesinlikle.
Zıtların birlikteliği
Zula ve Viktor, ayrı dünyaların insanı olmakla birlikte, birbirinden kopamayan, buna da bağlı olarak biz izleyiciye yaşamı sorgulamayı sağlayan iki müzisyen. Ayrı pencerelerden bakıyorlar. Ayrı şeyler görüyorlar. Ama birlikteler.
İki gönül bir olunca samanlık seyran olurmuş diyor ya atasözümüz… Düş/ünceler birlikte olmayınca iki gönül ancak samanlıkta saklanır, göster(e)mez yüzünü. Metaforlar olmadan yaşamın ne güzelliği kalır ne de anlaşılırlığı… Peki, metaforlar mıdır bizi ayakta tutan? Peki, ben sorayım o zaman: Siz hayalsiz, metaforsuz yaşayabilir misiniz?
Sinema işte, tam da böyle bir şey. Duyguyla yükselen kaçış, bize zıtlıkların birbirlerini çektiğini, asla kopamadıklarını gösteriyor.
Oscar adaylığı…
Soğuk Savaş, beş dalda birden Oscar adaylığı ile gündemin birinci sırasında yer alıyor. Kuvvetle muhtemeldir ki, kazanacaktır da… Başından sonuna değin dolu dolu bir film. Senaryo çok iyi… hem nalına hem mıhına vuruyor. Kapitalist dünya ile sosyalist dünyayı karşı karşıya getiriyor. Birbirinden bir farkı olsaydı sona ermezdi o iki karşıt gücün biri… Ama birbirinden aslında o kadar da çok farkı var ki, hâlâ ısrar ve inatla tek çözüm olarak gösterilebiliyor. Sosyalist ülkelerde yaşananların gerçekten sosyalizm olmadığı düşüncesini geliştiriyorsunuz filmle birlikte… Bunu sadece aşk ve müzik üzerinden, iki kişiyle başarıyor film.
Oyuncular, müzik, dekor, montaj… hasılı reji çok başarılı. Adaylığı da ödülleri de hak ediyor.
Soğuk Savaş/Cold War, yönetmen Pawel Pawlikowski, oyuncular Joanna Kulig, Tomasz Kot… 21 Aralık’tan başlayarak gösterimde…
(20 Aralık 2018)
Korkut Akın
Alnımın Çizgilerindesin Memleketim
‘Roma’nın büyülü etkisi sürerken, bir başka muhteşem sinema deneyimine hazır mısınız. Geçtiğimiz hafta Avrupa Film Ödülleri’ni adeta süpüren (en iyi film, yönetmen, senaryo, kurgu ve kadın oyuncu) Pawel Pawlikowski imzalı ‘Soğuk Savaş / Zimna Wojna’dan söz ediyorum. Beş yıl önce ‘Ida’ ile sinemasına olan hayranlığımızı perçinlemiş olan Polonyalı yönetmen, İkinci Büyük Savaş sonrasının tedirgin iklimini etkileyici bir siyah beyaz estetikle perdeye taşıyor bir kez daha.
Bu defa 40’lı yılların sonlarındayız. Polonya kırsalından halk türküleriyle açılıyor film. Savaş ertesinde Doğu Bloku ülkeleri arasında yerini almış olan Polonya Halk Cumhuriyeti’nden iki kentli müzisyen, köy köy dolaşarak halk konservatuvarlarında eğitilmek üzere yetenekli gençleri aramaktadır. Piyanist ve orkestra şefi Wiktor ile yeteneğiyle ışık saçan genç köylü kızı Zula’nın aşkı bu süreçte başlıyor.
Ülkenin gözbebeği haline gelen yeni oluşmuş ‘Mazurka (Mazurek)’ topluluğu süreç içinde Stalinci rejimin propaganda aracı haline geliyor. Milli kültür hazineleri olarak keşfedilen halk türküleri ve danslarının arasına Sovyet liderini kutsayan hamasi ezgiler karışıyor. Mutsuz Wiktor bir Berlin turnesinde Batı’ya iltica kararı alıyor, lakin asi ve güzel Zula’nın diline ve kültürüne yabancı olduğu bir diyara kaçma konusunda tereddütleri vardır.
