Bertrand Bonello’nun yönettiği ve Finnegan Oldfield, Vincent Rottiers, Hamza Meziani ile Manal Issa’nın oynadığı Nocturama, 31 Mart 2017’de Filmartı Film dağıtımıyla Filmartı Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Paris’te bir sabah. Farklı geçmişleri olan bir grup genç. Teker teker, metronun labirentleri ve başkentin sokaklarında dansa başlarlar. Sanki bir planları vardır. Kesin ve tehlikeli hareketleri, kapanış saatine yakın, bir mağazada aynı noktada kesişir. Sonra gece başlar. Paris’te geçen filmi bugün izleyenler sadece Fransa’nın başkentinde değil, dünyanın pek çok köşesinde son yıllarda yaşanan olaylardan benzer yansımaları görebilir.
Ferhan Baran Yazıyor: 36. İstanbul Film Festivali’nde Kaçırılmaması Gerekenler
36. İstanbul Film Festivali’nin şehrimize konuk olmasına sayılı gün kaldı. Bu yıl 05 – 15 Nisan tarihleri arasında yapılacak olan gösterimler için genel bilet satışı 25 Mart Cumartesi günü başlıyor. Program kitapçığına Atlas ve Rexx Sinemaları ile İKSV’den ulaşabilir, zengin bir seçki içinden kişisel programınızı yapabilirsiniz. Festival üzerine bu ikinci yazımda, seçimlerinize katkıda bulunacağını umduğum, klasikler dışında … Devamı… »
Salak Milyoner
Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
←Soldaki orijinal isimli “Baraka”, 1996 Haziran’ında sinemalarımızda gösterilmiş olan bir belgesel film, sağdaki ise önümüzdeki günlerde sinemalarımızda gösterilecek olan “Baraka” adlı film. Yeni filmin adını bülteninde “Baraka” (The Shack) olarak okuyunca ilk film aklıma geldi ve filmi neden 2 orijinal isimle vizyona çıkarıyorlar diye düşündüm. Bülteni okuyunca filmin Türkçe adının “baraka” yani “kulübe” mânâsına geldiğini anlayınca iş düzeldi. Birinci filmin adındaki “baraka” Arapçada “gölet” demekmiş. (28 Mart 2017)
Öğlen öğlen bir güzel söz icat ettim, yazayım: “Ulaşamayacağın büyük şeyleri hayal edeceğine ulaşabildiğin küçük şeylerle mutlu olmaya bak.” Vallahi güzel oldu, ben dahi beğendim. (28 Mart 2017)
“Kasımpaşalı Recep” ile “Yedi Bela Hüsnü” ve “İnce Cumali” ile “Kibar Feyzo” filmleri arasında ilginç bağlantılar tesbit ettim. İlk ikisi “bela”da, son ikisi “kibarlık”ta buluşuyor. Yukarıdan aşağıya baktığımızda birincilerde Yılmaz Güney, ikincilerde Kemal Sunal oynuyor. Oyuncuların ikisinin de kendi dönemlerinin efsane oyuncuları olması bir başka bağlantı. 4 filmin de adı lâkabıyla birlikte başrol karakterinin adından oluşuyor. Külhanbeyi olduğundan Recep’i pek sevmeyiz, mazlum olduğundan Feyzo’yu çok severiz. Hüsnü’yle Cumali arasında da hoşgörünüze sığınarak ancak “Hüsn-i cemaline meftun oldum” ifadesiyle bağ kurabildim; “Güzel yüzünüze tutkun oldum” demekmiş. (Oooh çok şükür konuyu kazasız, belasız sonlandırdım.) (29 Mart 2017)
Banner kardeşliği uyguladığımız internet sinema dergisi Arka Pencere, yılın en fena film, oyuncu ve sinemasal faaliyetlerini seçtiği 8. Altın Kestane Ödülleri’ni açıkladı. Bu yılki ödülleri belirleyen jüriye alınmamamız iyi oldu. Geçtiğimiz yıllarda birkaç yönetmenimizin gönül kırıklığı sitemleri, jüri üyesi olma onurumuzu oldukça zedelemişti. Öyle bir zedelenme yaşamamızı engelleyen banner kardeşimize teşekkür ederiz. (31 Mart 2017)
