Gülten Taranç, Senin Yüzünden Diyor

Filmlerine yaptığı soundtracklerle müzik kariyerine başlayan Gülten Taranç’ın söz ve müziğini yazdığı, klip yönetmenliğini üstlendiği ve rol aldığı 3. teklisi Senin Yüzünden dijital platformlarda yayına girdi. Taranç; kadın bedenine yüklenen estetik anlam ve algıları değiştirmek istediğini söylüyor ve yapmak istediği şeyin ‘beden olumlaması’ olduğunun altını çiziyor. Taranç şu sıralar ikinci filmi 12’ye 5 Kala’nın hazırlıklarıyla uğraşıyor.

Gülten Taranç, Senin Yüzünden Diyor yazısına devam et

Köpekleşmek Nereye Kadar

Dünya prömiyerini 71. Cannes Film Festivali’nde yapmış olan ‘Dogman’ tipik bir Matteo Garrone filmi. Yine Cannes’da beğeniyle karşılanmış 2008 yapımı ödüllü ‘Gomorra’da mafya ve şiddet sarmalını ele almış olan sinemacı, bizde vizyona gelmeyen bir önceki yapıtı ‘Masalların Masalı / Il Racconto dei Racconti’de mitolojik hükümranların karanlık öykülerini perdeye taşımıştı.

Gerçeküstücü sularda gezinen karanlık öyküler anlatmayı seven Garrone, ‘Dogman’de tahakküm ve şiddetin izlerini küçük bir kıyı kasabasında arıyor. 1980 başlarında İtalya’yı sallamış gerçek bir cinai vakadan yola çıktığı halde, hikâyesini gerçeküstücü sularda gezinen bir peri masalına dönüştürmeyi başarıyor.

Filmin ana karakteri ufak tefek bir köpek bakıcısı. Kasaba sakinlerinin sevgisini hem sempatikliği hem de torbacı olarak verdiği hizmetiyle kazanmış olan Marcello’nun köpekleri ve küçük kızıyla kurduğu huzurlu dünyası, mahallenin belalısı, kokainman eski boksör Simone ile yakınlığı ve O’nun kanunsuz taleplerine hayır diyemeyişi yüzünden alt üst oluyor.

Küçük adam ile muktedir efendisinin bir Ezop masalını andıran hikâyesini kafasında bir western olarak tasarladığını ifade ediyor Garrone bir söyleşisinde. Daha önce başka filmlerinde de yer verdiği İtalya’nın güney ucunda yer alan ıssız sahil kasabası ‘Villaggio Coppola’yı mekân olarak seçişi bu yüzden. Kanunsuzluğun ve şiddetin kolaylıkla zemin bulabileceği bu sınır bölgesinde bir topluluğun üyesi olmak, saygı ve sevgi görmek çok çok önemli. Belalı Simone ile gönülsüz işbirliği yüzünden üyesi olduğu küçük cemaat tarafından dışlanıyor Marcello. Çelimsiz sokak köpeğinin yırtıcı pitbull ile dostluğu kadar marazi bu tehlikeli yakınlaşma, O’nun hayatını alt üst edecek, O’nu şiddetin göbeğine çekerek derin bir yalnızlığa sürükleyecektir.

‘Dogman’ köpeklerin dünyasından yola çıkarak enfes bir alegoriyle insan tabiatını kurcalıyor. Güçlü bir koruyucuya sırtını dayamak suretiyle ayakta kalmaya çabalayan küçük adam portresi çizmeye soyunuyor. Köpekler gibi insanların da yalnız yaşayamayacağının altını çiziyor. Bir insanın hayatta kalabilmek için nereye kadar köpekleşebileceği sorusunu soruyor. Korku ile onurun insan ruhundaki ezeli çatışmasına ışık tutuyor. ‘Dogman’ mütevazi dükkanın adı olmakla kalmıyor, Marcello’nun şefkatle baktığı köpeklerle ne kadar benzeştiğini de ifade ediyor.

