Atıf Yılmaz Film Arası’nda

Film Arası Dergisi, sinemamızın büyük ustası Atıf Yılmaz’ın kapsamlı bir dosya ile ele alındığı son sayısıyla okuyucularının karşısına çıktı. Çok sayıda önemli filmiyle Türk sinemasına damga vuran usta yönetmenin sinematografisi çeşitli yönleriyle ele alınırken, iki önemli konuk da Atıf Yılmaz’a dair duygu ve düşüncelerini aktardı. Yılmaz’ın pek çok filminde rol alan ve kişisel dostluğunu da paylaştığı Türk sinemasının sultanı Türkân Şoray, Atıf Yılmaz’a dair anılarını Film Arası okurlarıyla paylaşırken, yönetmen Ümit Ünal ise Atıf Yılmaz sinemasına dair çarpıcı tespitleriyle dosyaya katkıda bulundu.

Açık Havada Başka Sinema, Bomontiada’da

bomontiada’da Yaz Programı, çeşitli atölyeleri, canlı performansları, film gösterimleri ve panayırları bomontiada avlusunda bir araya getiriyor. Başka Sinema işbirliği ile Açık Havada Başka Sinema film gösterimleri bomontiada avlusunda yaz boyunca devam edecek. Gösterimlerin ilki 22 Haziran akşamı saat 21:30’da Dünyada 20.000 Gün (20.000 Days on Earth) ile avluda gerçekleşecek. Film, 40 yıldır müzik yapan, kültür ikonu, senarist ve tarihin en ilginç sanatçılarından şarkıcı, söz yazarı ve besteci Nick Cave’in yaşamındaki 20.000 günü anlatıyor. bomontiada film gösterimleri 2014 yapımı Onur (Pride) filmi ile 29 Haziran akşamı saat 21:30’da devam edecek.

Açık Havada Başka Sinema, Bomontiada’da yazısına devam et

Uzaylılar Hiç Rahat Vermeyecek

Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit (Independence Day: Resurgence)
Yönetmen: Roland Emmerich
Senaryo: Roland Emmerich-Dean Devlin-Nicholas Wright-James A. Woods-James Vanderbilt
Müzik: Harald Kloser-Thomas Wanker
Görüntü: Markus Förderer
Oyuncular: Liam Hemsworth (Jake),Jeff Goldblum (David), Bill Pullman (Thomas), Maika Monroe (Patricia),
Travis Tope (Charlie), William Fichtner (Joshua), Charlotte Gainsbourg (Catherine), Judd Hirsch (Julius),
Jessie Usher (Dylan), Brent Spiner (Dr. Okun), Sela Ward (Başkan Lanford),
Yapım: Fox (2016)

Dünyayı istila eden uzaylıları mağlup etmenin üstünden yirmi yıl geçtikten sonra uzaylılar yine rahat durmuyorlar ve dünyayı yine istila ediyorlar. Bu filmi üç boyutlu seyretmek heyecanı da katlıyor.

Yirmi yıl önce, uzaylılar dünyayı istila etmişlerdi ve insanlık, daha çok Amerikalıların azmiyle mağlubiyete uğratılmıştı Roland Emmerich’in 1996 yapımı “Independence Day-Kurtuluş Günü” bilimkurgu filminde. Emerich, yirmi yıl sonra yeniden uzaylılarla savaşmaya karar verince, sinemaskop ve üç boyutlu perdede bir daha uzaylılarla savaş başlıyor 2016 yapımı “Independence Day: Resurgence-Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit” bilimkurgusuyla. Yine 04 Temmuz. Bu devam bilimkurgusunda yeni karakterlerin yanında önceki filmdeki bazı karakterler de bu filme katkı sunmuşlar.

Dünyanın üstünden…

Uzaylılar geldiğinde atmosferin üstüne kalkan gibi üs kuruyorlar önce. Uzaylıların işleyişi kovan mantığındaymış. Çünkü devasa boyutlarda bir kraliçe var ve sürekli yeni savaşçılar doğuruyor. Onları yenmenin tek yolu ne olmalıydı? Zeki insanlık cevabı hemen buluyor: Kraliçeyi yok etmek… ABD’nin başkanı da bir kadın Elizabeth Lanford’du. Amerikalılar, dizilerle ve filmlerle halkı hazırlıyorlar sanki. 2001’de başlayan aksiyon – gerilim – politik dizi “24”ün ilk sezonunda siyahî başkan Amerika’yı yönetiyordu. Hatta daha sonraki sezonlarda kadın başkan da oluyordu. 2016’daki başkanlık seçimlerinde de bir kadın başkan adayı var. Liberal bakış açısıyla bunlar önemli belki. Bu iki eseri de ortaya koymuş olan Hollywood’un büyüklerinden 20th Century Fox elbette. Fox’un sahibi basın tröstü Rupert Murdoch, ABD’de liberal takılırken, İngiltere’de de liberal sağcı oluyor işte.

