İlk Aşk (Yönetmen: Takashi Miike)

Takashi Miike’nin yönettiği ve Masayuki Deal, Mami Fujioka, Sakurako Konishi ile Masataka Kubota’nın oynadığı İlk Aşk (Hatsukoi – First Love), 13 Mart 2020’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Prodüksiyon tarafından vizyona çıkarıldı.
Tek bir gece boyunca başkent Tokyo’da geçen filmde, beyin tümörü teşhisi konulan bahtsız bir boksör, masum bir telekıza âşık olur. Ama kötü adamlar tabii ki peşlerini bırakmaz. Mafya ve kara film öğeleri, şiddet, romantizm ve komik sekanslarla dolu bu amansız “ucuz roman” akıl almaz cinayetler, hayaletler, animasyon bölümlerle çok hareketli, çok eğlenceli ve çok kanlı özel bir filme dönüşüyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Korkut Akın Yazıyor

İlk Aşk (Yönetmen: Takashi Miike) yazısına devam et

Kapadokya Film Festivali’nden Kısa Filmcilere Büyük Destek

Nevşehir Belediyesi tarafından bu yıl 29 Mayıs – 03 Haziran tarihleri arasında düzenlenecek Kapadokya Film Festivali, ilk yılında kısa filmcilere önemli destekler verecek. Finalist filmlere telif ödenecek, 3 kısa film projesi ise 15’er bin TL değerindeki TRT Kısa Film Yapım Desteği ile ödüllendirilecek. Festivalin Ulusal Kısa Metraj Film Yarışması bölümünde 8 film ödül için yarışacak. En iyi kısa filme 7.000 TL, ikinci kısa filme 5.000 TL, üçüncü kısa filme ise 3.000 TL para ödülünün verileceği festivalde ödül alamayan 5 filme de 1.000’er TL gösterim telifi ödenecek.

Kapadokya Film Festivali’nden Kısa Filmcilere Büyük Destek yazısına devam et

Varolmanın Dayanılmaz Hüznü

Eylül ayında If Bağımsız Filmler Festivali’nde izlediğim ve 2019 yılının en iyi filmleri listeme dahil etmiş olduğum ‘Sonsuzluk Üzerine / Om det Oändliga’, sinemalarımızdaki gösterimini sürdürüyor. İsveçli bilge sinemacıyı ‘Yaşayanlar’ üçlemesiyle tanıyor ve seviyoruz. 2000 yılında ‘İkinci Kattan Şarkılar’ ile başlayan macera, Venedik Film Festivali’nde en iyi film seçilen ‘İnsanları Seyreden Güvercin’ ile tamamlanmıştı.

İnsanoğlunun kırılganlığını resmetmeye kaldığı yerden devam ediyor usta sinemacı. Tüm zalimliği yanında muhteşem güzelliği ve coşkusu ile gündelik hayatı betimlemeyi sürdürüyor, varoluşun temelinde yatan hüznü, insanoğluna özgü melankoliyi absürd bir mizah ve şakaya bulayarak anlatıyor.

Andersson’un kamerası yine sabit. Birbirini takip eden soluk renkli tablolardan oluşan kendine özgü mizanseni yine çok etkileyici. Kariyerinde ilk kez dış ses kullanmış bu filminde. Yeniden hatmettiği ‘Binbir Gece Masalları’nın etkisiyle kendi Şehrazat’ını dış ses olarak perdeye taşımayı düşünmüş. İnfazını geciktirmek için öfkeli krala geceler boyu sonu gelmek bilmeyen hikâyeler anlatmasına paralel olarak, izleyicinin filmin asla sona ermeyeceği hissiyatına kapılmasını istemiş. Filmin adı buradan geliyor.

Klasik masallardan yola çıkarak 32 tabloda insanlık hikâyesini anlatıyor Andersson. Yağmur altında doğum günü partisine götürdüğü şefkatle küçük kızının ayakkabısını bağlayan babayı izliyoruz bir bölümde. Kontrast bir sahnede, kendi elleriyle hayatına son verdiği kızını kucağında taşıyan babanın çaresiz vahşetine ve onu izleyen aile fertlerinin korku yüklü çaresizliklerine tanıklık ediyoruz. Savaşta oğullarını kaybetmiş anne babanın onun mezar yerini güzelleştirme gayretlerine tanıklık ediyoruz başka bir sahnede.

