Amerikalı yönetmen Gore Verbinski, sinemasının dışına çıktığı “Yaşam Kürü” filmi, usulca girdiği şatonun dehlizlerinde sırların ortasına düşüyor. Nefes kesici.
New York… Finansal şirkette Morris adında çalışan kalp krizi geçirip ölünce onun yerine genç Lockhart getiriliyor. Şirkette soruşturma kıskacında. Bu zor durumdan kurtaracak insan da İsviçre Alpleri’nde yaşam merkezinde tedavi gören CEO Pembroke’du. Yönetim kurulu onu hemen İsviçre’ye yolluyor Pembroke’u getirmesi için. Lockhart’ın da ruhunun derinliklerinde büyük acılar var. Filmin derinliğine dolaştıkça bu suçluluk veren duygulara da dokunuluyor. Çok geçmeden kendini sanatoryuma benzeyen bu şatoda buluyor genç adam. Pembroke’u hemen ulaşabilecek miydi? Her şey göründüğü gibi değil. Bu sağlık merkezini Dr. Heinreich Volmer yönetiyor. Volmer, bu şatosu gibi tuhaf ve gizemli. Volmer, Nazi artığı mıydı, yoksa karanlık şizofren ruhlu biri miydi?
Volmer’ın Pembroke’u götürebileceğini söyleyince dinlenmek için geldiği taksiyle şehre dönerken, araba geyiğe çarpınca şatoya geri dönmek zorunda kalıyor Lockhart. Bu şatoya giren bir daha çıkamıyor muydu? Genç ve güzel Hannah’la tanışıyor orada. Kazadan önce Hannah’ı duvar üstünde görüyor Lockhart. Bu, zihnindeki travmanın yansıması gibiydi. Hannah, sıcak ve insana güven veren bir insan. Bilmeden sırların yansımasına yardımcı oluyor. Lockhart’ın dedektif merakı da var elbette.
Ayağı sakatlanan Lockhart, şatoda Pembroke’u aramayı sürdürürken, bu tuhaf kaplıca mekânı da tanımaya başlıyor. Pembroke burada mutluymuş. İşin stresinden buraya sığınmış sanki. Buranın diğer zengin hastaları gibiydi. Lockhart, bu şatoya gelirken taksi şoförünün anlattığı 200 yıllık hikâyesini de öğreniyor. Baron, soyuna yabancı gen kan katılmasın diye kız kardeşiyle evlenmiş. Onu hamile bırakmış. Halkın, bu şatoyu yaktığı söyleniyormuş. Baron, bu şatoda araştırmalar da yapıyormuş. Korkunç deneyler. 200 yıl sonra yeniden mi yaşanıyordu bu gotik şatoda? Filmin ve şatonun dehlizlerinde dolaşırken, merak ve gerilim duygusunu azaltmamalı. Bu ana kadar dokunabildiğimiz anlar sadece kıyılarda dolaşmak gibiydi. Uzun final bölümünde şatonun ve zihinlerin dehlizlerinde bütün ışıklar yanacak. Tedirgin edici ve ürperticiydi. Gerçekler, yakıcı mıydı, yoksa dondurucu muydu? Anlamak için yaşamak gerek.
Başka yollarda…
1964 yılında Tennessee-Oak Ridge’te doğan Amerikalı yönetmen Gore Verbinski, daha çok “Pirates of the Caribbean-Karayip Korsanları” macera serisiyle biliniyor. Yönetmen, 1997’de “Mousehunt-Zor Hedef Fare”, 2001’de “The Mexican-Meksikalı”, 2002’de “The Ring-Halka” gibi filmlerini de yaptı. Verbinski, 2017 yapımı “A Cure for Wellness-Yaşam Kürü” gerilim filminde, kendi sinemasının anayolundan çıkıp şose yola sapıp seyirciyi sonuna kadar diken üstünde tutabiliyor. Sadece merak duygusuyla değil. Dehlizin içinde üzerine ışık düşmeye başlayan sırlar da ürpertmeye başlıyor. Bu an her şey bitti sandığınız an beklenmedik başka bir anın tedirginliği bekliyor herkesi.
Görselliği ilham verici…
Girişte, tren yolculuğu filme dâhil olan Lockhart’ı göstermeden önce yönetmen, trenin dışından çarpıcı açıyla muhteşem görselliği perdeye yansıtıyordu. Aslında bu görüntü derinlikte daha da anlamlaşıyor. Tıpkı trenin tünele girmesi de öyle. Bu tünel, Lockhart’ın dehlizi gibiydi sanki. Şatoya ilk geldiğinde dönemeçli yollar da kısırdöngü gibiydi. Şatonun kasvetli mahzeni de görselliği zenginlik sunuyordu. Lockhart’ın Fin hamamında buharlar içinde bir an yönünü yitirişi de filme anlam katıyordu. Filmde köyün barına girince bir an kendinizi Michael Haneke’nin Kafka’dan uyarladığı 1997 yapımı “Das Schloss-Şato” filminin içindeymiş gibi hissediliyor. Kafka, “Şato” romanını tamamlayamamıştı. Romanda/filmde şatonun içine girilmiyordu. Verbinski’nin filmindeyse şatonun içine giriliyor ve sırların içine dalınıyor. Verbinski’nin bu filminde, Haneke’nin filmlerindeki gibi mavi grimsi tonlar var.
Ayrıca, Lockhart’ın sağlam dişinin narkozsuz çekilme sahnesinde koltukların daraldığını belirtelim. Sinema tarihinde de iki önemli film geliyor akla hemen. John Schlesinger’ın 1976 yapımı “Marathon Man-Vahşi Koşu” filminde, neo-nazi Szel (Laurence Olivier), Babe’in (Dustin Hoffman) sağlam dişini narkozsuz çekiyordu. Daha öncesinde de İngiliz “Özgür Sinema”da Lindsay Anderson denemişti bunu. 1963 yapımı siyah-beyaz “This Sporting Life-Sporcunun Hayatı” filminde boksör Frank’in (Richard Harris) dişi narkozsuz gerçekten çekiliyordu. Frank’in yüzündeki acı gerçekti. Ama Verbinski’nin filminde de ürküyorsunuz. Mekânların birer karakter gibi olduğunu da belirtmeli. Fonda duyulan müzikler de gerilimi çoğaltmış.
Yaşam Kürü (A Cure for Wellness)
Yönetmen: Gore Verbinski
Senaryo: Justin Haythe-Gore Verbinski
Müzik: Benjamin Wallfisch
Görüntü: Bojan Bazelli
Oyuncular: Dane DeHaan (Lockhart), Jason Isaacs (Volmer), Mia Goth (Hannah), Ivo Nandi (Enrico), Celia Imrie (Victoria), Harry Groener (Pembroke), Tomas Norström (Frank), Ashok Mandanna (Nair), Douglas Hamilton (Çocuk Lockhart)
Yapım: Regency (2017)
(15 Mart 2017)
Ali Erden