Röportajlarından öğrendiğimiz kadarıyla kendi ebeveynlerinin 40 yıllık fırtınalı beraberliğinden ilham almış Pawlikowski. Bu uzun ve yorucu süreçte bir ayrılık, hatta annesinin ikinci evliliği söz konusu olmuş. 14 yaşındayken annesiyle birlikte İngiltere’ye göç ediyor sinemacı. Babası da arkalarından geliyor. İkili yıllar sonra yeniden biraraya gelmiş ve birlikte göç etmişler bu dünyadan.
İngiltere’ye iltica etmek isteyen Doğu Avrupalı göçmenlerin sorunlarını dile getirdiği 2000 yapımı ‘Son Çıkış / Last Resort’ ile ilk çıkışını yapan ve en iyi genç yönetmen olarak Bafta ödülünü almış olan sinemacı, ‘Soğuk Savaş’ın ana karakterlerine ebeveynlerinin adını vermiş. Ancak anlattığı hikâye tamamen kurgusal. Filmdeki Wiktor ile Zula’nın aşkı 1949’dan 1964’e uzanan 15 yıl boyunca baş döndürücü bir biçimde sürüyor. Varşova’dan Berlin’e, Yugoslavya’dan Paris’in bohem gece kulüplerine uzanan süreçte, bu coşkun sevdanın peşinden sürükleniyoruz bizler de. Pawlikowski’nin başarısı, bu çileli ve tutkulu 15 yılı yaman bir kurgu maharetiyle seksen dakikadan az bir süre içinde bu denli etkileyici bir biçimde anlatabilmesi. Görüntülerde Lukasz Zal imzasını taşıyan siyah beyaz estetiğin büyüsü, çok iyi bir şarkıcı olan Joanna Kulig ile Tomasz Kot’un mükemmel ötesi yorumları, ses bandından yükselen klasik, caz ve folk ezgilerin güzelliği ayrı ayrı yönetmenin dünyasını oluşturmasına hizmet ediyor.
Yalnızca tutkulu bir aşkın öyküsü değil, yürek paralayan bir memleket hikayesi de ‘Soğuk Savaş’. Rejimin buyruklarını yerine getirmek istemeyen Wiktor, vatanından ve sevdiği kadından uzakta Paris’in ünlü gece kulübünde caz piyanisti olarak çaldığında mutlu olacak mıdır. Filme damgasını vuran ‘İki Aşık’ ezgisi caz versiyonuyla, hatta Fransızca sözlerle kulağı okşayabilir ama Polonya’nın bağrından çıkmış özünden koptukça Zula onu aynı coşkuyla icra edebilecek midir. Kendi kültüründen, kendi insanlarından uzakta yaşamak bir insana, hele hele bir sanatçıya huzur getirecek midir.
Filmi izleyen Polonyalı bir arkadaş ‘neler yaptık biz bu insanlara’ diye içten hüznünü dile getiriyordu. Biz de ülke olarak çok acılar çektirdik yazarlarımıza, şairlerimize diye cevap verdim kendisine. ‘Kime ne yaptık biz?’ sorusuna yanıt arayan kederli Wiktor ile Zula’nın buruk öyküsünü izlerken Nazım geldi aklıma. Gözlerim doldu. Onun vatan özlemi kokan şiirlerinden ‘Memleketim’de şöyle diyordu usta şair:
Memleketim, memleketim, memleketim
Ne kasketim kaldı senin ora işi
Ne yollarını taşımış ayakkabım,
Son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
Alnımın çizgilerindesin memleketim,
Memleketim,
Memleketim…
(20 Aralık 2018)
Ferhan Baran
Sibel Filmi İçin Islık Dili Öğrendiler
Islık diliyle konuşan 25 yaşındaki Sibel’in bir yabancıyla karşılaşmasının ardından yaşadığı değişimi anlatan Sibel, Giresun’un Çanakçı ilçesine bağlı Kuşköy’de çekildi. Bölgede yüzyıllardan beri kullanılan bir iletişim yöntemi olan Islık Dili ya da diğer adıyla Kuş Dili, 2017 yılında Unesco Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne girmiş özel bir dil olarak biliniyor ve Kuşköy’de halen kullanılıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.