Usta görüntü yönetmeni Nicolaj Brüel’in, gittikçe sertleşen ve karanlıklaşan hikâyede ışıklandırma çalışması birinci sınıf. İlk yarıda güneşli bir sahil kasabasında gezinirken, ikinci bölümde gri bulutların, yağmurun rüzgarın, karanlık gecelerin ürpertisini duyumsuyoruz. Filmin en önemli kozu ise, Marcello’yu canlandıran ve ilk oyunculuk deneyiminde Cannes’dan en iyi erkek oyuncu ödülü ile dönen müthiş yetenek Marcello Fonte. Güney İtalya’nın ucundaki yoksul Cabiria’dan gelmiş olan Fonte, eski mahkumların tiyatro çalışmaları yaptığı bir sosyal merkezin bekçisi iken, ani bir kalp kriziyle hayatını kaybeden oyuncunun yerine sahneye çıkmış ve bu arada yapılan seçmelerde keşfedilmiş. Bu güzel filmi keşfetmek için ben de okuyucularımı sinemaya davet ediyorum.

(31 Ocak 2019)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

İpler Kimin Elinde?

İnternetle birlikte sosyalleşme denilen kavramın değişmesi gerektiği çok yıllar önce ileri sürülmüştü -ben de bunun üzerine o kadar çok yazdım ki, yinelemekten başka bir yol bulamıyorum- bir zamanlar çocuklar sokağa çıkardı, erişkinler kahveye gider, kadınlar gün yapardı… Tüm bunlarla hayata farklı bakış yakalar, kendilerince donanırlardı. Artık öyle değil… Bir yere gitmeniz gerekmiyor. Ekranın karşısında alışverişten eğitime, bilimsel çalışmalardan uzay araştırmalarına kadar her şeyi, hatta gezip görme ihtiyacını bile karşılayabiliyorsunuz. Sosyalleşme kavramı için herhalde uzmanlar çalışıyorlardır. Bu uzmanlar illa da bilim insanı olmak zorunda değil tabii. Sanatçılar da kendi alanlarında bu hususu irdeliyor, yeni bir “çıkış yolu” bulmaya çalışıyor.

Sinemanın farkı…

Yedinci sanat oluşu dolayısıyla diğer tüm plastik sanatları içinde barındıran sinema, bu açıdan, bu durumu en kolay ve derinlikli açıklayabilen önemli bir sanat. Sinemanın bu önemli, önemli olduğu kadar da belirleyici avantajı biz izleyicilere perdede birçok yeniliği izleme, daha da önemlisi üzerine düşünme fırsatı veriyor.

Birbirini tanımayan, ama zaman içinde birbirlerinin benzeri bir sorun yaşamış (mesela ölümden dönmek) altı insan bir oyuna başlar. Biri içine kapanık, biri hırslı, diğeri çekingen, öbürü karizmatik ve yakışıklı, biri kamyon şoförü yani yalnız, biri savaş görmüş, yaşamın gelgitleri arasından sıyrılabilmiş altı insan kapatıldıkları odadan kurtulmak için ipuçları bulmak, anahtarları açmak ve arkasındaki odadan da çıkabilmek zorundadırlar. İnanılmaz bir gerilim yaşanır daha ilk adımda. İnsan bu, kendi düşüncesinin doğru olduğuna inanır hep. Tabii ki “benim dediğim doğru”dur her zaman. Ama öyle olmuyor işte. Biri bulduğu ipucundan yola çıkıyor, diğeri ona destek olup kapıyı aralıyor… Dayanışma; odaların zorlaşması, ipuçlarının daha zor bulunması, kapıların daha güç açılmasıyla göz ardı ediliyor. “Benim dediğim doğrudur”dan “ben kurtulmalıyım”a ulaşıyor.