Sinemamızın Güdük Necmi’si Halit Akçatepe’yi dün kaybettik. Mekânı cennet olsun. CNN Türk’ün bu sabah 07:37’de verdiği habere göre sanatçının “Kardeşim” adında bir filmi daha varmış. “Muhtemelen ‘Canım Kardeşim’ filminin devamıdır” desem de inanmayın ve sinemamıza meraklıysanız bu filmi notlarınıza dahil etmeyin, çünkü Akçatepe’nin bu isimde bir filmi yok. Gazete olsun, dergi olsun, TV olsun, benzer haber metinlerini, bünyelerindeki konuya vakıf elemanlarının kontrolünden geçirerek yayınlamaları gerekir. Yanlış mı duydum diye tereddüt ederken aynı haber 08:03’te şöyle tekrar yayınlandı: “‘Kardeşim’ filminde Tarık Akan ve Kahraman Kral’la milyonları ağlattı.” Bir başka yayın organında da değerli sanatçının hiç başrolde oynamadığı şeklinde bir habere rastladım. Tek başına başrolde oynamasa da kalabalık kadrolu bazı filmlerde diğer başrol oyuncularla birlikte beyazperdeye gelmiştir, ki bu roller de başrol olarak kabul edilebilir. Bu dediğime yukarıda bahsettiğim “Canım Kardeşim” filmi örnektir, Akçatepe, Tarık Akan’la birlikte bu filmin başrol oyuncusudur. Kemal Sunal, Zeki Alasya ve Metin Akpınar’la birlikte oynadığı ünlü “Köyden İndim Şehire” ve “Salak Milyoner” filmlerinde de kendisini başrol oyuncularından birisi olarak kabul edebiliriz. Bu filmler genelde Kemal Sunal’ın başrolünde oynadığı filmler olarak bilinse de Sunal’ın starlık yolundaki ilk filmleridir. (01 Nisan 2017)
Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Nabi Avcı, değerli sanatçı Halit Akçatepe’nin vefatıyla ilgili TV kameralarına görüş beyan ederken, artık iyiden iyiye klasikleşmiş bir söylem haline gelen “Yeşilçam sanatçılarının ömürlerinin son dönemlerinde sefalete düşmelerinden, filmlerinin TV.lerde yapılan gösterimlerinden gelir elde edememelerinden” bahsetti. Sayın Bakanın bu söyleminden sinema sanatçılarımızın sorunlarını Ulaştırma Bakanlığı veya Enerji Bakanlığı’nın çözmesi gerektiği sonucunu çıkardım. Yanlış çıkarmış olabilirim ama devlet büyüklerimizin sanatçılarımıza gösterdiği sevgi ve saygıyı her zaman takdir ediyoruz bunu da belirtmiş olayım. Geçtiğimiz Antalya Film Festivali’nde babası Mustafa Alabora’ya sordum; Memet Ali Alabora Londra’da tiyatro yaparak geçimini sürdürüyormuş, keyfi yerindeymiş. (01 Nisan 2017)
Film festivallerinin en sevdiğim uygulamalarından başta geleni sanatçılarımıza verilen emek ve onur ödülleri uygulamasıdır. Bu vesileyle unutulmadıklarını, hatırlandıklarını öğrenen sanatçılarımız mutlu oluyorlar. Bu uygulamanın zaafı festival düzenleyicilerinin fazla araştırmadan, birkaç kişiye sorarak kime onur veya emek ödülü vereceklerini belirlemeleri. Diyelim ki bu yıl bir sanatçıya onur ödülü veriliyor, bir bakıyoruz seneye veya 2 sene sonra aynı sanatçıya başka bir festival de aynı ödülü takdim ediyor. Yanlış anlaşılmasın her sanatçı onlarca, yüzlerce ödüle layıktır ancak aynı sanatçıya 2-3 festivalde ödül vermek yerine meslek derneklerine danışılarak hiç ödül almamış sanatçılar onurlandırılsa daha çok sanatçı mutlu edilmiş olur diye düşünüyorum. (01 Nisan 2017)
Böyle buyurdu Zerdüşt: “Sükut etme nazlı yar, beni Mecnun edersin” dizesinin geçtiği şarkıyı bir bayan ses sanatçısı yorumlayacaksa, “Sükut etme nazlı yar, beni Leyla edersin” diye söylemeli. (01 Nisan 2017)
(01 Nisan 2017)
Sadi Çilingir
Ali Erden Yazıyor: Bu Otobanda Hepsi Aşk Uğrunaydı
Casey Stein bir Amerikalı. Diskoda gördüğü Juliette Marne da öyle. Kader onların yollarını Almanya’nın Köln şehrinde kesiştiriyor. Casey, Amerika’daki suç dünyasından kopup buralara kadar uzanmış. Juliette, Amerika’daki mutsuz hayatından, ailesinden uzaklaşmak için Köln’e okumaya gelmiş. Bu iki genç insan ülkelerinden uzakta birbirlerine aşk sunuyorlar. Casey, arkadaşı Matthias’la “Türk” lakaplı uyuşturucu satıcısı Geran’la iş yapmak için … Devamı… »
Sadi Çilingir Yazıyor: Aşk Gözyaşlarına İnanmıyor
