Lanet (Sinister)
Yönetmen: Scott Derrickson
Senaryo: C. Robert Cargill-Scott Derrickson
Müzik: Christopher Young
Kurgu: Frédéric Thoraval
Görüntü: Chris Norr
Oyuncular: Ethan Hawke (Ellison), Juliet Rylance (Tracy), Fred Dalton Thompson (Şerif), Michael Hall D’Addario (Trevor), Clare Foley (Ashley), James Ransone (Şerif Yardımcısı), Nicholas King (Bughuul/Boogie)
Yapım: Alliance (2012)
Ailelerin vahşice katledilişini gizemli bir sinema anlatımıyla perdeye yansıtan Scott Derrickson’ın “Lanet” filmi, çoğu anda seyircinin nefesini kesiyor. Zekice yazılmış ve yönetilmiş filmin finali beklenmedik.
Bu film, gözden düştüğünü düşünen yazar Ellison Oswalt üzerine. O, kanlı cinayet olayları üzerine “gerçek suç” kitapları yazıyor. Son zamanlarda televizyonlara çıkamayınca ailesiyle Pensilvanya’ya gelmiş. Yeni kitap yazmak istiyor. Film, sekiz milimetre görüntüler üzerine açılıyor. Aile fertleri ağaca asılmış ve korkunç ölümleri kamerayla kaydedilmiş. Ardından film, Oswalt ailesini yeni evlerine taşınırken gösteriyor. Sonra şerif geliyor. Bir şeylerin yolunda olmadığını hissediyorsunuz. Ardından evden şüphelenmeye başlıyorsunuz. Çok geçmeden, kasaba dışındaki evin sekiz milimetrelik filmde katledilen ailenin yaşadığı ev olduğunu fark ediyorsunuz. Yazarın karısı Tracy ev kadını. Bir oğulları ve küçük kızları var. Küçük kız Ashley yeni evi sevmemiş, gitmek istiyor. Küçük olmasına rağmen duvarlara güzel resimler de çiziyor. Yazar, faturaları ödeyebilmek için buralara gelmiş. Okul kitapları yazmayı istememiş. Ama, asıl buraya gelişini çok geçmeden fark ediyorsunuz. Kasabadaki işlenmiş cinayetler onu buraya çekmiş. Evin bir odasını kendi ofisine dönüştüren yazar, evin tavan arasında sesler duyuyor. Yukarı çıkan yazar, orada sekiz milimetre projeksiyon makinesi ve film bobinleri buluyor. Filmi izleyince aradığı şeyin yanı başında olduğunu anlıyor yazar. Aile katliamları, 1966’dan 1998’e kadar sürmüş. Yazar, katliam filmlerini izlerken bir şeyin farkına varıyor. Katledilen ailelerden bir çocuk ortadan kaybolmuş hep. Yazar bunun cevabını filmlerin sonunu gördüğünde öğrendiğinde her şeye geç kalıyor. Yazar, şerifin cinayet olaylarına yakın duran genç yardımcısının desteğiyle cinayetlerin ayrıntılarına ulaşıyor. Sonradan öğrense de, katledilen ailelerin hepsi bu evde yaşamış. Çoğu başka şehirlerde öldürülse de. Yazarın oğlu Trevor, “gece terörü” yaşıyor sürekli. Bir tür kâbus gibi bir şey bu. Çocuk, uyurgezer gibi. Babası onu sürekli bir yerlerde buluyor.