Evet uzaylılar da zeki. İnsanların zihnine yerleşebilmeyi başarabiliyorlar. Yirmi yıl öncesinin ABD Başkanı Thomas J. Whitmore da uzaylıları bir daha yenmek için hasta hasta mücadelenin içine giriyor. Kızı pilot Patricia da ordunun gözde askeri pilot Jake Morrison’ın sevgilisi. Patricia şimdi Beyaz Ev’de görev yapıyor. Ay’da görevi süren Luke, uzaylılarla savaşa katılıyor çok geçmeden. Luke’un, önceki filmde ölmüş kahraman asker Steven Hiller’ın (Will Smith) üvey oğlu Dylan Dubrow-Hiller’la da sorunları var geçmişte yaşanmış. Bir de hastanede uzun süre komada kalmış bilim insanı Dr. Okun var.

Perdede heyecan kasırgası…

Filmde uzaylıların tüm dünyada yarattığı tahribat, yıkıntı üç boyutlu gösterimde insanı atmosferin içine alıyor. Sanki o anın içindeymiş gibi hissettiriyor. Devasa gökdelenler darmadağın olurken, modern dünyanın simgeleri de yok olup gidiyor. İnsanlık 2016 yılında uzaylılar gibi teknolojik sıçramalar da yapmış. Işık hızında uzayda yol alırken, tüm gezegenlere de kolayca yolculuklar yapabiliyor. Gerçeklikte insanlığın bu noktalara gelebilmesi mümkün değil. Çünkü teknolojisi hem yetersiz hem de güvenilmez. Geçmişte Ay’a insanlı uçuşlarla birkaç defa gidebilen insanlık 2016’da Dünya’nın 400 km uzağındaki uzay istasyonuna gidebiliyor ancak.

En önemli sorun, insanlığın uzaylıları tuhaf ve yaratık görmesi aslında. İnsanlık, insanları daha mı üstün ve güzel görüyordu? İncil’in “Vahiy” bölümünde, tuhaf ve insana benzemeyen yaratıklar yansıtılıyor korkutmak için. Fantastik edebiyat ve sinemaya ilham olmuştur belki de bu. Aslında biz insanlar kendimize benzemeyenden korkuyoruz ve onu hemen dışlıyoruz. Buna ayrımcılık ve ırkçılık deniliyor sosyolojide. Uzayı ve uzaylıları sevin. Sevmek güzeldir. Alman yönetmen Emmerich de uzayı seviyor işte. Genç oyuncu Liam Hemsworth, “The Hunger Games – Açlık Oyunları” serisinde Gale Hawthorne karakteriyle hatırlanıyor.

(24 Haziran 2016)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Babaannem

Serkan Özarslan’ın yönettiği ve Meral Çetinkaya, Mehmet Can Mincinozlu, Tuna Kiremitçi ile Özgül Koşar’ın oynadığı Babaannem, 01 Temmuz 2016’da MC Film dağıtımıyla Gümüş Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Mehmet varlıklı bir ailenin çocuğudur. Bir gece trafik kazasında annesini ve babasını kaybeder. Bu olay onun için çok zor bir sürecin başlangıcıdır. Mehmet bir süre sonra annesinin ve babasının yaptığı dolandırıcılıklar yüzünden her şeyini kaybeder ve bir gece hayatına son vermeyi dener. Hastanede gözlerini açtığında ise karşısında babaannesi Zehra Hanımı bulur. Babaannesi, bundan sonraki tüm hayatını onu iyileştirmeye adayacağını söyler.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman

Babaannem yazısına devam et

Emrah Altındağ’ı Kaybettik

Genç oyunculardan, Sürmeli Emrah lakaplı Emrah Altındağ, 16 Haziran 2016 Perşembe günü hayatını kaybetti. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü mezunu olan Altındağ 02 Temmuz 1989 tarihinde doğmuş, Mehmet – Yalçın Özden, Müjdat Gezen ve Nejat Uygur Tiyatroları’nda çalışmış, daha sonra ise dizilerde rol almıştı. Dilan, Arka Sokaklar, Yaprak Dökümü, Ezel, Papatyam, Leyla ile Mecnun, Umutsuz Ev Kadınları ve Karadayı gibi TV dizilerinde oynayan Emrah Altındağ, Mahmut ile Meryem adlı sinema filminde de oyuncu olarak görev yapmıştı. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

