Her şeyin yeni başladığı yıllarda, başka bir hayat da başlıyordu; Cumhuriyet kurulmuş, ekonomi, eğitim, sağlık, barınma, beslenme yeniden yol alıyordu. İşte o dönemde bir Rahmi Bey vardı, eşraftan. Başarılı, çapkın, çok evli ve çok çocuklu. Bir ayağı İstanbul’daysa bir ayağı Suriye’de, bir bakmışsınız bir kasabada, bir bakmışsınız Samsun’da, belki Ankara’da, belki Eskişehir’de. Demiryolcuydu Rahmi Bey. Çocuklarının arasından Avni ve Aliye … Devamı… »
Aylık arşivler: Kasım 2024
Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri
Filmin adından anlaşıldığına göre Hemme (veya herkes) her gün yaşıyor bunu. Ekonomik sorunlar, hayat pahalılığı, evsizlik, sağlık sorunları, eğitimin yerlerde sürünmesiyle birlikte buna bir de borçluluk eklenince herkes her gün bir kez daha ölüyor (ya da öldürülüyor mu demeliyim). Doluya koyuyorsunuz almıyor, boşa koyuyorsunuz dolmuyor ve hepsi birden hiçbir işe yaramıyor, bir yaraya merhem olmuyor.
Eyüp, bankanın başlatacağı icrayı en azından bir süre daha geciktirmek için Urfa’da domates kurutma işinde çalışır. Belli bir birikim, deneyim ve yetenek gerektirmeyen ama o “sarı sıcak”ta, güneşin altında biteviye çalışmak gerekir. Parası ödenmedikçe sıkıntısı artan Eyüp, sonunda kavga eder ve sorumlu olan kişiyi (Hemme) öldürmek için köye, silahını almaya gider.
Film bundan sonra başlıyor…
Murat Fıratoğlu’nun yazıp yapıp yönettiği, ödüller kazanan ve üzerinde çokça durulan filmi “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri”, çaresizliği, çözümsüzlüğü, ama en çok da “hayır” demeyi beceremeyen birinin en küçük bir kıvılcımla parlayıp bir şey yap(a)madan sönmesini anlatıyor.
Yalın ve sakin bir film olarak nitelenebilecek “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri”, ayrıntısız ve ağırlıklı genel plan sekanslarıyla “ilk film” sakıncalarını da taşıyor yanında. Oyunculuklar, tamam, önemli değil, ama izleyici biraz da oyun istiyor. Yönetmen, oyunculara mizansen vermemiş, kendisi de zaten oynamaktan uzak. Madem öyle, nasıl oldu da o kadar ödül aldı diye sorulabilir. 1970’lerde “kilim mi filim mi” denirdi, yerel motiflerin ilgi çekmesiyle doğru orantılı, özellikle Avrupa’ya giden ve ilgi çeken filmler için. “Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri” de öyle… Filme giremedik, dışarıdan izledik.
Orhan Kemal, “Bereketli Topraklar Üzerinde” romanının kahramanını, arkadaşı temizleyecek kadar iyi yürekli ama en ufak bir söz uğruna biri öldürecek kadar gözü kara olarak çizmişti… Murat Fıratoğlu da kendisinin oynadığı Eyüp’te bu tanımı geçiriyor beyazperdeye. Sıkıntılı olmasına, zamanının darlığına rağmen yolda gördüğü herkesin çağrısına “hayır” demeyi bilmediği için yavaş yavaş hırsı geçince ve hasmıyla birlikte el ele halaya bile durur.
Bizim bir günümüz…
Anadolu’nun birçok yerleşiminde yaşam yavaş akar, insanın sinirlerini gerecek kadar sakindir insanlar, zamanlarının ‘boşa’ geçtiğini düşünmezler, yeter ki rahatları bozulmasın. Zaten yakıcı güneşin altında insan, ister istemez gevşiyor, hareket edecek takati kalmıyor… Yakıcı sıcağın ezdiği insanların yavaşlığında izliyoruz filmi, benim gibi yerinde duramayanlar da var salonda ve derin nefes alıp vermeler çoğalıyor, ama merak dorukta: Ne olacak?
“Hemme’nin Öldüğü Günlerden Biri” bizim bir günümüz zaten; kim yaşananlara, yoksulluğa, yolsuzluğa, açlığa, parasızlığa karşı çaresiz değil. Biz de her gün ölüyoruz Hemme gibi.
