Ferhan Baran Yazıyor: Colette Yeteneğini ve Cinselliğini Keşfediyor

ulianne Moore’un Oscarlı yorumuyla belleklerde yer etmiş ‘Beni Unutma / Still Alice’ filminin yaratıcılarından Wash Westmoreland, Fransız edebiyatının en ünlü kadın yazarı Colette’in yükseliş hikâyesini beyazperdeye taşırken, 19.yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başları ‘Belle Epoque Paris’inin dünyayı dönüştürücü ikliminden ilgiye değer bir panoramaya imza atıyor. Tam adıyla Sidonie-Gabrielle Colette’i Burgonya kırsalındaki sakin … Devamı… »

Ferhan Baran Yazıyor: Amerika’nın Tüm Yabanıl Kuşları

Bafta ödüllü belgeselci yazar yönetmen Bart Layton’ın son filmi ‘Amerikan Soygunu / American Animals’, özgün adını Charles Darwin’in ‘Türlerin Kökeni’nde ifade ettiği üzere, nesiller boyu dış dünyadan Kentucky’nin derin ve girintili mağaralarına yerleşmiş ‘Amerikan Hayvanları’ndan alıyor. Türkçe adının seyirci çekmeye yönelik olduğu malûm. Ancak filmin 2004 yılında Amerika’da gerçekleşmiş en tuhaf soygun girişimlerinden … Devamı… »

Gaip

Vecihi Ener’in yönettiği ve Aziz Özuysal, Emel Sertel, Mecit Ekinci ile Ayça Çeçen’in oynadığı Gaip, 26 Temmuz 2019’da Blackwell Distribution dağıtımıyla Hezer Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
Issız bir orman bölgesinde eski bir otele kafa dinlemeye gelen bir grup tatilci arasında bir arkadaş grubu, iki kız kardeş, iki evli çift, birkaç da istenmeyen vardır. Arkadaş grubundan Taner, define aramaya meraklı biridir, buraya gelmesinin tek amacı vardır bir define bulmak ve bir gizemi çözmek. Gruptaki iki kız kardeşin amacı ise farklıdır. Yıllar önce burada şehit düşüp rüyalarına giren dedelerini huzura kavuşturmak istemektedirler.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Instagram
  • Fragman
  • IMDb

Freedom

Jan Speckenbach’ın yönettiği ve Johanna Wokalek, Hans Jochen Wagner, Ricky Watson ile Andrea Szabova’nın oynadığı Freedom (Freiheit), önümüzdeki aylarda ????? dağıtımıyla Ela Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
Nora kocası gibi başarılı bir avukattır. Bir kız, bir erkek iki çocukları olan çiftin görünürde büyük bir sorunları yoktur. Ama Nora bir gece hava almak için sokağa çıkar, sabaha kadar boş sokaklarda dolanır. Ertesi gün başka bir ülkede, Slovakya’dadır. Başarılı bir avukat olan Nora bu dilini bilmediği ülkede otelde temizlikçilik yapmaya başlar. Saçını kısa kestirir, genç kıyafetleri, deri ceketler giyer, kendine yeni arkadaşlar edinir. Kocası Philip, birden bire ortadan kaybolan eşini bulmak için her yola başvuracaktır.

Kod Adı: Hummingbird

Kim Nguyen’in yönettiği ve Jesse Eisenberg, Alexander Skarsgard, Salma Hayek ile Michael Mando’nun oynadığı Kod Adı: Hummingbird (The Hummingbird Project), 26 Temmuz 2019’da CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla BG Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, New York’lu kuzenler Vincent ve Anton’un Borsa başta olmak üzere Bitcoin, Kripto Para ve tüm bankacılık sistemlerini ele geçirebilecek yüksek frekans ticaretinden yararlanıp milyarder olmaya çalışmalarını konu alıyor. Kansas ve New Jersey arasında bir fiber optik hattı döşeyerek sistemi ele geçirmeye çalışan Vincent ve Anton’un macerası, patronlarının peşlerine düşmesiyle kontrolden çıkıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Aşk Tesadüfleri Sever 2

Ömer Faruk Sorak ile İpek Sorak’ın yönettiği ve Nesrin Cavadzade, Yiğit Kirazcı, Elif Doğan ile Aytaç Şaşmaz’ın oynadığı Aşk Tesadüfleri Sever 2, 31 Ocak 2020′de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Hüzzam Films – Böcek Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Aşk Tesadüfleri Sever 2, tesadüflerle örülü unutulmaz bir aşk hikâyesiyle sinema seyircisiyle buluşmaya hazırlanıyor. Gerçek bir yaşam öyküsüne dayanan film, geçmişin aşklarını günümüz ilişkileriyle karşılaştırırken sinemaseverleri 1960’lardan günümüze uzanan romantik bir yolculuğa çıkaracak. Film bir kez daha hayatta yaşanan tesadüflerin aşka hizmet edişini beyazperdeye getirecek.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb

Aşk Tesadüfleri Sever 2 yazısına devam et

Tek İstediğim Bana Acımanız

Yunan sinemacı Babis Makridis imzalı ‘Oiktos’ (Acıma) bizde ‘Zavallı’ adıyla gösterime girdi. (Tuhaf) Yunan Dalgası olarak adlandırılan akımın izini süren bu ikinci uzun metrajını, uzun yıllar Yorgos Lanthimos ile çalışmış senaryo yazarı Efthymis Filippou ile birlikte kaleme almış.

Film, açılan garaj kapısından perdeyi kaplayan uçsuz bucaksız masmavi bir gökyüzü ve deniz manzarasıyla başlıyor. Denize karşı lüks apartman dairesinin yatak odasına dönüyoruz daha sonra. Ana karakterimiz yatağın ucuna çökmüş hüngür hüngür ağlamaktadır. Adını bilmediğimiz orta yaşlı adam ergenlik çağındaki oğluyla birlikte yaşamaktadır. Evin annesi, ayrıntıları açıklanmayan ölümcül bir kaza sonucu komaya girmiştir. Adam dertlidir, kederlidir. Sabahları portakallı kek yaparak acılarına ortak olma çalışan komşu kadın, eşiyle birlikte karısının iyileşmesi için dua ettiklerini dile getiren kuru temizlemeci ya da annesinden kalan haçlı kolyeyi patronuna armağan eden sadık sekreteri, adamı teselli etmek için didinir durur. ‘O olmadan hiçbir şeyle başa çıkamam’ diyen adamın eşine derinden bağlılığını bizler de hissederiz. Başkaları tarafından acınma duygusunun adamın bağımlılığı haline geldiğini fark ederiz daha sonra.

Yaşadığı kâbusun kendisine kazandırdığı başkalarının merhamet duygusundan mutludur adam. Ta ki, karısı sürpriz bir biçimde komadan çıkıp hayata dönene kadar. Evde herşey normale dönmüş gibidir. Piyanist genç çocuk Mozart sonatının uçarı allegro bölümünü dilediği gibi çalabilecektir artık. Lakin, insanların ona acımayı bırakmalarıyla birlikte, adam için mutsuz günler başlamıştır. Büyük bir haz aldığı başkalarının merhamet duygusunu geri ister. İnsanların ona acımamasının sorumluluğunu kendinde arar. ‘Daha trajik bir şey dikkatlerini çekmiş olmalı’ diye düşünür. Oğlunun başarılı adımlarından rahatsız olur. Piyanonun tellerini tahrip etmek yetmeyecektir. Gelecek tüm mutlu zamanların önünü kesmek için pes etmeden daha kökten kararlar alma zamanı gelmiştir.

Yönetmen Makridis’i 31. İstanbul Film Festivali’nde gösterilmiş 2012 yapımı ilk uzun metrajı ‘L’ ile tanımıştık. Bu ilk film, 40’lı yaşlarda sıradan bir sürücünün, hayatını vakfettiği işinden olması ve bunun getirdiği hayal kırıklığı ve kimlik arayışı doğrultusunda şiddet yanlısı bir motorcu çeteye dahil olmasını deneysel ve gerçeküstücü bir üslup ile ele alır. ‘Zavallı’nın aynı yaşlardaki avukatı, orta üst sınıftan, yetenekli oğlu, (filmin önemli figürlerinden biri olan) sevimli köpeği ile imrenilecek bir villa dairede yaşayan, babadan zengin hali vakti yerinde bir karakter. Bir de onu içten içe kemiren doyurulmamış ‘hüzün’ duygusu olmasa.

Makridis karakterin dünyasına zıt bir atmosfer yaratmış. Gökyüzünün güneşli, çarşaf gibi denizde yelkenlilerin sakince süzüldüğü huzurlu dünya, orta yaşlı adamın ruhuyla tezat teşkil ediyor. Başroldeki Yannis Drakopoulos’tan, çoğunlukla statik bir kamera önünde sessiz, Keatonvari tarzda donuk bir oyun istenmiş. Bu sükunet içinde beliren kara bulutlar ise, anlatıya eşlik eden klasik korallerin fırtınalı kreşendolarıyla dile geliyor. Beethoven 9. Senfoni ve Mozart Requiem’den ‘Dies Irae’ bölümleri ana karakterin iç dünyasını simgeleyen ezgiler. Yas bölümlerine ise Mozart’ın ölüm döşeğinde tamamlamadan bıraktığı ünlü ‘Lacrymosa’sı ve Arvo Pärt ezgileri eşlik ediyor.

