“Güzel atlar” herkes gibi bende de Kapadokya’yı çağrıştırıyor… Uçsuz bucaksız bir alanda dörtnala, yelelerini savurarak koşan atları, hele mevsim baharsa, gelincikler de salınıyorsa… O güzel atlar baharın, rüzgar gibi geçmenin coşkusunu veriyorsa, sonsuza uğurladıklarımızı niye bindiriyoruz… Bilmiyorum.
Güzel insanlar…
Atillâ Dorsay’ın “o güzel atlarına, güzel insanlar binip gitmişler” sadece… Kırk kişi üzerine yazdıklarını toplamış, düzeltiyorum, yeniden yazmış Dorsay. 1966’dan bu yana sinema yazarı olması dolayısıyla kuşkusuz sinemacılar önde. Ancak her biriyle birlikte gerek yazıda gerek sizin zihninizde gerekse duyduklarınız üzerinden diğerleri de yer alıyor. On üç yönetmen, on üç oyuncu, on üç damgasını vuranları buluşturmuş yazar, bir de -aslında o da aralarında olmalıydı, ama nedense ayırmış- gençlik arkadaşı… Aradan sıyrılan ise, ilginçtir soyadını zikretmediği Vitali Bey. Bir Aziz Bey’i tanımıştım, Aziz Nesin’i, şimdi bir de Vitali Hakko’yu… “Bey”i hak eden insanlar onlar.
Toplumsal bellek…
Mimar ve rehber de olan Atillâ Dorsay, bilir ki, bir kentin yüzü 20 yılda değişir. Yavaş yavaş gerçekleşen bu değişimi fark etmeyebiliriz. Ancak yıllar sonra birileri gösterdiğinde ve/veya işaret ettiğinde şaşırırız: “Vay be!” Belleğimizi tazeleyen ve bil(e)mediklerimizi gösteren her şey toplumsal belleğimiz, bir diğer deyişle kültürdür. Kitapta yer alan gerek yönetmen gerek oyuncu gerek yazar birçok kişiyle arkadaşlık ettim, tanıdım, elimden tuttular, yol gösterdiler… Bendeki onlarla Atillâ Dorsay’daki onları karşılaştırma olanağı buldum. Ah! yazabilme yeteneğim olsaydı, ben de yazsaydım.
Böyle gelmiş, böyle gitmez…
Şöyle yazmış Atillâ Dorsay: “Zavallı Türk sanatçısı. Ülkesinde diğer toplumlarda olduğu gibi el üstünde tutulmak söyle dursun, baskıya uğratılan, mahkemelerde süründürülen, içeri atılan, sürekli kendisiyle uğraşılan, kitapları yasaklanıp filmleri yakılan…
Kimi zaman ise çağdaş göçmenler halinde yurtdışında yaşayan, yaşamak zorunda bırakılan, o ülkeden öbürüne, o soğuk Batı dururken, içinde hep öksüzlük, yalnızlık, terk edilmişlik duygusu filiz gibi sürüp duran Türk sanatçısı…” Bir başka yerde de, “…kültür insanlarının katkısıyla oluşan onca filmin hiç olmazsa en önemlilerini koruyup ölümsüzleştiren bir çağdaş devlet kimliğine ulaşabilseydik…”
Kime ve neye göre?
Buraya küçük bir işaret koymalı… Madem ki toplumsal bellektir bu yapıtlar, hepsi korunmalı, temizlenip izlemek isteyenlerin görüşlerine sunulmalı. Bu, kitaplar, resimler, heykeller, tiyatro oyunları, danslar için de geçerli. Tabii, bir soru işareti de büyüyor beynimde: “en önemlileri”. Hangileridir onlar? Kime göre belirlenecektir?… Aman gişe başarısına göre olmasın!
Bu kitap, “o güzel atlara binip gidenler”i buluşturduğu için, umutlu, heyecanlı, coşkulu gelecek kuşağı yok sayıyor sanılmasın. Yazarını bilmem ama ben bir kez daha inandım bu kitapla: “Gençlik gelecektir”. O “geleceği” de toplumsal belleğimizle oluşturacaklar.
O Güzel Atlara Binip Gidenler, Atillâ Dorsay, Remzi Kitabevi, Ekim 2017, 320 s.
(18 Kasım 2017)
Korkut Akın
korkutakin@gmail.com