13 Aralık’tan başlayarak gösterimde…
(06 Aralık 2024)
Korkut Akın
Şampiyonlar (Yönetmen: Mustafa Kotan)
Mustafa Kotan’ın yönettiği ve Murat Yıldırım, Büşra Pekin, Erdal Özyağcılar, Ezo Sunal, Mert Ege Ak, Ebrar Alya Demirbilek, Nehir Nazlı Yağcı ile Ayaz Gülşen’in oynadığı Şampiyonlar, 10 Ocak 2025’de A90 Pictures dağıtımıyla Poll Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Gerçek dünyayla animasyon dünyasının sınırsız hayal gücünü bir araya getiren film yaz tatilinde ailesiyle dedesinin yanına giden Efe’nin satrançla tanışmasını konu alıyor. Yapımcılığını Polat Yağcı’nın üstlendiği filmin senaryosunu Arzu Yurtseven yazdı, müziklerini Ceyhun Çelikten, kurgusunu Çağdaş Sercan, proje tasarımını Ahsen Yağcı, sanat yönetmenliğini Reza Hemmatirad yapıyor.
Kendimi Sevmek İstiyorum
77. Cannes Film Festivali’nin ses getiren filmlerinden ‘Emilia Pérez’ Jacques Audiard imzasını taşıyor. Fransız sinemasının deneyimli yönetmeni, suçtan narkotik gerilime, melodramdan pembe diziye uzanan faklı türleri aynı potada birleştirdiği hikâyesini bu kez cesur ve sıra dışı bir müzikal polisiyenin hizmetine sunmuş.
Film, çalıştığı hukuk firmasında adaletten çok varlıklı suçluları aklamaya hizmet eden yetenekli avukat Rita’nın çaresiz bakışıyla açılıyor. Suç, yolsuzluk ve şiddetin esir almış olduğu bir iklimde nefes almakta zorlanan genç kadının aradığı kurtuluş hiç beklenmedik bir yerden geliyor. Siyasi bağlantılarını sağlama almış Meksika’nın en güçlü uyuşturucu kartellerinden birinin lideri olan Manistas Del Monte, ondan yıllardır hazırlıklarını sürdürdüğü planını gizlice gerçekleştirmesine yardımcı olmasını istemektedir. Manitas’ın tehdit ile karışık yardım isteğini kabul eden Rita, cinsiyet değiştirme operasyonu için ona kimsenin erişemeyeceği bir yerde yetkin bir cerrah bulur, bunun karşılığında yüklü miktarda bir para alır. Tıkır tıkır işleyen plan sonrasında uyuşturucu baronu sırra kadem basar, karısı ve iki çocuğu da İsviçre’de güvenli yeni bir hayata başlar. Ancak herşeyi silip atarak geçmişi geride bırakmak kolay değildir. Dört yılın ardından çocuklarının özlemine dayanamayan Manitas, yeni adıyla Emilia Pérez, ailesini geri getirmek ve Mexico City’de yeni bir düzen kurmak için yine Rita’nın yardımını ister, lakin geçmişin günahları ile yüzleşmek o kadar da kolay olmayacaktır.
Beyaz bir Avrupalı olarak farklı dünyalardan marjinal yaşamların anlatıcısı olan Audiard, vahşi kapitalizmin çağdaş suç imparatorlukları ile olan ilişkisi üzerine çok önemli şeyler söyleyen Cannes’dan büyük jüri ödüllü 2009 yapımı ‘Yeraltı Peygamberi / Un Prophète’de 19 yaşındaki Arap delikanlının acımasız hapishane koşullarında büyüme ve güç kazanma öyküsünü anlatmış, Cannes’dan Altın Palmiyeli 2015 yapımı ‘Deephan’da bir sitenin kapıcılığını yapan Sri Lankalı eski Tamil gerillasının ülkesindeki iç savaş gerilimini Paris banliyösüne taşımıştı. Kanadalı yazar Craig Davidson’un öyküsünden yola çıktığı 2012 yapımı ‘Pas ve Kemik / De Rouille et d’Os’ta, geçmişin yaralarının üzerine sünger çekmeye, hayata tutunmaya çalışan iki kayıp ruhun hikâyesi çerçevesinde, toplum dışında kalmış, sınırlarda yaşayan figürleri gündeme getirmiş olan sinemacı, bir diğer Kanadalı yazar Patrick deWitt’in aynı adlı romanından çektiği, dünya prömiyerini yaptığı Venedik’ten en iyi yönetmen ödülü ile dönmüş olduğu 2018 tarihli ‘Sisters Biraderler / The Sisters Brothers’ ile bu kez Western’e el atmış, farklı karakterde iki kardeşin tekinsiz öyküsü vasıtasıyla varolmanın karanlığı ve aydınlığı üzerine kafa yormuştu.