Odadan odaya…

Her odadan bir ipucu bulup çıkıyorsunuz ama sizi başka bir oda, buna da bağlı olarak başka bir soru(n), başka bir kilitli kapıbekliyor. Her bir oda farklı, biri bir ortaçağ dönemindeki derebeyi şatosunun salonu olarak dekore edilmiş, biri kitaplık, biri bilardo masası da bulunan bir bar, biri cehennem ateşi saçan fırın, biri kutuptan bir bahçe… Her bir oda, bir öncekini aratacak denli gerilim dolu, heyecanlandıran ve korkunç. Bir de hastane odası var… işte orası çok ilginç, çünkü karakterlerin geçmişini, oraya nereden ve neden geldiklerini öğreniyoruz. Bizim öğrenmemiz bir yana, asıl karakterler öğreniyor…

Kimden yanasınız…

İzleyici olarak oyuna katılanlardan birini ister istemez seçiyor ve tutuyorsunuz… Bir sözü, bir davranışı, bir görüşü sizi kendisine çekebiliyor, ama bir sonraki odada, bir sonraki ipucunu değerlendirmede ve/veya bencillik nedeniyle arkadaşını ölüme terk etmesi içinizde büyüyen o sevgiyi yok edebiliyor.

Gerilim asıl burada…

William Golding’in yazdığı sinemaya da uyarlanan “Sineklerin Tanrısı”nı hatırlar mısınız? Bir adaya düşen izci takımının psikolojik çatışmalarının vahşete dönüşmesi anlatılıyordu… Burada da kurtulmak için arkadaşını feda etmek zorunda hissediyor oyuna katılanlar. Nereye kadar feda edebilirsiniz arkadaşınızı, sıra size geldiğinde ne yaparsınız o zaman? Çok bilinmeyenli, çok seçenekli, çoktan seçmeli bir labirent. Tıpkı hayat gibi…

Peki, biz -filmde değil hayatın içinde yaşayanlar- ne demeliyiz? Kurtulmak yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!

(31 Ocak 2019)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Aslı Gibidir Filminin Galasına Ünlü Akını

Başrolünde Aslı İnandık’ın rol aldığı Aslı Gibidir filminin gala gösterimi 23 Ocak Çarşamba günü Levent Cinemaximum Kanyon Sineması’nda ünlü isimlerin katılımıyla gerçekleştirildi. Filmin oyuncuları Aslı İnandık, Toygan Avanoğlu, Ahmet Olgun Sünear, Nazlı Tosunoğlu, Ayten Uncuoğlu, Tuğçe Karabayır, Aslı Turanlı, Berkay Tulumbacı, yönetmen Ali Yorgancıoğlu ile birlikte kırmızı halıda basına poz verdi. Aslı Gibidir, 25 Ocak’ta sinemalarda gösterime giriyor.

Aslı Gibidir Filminin Galasına Ünlü Akını yazısına devam et

Leyla Gencer: La Diva Turca

İstanbul Kültür Sanat Vakfı, 20. yüzyılın en önemli opera sanatçıları arasında gösterilen Leyla Gencer’i 2018 yılında, Leyla Gencer Şan Yarışması’yla ve Primadonna ve Yalnızlık başlıklı sergiyle anmıştı. İKSV, bu defa bir belgesel ile Leyla Gencer’in anısını yaşatmaya devam ediyor. Gencer’i, kendisiyle tanışma ve çalışma fırsatı bulmuş sanatçılarla yapılan söyleşilerle daha yakından tanıma fırsatı sunan Leyla Gencer: La Diva Turca başlıklı belgeselin yapımcılığını, Leyla Gencer Arşivi’ni de bünyesinde bulunduran İKSV, yönetmenliğini ise Selçuk Metin üstleniyor. Belgesel film ulusal ve uluslararası film festivallerinde sinemaseverlerle buluşacak.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • IMDb
  • Filmi izlemek için tıklayınız.

