Nefes’i göreli birkaç hafta olmasına rağmen filmle ilgili düşüncelerimi yazmak için kendimi bir türlü hazır hissedemedim. Hatta hiçbir şey yazmamayı düşündüm ama rahat edemedim. Uzun bir süre film ile ilgili yapılan tartışmaları, eleştirileri takip ettim. Birçok kişiyle konuştuk, tartıştık…
Hatırlarsınız film vizyona girmeden önce, filmin ilk dakikalarında komutanın askerlerine konuşma yaptığı sahne -“uyursan, ölürsün” dersem sanırım herkes daha net hatırlayacak- internette dolaşmaya başlamıştı. Özellikle şoven arkadaşların profillerini hemen süslemeye başlamıştı bu video… Demokratik açılım tartışmalarının tam üzerine denk gelen film, içleri nefretle fokurdayan ve ağzı köpükler içinde “alın size açılım” diyerek videoyu paylaşan insanlara çok güzel malzeme oldu… Bu görüntüler beni yeterince irite etmişti.
Kestirmeden söyleyeyim filmi beğenmedim. Gerekçesi sinematografik başarısızlığı değil tam tersine bu anlamda gayet de iyi çekimlere sahipti. Ancak benim için filmin anlattıkları, mesajı ve orijinalliği daha önemli. Tabii bunu sinematografik öğelerle desteklerse şahane olurdu. Böyle bir şey yok…
Askerlik hiç kuşku yok ki çok zor… Özellikle de komando olarak yapmak en zoru, en tehlikelisi… Gencecik erkek çocuklarının evlerinden, annelerinden, sevgililerinden uzak bir dağ başında her an ölümle burun buruna yaşaması kalbinde insan sevgisi taşıyan hangi insanı derinden etkilemez, yakmaz ki?
Peki ne bekliyordum? Tüm bunları sorgulamasını bekliyordum… Şovenizmi ve militarizmi sorgulamasını bekliyordum. Bunu başarabilseydi çok daha cesur bir film olacaktı. Ancak film, bunları sorgulamak bir yana dursun tüm bunların bir parçası oluyor.
Elbette filme bir kadının ve bir erkeğin aynı mesafede durmasını beklemek haksızlık olur. Dibine kadar erkekçe “dans ederler ama kıvırtmadan”, -kıvırtsalar ne olur? kıvırtmak ayıp mıdır? Neden durduk yere kadınlara bir gönderme yapılıyor?- Erkekler kıvırtamaz mı yani? “Büyük şehre aşk küçük gelir, elbette seni aldatacak” gibi beylik lâflar bence çok gereksizdi.
Nefes, kendisine çok güveniyor. Sözü seyirciye bırakmıyor, kendi söylüyor. Çok hız yapıyor, haliyle virajı alamıyor. Klişelere ve demogojiye yenik düşmükten de kendini kurtaramıyor…
(30 Ekim 2009)
Gizem Ertürk
Bende filmi henüz izlemedim ama fragmanlarından bile yazdıklarına yakın tahminlerde bulunmuştum. Her ne kadar konusu, durumu beni hiç çekmesede, sosyal sebeplerden izlenecek gibi. 🙂