Romanya’nın dünya sinemasına armağan ettiği auteur yönetmen Cristian Mungiu’nun Cannes’da prömiyerini yapan son filmi ‘R.M.N.’, Andrey Zvyagintsev başyapıtı ‘Sevgisiz / Nelyubov’un Alyoşa’sını anımsatan Rudi’nin görüntüsü ile açılıyor. Sırtında çantası tek başına okula giderken yolunun geçtiği tekinsiz ormanda karşılaştığı şey, onun dehşete düşmesine ve konuşmayı kesmesine neden olmuştur. Eş zamanlı olarak gurbet ellerde çalışan babasının Alman ustabaşının ırkçı söylemine dayanamayıp adama girişmesi sonucu işinden olmasına tanıklık ediyoruz. Baba ocağına dönüş yapan Matthias’ı küçük Transilvanya kasabasında, dibe vurmuş ülke ekonomisinin mağdur ettiği ve aynı onun gibi farklı Avrupa ülkelerine çalışmaya gidenlerden geriye kalmış huzursuz, tedirgin bir insan topluluğu karşılıyor.
Matthias zerre değer vermediği karısı Ana’nın ezik yetiştirdiğini düşündüğü oğlunu ‘erkek adam’ yapmak niyetindedir. Yanından ayırmadığı av tüfeği ile birlikte ormana gidecekler, pusuda bekleyen tehlike ile savaşacaklardır. Rudi güçlü olacaktır, zaten tarihi güçlü olanlar yazmamışlar mıdır. Çingene kökeni ona aşağılayıcı bir biçimde hatırlatılmış olan Matthias karısını küçük görmeyi sürdürmekte, acıyanların erken öldüğü görüşünden hareketle oğluna kimseye acımamasını öğütlemektedir. Avrupa Birliği’nin hava kirliliğini öne sürerek geçim kaynağı madeni kapatmasıyla işsizliğin iyice bel büktüğü yörede, bölgenin mütevazı ekmek fabrikasını yöneten Matthias’ın eski göz ağrısı Csilla, yerel halk asgari ücrete talim etmeye burun kıvırdığı için Sri Lankalı üç işçiyi istihdam edince, köyün karlı dingin görünümünün gizlediği öfke fırtınası, hayatta kalma dürtüsünün kendinden olmayanı günah keçisi ya da düşman belleten nefret ateşi küçük yerleşim bölgesinde ırkçı bir cadı kazanı kaynatmaya başlayacaktır.
İlk yarısında kaba saba Matthias’ın erkeklik gösterileri üzerinden gerilimi kuran film, yabancı işçilerin topluluk hayatına dahil olmasıyla birlikte kolektif bir ırkçılık manifestosuna dönüşüyor. Buz hokeyi izleyen, kilisede birlikte müzik yapan, Noel coşkusunu yaşayan bireyler bir cemaat kalabalığına dönüştüğünde birtakım trajik gelişmelerin fitili ateşleniyor. Oysa bu kadim Transilvanya toprakları farklı dil, din, etnisite ve kültürel tarihleriyle asırlar boyu farklı insan topluluklarına yuva olmamış mıdır. Aynı dinden bile olsalar, uzak diyarlardan ekmek parası için göç etmiş farklı renkte ve kültürden yabancılar, ekonomik darboğaz içinde bunalmış, yaşam kaygıları taşıyan Transilvanya halkının hayal kırıklıklarının kolay hedefi olmaktan kurtulamayacaktır.
Mungiu ‘kedimizi hayvanlardan üstün görüyoruz ama ilkel dürtülerin hakim olduğu milyonlarca yıl düşünüldüğünde beynimizin ancak son 5000 yılda kültür ve eğitim ile şekillenen bölümünün çok düşük bir yüzdeyi oluşturduğunu’ savından hareketle, ‘kritik durumlarda insanoğlunun dipte kalmış duygularının kolaylıkla su yüzüne çıkabileceğini’ ifade ediyor. Filmin ikinci bölümünde tam 17 dakika süren kesintisiz tek planda çektiği ‘toplantı’ sekansında köy ahalisinin farklı kültürlerden bireyleri dertlerini, itirazlarını, nefret dolu ırkçı söylemlerini eş zamanlı olarak farklı dillerde dile getiriyor. 22 tekrar çekimle kotarılan bu olağanüstü polifonik bölüm Romanya sınırlarını aşarak günümüz Avrupası’nın ve hatta çağdaş Dünya’nın mikrokozmosuna dönüşüyor.
Romence ‘Rezonanta Magnetica Nucleara’nın kısaltılmışı olan R.M.N. bizdeki karşılığı MR olarak bilinin ‘Manyetik Rezonans Görüntüleme’ anlamına geliyor. Matthias’ın hasta babasının beyin taramasından yola çıkan Mungiu, özelde Transilvanyalıların genelde insan denen yırtıcı hayvanın MR’ını çekiyor. Karanlık, bilinmez ürkütücü orman metaforu ve ‘Vahşi Hayvanlardan Uzak Durun’ uyarısıyla yola çıkan yönetmen finaldeki ayı metaforu ile Matthias özelinde insanoğluna önemli sorular soruyor. Araftaki genç adam bir tercih noktasındadır: Karanlık hayvan genlerine mi yönelecek, ya da onu aşkın, renklerin ve müziğin ışıklı yolunda bekleyen idealist Csilla ile birlikte mi yürüyecektir. Sorunun yanıtını Mungiu da bilmiyor.
(23 Aralık 2022)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com