Eskiden olsa “Rüya Tabirleri” kitabı yazanlara önerirdim, şimdilerde Ekşi Sözlük yazarlarına önereyim, acilen “Rüyada Brubaker Görmek” başlıklı bir madde yazılmalı. En sevdiğim aktörlerin başında Paul Newman’la birlikte Robert Redford gelir. O tamam, anladık da, rüyada sabaha kadar Redford’un “Brubaker” filmiyle mi haşır neşir olunur birader? Rüyanda Robert Redford’u göreceksen git “Muhteşem Gatsby” filminde gör. Malum Gatsby’de … Devamı… »
Aşk Uykusu Filminin Basın Toplantısında İlişkiler Masaya Yatırıldı
Gazeteci yazar Mehmet Coşkundeniz’in romanından aynı adla beyazperdeye uyarlanan Aşk Uykusu’nun basın toplantısı önceki gün St. Regis Otel’de yapıldı. Gökçe Bahadır, Alican Yücesoy ve Hande Subaşı’nın başrollerini paylaştığı Aşk Uykusu, Hasan Küçükçetin, Lale Başar ve İsmail Düvenci’den oluşan zengin oyuncu kadrosuyla tutkulu bir aşk hikâyesini ve aşk için nelerin göze alınabileceğini çarpıcı gerçek bir hikâye üzerinden anlatıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Aşk Uykusu Filminin Basın Toplantısında İlişkiler Masaya Yatırıldı yazısına devam et
13. Akbank Kısa Film Festivali Yarışma Bölümü Sonuçları Açıklandı, En İyi Kısalar Ödüllendirildi
13. Akbank Kısa Film Festivali kapsamında iki ayrı kategoride düzenlenen Yarışma Bölümü sonuçları açıklandı. Yönetmen Semih Kaplanoğlu, Oyuncu Hatice Aslan, Akademisyen Nilay Ulusoy, Yönetmen Atalay Taşdiken ve Akbank Sanat Müdürü Derya Bigalı’dan oluşan Ulusal Yarışma Festival Kısaları Bölümü Ana Jüri Üyelerinin değerlendirmesi sonucu Ulusal Kategori En İyi Kısa Film Ödülü’nü yönetmenliğini Barış Sarhan’ın yaptığı Cemil Şov kazandı.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Ankara Uluslararası Film Festivali Ulusal Kısa Film Yarışma Filmleri Belli Oldu
28. Ankara Uluslararası Film Festivali Ulusal Kısa Film Yarışması’na başvuran 240 film arasından ön jüri değerlendirmesi sonucu 35 kısa film belirlendi. Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gerçekleştirilecek gösterimlerde Pelin Esmer’in başkanlığında, Ahmet Rıfat Şungar, Esme Madra, Nesra Gürbüz ve Raffi Movsisyan’dan oluşan jüri filmleri izleyiciyle birlikte izleyecek. Yarışma filmleri gösterimleri sonrasında yönetmenlerin katılacağı söyleşiler de gerçekleştirilecek. Bu sene katılımın yoğun olduğu Ulusal Kısa Film Yarışması’nda yer alacak filmlere para ödülü olarak birinci filme 10.000, ikinci filme 5.000, üçünü filme 2.500 TL verilecek.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
17 – 23 Mart 2017, Haftalık Gişe Verileri
17 – 23 Mart 2017, Haftalık (Weekly) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
Haftalık Seans Bilgileri, 24 – 30 Mart 2017
Gösterimdeki filmlerin 24 – 30 Mart 2017 seansları için tıklayınız: 1 / 2 (Eksiksiz liste değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
Sonsuz Aşk’a Görkemli Gala
Başrollerini Fahriye Evcen ve Murat Yıldırım’ın paylaştığı Sonsuz Aşk filminin galası 22 Mart Çarşamba akşamı Levent Cinemaximum Kanyon Sineması’nda gerçekleşti. 24 Mart Cuma günü sinemaseverlerle buluşacak olan Sonsuz Aşk’ın galasına film ekibi ve Orhan Gencebay, Sevim Emre, Timur Acar, Burak Özçivit, Nur Fettahoğlu, Derya Şensoy, Ferhan Şensoy, İrem Sak ve yapımcılar Timur Savcı ile Cemal Okan katıldı.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Burçin Terzioğlu – Murat Yıldırım
Burçin Terzioğlu – Murat Yıldırım – Fahriye Evcen – Burak Özçivit
Hayvanat Bahçesine Hayat ve Umut
Yeni Zelandalı kadın yönetmen Niki Caro’nun “Umut Bahçesi” filmi, Varşova’daki bir hayvanat bahçesinin işletmecisi bir ailenin Yahudileri kurtarışlarını anlatıyor. Hüzün ve umut yan yana.