72 yaşındaki üretken sinemacının durmak bilmeyen koşusu, farklı kültürler aracılığı ile insan doğasını irdeleme arzusu sürüyor. Bu kez Fransız yazar Boris Razon’un 2018’de yayımlanmış çok parçalı romanı ‘Écoute / Dinle’nin bir bölümünden yola çıkarak çektiği Emilia Pérez’in Mexico City’de geçen çizgi dışı öyküsünü bilmediği bir dilde İspanyolca konuşan oyuncularla çekmiş. Audiard bununla da kalmamış, uzun zamandır içinde ukde olarak kalmış müzikal çekme arzusunu marjinal öykünün hizmetine vermiş.
Bob Fosse başyapıtı ‘Cabaret’, ‘Les Parapluies de Cherbourg’ ya da ‘Hair’ gibi tarihi ve politik arka plana sahip müzikalleri sevdiğini ifade eden sinemacı, cinayet, vahşet ve toplu katliamlar ortamında hukukun işlemediği kayıp giden Meksika fonu üzerinden yükselen bir cinsel özgürlük çığlığını duyurmak istemiş. Adaletin satışa çıktığı yozlaşmış bir toplumda mutsuzluğunu ve çaresizliğini yaşayan Rita’nın yolu dilediği biçimde yaşamayı arzulayan, benliği ile onu bir gölge gibi takip eden canavar kişiliği arasında bocalayan, hissettiği gerçeği ile yaşamak ve kendini sevmek isteyen Manitas ile kesişiyor. Arzular, tutkular, özgürlük hayalleri müzikallerde pek rast gelmediğimiz cesurlukta şarkı sözleri ve danslarla dile geliyor.
Film Cannes’dan çok rastlanmadık bir biçimde iki ödülle birden döndü. Üçüncülük anlamına gelen Jüri Ödülü ve de filmin 4 kadın performansına toplu olarak takdim edilen ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülüyle birlikte. Rita’da Zoë Saldaña, Manitas’ın karısı Jessi’de Selena Gomez, Eliza’nın kaçamak sevgilisi Epifania’da Adriana Paz, Jessi’nin aşığı Gustavo’da Édgar Ramírez’i ilgiyle izliyoruz. Ancak filmin asıl yıldızının hem Manitas hem de Emilia’yı canlandıran trans oyuncu Karla Sofía Gascón olduğunun altını çizmeliyim. Besteci Clément Ducol ve şarkıcı Camille Dalmais’nin akılda kalıcı şarkıları, Belçikalı koreograf Damien Jalet’nin hazırlamış olduğu dans sekansları birinci sınıf. Paul Guilhaume’un ışıklandırma efektleri ile bezenmiş 35 mm’lik görüntü çalışması da öyle. Audiard’ın nicedir düşlediği Almodovar hissiyatındaki çağdaş operasını kaçırmamanızı, tüm görkemi ve renkliliğinin tadına varabilmek için mümkünse geniş perdede izlemenizi öneririm.
(06 Aralık 2024)
NOT: Bu yazı yayına girdiği sırada, ‘Emilia Pérez’ 07 Aralık 2024 akşamı İsviçre’nin Lucerne (Luzern) kentinde gerçekleşen 37. Avrupa Sinema Ödülleri töreninde En İyi Film, Yönetmen ve Senaryo (Jacques Audiard), Kadın Oyuncu (Karla Sofía Gascón), Kurgu (Juliette Welfling) dallarında toplam 5 ödül kazanarak geceye damgasını vurmuştur.