Leyla Gencer: La Diva Turca yazısına devam et

Uluslararası İstanbul Film Festivali Eski Direktörü Hülya Uçansu, İstanbul Perspektifleri Söyleşi Serisi’nde

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (İPM) İstanbul’un kültür ve sanat hayatının şekillenmesinde etkin rol oynamış aktörlerle izleyicileri buluşturan İstanbul Perspektifleri Söyleşi Serisi’nin 4.sünde, 24 Ocak 2019 Perşembe günü İstanbul Film Festivali Eski Direktörü Hülya Uçansu ağırlanacak. Söyleşilerin amacı, İstanbul’un kültürel dokusunun 1980’lerden bu yana nasıl şekillendiğini ve dönüştüğünü özel hikâyeler üzerinden anlamlandırabilmeyi mümkün kılacak bir tartışma platformu yaratmak. Söyleşilerde; kentin kültürel dokusunun dönüşümü, mimarlık, görsel sanatlar, sanat piyasası, festival kültürü, sahne sanatları boyutlarını içeren farklı perspektiflerden ele alınıyor.

3. Sinema Kral ve Kraliçesi Yarışması

Bu yıl üçüncü kez gerçekleştirilecek Sinema Kral ve Kraliçesi Yarışması’nın hazırlıkları başladı. 09 Nisan Salı gecesi finali yapılacak olan yarışmanın Avrupa ve Azerbaycan elemeleri önümüzdeki günlerde düzenlenecek. Elemeleri yapacak olan jüri üyeleri Tamer Karadağlı, Wilma Elles, Salih Güney, Aslı Can, Avni Kütükoğlu, Ekin, Dilara Gülsün Meydancı, Edip Önder, Kasım Aksoy, Aylin Arasıl, Atilla Kaplakarslan ve Arif Işık’tan oluşuyor.

3. Sinema Kral ve Kraliçesi Yarışması yazısına devam et

SALT Galata’da Gösterim: Trablus’a Uçuş İptal

SALT Galata’da 30 Ocak Çarşamba günü saat 19:00’da Trablus’a Uçuş İptal (Tripoli Cancelled) adlı film gösteriliyor. Atina’da yer alan ve 2001’den bu yana kullanılmayan Ellinikon Havalimanı’nda geçen film, bu terk edilmiş tesiste on yıldır kendi başına yaşayan, kitap okuyan, eşine kimi hayal ürünü, kimi ümitsizlik dolu mektuplar yazarak günlerini geçiren bir adamın hikâyesini anlatıyor. Karakter buraya gönüllü olarak mı sığınmıştır, yoksa çok gizli bir tutsaklık mı yaşamaktadır, hiç kimse bilemez. Yönetmen Naeem Mohaiemen, pasaportunu kaybettiği için aynı havalimanında dokuz gün boyunca mahsur kalan babasının yaşadıklarından yola çıkmış.

SALT Galata’da Gösterim: Trablus’a Uçuş İptal yazısına devam et

SALT Beyoğlu’nda Makbul Tarihin Tutsakları Sergisi Açıldı

Bangladeş’li sanatçı ve tarihçi Naeem Mohaiemen’in Makbul Tarihin Tutsakları adlı sergisi, 23 Ocak’tan itibaren SALT Beyoğlu’nda açılıyor. Mohaiemen’in kültür kurumlarını ulus ötesi bir tarih kitabının sayfaları gibi kurgulama fikrine dayanan sergisi adını Bengalce’de “makbul tarih” anlamına gelen “shothik itihash” teriminden adını alıyor. Sanatçı, kayıp bir film kutusu, sansürlenmiş bir belge gibi ilgisiz detayları birbirine örerek toplumsal kayıp ve hüsran hikâyeleri anlatıyor.