İlham veren anlatım…
Yönetmen Scott Derrickson filmini, yazar Ellison’ın algısıyla yansıtmaya çaba göstermiş perdeye. Seyirci, yazarın anladığı kadar kavrıyor olayları. Bu yüzden final bölümü beklenmedik oluyor, yazar ve seyirciler için. Bazı şeyleri daha önceden anlamaya başlıyor diyenlere kulakları tıkamalı. Bu film, gerçekten sürprizli ve üzerine yazı yazarken seyircinin merak duygusuna da saygı duyulmalı. Filmin görselliği estetik anlamda etkileyici. Çarpıcı kurgu da, gerilimi ve ürpertiyi arttırıyor filmde. Ani ve beklenmedik kısa kısa görüntüler, müziğin de desteğiyle insanı koltuğunda kıvrandırıyor gerçekten. Bu görselliği ve kurguyu sinemaskop perdede yaşamak gerekiyor. Ses efektlerinin yardımıyla bazı anlarda içimizin titrediğini de hissettik. Filmin ışık düzenlemeleri de dışavurumcu estetiğini yaratıyor perdede. Yönetmen, mekânlara düşen ışıklarla kasvet duygusunu yaratabilmiş. Korku sineması, en başından beri dışavurumcu ışık yansımalarıyla insanın bilinçaltı korku yaşatmaya çalıştı. 1910’lu, 1920’li yıllardaki Alman sinemasındaki korku filmleri öncüydü. Alman sineması, F. W. Murnau ve Robert Wiene’nin dışavurumcu filmleriyle korku sinemasına çok şey kattı. Üstelik o filmler sessizdi. 2012 yapımı “Sinister-Lanet”, genel anlamda bir iç mekân filmi. Sanki yazarın iç dünyası gibi. Daha da ileri yazarın zihninde yaşadığı kâbusu gibi. Evin tasarımı da buna katkıda buluyor.
Yönetmen, gerçekten yazarla seyirciyi özdeşleştirmiş. Film seyrederken, yazarın yaşadığı sancılara dokunduğunuzu hissediyorsunuz. Elbette finaldeki trajedi dışında. Yönetmen kamerayı çok az dışarı çıkartmış. Sanki uykudan uyanıyormuş gibi. Bu anlarda bir anlık ferahlık geliyor insanın üstüne. Yazar, filmleri bilgisayarına yükledikten sonra perdede farkına varılamayan ayrıntıların da farkına varmaya başlıyor. Bazı şeyleri zihninde birbirine bağlasa da tamamlayamıyor. Yazarın “ayin ölümleri” adını verdiği katliamların amacı neydi? Filmde bunun doğrudan açıklaması yok. Bunlar paganların kurban ayini miydi? Yazar, bilgisayarında kare kare görüntüleri izlerken, şeytanı andıran aşırı makyajlı bir görüntü fark edilse de zihindeki boşluk dolmuyor.
Ethan Hawke, yazar kompozisyonuyla iyi bir oyunculuk sunmuş. Olayların gelişimiyle yüzünde oluşan şaşkınlık etkileyici. Filmdeki en küçük oyuncu Clare Foley, Ashley karakteriyle seyirciye sıcaklık gönderiyor. Final belki de bu yüzden şaşırtıcı. Evin annesi Tracy, tipik Amerikan ailesinin temel direğini simgeliyor. Erkekler, böyle bir eşinin olmasını hayal etmiş olabilirler. Varlığıyla güç veriyor ve bu dünyada başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığını duyuruyor bu karakter. Filmdeki küçük roller de derinlikli. Şerifin yardımcısı filme çok şey katmış. Senaryosu sağlam iyi çekilmiş “Lanet” filmi, korku ve gerilim sinemasını sevenleri tatmin edecek gibi. Sekiz milimetrelik görüntülerin de çok sarsıcı olduğunu belirtmeliyiz son olarak. Buna “snuff film” deniliyor. Gerçek ölümler, işkenceler ve çocuk pornosu kamerayla kaydedilip, bu gerçekçi görüntülerden haz alanlara satılıyormuş. Bu da sinemada sapıklar için bir tür olmuş. Doğaüstü paranormal filmlerin ustası Amerikalı yönetmen Derrickson’ı, 2005’teki “The Exorcism of Emily Rose-Şeytan Çarpması” ve 2008’deki “The Day the Earth Stood Still-Dünyanın Durduğu Gün” filmlerinden hatırlayabilirsiniz.
(28 Mart 2013)
Ali Erden
ailerden@hotmail.com