(08 Aralık 2024)
Ferhan Baran
Karantina Filminin İlk Fragmanı Yayında, Fragmanı İzlemek İçin Sinemaya Gidiyorlar
Beyza Alkoç’un en çok satanlar listesinin en başında yer alan Karantina kitabının, aynı isimle sinema uyarlamasının ilk fragmanı sinema izleyicisi ile buluştu. Fragmanı izlemek için sinemalara bilet alındığı öğrenildi. Meltem Akçöl, Demirhan Demircioğlu, Onur Bay ve Taha Baran Özbek’ten oluşan ‘Mahşerin dört atlısı’ ile duayen İlker Aksum ve Deniz Uğur’un rol aldıkları film, kitap okurlarının beklentisini fazlasıyla karşılayacak. Filmin detaylarını çok merak eden ve çekimler sırasında da bilgi alabilmek için set önünde bekleyen sinemasever meraklılar, şimdi de Karantina’nın ilk fragmanı izleyebilmek için sinemaya bilet alarak giriyorlar.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Rıza Oylum’dan İran’da Sinema Öğrencilerine Üç Konferans
İran Sineması kitabının yazarı Rıza Oylum, İran’da sinema eğitimi veren İran Gençler Sinema Derneği’nin (IYCS) Tebriz ve Hamedan şubelerinde ve Tahran’daki Pars Üniversitesi’nde Türkiye ve İran sinemasının etkileşimlerini konu alan bir dizi konferans verdi. Festivallerde hangi filmlerin ödül aldığı ve ödül alan filmlerin özelliklerine de değinen Rıza Oylum’a İranlı sinema öğrencileri ortak yapım ve Türkiye’de film çekme üstüne sorular sordular.
Rıza Oylum’dan İran’da Sinema Öğrencilerine Üç Konferans yazısına devam et
Yunanistan Sineması Günleri 2024
Yunanistan’dan EMEIS Kültür Kolektifi ile Türkiye’den istos film ve istos yayın’ın ortaklığında üçüncüsü düzenlenen Yunanistan Sineması Günleri, 03 – 08 Aralık 2024 tarihlerinde Pera Müzesi’nde gerçekleşecek. Bu yıl etkinliğin açılışı Pantelis Voulgaris’in 9 Numaralı Forma (Η Φανελα Με Το 9 – The Striker Wıth Number 9) adlı filmi ile yapılacak. Menis Koumandareas’ın aynı adlı romanından uyarlanan ve yetenekli ancak hırsıyla kendi kendini yok eden futbolcu Vasilis (Bill) Seretis’in hikâyesini anlatan 9 Numaralı Forma, futbol dünyasının görkemli görüntüsünün ardındaki yozlaşmış mekanizmayı da gözler önüne seriyor.
İthaki Yayınları 05 Aralık Kitapları
İthaki Yayınları, 05 Aralık’ta dağıtacağı kitaplarını açıkladı. Nnedi Okorafor’un büyülü kaleminden çıkan Akata Cadı, dostluk, cesaret ve kendini keşfetme temalarıyla örülü, Afrika’nın zengin kültürel dokusundan ilham alan fantastik bir macera sunuyor. Yazar, Akata Savaşçı’sında Sunny ve arkadaşlarının tehlikelerle dolu hikâyesine devam ediyor. Nnedi Okorafor’un büyüleyici “Nsibidi Yazıtları” serisinin üçüncü kitabı Akada Kadın ise kültür, mitoloji ve destansı macerayı cesur bir kadın kahramanın gözünden sunuyor. Ünlü yazar Ursula K. Le Guin şöyle diyor: “Nnedi Okorafor’un eserlerinin bir sayfasında, sıradan fantastik destanların koca ciltlerinden daha fazla hayal gücü var.”
Hayat İleriye Bakarak İlerler
Unutulmaz ‘Mary and Max’in yönetmeni Adam Elliott uzun bir aranın ardından binbir emekle kotardığı yeni filmi ‘Bir Salyangozun Anıları / Memoir of a Snail’ ile sinema salonlarını şenlendiriyor. Avustralyalı dahi sinemacının bilgisayar mamullerine yüz vermeden, stop-motion tekniği yoluyla el emeği büyüleyici görsellerini sinema sanatının hizmetine sunduğu son animasyonu, Elliot’un önceki çalışmaları gibi yetişkin izleyici için yapılmış yılın ufuk açıcı deneyimlerinden biri olarak ilginizi bekliyor.