SALT Beyoğlu’nda Makbul Tarihin Tutsakları Sergisi Açıldı yazısına devam et

Tuncer Çetinkaya Yazıyor: Creed II: Rocky Klişeler Diyarında

Rocky filmleri, popüler sinemada 70’lerin ikinci yarısını milat olarak kabul edecek olursak, ‘sinema ve propaganda’ ilişkisine dair ayrı bir parantez açmayı gerekli kılar. Kapitalist sistemde en alttakinin dahi bir gün gemisini kurtarabileceğinin somut işaretleriyle dolu ilk film, ideolojisini gayet ‘temiz’ biçimde yansıtır izleyicisine. Söz konusu beyaz kahraman, bir yandan işçi sınıfının içinde bulunduğu çıkışsız alanı başarıyla temsil ederken, diğer … Devamı… »

Adana’da Can Dostlar İzdihamı

BKM Film yapımı Can Dostlar’a Adana’da büyük ilgi gösterildi. Adanalılar, Can Dostlar’ı izlemek için Optimum Avm Avşar Sinemaları’nda gişeye akın etti. Saatler öncesinden gişede kuyruk oluşturan sinemaseverler, yönetmen Tuğçe Soysop, oyuncular Selim Bayraktar, Berat Efe Parlar, Esat Polat Güler, Eda Döğer, Dora Dalgıç, Alperen Efe Esmer, İkra Külahlıoğlu, İlknur Külahlıoğlu ve Duru Hoşver’i büyük bir ilgi ve sevgi gösterisiyle karşıladılar.

Adana’da Can Dostlar İzdihamı yazısına devam et

Ayrılık Şarkısı

Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):

1951 yılında başrolünü oynadığı “Avare” filmi ile ülkemizde ve dünyada yaygın olarak tanınmaya başlayan Hintli oyuncu Raj Kapoor ne kadar bereketli bir sinemacıymış. Seneler geçti, neredeyse hemen her filmde Kapoor soyadına rastlıyoruz. Sinemalarımızda Cuma günü vizyona giren son Hint filmi “Bajrangi Bharjaan: Sevginin Gücü”nde de iki Kapoor var. Birisi başrol oyuncusu Kareena Kapoor, diğeri yürütücü yapımcı Rajan Kapoor. Geçtiğimiz aylarda izlediğimiz “Dangal”ın başrol oyuncusu Aamir Khan da Kapoor’un yolundan gidiyor gibi. Khan soyadı da hemen her Hint filminde karşımıza çıkar oldu. “Bajrangi Bharjaan”ın yönetmeni ve senaristi Kabir Khan, başrol oyuncusu ve yapımcısı Salman Khan, yardımcı oyuncular Javed Ahamad Khan, Najeem Khan, yönetmen asistanı Inaar Amir Khan, kareograf Ahmed Khan. Bu arada “Bajrangi Bharjaan”ın yapımcısı Salman Khan Film’in logosunun ardında çalan müzik 20th Century Fox’un müziğini andırıyor. Bu benzetmeye iyi tarafından bakıp, taklit değil de Hint sinema endüstrisine Hollywood’a atfen Bollywood denmesine saygı gösterisi gibi algıladım. Paylaşımımın sonunda filmi çok sevdiğimi de belirteyim; hatta “Dangal”dan da daha iyi buldum. (18 Ağustos 2018)

Uzun bayram tatillerinin klasik paylaşımları başladı. Giderken “İstanbul’un karmaşasından kaçıyoruz, kafamızı dinleyeceğiz.” diyenler dönüşte muhtemelen “İstanbul sensiz olmuyor, sana kavuşuyoruz.” övgüleri yağdıracak. Dikkat edin, diğer şehirler için de hep öyle oluyor. Sanki giderken gücendirdikleri şehrin gönlünü aldıklarını sanıyorlar ama şehir kendini sevenleri ve sevmeyenleri biliyor. (19 Ağustos 2018)