Ana karakterin, sakin yelkenlilerin sessizce süzüldüğü güneşli okyanus manzaralı devasa tabloyu asılı olduğu yerden indirip, yerine kara kalem, fırtınalı denizde alabora olmakta olan geminin resmini asması, ana karakterin içindeki çatışmayı ilan ettiğini ve isyanını gözler önüne serişini ifade eden güzel bir sahne olarak özellikle dikkat çekiyor.

Bir söyleşisinde Makridis’in de ifade ettiği gibi ‘dünyada herkes mutlu olmak istiyor’. Başlarına ne gelirse gelsin, sonunda iyi birşeyler olacağına inanmak istiyor her insan. Farklı duygular karmaşası içinde yol alan filmini de hepimizi rahatlatacak bir sonla bitiriyor. İzleyince sizler de mutlu ayrılacaksınız salondan.

(22 Temmuz 2019)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Gloria’nın Eski Tadı Yok

Şilili yönetmen Sebastián Lelio 2013 yapımı ‘Gloria’ ile benzersiz bir kadın portresi armağan etmişti sinema dünyasına. Aynı yıl Berlin Film Şenliği’nden üç ödülle dönmüş film, kadın özgürlüğü ve onun da ötesinde bireysel özgürlüğün manifestosu olarak ışıl ışıl parıldayan bir çalışma, yönetmenin kendi ifadesiyle ‘izleyicinin doğrudan bedeninde hissedeceği’ bir filmdir.

Ülkesinin önde gelen tiyatro oyuncularından Paulina Garcia’nın Berlinale en iyi kadın oyuncu ödüllü performansı sinemaseverlerin belleğinde yer etmiştir. Amerikalı tanınmış oyuncu Julianne Moore, hikayeden ve resmettiği kadın karakterden fazlasıyla etkilenmiş olacak ki, daha aradan sadece 5 yıl geçmişken, Lelio’ya filmin Amerikan yeniden çevirimini teklif etmiş. Genç yönetmen de Hollywood ilişkilerini gözeterek bu teklifi kabul etmiş. Sonucu bu hafta sinemalarda izliyoruz.

‘Gloria Bell’ adını almış olan yeniden çevirim özgün yapımın sahne sahne Amerikan yaşam tarzına uyarlanmış hali. Orta sınıfa mensup, ellisini devirmiş kadına bu defa Moore can veriyor. Onun da yetişkin oğlu yeni doğmuş oğluna annesi uzaklardayken bakmakla meşgul. İsveçli sörfçü sevgilisinden hamile kızı, adamın yanına taşınma hazırlıkları içinde. Eski kocası da genç bir kadınla evlenmiş. Sosyal bir kadın Gloria. Eğlenmeyi, dans etmeyi seven, ilerlemiş yaşına ve yalnızlığına rağmen köşesine çekilmeye hiç niyetli olmayan hayat dolu bir kadın. İkinci bahar özlemi içindeki orta yaşlı denizci ile tanışıyor bir dans kulübünde. Ancak adamın sona ermiş mutsuz evliliğinin gölgesi ve hala baba eline bakan iki yetişin kızın sorumluluğu, çiftin birlikteliğini engelleyecektir.

Kağıt üzerinde iyi çalışan bu hikaye, Amerikan versiyonunda filmin lehine işlemiyor ne yazık ki. Moore bildik hantal rollerinin bir tekrarıyla Garcia’nın yaşam arsızlığını, bitmez tükenmez enerjisini aktaramıyor izleyiciye. Keza, Claudio Bertoni’nin ‘İntihar Düşüncesindeki Genç Kadın Hakkında’ dizelerini özgün filmden farklı olarak İngilizce çevirisiyle dillendiren John Turturro’nun eski denizci, yeni eğlence parkı işletmecisi Arnold’u, Şilili kıdemli aktör Sergio Hernández’in kırılgan Rodolfo yorumunun yanına yaklaşamamış. Dolayısıyla, yetmişler sonunda Umberto Tozzi’nin meşhur ettiği, daha sonra Laura Brannigan’dan İngilizce sözlerle dinlediğimiz filmin ilham şarkısı ‘Gloria’, seksenler kuşağının anılarını tazeleyen coşkulu melodik yapısı ve isyankar sözleriyle bu defa etkileyici değil.