İFSAK 36. Ulusal Kısa Film Yarışması’nda Derece Alan Filmler Kadıköy’de

Türkiye’nin günümüze kadar süregelen en eski kısa film etkinliği, İFSAK tarafından gerçekleştirilen İFSAK 36. Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması’nda derece alan filmler Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkez’inde kısa film severler için gösterime sunuluyor. Her yıl düzenlenen etkinlik, çoğu dünya çapında önemli eserler vermiş sinemacıların ilk eserlerini gösterim olanağı sunuyor. Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi’nde izleyicisiyle buluşacak kısa filmler 17 Haziran 2016 günü saat 19:00, 1’er saatlik iki seans ve 18 Haziran 2016 günü saat 14:30, 1’er saatlik iki seans olarak gösterilecek.

İFSAK 36. Ulusal Kısa Film Yarışması’nda Derece Alan Filmler Kadıköy’de yazısına devam et

Beyazperdenin Patileri Özel Gereksinimli Çocuklarla Buluştu

Yağmur Çocuklar Rehabilitasyon Merkezi’nin özel gereksinimli çocukları, Sokak Köpekleri Bal ile Betty filminin yıldızı Bal ve Betty isimli sevimli köpekler ile buluştu. Sokak köpeklerinin dramını ve hayvan sevgisini konu alan filmin kahramanları olan köpekler çocuklar tarafından bol bol sevildiler. Bir süre köpekleri seven çocuklar sonrasında filmi izlemek için sinema salonuna geçtiler. Çocukların çıt çıkarmadan filmi izlemesi öğretmenlerini şaşırttı.

Beyazperdenin Patileri Özel Gereksinimli Çocuklarla Buluştu yazısına devam et

Bi O Kalmıştı Filminin Gala Gösterimi Yapıldı

Burak Babayiğit’in yönettiği, başrollerini ise Murat Nazım Vardarlı, Taha Ulukaya ve Andaç Semerci’nin üstlendiği Bi O Kalmıştı filmin galası önceki akşam Taksim Kiki Bar’da yapıldı. Taha Ulukaya tarafından tiyatro oyunundan uyarlanan film, 17 Haziran’da izleyicisiyle buluşacak. Gösterime tam kadro katılan ekibin heyecanlı olduğu görüldü. Galanın sunumunu Çiğdem Tunç yaparken, Yeşilçam’ın usta oyuncusu Tuğrul Meteer de galaya katılarak genç ekibe destek verdi.

Bi O Kalmıştı Filminin Gala Gösterimi Yapıldı yazısına devam et

Meeting Jim

Türk Yönetmen Ece Ger, sanat dolu yaşamı ile 1960’ların Avrupasına damgasını vurmuş, günümüz sosyal medyasının mucidi olarak da kabul edilen Jim Haynes’in yaşamının belgeselini hazırlıyor. Belgeselin Paris, Londra, Edinburgh gibi Jim Haynes’ın yaşadığı şehirlerde bir yolculuk filmi olarak gerçekleşmesi planlanıyor. Film, Jim Haynes’in Paris’teki yaşamı, 40 senedir aksatmadan verdiği Pazar yemekleri, atölye çalışmaları ve sanatseverlerlerle yaptığı buluşmalarla başlayacak.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Tanıtım Filmi

Meeting Jim yazısına devam et

Antakya 4. Uluslararası Film Festivali

Antakya 4. Uluslararası Film Festivali, 23 – 29 Kasım 2016 tarihleri arasında yapılıyor. Bu sene “Göç” olgusunu ele alan festival dünyanın her yerinde doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalmış tüm insanlığın “Anavatan’dan kopuş” trajedi ve duygusunu, ulusal ve uluslararası sanatçıların eserleriyle hassas, sezgili ve sağduyulu üretimleri yoluyla ifade etmek amacı taşıyor. Uluslararası Antakya Film Festivali, her zaman Antakya’yı daha iyi tanıtmayı amaçlıyor. Festival kapsamında gerçekleştirilecek Uzun Metraj Film Yarışması’nda gösterilecek filmler arasında Albüm, Kalandar Soğuğu, Babamın Kanatları, Mavi Bisiklet, Mezarcı, Mor Ufuklar gibi filmler var.