Film, Grace Pudel’in ağzından geriye dönüşlerle onun hayat hikâyesi etrafında şekilleniyor. Ancak öykü yalnızca onun öyküsünü anlatmakla kalmıyor, başta ikiz kardeşi Gilbert olmak üzere Grace’in hayatına giren ve yaşam çizgisinde ona yön verenlerin serüvenine de ortak ediyor izleyiciyi. Pudel ikizleri doğumda annelerini kaybederek hayata bir adım geriden başlıyor. Grace’in tavşan dudak problemi küçük kızın küçük yaşlardan başlayarak akran zorbalığına maruz kalmasına neden oluyor. Bu noktada, şen şakrak baba ve yaşamı dolduran diğer aile bireylerinin güvenli ortamına sığınan Grace ile Gilbert, babanın
erken kaybıyla ülkenin iki ayrı ucunda oturan koruyucu ailelere teslim ediliyor. Nüdist bir çiftin evinde yalnız ve sevgisiz kalan Grace annesinden miras porselen salyangoz koleksiyonuna sarılıyor. Erkek kardeşi ile birlikte kurduğu canlı salyangoz ailesi misali kabuğuna çekilmiş, sevgili kitaplarıyla birlikte inziva bir hayat süren Grace ergenlik yaşlarına eriştiğinde karşısına çıkan görmüş geçirmiş Pinky’den kabuğunu kırma ve hayata katılma konusunda önemli dersler alacaktır. Kızkardeşi kadar şanslı olmayan Gilbert ise, yerleştirildiği aşırı tutucu Hristiyan ailenin baskıcı evreninde gerçek duygularını ortaya dökmekte zorlanacaktır.
Elliott bir kez daha kendisinin ve dostlarının yaşamlarından buruk anılar ve travmaları eşsiz metaforlar üzerinden aktarmayı seçmiş. Grace bir kavanozda beslediği gözde salyangozuna, hayatının büyük bölümünü psikolojik sorunlar ile geçirmiş ve genç yaşta intihar etmiş Amerikalı şair ve yazar Sylvia Plath’ın adını veriyor örneğin. Doğuştan ötekiler evreninde kaybolmuş genç kızın obje istifçiliği Elliot’un gerçek annesine bir ithaf. Grace’in tavşan dudak problemini yine yakın bir dostunun travmasından izler taşıyor.
Paris’te sokak performansçısı olmayı hayal eden Gilbert’ın baskıcı bir ortamda eşcinselliğini gizleme çabası ve sinema yapma tutkusu yönetmenin kendi yaşamından süzülüp gelmiş. Feleğin çemberinden geçmiş, kuzey ışıklarını görmüş, Fidel Castro ile pinpon oynamış, farklı bir sürü işin üstesinden gelmiş Pinky karakteri Grace’in ilham kaynağı oluyor. Onun dostluğu genç kıza kaybettiklerini unutturuyor. Ona Sylvia’yı azat ederek, yaşamın renklerine ve güzelliklerine açılma zamanının geldiğini hatırlatıyor.
Pinky’nin ağzından dökülen Kierkegaard’ın ‘yaşam geriye doğru bakarak anlaşılabilir, ancak yaşamak için ileriye bakmalıyız’ deyişinden yola çıkmış olan Avustralyalı sinemacı yalnızca Grace’e değil hepimize eşsiz bir yaşam dersi sunuyor. Hayatın sarp yollarında salyangozlar misali geriye doğru değil, geçtiğimiz yoldan bir kez daha geçmeden ileri doğru yürümemizi öğütlüyor. Gri-bej-kahverengi patikalardan gökkuşağının rengarenkliğine ulaşma çabasının yaşamanın amacı olduğunu hatırlatıyor.
Bu güzel ve benzersiz filmin elle emekle yaratılmış ve çok kısa bir süre içinde içimizden birileri olarak benimsediğimiz karakterlerini başarı ile seslendiren Avustralyalı sanatçılar arasında, Grace’de Sarah Snook, Pinky’de eşsiz Jacki Weaver, Gilbert Pudel’de ‘The Power of the Dog’un yükselen genç ismi Kodi Smit-McPhee’in adlarını ayrıca anmak isterim. Gilbert’ın koruyucu ailesinden bağnaz Denise Floyd’un ise bizzat Adam Elliott tarafından seslendirildiğini son bir not olarak düşelim.
(05 Aralık 2024)
Ferhan Baran
Bir Salyangozun Anıları
Adam Elliot’un yönettiği ve Sarah Snook, Kodi Smit McPhee, Magda Szubanski ile Eric Bana’nın oynadığı Bir Salyangozun Anıları (Memoir of a Snail), 06 Aralık 2024’de Başka Sinema dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
El yapımı stop-motion bu canlandırma filmin kahramanı Grace Pudel, süs salyangozları toplamaya meraklı ve kitap âşığı, yalnız ve uyumsuz biridir. Grace küçük yaşta, ikiz kardeşi Gilbert’ten ayrıldığında, endişe ve kaygının kucağına düşer. Yıllar geçip ardı ardına çeşitli zorluklarla karşılaşmasına rağmen, cesaret ve yaşam arzusuyla dolu Pinky adlı yaşlı bir kadınla dost olur ve gelecek umudu yeniden yeşerir.