1939 yılı. Yaz sonu. Her şeyin sevgiyle kuşatıldığı Varşova Hayvanat Bahçesi’nde Zabinski ailesinin acılı ama umut dolu mücadelesi yansıyor. İkinci Dünya Savaşı da yaklaşıyor. Hitler’le Stalin anlaşmış. Hitler’in amacı önce Polonya’yı işgâl ederek tüm Avrupa’yı Nazi bayrağıyla donatmaktı. Her şeyi planladığı gibi yapıyor Hitler. Ryszard adında oğulları olan Jan ve Antonina Zabinski’nin hayvanat bahçesini bir Alman zoolog Lutz Heck ziyaret ediyor savaş öncesi. Nazik ve hayvanlara düşkün biri gibi görünüyor Lutz. Ama Naziler, 1 Eylül 1939’da Varşova’yı bombardımana tutuyorlar. İkinci Dünya Savaşı başlıyor. Hayvanat bahçesi de enkaza dönüşüyor. Vahşi hayvanlar Varşova sokaklarına dağılıyor. Şimdi ne olacaktı?
Hayvanat bahçesini terk etmek istemeyen Antonina, kocası Jan’la bu büyük acıların savaşında Yahudilerin yaşama umudu oluyor. Dostları olan Yahudiler şimdi selam verilmemesi gereken insanlar oluyorlar. Holokost başlıyordu. Yahudiler, Varşova Gettosu’nda toplanıyorlar. Önce Magda’yı saklıyorlar. Sonra da gerisi geliyor. Jan, bir SS subayı olarak hayvanat bahçesine gelen Lutz’u görünce gettodaki Yahudileri kurtarabileceğini düşünüyor. Jan, Alman askerleri için domuz beslerken, diğer taraftan da öncelikle çocuk ve kadınları gettodan çöp kamyonuyla taşıyor hayvanat bahçesine.
Schindler gibi…
Jan ve Antonina, tıpkı Alman işvereni Oskar Schindler gibi kurtarabildikleri kadar Yahudi’yi kurtarıyorlar. Yeni Zelandalı kadın yönetmen Niki Caro, bu trajedilerin içinde dramatik anları da öne çıkarmış. Lutz’un, sık sık hayvanat bahçesine gelip Antonina’yla ilgilenmesi, karısına âşık Jan’ı çıldırtıyor. Hatta kıskançlık krizine girince mantığını da yitiriyor. Kendisini seven eşinden şüpheye düşmesi kırgınlık yaratsa da bu zorlu günlerin ardından her şey eskisine dönebilirdi. Bu filmdeki birçok çarpıcı anı sinemaskop perdede keşfetmek gerek. İnsanı o atmosferin içine alıyor ve korkuyu hissediyorsunuz. Belki de Varşova üzerinde uçuşan Yahudilerin külleri, insandan korkmanın korkunçluğunu yaşatacak. Gettoda, genç kız Urszula’ya, Nazi askerlerinin tecavüzü sarsacak. Gözlerinde ışıltı olan Urszula’yı da kurtarıyor Jan. Belki de Urszula’yı hayata Antonina’nın geçmişteki travması döndürecekti.
Bütünüyle yakmak…
Naziler, “aryan ırk” olduklarını söyleyip başta “aşağı ırk” Yahudileri toplama kamplarında fırınlarda yakarak soykırıma uğrattılar. Soylu bir halk olan Yahudiler, bu holokostun acısını daima duyacaklar. Holokost, Yunancadaki “holos” ve “kaustos” birleşik kelimelerinden meydana geliyor. Bütünüyle yanmış anlamına geliyor. Naziler, altı milyondan fazla Yahudi’yi soykırıma uğrattı. Soykırıma da “jenosit” deniyor. Nazilerin önceliği Yahudilerdi. Sonra da solcular, Çingeneler, eşcinseller, bedensel ve zihinsel engelliler de vardı. Engelli insanlara karşı ırkçılığa da “öjenik” deniyor.
