GAREZ X X ½
(The Grudge) / Yönetmen: Nicolas Peste / Senaryo: N. Peste, Jeff Buhler / Görüntü: Zack Galler / Müzik: The Newton Brothers / Oyuncular: Andrea Riseborough, Demian Bichir, John Cho, Lin Shaye, Jacki Weaver, Betty Gilpin, William Sadler. Frankie Faison / Amerikan filmi.
Japon sineması da bir dönemde korku filmlerine merak sarmıştı. Bunlardan biri 2002’de Takashi Shimizu adlı yazar – yönetmenin çektiği Ju-on adlı yapımdı. Gördüğü ilgi üzerine ayni yönetmen 2004’de (ve sonra 2006’da) filmin Amerikan çeşitlemelerini kotarmıştı: düzeyi gitgide düşen…
Bu kez yine Amerikan taşrasına nakledilen, ama kimi açılardan Uzakdoğu egzotizmine göndermeler yapan bir film izliyoruz. Ve aldığı tepkilerin çelişkisini IMDb’den izliyoruz: övgüden nefrete öylesine farklı olan…
Gerçek bence yine ortalarda bir yerde yatıyor. Bu ne öyle çok övülesi, türü yenileyen bir film. Ne de kimilerinin dediği kadar kötü. Filmin sorumluluğunu yüklenen Nicolas Peste, 2016’da çektiği ayni türdeki The Eyes of My Mother – Annemin Gözleri’yle le tanınmıştı. Bu kez de belli bir başarı gösteriyor denebilir.
Film korku sinemasının gözde konularından ‘lanetli ev’ temasına sığınıyor. Yine Japonya, Tokyo’da açılan film, çabucak ABD’nin Pennsylvania eyaletinde bir kasabaya atlıyor. Orada bir kadın, 44 Reyburn Drive adresindeki evinde küçük kızı dahil tüm ailesini katletmiştir. Sonunda kendini de öldürerek…
Sonra illa da kronolojik olmayan olaylar izliyor, değişik kişiliklerle tanışıyoruz. Evi kiraya vermek isteyen Peter ve Nina Spencer çifti, hamile kadının bebeğinde teşhis konan amansız hastalık nedeniyle son derece mutsuzdur. İki detektif, kompleksli Goodman ve gölgesinden bile ürken Wilson evin gizemini çözmeyi deniyorlar. Ama Goodman eve adım atmayı bile reddederken, Wilson gördüğü hayalet yüzünden kendisini vuruyor ve ömür boyu sakat kalıyor.
Bu arada eşini kansere yeni teslim etmiş kadın polis Mulldoon, küçük kızıyla birlikte yeni bir hayata başlamak istiyor. Ve bula bula burayı buluyor!…
O sırada evde yeni bir aile yaşamaktadır: yaşlı Matheson’lar. Ve evin hanımı ölmek üzeredir. Onun acı çekmek yerine ötanaziyle kendini öldürmesi en iyi çözümdür. Bunun için de konunun uzmanı Lorna Moody hanım çağrılır. Ama evin içine yerleşmiş lanet henüz bitmemiştir. Ve hayaletlerin gitmeye niyeti yoktur.
Bu kısa (olmasına çalıştığım) özet bile filmin / konunun ne kadar karmaşık olduğunu göstermeye yeter sanırım. Buna dediğim gibi kronoloji (olayları sırasına göre anlatma) kaygısından vazgeçilmesi eklenince, şöyle bir durum ortaya çıkıyor: birçok sahne kendi içinde yeterince ürkünç ve görsel olarak da doyurucu. Ama mantıksal bir çerçeve içine ve akılla izlenebilecek bir entrikaya oturmadığı için, gerçek anlamda tatmin etmiyor. O olumsuz eleştiriler sanırım en çok bu yüzden…
Böylece aslında ilginç olabilecek film, kimileri için yorucu bir deneyim olup çıkıyor. Dolayısıyla, hemen yalnızca türün iflah olmaz tutkunları için…
(19 Şubat 2020)
Atilla Dorsay