Sözün kısası, ‘Gloria Bell’, köklerinden ve politik altyapısından koparılmış, enerjisi alınmış gereksiz bir yeniden çevirim. Özgün filmi izlemeyenler ve Julianne Moore sevenler filmden belli ölçüde bir tat alabilir belki ama Paulina Garcia’nın yorumunu izlemiş olanlar için kocaman bir can sıkıntısı ‘Gloria Bell’.

(21 Temmuz 2019)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Parkan Özturan’ı Kaybettik

Tiyatro, dizi ve sinema oyuncusu Parkan Özturan, 14 Temmuz 2019 Pazar günü hayatını kaybetti. 1960 yılında doğan Özturan, Ferhan Şensoy Tiyatrosu’nda profesyonel oyunculuğa başladı. Kahraman Bakkal Süpermarket’e Karşı, Fırıncı Şükrü Deli Vahab ve Ötekiler, Çok Tuhaf Soruşturma, İstanbul’u Satıyorum gibi oyunlarda rol aldı. Birçok TV dizisinde ve Karışık Pizza, Hiçbiryerde, Pardon, 7 Avlu, Çakal adlı sinema filmlerinde oynayan Özturan’ın cenazesi, 15 Temmuz Pazartesi günü Maltepe Merkez Camii’nde kılınacak cenaze namazı sonrasında toprağa verilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Şişli’de Açık Hava Sinema Gösterimleri Başlıyor

Son dönemde gösterime giren ve sinemaseverler tarafından beğeniyle karşılanan filmler ile Türk Sineması’nın eskimeyen filmleri Şişli’nin parklarını ve sokaklarını renklendirecek. Şişlililer, gösterimler esnasında çekirdeklerini ve mısırlarını yerken, eski günlere geri dönecek ve nostaljik yaz sinemasının keyfine varacak. 16 Temmuz’da başlayacak açık hava sineması halka açık ve ücretsiz gerçekleşecek. Her gün bir mahallede gösterilecek filmler saat 21:00’de başlayacak.

Şişli’de Açık Hava Sinema Gösterimleri Başlıyor yazısına devam et

Ölü Yatırım ile Kari̇yer Sıçraması

Ölü Yatırım’ın senaristi Serkan Dağlı, daha önce 2016 yapımı Müthiş Bir Film ile dikkatleri üzerine çekmişti. Dağlı, hem senaryosunu yazdığı hem de başrolünde yer aldığı Ölü Yatırım ile kariyerinde sıçrama yaparak önemli bir basamak daha çıktı. Ölü Yatırım ile senaristliğinin yanına oyunculuğunu da ekleyen Serkan Dağlı, filmde başına gelmedik kalmayan Ferit karakterini canlandırdı. Neslihan Yıldız Alak’ın yönettiği Ölü Yatırım’da Serkan Dağlı’ya başrollerde Anıl Çelik, Öykü Çelik, Köksal Engür, Ceren Kaplakarslan ve Nursel Köse eşlik etti. Gösterime 02 Ağustos’ta girecek olan film, aksiyon sahneleriyle bezeli komedi filmi olarak sinemasever izleyicilere çok keyifli saatler yaşatacak.

Korkut Akın Yazıyor: Küresel İklim Değişikliğiyle Karşı Karşıya…

Çok uzun zamandır ne yazlar tam yaz ne kışlar ne tam kış… baharları unuttuk bile. Bunun temelinde yatan; küresel iklim değişikliği… Kutuplarda buzullar eriyor. Ya hiç yağmur yağmıyor kuraklık oluyor ya da aşırı yağışla sel insan yaşamını tehdit ediyor. Bu, sadece belli bir coğrafyada değil, bütün dünyada yaşanan bir gerçek. Türkiye’de de hepimizi şaşırtan iklim olayları yaşanıyor. Sadece uzmanları beklemeyip elimizden geldiğince, biraz özen … Devamı… »

Korkut Akın Yazıyor: Gerçekten Gerçek Bir Soygun

Hemen her gencin aklından kolay ve kestirme yoldan başarıya (buradaki başarı sadece para ve stressiz yaşam) geçer. Kimi sahtekârlık yapmayı, kimi banka soymayı düşünür… kimi de zengin birinin kızı/oğluyla evlenip kurtulmayı… Bu kez, gençler yaşı geçkin, yalnız bir kişiye emanet edilmiş nadir eserlerin sergilendiği kütüphaneyi soymayı plânlıyorlar. Dışarıdan bakıldığı gibi kolay olmayan, ince ayrıntıların da titizlikle düşünülmesi … Devamı… »