Yeni Zelanda’nın başkenti Wellington’da 1967’de doğan yönetmen Niki Caro’nun 2002 yapımı “Whale Rider-Balinanın Sırtında”, 2005 yapımı “North Country-Tek Başına” ve 2015 yapımı “McFarland, USA-McFarland” filmleri biliniyor. Yönetmen Caro, 2017 yapımı sinemaskop “The Zookeeper’s Wife-Umut Bahçesi” biyografik filmini, Amerikalı şair, yazar, denemeci ve doğabilimci Diane Ackerman’ın 2007’de yayınlanmış aynı adlı kurgusal olmayan romanından çekmiş. Antonina ve Jan üzerine bilgilere, hatta hayvanat bahçesinde saklanan Yahudiler hakkında da bilgilere ulaşmak gerek. Filmi izlerken, insanın içine girip hüzünle umudu iç içe geçiren müzikleri de dinlemeli. Filmdeki bütün oyuncular da mükemmeldi. Akademi bu filmi fark edecek sanki.
Umut Bahçesi (The Zookeeper’s Wife)
Yönetmen: Niki Caro
Eser: Diane Ackerman
Senaryo: Angela Workman
Müzik: Harry Gregson-Williams
Görüntü: Andrij Parekh
Oyuncular: Jessica Chastain (Antonina), Johan Heldenbergh (Jan),
Daniel Brühl (Lutz), Efrat Dor (Magda),Iddo Goldberg (Maurycy),
Shira Haas (Urszula), Michael McElhatton (Jerzyk),
Waldemar Kobus (Dr. Ziegler), Martin Hofmann (Szymon),
Arnost Goldflam (Dr.Korczak), Val Maloku (Genç Ryszard),
Timothy Radford (Çocuk Ryszard), Martha Issová (Regina),
Daniel Ratimorsky (Samuel)
Yapım: Focus (2017)
(30 Mart 2017)
Ali Erden
Rudolf Nureyev: Düşlerinin Adası Belgeseli’nin İstanbul’daki İlk Gösterimi Fitaş Sineması’nda 22 Mart Akşamı Gerçekleştirildi
Evgenia Tirdatova ve Orhan Tekeoğlu’nun yönettiği ve ünlü balet Rudolf Nureyev’in Türkiye sevgisini Yasemin Pirinçcioğlu, Hülya Aksular, Nilay Yeşiltepe, Asaf Güneri, Zeynep Fadıllıoğlu gibi sanat ve iş dünyasından insanlar üzerinden anlatan Rudolf Nureyev: Düşlerinin Adası belgeselinin İstanbul’daki ilk gösterimi Fitaş Sineması’nda yapıldı. Kuğu Gölü, Uyuyan Güzel ve Fındıkkıran gibi dünyanın en ünlü balelerinde rol alan Nureyev, 1993 yılında hayata veda etti. Sanatçının hüzün dolu hikâyesi, Evgenia Tirdatova tarafından senaryolaştırıldı. Film, Nurdan Tekeoğlu ve Yasemin Pirinçcioğlu yapımcılığında belgesel seven izleyicilerle buluştu.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
7. Malatya Uluslararası Film Festivali Yenilik ve Sürprizlerle Geliyor
Ülkemizin köklü kültüründen ve sinemadan aldığı ilhamla çalışmalarına başlayan Malatya Uluslararası Film Festivali, bu yıl Türkiye sinemasının en güçlü çekim merkezi olarak yenilik ve sürprizleriyle 7. kez sinemaseverleri bir araya getirecek. 7. Malatya Uluslararası Film Festivali’nin bu yıl Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından, Malatya Valiliği’nin katkılarıyla Kasım ayında gerçekleştirileceği Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Çakır tarafından açıklandı.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
7. Malatya Uluslararası Film Festivali Yenilik ve Sürprizlerle Geliyor yazısına devam et
Su ve Şeker – Carlo Di Palma: Hayatın Renkleri, İtalyan Kültür Merkezi’nde Gösteriliyor
İtalyan Kültür Merkezi, 28 Mart 2017 Salı günü 19:00’da yönetmenliğini Fariborz Kamkari’nin yaptığı 2016 yapımı Su ve Şeker – Carlo Di Palma: Hayatın Renkleri (Acqua E Zucchero – Carlo Di Palma: I Colori Della Vita) adlı belgesel filmi gösteriyor. Su ve Şeker – Carlo di Palma: Hayatın Renkleri sadece Carlo Di Palma’nın sanatsal hayatını anlatan bir film olmayıp, Visconti, Vittorio De Sica, Rossellini’nin yeni gerçekçilik akımından Monicelli, Scola, Germi’nin İtalyan komedyasına, dünya sinema tarihine imzasını atan, Deserto Rosso ve Blow Up filmleri ve Woody Allen ile uzun süren işbirliğine kadar ulaşan yüzden fazla filmlere sahip İtalyan sinemasında yapılan gerçek bir yolculuk.