Sinemamızın eski filmlerinin fotoğraflarının üzerine kabartma logo basarak internete koyan web sitelerinin sinemaseverlerin sevgisinden çok antipatisini kazandığı kanaatindeyim. (19 Ağustos 2018)

Milli Piyango bayiinden bilet alayım dedim, “Abi çekecek misin, makineden mi vereyim?” dedi. “Senin elinden çekmek daha keyifli oluyor.” dedim, çektim. “Yakında basılı biletleri de kaldırırlar, bizim dükkânlar da kapanır.” dedi hüzünlü hüzünlü. Oldu olacak bendeniz de meseleye nifak sokayım. Makineleri de kaldırın babasını satayım; işi mesajla halledin. “Şu no.ya mesaj atın, numara cebinize gelsin.” deyin, iş bitsin. Ne kâğıt ne baskı, ne makine masrafı var. Net, trink, keş para. Hâttâ daha ileri giderek numara bildirmeyi de sektir edin, doğrudan tek mesajla işi halledin. “Bilet parasını şu no.ya gönderin, kazanmadığınızı bildirelim.” deyin, olsun bitsin. (20 Ağustos 2018)

“Menekşe kokulu yarim, kime arz edeyim halim”i anlıyorum da “İstanbul’dan Üsküdar’a yol -nasıl- gider?” Türkü bestelendiğinde köprüler yok idi. (22 Ağustos 2018)

Ünlü tiyatro oyuncumuz ve seslendirme sanatçımız Toron Karacaoğlu hayatını kaybetti. Mekânı cennet olsun. Seslendirme konusunda özel bir konumu olan ve sinemada Cüneyt Arkın’ın sesi olarak bilinen sanatçı 1965 yılı yapımı “Sevgili Öğretmenim”de hem Tanju Gürsu’yu, hem de Gürel Ünlüsoy’u; 1966 yılı yapımı “Ayrılık Şarkısı”nda hem Cüneyt Arkın’ı hem de Zafer Önen’i; 1976 yılı yapımı “Sıralardaki Heyecanlar”da hem Kayhan Yıldızoğlu’nu hem de Zeki Sezer’i seslendirmiş. İlginç olan diğer bir özelliği de sinemamızın önde gelen seslendirme sanatçıları Abdurrahman Palay, Semih Sergen ve Metin Serezli’yi de rol aldıkları filmlerde seslendirmiş olması. Sinemamızda neredeyse sesini vermediği başrol oyuncusu kalmayan Toron Karacaoğlu’nun seslendirdiği tanınırlığı yüksek oyuncularımızı, haber için yaptığım araştırma sonucu listeledim; tek filmde seslendirdiği tanınmamış oyuncuları da eklersek muhtemelen seslendirdiği kişi sayısı bakımından Guinnes Rekorlar Kitabı’na girebilir. Allah rahmet eylesin: Abdurrahman Palay, Ahmet Mekin, Ali Şen, Asım Nipton, Atıf Kaptan, Atilla Ergün, Aydın Tezel, Ayhan Işık, Aykut Bora, Aytaç Arman, Aytekin Akkaya, Baki Tamer, Bilal İnci, Bülent Kayabaş, Bülent Oran, Cahit Irgat, Cem Erman, Cemil Şahbaz, Cenk Er, Cihangir Gaffari, Cüneyt Arkın, Demir Karahan, Doğan Tamer, Ediz Hun, Efgan Efekan, Ekrem Bora, Engin Çağlar, Engin İnal, Ercan Turgut, Erdo Vatan, Ergun Köknar, Erol Taş, Erol Tezeren, Eşref Kolçak, Ferdi Tayfur, Ferhan Şensoy, Fikret Hakan, Gökhan Güney, Göksel Arsoy, Gürel Ünlüsoy, Hakan Balamir, Hakkı Bulut, Hakkı Kıvanç, Haluk Kurdoğlu, Hamit Yıldırım, Hayati Hamzaoğlu, Hulusi Kentmen, Hüseyin Baradan, Hüseyin Kutman, Hüseyin Peyda, İzzet Günay, Kadir İnanır, Kadir Savun, Kartal Tibet, Kayhan Yıldızoğlu, Kenan Pars, Kerem Güney, Kuzey Vargın, Mahmut Hekimoğlu, Mesut Engin, Metin Serezli, Muammer Gözalan, Murat Soydan, Muzaffer Tema, Muzaffer Yenen, Müslüm Gürses, Nihat Ziyalan, Nuri Sesigüzel, Oktar Durukan, Orçun Sonat, Orhan Elmas, Orhan Gencebay, Orhan Günşiray, Önder Somer, Özdemir Han, Özden Çelik, Raik Alnıaçık, Reha Yurdakul, Sadettin Erbil, Salih Güney, Saltuk Kaplangı, Sami Tunç, Samim Meriç, Semih Sergen, Serdar Gökhan, Sertan Acar, Suphi Tekniker, Süha Doğan, Süleyman Turan, Sümer Tilmaç, Talat Artemel, Tamer Yiğit, Tanju Gürsu, Tanju Şarman, Tarık Akan, Tufan Giray, Tugay Toksöz, Tunç Okan, Turan Seyfioğlu, Turgut Boralı, Turgut Özatay, Uğur Güçlü, Ümit Tokcan, Ünsal Emre, Yalçın Gülhan, Yavuz Selekman, Yıldıray Çınar, Yıldırım Gencer, Yılmaz Duru, Yılmaz Güney, Yılmaz Köksal, Yusuf Sezgin, Yüksel Gözen, Zafer Önen, Zeki Tüney. (23 Ağustos 2018)