Antakya 4. Uluslararası Film Festivali yazısına devam et

Hakkı Devrim’i Kaybettik

Basın camiamızın duayen isimlerinden, yazar Hakkı Devrim, 15 Haziran 2016 Çarşamba günü (Bugün) hayatını kaybetti. 1929 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen Hakkı Devrim 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Dadı ve Anında Görüntü Show adlı TV dizileriyle Kanal-İ-zasyon ve Nisvan: Tarihe Adını Yazdıran Kadınlar adlı sinema filmlerinde rol alan Hakkı Devrim’in cenazesi, 16 Haziran Perşembe günü Levent Afet Yolal Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Kilyos Mezarlığı’nda defnedilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Bir Dahaki Sefere Banka Soyacağız

35. İstanbul Film Festivali Altın Lale ödüllü son çalışması ‘Bin Başlı Canavar / Un Monstruo de Mil Cabezas’ ile sinemalarımıza konuk olan Rodrigo Plá’nın insanı hiçe sayan kapitalist düzen ile mücadelesi devam ediyor. Uruguay asıllı yönetmen ilk çıkışını yaptığı 2007 yapımı ‘Yasak Bölge / La Zona’da halen yaşadığı ve çalıştığı Meksika’da sosyoekonomik eşitsizliği ve sınıflararası uçurumun dehşetini polisiye bir öykü çerçevesinde vermeyi dener. Filme özgün adını veren lüks yerleşim bölgesinin güvenlik sisteminin fırtına nedeniyle hasar görmesinden yararlanan üç gencin varlıklıların bölgesine giriş yapması cinayetle sonuçlanır. Yerel polisle işbirliği halindeki site sakinleri göze göz dişe dişe diş mantığıyla ekibin site içinde saklanmış çocuk yaştaki üyesini elbirliğiyle linç edecektir.

Yönetmenin dört yıl önce yine İstanbul Film Festivali’nde yarışmış bir önceki filmi ‘Gecikme / La Demora’ daha alçak tondan bir sosyal güvenlik ve bürokrasi eleştirisidir. Yetişme çağındaki üç çocuğuyla yaşam kavgası veren Maria, Alzheimer hastası babasını huzurevine yerleştirerek daha güvenli bir işte çalışma arzusundadır. Bu konuda başvurusu geri çevrildiğinde yaşlı adamı sokak ortasında yalnız başına bırakarak kaçar genç kadın. Sıradan bir karakterin yaşamındaki beklenmedik bir patlamanın derinliklerine inmek suretiyle insan zihnine hakim olan zalim gerçekliğin etkisini anlamaya çalıştığını ifade eden Plá’nın sessiz çığlığıdır bu üçüncü uzun metrajı.

Latin Amerikalı sinemacının geçtiğimiz yılın Venedik Film Festivali’nde ‘Venedik Ufukları / Venice Horizons’ bölümünün açılış filmi olan son çalışması çok daha hareketli. Başka bir sosyal bir yaraya parmak basan yapımda bin başlı devasa canavar olarak nitelenen, özel sigorta şirketleri ve onlara bağlı çalışan doktorlar ve sistemdeki adaletsizliğe sessiz kalarak ortak olan devlet bürokrasisi. Sıradan bir vatandaş ile büyük bir şirketin mücadelesini konu alan filmde kanser hastası kocasına uygulanması gereken ilaç tedavisinin onayı için kapı kapı dolaşan Sonia’nın 24 saatine tanık oluyoruz. Daha ellisine varmamış eşi için yaptığı başvurulara olumlu yanıt alamayan genç kadın ‘yaralı hayvan ağlamaz, ısırır’ misali çareyi tabancayı doktorların ve şirket yöneticilerinin kafasına dayamakta bulacaktır.

Sonia’nın oğluna hitaben ‘bir dahaki sefere banka soyacağız’ repliğinden yola çıkarak bir sonraki filminde bankaları ve finansman kuruluşlarını topa tutacağını şimdiden tahmin etmekte güçlük çekmediğimiz Latin Amerikalı sinemacının, gerilimli yüklü saatleri bir Hollywood örneğinden bekleneceği biçimde aksiyona ve aşırı duygusallığa sapmadan anlatabilmesi en büyük erdemi. Tüm filmlerini birlikte kotardığı yazar eşi Lauro Santullo’nun aynı adlı romanından beyazperdeye aktardığı filmde yaşanmış olaylar romanda olduğu gibi öyküye dahil olan farklı karakterlerin öznel bakış açısıyla veriliyor. Öyle ki, ana karakterlerin ve temel olayların gerisinde izleyici konumunda olan yan kişilerin gözlemleriyle yetiniyoruz çoğu kez. Yönetmen taraf tutmuyor, yaşananları neredeyse bir belgesel titizliğiyle yansıtıyor. Uzun planlar kullanıyor, olayların gidişatı içinde dış sesler eşliğinde mahkemedeki tanık ifadelerine yer veriyor. Plá ve Santullo’nun bu çarpıcı biçimsel tercihi filmin İstanbul’da büyük ödüle uzanmasının başta gelen nedeni sanırım.

