Sinema hepimizin gözdesi… Televizyonun bu denli yaygınlaşmadığı, yeni teknolojilerle sinema salonlarının dışında hiçbir yerde hiçbir zaman filmlere ulaşılamadığı zamanları bilenler/yaşayanlar için hâlâ öyle. Eğlendiren, eğlendirirken öğreten, öğretirken bilinçlendiren, bir o kadar da yaşama sevinci veren, coşturan, heyecanlandıran, mutlu eden bir sanat dalı.
Biz, sinemaya Atillâ Dorsay’ın gazete yazılarıyla âşık olduk. Onun değerlendirmeleriyle karar verdik hangi filmi göreceğimize. Kimi zaman çok beğendiğimiz bir film izledik, kimi zaman itiraz ettik. Ama hiçbir zaman onun yazısını okumadan gideceğimiz filme karar vermedik.
Aynaya yansıyan…
“Beyazperde denilen o büyülü alana yansıyan karmaşık, yoğun, çelişkili görüntüler bize hem gerçek hayatın sayısız yüzünü öğretti hem de onun ötesinde hayal alemlerini” diyor, devamının geleceğini de duyurduğu “50 Unutulmaz Film” kitabında.
Aklıma Bunuel’in bir sözü geliyor: “Filmde bir şey iki defa gözüküyorsa, farklı bir anlamı vardır”. Bu sözü rehber edinsek bile o “farklı” olan anlamı nasıl yakalayabileceğimizi bilemiyorduk. İşte, Atillâ Dorsay’ın önemi burada. Açıktan değilse bile, muhakkak bir ipucu verir, birkaç yazı sonra siz de o ipucundan yola çıkarak yeni tatlar almaya başlardınız. Değilse hepsi aynı trükler üzerine kurulu… Zengin kız fakir oğlan, köylü kentli çelişkisi vb. toplam 37 trük olduğuna göre (siz onu yazıdaki 29 harf gibi düşünün) her kelimenin (yani görüntünün) ayrı bir anlamı olmalı.
Katmanlar arasında…
Filmin ilk anlamı gördüklerimizdir. Yürüyen bir insan mesela… yalpalayarak yürüyorsa farklı bir anlam taşır, düşe kalka gidiyorsa daha farklı, nefes nefese ise bambaşka. Elini kullanışı, mimikleri de belirleyicidir en az sokakta gördüklerimiz kadar. Yerler çamurluysa, yol asfaltsa, çevre yeşilse başka başka anlamlar yüklenir görüntü. Biz izleyiciler de bunlardan yola çıkarak yorumlarız filmi. Atillâ Dorsay ve diğer eleştirmenlerin yol göstericiliğinde filmin içine gireriz. Anlatırken veya tartışırken de o katmanların arasından çıkardıklarımız bizim gücümüzdür. Siyaset, felsefe, mitoloji, tarih vb. ile güçlendirildiğinde bir çözümlemeye ulaşırız.
50 kitap 50 film
Atillâ Dorsay’ın 50 kitabı yayımlanmış. Birçoğu gazetelerde, dergilerde yayınlanmış yazılarının kitaplaşması iken bu kez, 50’lerin hatırına olsa gerek, yeniden yazmış bu filmleri. Yukarıda değindiğimiz gibi artık video kasetlerle başlayan DVD ve blue-ray ile süren teknolojik devrim sonucu eski filmleri de yeniden izleme şansına sahibiz. İnternet kolaylığını da göz ardı etmemek gerek. Ancak bizim ülkemizin önemli kangrenlerinden olan telif gibi, bir kaçamağa da izin vermemek gerektiğini hemen belirtmeliyim.
Yıllardır görmek istediği, tarihin karanlığında ışıltısı giderek sönmeye yüz tutmuş ama gerek dili gerek oyuncuları gerekse görüntüleriyle belleklerde iz bırakmış filmleri teknolojinin de yardımıyla yeniden izleyip yeniden yazmış Atillâ Dorsay. Çok da iyi etmiş.
Biz, yine onun rehberliğinde yeni coşkular, yeni heyecanlar, yeni umutlarla göneneceğiz o filmleri izleyerek. Bu kitabın bir farklı özelliği de, belleklerde bile kalmayan o güzelim eski filmleri yeniden hayata geçirme fırsatı yaratması… Yoksa onca film içinde aklınıza bile gelmeyebilir… Atillâ Dorsay, sadece filmle yetinmeyip akımlarını, yönetmenlerin içinde bulundukları birlikleri, dönemin koşullarını da aktararak yazılarında gerçek bir rehber hazırlamış.
Unutmadan, 50 değil 52 film var kitapta. Ama sadece film yazıları olduğunu düşünmeyin. İlginç bir öykü denemesi olarak da değerlendirilebilir yazılar. Çünkü okudukça -göreceksiniz, sizi de sarıp sarmalayacak- okuduklarınızdan kendi filminizi çekerken yakalayacaksınız kendinizi. Asıl filmle karşılaştırıp yeni bir görüş çıkarmak sizin seçiminiz olacaktır.
50 Unutulmaz Film -Sinemanın Hazineleri- Atillâ Dorsay, sinema yazıları, Remzi Kitabevi, Mart 2017, 231 s.
(03 Nisan 2017)
Korkut Akın