Çok kişi bilmez, sinemada 35 mm film döneminin sona ermesiyle birlikte, İstanbul’da tek kişinin yaptığı bir meslek de kayboldu gitti. O kendini bilir, arkadaşın biri film dağıtım şirketlerinin yönlendirmesiyle Cuma günü sabahı, küçük kamyonetine o sinemada gösterimi biten filmlerin 35 mm.lik kutularını yükler, programına yeni alan sinemaya götürür teslim ederdi. O hafta değişen film sayısı az ise bu işi motosikleti ile sürdürür, ilk matine başlamadan film kutularını diğer sinemaya ulaştırırdı. Hürriyet’in kulakları çınlasın. (Bu arkadaşın adı Hürriyet idi, çok kişi bilmez.) (23 Ağustos 2018)

Bugün fark ettim ki meğer ben Mücap Ofluoğlu ile Toron Karacaoğlu’nu hep karıştırıyormuşum. İkisinin de mekânı cennet olsun. (23 Ağustos 2018)

Saatler onu gösteriyormuş. Kim bu on? Niye saatler hep onu gösteriyor? (24 Ağustos 2018)

(30 Ocak 2019)

Sadi Çilingir

sadicilingir@sadibey.com

Dogman

Matteo Garrone’nin yönettiği ve Marcello Fonte, Edoardo Pesce, Nunzia Schiano ile Adamo Dionisi’nin oynadığı Dogman, 01 Şubat 2019’da Filmartı Film dağıtımıyla Filmartı Film tarafından vizyona çıkarıldı.
İyiyle kötü arasında sıkışmış, onurunu kazanmak isterken bir adamın öyküsü. Mahallesinde sevilen, kendine yetecek kadar mütevazi bir hayat yaşayan ve tek amacı iyi bir baba olmak olan Marcello, bir köpek kuaförüdür. Boşandığı için kızını istediği kadar göremese de birlikteyken hayatı dolu dolu mutlu yaşarlar. Ancak çocukluk arkadaşı eski boksör Simone’nin hapisten çıktıktan sonra mahalleye dönmesiyle, Marcello dahil herkesin huzuru kaçar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Dogman yazısına devam et