Her Şeyin Başı Merkür Filminin İlk Fragmanı Yayınlandı
Kahkaha dolu bir aşk ve başarı hikâyesini eğlenceli bir dille sinemaya taşıyan Her Şeyin Başı Merkür filminin ilk fragmanı yayınlandı. Sinem Kobal ve Alp Navruz’un başrollerini paylaştığı film, 13 Aralık’ta vizyonda. İdealist hayallerle mesleğe başlayan fakat kendini bir anda astroloji yazarı olarak bulan genç bir gazetecinin iş ve aşk hikâyesini eğlenceli bir dille ele alan Her Şeyin Başı Merkür filmi vizyon için geri sayımına başladı. Yayınlandığı dönemde çok ses getiren Ayşe Balıbey’in romanından Ali Balcı’nın yönetmenliğinde sinemaya aktarılan eğlenceli romantik komedi uzun bir aradan sonra beyazperdeye dönen Sinem Kobal ve Alp Navruz’u buluşturdu.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Korkut Akın Yazıyor: Sofrada Yeri Öküzümüzden Sonra Gelen Kadınlar: Mukadderat
“…korkunç ve mübarek elleri / ince küçük çeneleri, kocaman gözleriyle, / anamız, avradımız, yârimiz / ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen. / ve soframızdaki yeri, / öküzümüzden sonra gelen / kadınlar…” Nâzım Hikmet, Anadolu kadınını böyle betimliyor. Çok çalışan, çok yorulan, çok sorumluluk üstlenen ama asla “ikinci sınıf” olmaktan kurtulamamış kadınların öyküsü sinemanın da ilgisini çekiyor en az edebiyat kadar. Nadim Güç’ün, Erdi Işık’ın, … Devamı… »
Boudica
Jesse V. Johnson’un yönettiği ve Olga Kurylenko, Tim Barber, Andy Beckwith ile Tom Bennett’in oynadığı Boudica (Boudica: Queen of War), önümüzdeki aylarda Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Bir Kelt savaşçısı olarak eğitim almış Boudica kocası Prasutagus ile birlikte Kuzey Britanya’da yaşayan Iceni kabilesini yönetmektedir. Kocasının ölümü üzerine tahtta oturacak bir erkek varis kalmadığı için, Romalı’lar Boudica’nın tüm mal varlığına ve topraklarına el koyarlar. Boudica, çılgınlığın eşiğinde intikam almaya yemin eder. Etrafında toplanan İngiliz ve Kelt kabileleri ile güçlerini birleştirerek Roma İmparatorluğu’na karşı savaş açarlar.
Büyük Heyecanla Beklenen Ejderhanı Nasıl Eğitirsin Filminin İlk Fragmanı ve Afişi Paylaşıldı
DreamWorks Animation’ın büyük beğeni toplayan Ejderhanı Nasıl Eğitirsin üçlemesinin arkasındaki yaratıcı görüş sahibi, üç kez Oscar adayı Dean DeBlois’ten, seriyi başlatan filmin canlı oyunculu uyarlaması sinemalara geliyor. Vikingler ve ejderhaların nesiller boyu amansız düşmanlar olduğu Berk adasında Hıçkıdık farklı bir duruş sergiliyor. Vast Şefi Stoick’in yaratıcı ama göz ardı edilen oğlu Hıçkıdık, korkulan bir Gecenin Öfkesi ejderhası Dişsiz ile arkadaş olduğunda yüzyıllardır süregelen geleneklere meydan okur. Aralarındaki alışılmadık bağ, ejderhaların gerçek doğasını tümden ortaya çıkararak Viking toplumunun temellerine karşı gelir.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız: 1 / 2
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Korkut Akın Yazıyor: Yasaklar Ters Teper: Beraber
Annesi ölünce, başıboş arkadaşlarıyla “serserilik yapmasın” diye babası tarafından Rotterdam’dan İstanbul’a getirilen Zeki (Alihan Şahin), arkadaşlarından uzak kaldığı yetmiyormuş gibi bir de internetsiz bırakılır. Yasaklar başarıya götürmez; sanılanın aksine doğru bir eğitim değildir. Bomboş ama kocaman evde yalnız kalan hareketli Zeki, sokak sporu olarak betimlenen atlamalı, zıplamalı, tırmanmalıdır… Kolaylıkla evden kaçar. Birkaç … Devamı… »