Bir önceki filminde ülkesinin zalim sömürgeci geçmişini dile getirmiş olan sinemacının Andersson’un tarihle hesaplaşması sürüyor. Gamalı haçıyla Hitler beliriveriyor aniden. Bozguna uğramış bir ordunun, kar fırtınası altında esir kampına götürülüşüne tanık oluyoruz. İnfaz edilecek olan mahkûmun elleri direğe bağlanırken, adam hayatı için yalvarıyor.

Ancak, hüznün olduğu yerde umut ve yaşam coşkusu da yeşermek durumundadır. İnancıyla birlikte sesini de kaybetmiş olan papaz kendini bir psikiyatr muayenehanesinde buluyor. Lakin doktorun hastasının derdini uzun uzadıya dinleyecek vakti yoktur, eve dönüş otobüsüne yetişmek durumundadır. Gençliğin enerjisi her zaman büyülemiştir İsveçli sinemacıyı. Bisikletli yeni yetmelerin enerjik sokak dansları çevredeki donuk hayatları da etkisi altına alacaktır. Henüz sevdalanmamış bir genç adam, aradığı aşkın peşinde yollardadır.

Evet, tüm varoluş hüznüne rağmen hayat yaşanılası bir süreçtir. Bar sahnesindeki adamın söylediği gibi ‘fantastik değil midir herşey?’. Genç bir çiftin yatak odalarında sohbetine kulak veriyoruz daha sonra. Sonsuzluk kavramı üzerine sohbet ediyorlar. Oğlan: ‘Termodinamik yasalarına göre her birimiz birer enerji değil miyiz ve milyonlarca yıl sonra enerjilerimizin başka bir formda karşılaşması mümkün değil mi, sen patates ben domates olarak örneğin? ’Kız cevap veriyor: ‘Ben domates olmayı tercih ederim’.

(04 Mart 2020)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Kraliçe Lear Filmi Özel Gösterimi Kadıköy’de

Kadıköy Belediyesi, ulusal ve uluslararası birçok festivalde gösterilen ve ödüller alan, yönetmenliğini Pelin Esmer’in yaptığı Kraliçe Lear filminin özel gösterimine ev sahipliği yapıyor. Caddebostan Kültür Merkezi’nde 02 Mart 2020 Pazartesi günü saat 20:00’de gerçekleşecek ücretsiz gösterime yönetmen Pelin Esmer’le birlikte yapımcı Dilde Mahalli ve Arslanköylü tiyatrocu kadınlar da katılacak. Kraliçe Lear filmi, Mersin Arslanköylü kadınlardan oluşan bir tiyatro grubunun Toroslar’da çıktığı bir aylık turneyi ve yol esnasında Shakespeare’in Kral Lear oyununun ücra dağ köylerinde yavaş yavaş Kraliçe Lear’e dönüşmesini konu alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Kraliçe Lear Filmi Özel Gösterimi Kadıköy’de yazısına devam et

Karşınızda Tomris Filmi Afişi

Nisan ayında vizyona girecek Tomris filminin afişi yayınlandı. Afişte, güçlü lider Tomris Hatun, komuta ettiği ordusunun başında savaşa giderken görülüyor. Annesi doğumda ölünce Tomris’i babası büyütür. M.Ö. 6. yüzyılda her kız çocuğu gibi savaşma becerilerinin gelişmesi sağlanırken büyüdüğünde iki eliyle de ok atıp kılıç kullanabilme becerisine sahip olur. Savaşma becerilerine güçlü kişiliğini ve zekâsını da ekleyen Tomris, bilge bir kadın lider oldu. Halkının bağımsızlığı için mücadele etti, hasımlarını geri püskürtmekle kalmadı, Orta Asya’da Türk devletlerini bir araya getirdi. Üstelik bunu, devrinin en güçlü imparatorluğu olan Persleri yenerek yaptı.