Chris Weitz’in yönettiği ve Kristen Stewart, Robert Pattinson, Taylor Lautner ile Ashley Greene’in oynadığı Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay (The Twilight Saga: New Moon), 20 Kasım 2009’da Tiglon Film dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Bella, içine girmek istediği dünyaya yönelik araştırmasını iyice derinleştiriyor, ancak kendisini daha da büyük bir tehlikenin içinde buluyor. Edward’ın Washington’dan ayrılmasının ardından Bella, kendini her tehlikeye atışında Edward’ın hayalinin yanında olduğunu keşfediyor. Bella’nın taşlaşmış kalbi, kendi doğaüstü sırları olan Jacob ile filizlenen ilişkisiyle birlikte geçen zamanla yumuşuyor.
SPOİLERRR
Şöyle ilk film ile ikinci filmi karşılaştırarak yorum yapmak istiyorum, daha doğrusu aralarındaki 5 farktan bahsederek.
Birincisi, ilk filmde Edward’ın tartışmasız bir üstünlüğü, hatta krallığı vardı ama ikinci filmde işler değişti. Nasıl ki ikinci kitapla birlikte o inanılmaz seksi ve yakışıklı Edward Cullen’ın pabucu ateş yumağı Jacob Black karşısında atılmışsa filmlerde de bu durum olacak gibi görünüyor. Zira insan azmanı Jacob ne zaman sahnede görünce iç çekişler işliğinde izledik filmi. Nasıl zatürre olmamış bu çocuk hayret ettim. Neredeyse bütün film yarı çıplak dolaşıp gösteri yaptı. Kitaplarda okuyucuların başına gelen şimdi izleyicilerin de başına geliyor ve iki erkek arasında bölünmeler başlıyor.
İkincisi, ilk filmde vampirler tamamen ön plândaydı, göz kamaştırıyorlardı. Ama ikinci film tam bir Kurt Adam filmi. Filme hakim olan aile bu kez vampirler değiller hatta vampirlerden birini de kolayca avlayan kurt adamlar. Aslında gerçekte onlar “kurt adam” değiller. Vampirlerin varlığı dolayısıyla değişim yaşamak zorunda kalan “şekil değiştiriciler.” Kuş veya sincap da olabilirler ama atalarından dolayı kurt olmayı tercih ediyorlar. Bu konuyu da kitabı okumamışlar için açığa kavuşturmalı.
Üçüncüsü, İlk film video klip estetiğiyle çekilmiş, insanı büyüleyen sahnelerle doluydu, mavimsi ekranda Edward izleyiciyi yerine mıhlıyordu. Oysa ikinci film bu şekilde çekilmemiş, masalsılık büyük ölçüde yitince izleyiciyi sıkan bir tek düzelik hakim olmuş ekrana. Bunu ilk filmin soundtrack başarısını yakalayamayan soundtrackı da eklenince pek çok izleyicinin ofladığını gördüm, hatta biri kalkıp çıktı.
Dördüncüsü, ilk filmde karakterler daha güzeldi. Bunu nasıl anlatsam mesela Edward Cullen bu kadar kırmızı rujunu sürünüp pudraya bulanmış gibi görünmüyordu. Hatta pudraların altından bariz bir şekilde görünen sakalları bu filmde güzelliğini feci baltalamıştı. Çok açık şekilde Edward Cullen’in albenisini yitirmeye başladığını söyleyebilirim. Aynı şekilde Jasper karakterini silip bambaşka bir adama çevirmişler sanki ne kötü saç şekliydi öyle. Adamın yakışıklılığını mı kıskandılar ne? 😀 Alice’i oynayan aktris de iki film arasında fazlaca kilo alınca onu da genel olarak parkeler içinde gördük.
Beşincisi, ilk filmin ikinci filmden kötü olduğu tek yer hikâye uyarlamaktaki sorunuydu. İlk filmde çok büyük boşluklar, alelaceleye getirilmiş bir final ve uyduruk olaylar vardı. İkinci film ise kitaba uygun olmak için and içmiş gibi. Kitabı okumamış olanların kaybettiği birşey olmadığını açıkça söyleyebilirim. Ama bu ikinci filmin finalinin başarılı olduğu anlamına gelmiyor maalesef.
Volturi sahneleri rezaletti. Bir tek Aro’nun heyecanı iyi yansıtılmıştı. Bornozu içinde oradan oraya savrulan Edward, Alice’in Türk filmlerini aratmayan vizyonu, kitabına uygun olmasına rağmen eksik birşeyler var dedirtiyordu.
Kıssadan hisse, Twilight serisinin ikinci filmi her ne kadar beğenilmese, eleştrilse de bilet bulunamıyor ve hâlâ dilden dile dolaşıyorsa buna başarı demekten başka yapacak bir şey yok. Ama filmi kurtaran bu kez vampirler veya efsanevi Edward değil, kurt adamlar ve bir başka efsane adayı Jacop Black.
Bu yüzden 10/6 veriyorum onun hatrına. Neden? Çünkü erkek adam parlamaz…