Bu Kafkaesk bürokrasi öyküsünü görüntüleyen Odei Zabaleta’nın mükemmel çalışması ayrıca övgüye değer. Genç oğulda geçtiğimiz yıl İstanbul Film Festivali’nin en iyi yapıtlarından biri olarak anılarımızda iz bırakan ‘Güeros’un genç oyuncusu Sebastián Aguirre ile karşılaşma keyfinin yanı sıra filme damgasını vuran performans, ilk sinema deneyiminde harikalar yaratan Meksika’nın deneyimli tiyatro aktrislerinden Jana Raluy’dan geliyor.

(22 Haziran 2016)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Hayatın Kendi Planları Var

Kördüğüm (Maggie’s Plan)
Yönetmen-Senaryo: Rebecca Miller
Hikâye: Karen Rinaldi
Müzik: Michael Rohatyn
Görüntü: Sam Levy
Oyuncular: Greta Gerwig (Maggie), Ethan Hawke (John), Julianne Moore (Georgette), Travis Fimmel (Guy), Maya Rudolph (Felicia), Bill Hader (Tony), Wallace Shawne (Kliegler), Mina Sundwall (Justine), Jackson Frazer (Paul), Alex Morf (Al)
Yapım: Sony (2015)

Amerikalı yönetmen Rebecca Miller’ın “Kördüğüm”, hayatın gerçekliği içinden mizahı çıkartan sıradışı bir film.

New York, kış… İnsanlara özgüven yönünden cesaret veren bir işte çalışan güzel Maggie, soyadı karışıklığından iki maaş çeki birden alınca soylu bir davranış gösterip çekin geldiği merkeze başvurduğunda aynı soyadı taşıdığı antropolog-yazar John’la karşılaşıyor. O da maaş çekini alamamış. Dostlukları da gelişiyor bu arada. John yazdığı romanın tekstini Maggie’ye veriyor değerlendirmesi için. John evli. Bir kız ve bir oğlan babası. Hırslı eşi Georgette’le iletişimleri zayıflamış. Maggie evli değil ve çocuk sahibi olmak istiyor. Araştırmalarından sonra da turşu üretimcisi Guy’ı bulmuş. Çünkü Guy bir matematikçi ve zeki. Guy, matematikte ilerleyeceğine turşuculuğu seçmiş. Çünkü o, fotoğraftaki bir parçayı değil, bütünü görmek istiyormuş. Bütünü gördüğünü sandığında ya sadece fotoğrafın bir bölümünü görüyorsa?

Guy, Maggie’nin dairesine gelip spermlerini şişeye aktarıyor. Çünkü Maggie, doğal yolla aktarım olursa duygusal bağ olmasından çekiniyor. Tuvalete giden Guy, şişeye fazladan sperm bıraktığını iddia ediyor. Bu erkekler dünyasında bir şehir efsanesi aslında. Yeryüzündeki tüm erkekler her seferinde aynı gram sperm çıkartıyorlar. Ne bir eksik ne bir fazla!.. Maggie, spermi küvette içine şırıngayla enjekte ederken kapı çalıyor. Gelen John. Sonra sevişiyorlar. Üç yıl sonra. Bir melek kadar güzel Lilly olmuş. O sırada John da, eşinden boşanmış ve Maggie’yle evlenmiş. Maggie’nin, güzelliğiyle erkekleri mağlup edecek kadar büyüleyici güzelliği var. Hangi erkek bu güzelliği başıboş bırakabilir ki?

Kimin planları kazanacaktı?

John’un bencilliğini fark eden Maggie, planlarını uygulamaya başlıyor. Ama hayatın da planları vardı. Kimin planları kazanacaktı? Sürprizler filmin sonunda. Yönetmen Rebecca Miller, 1962’de Amerika’da doğdu. Yönetmen, 2005 yapımı “The Ballad of Jack and Rose-Tehlikeli Masumiyet” filminde bir baba – kızın etkileyici hikâyesini çevrecilik etrafında anlatmıştı. Yönetmen Miller, dramı çoğaltacak durumları kadınsı bir dokunuşla ince mizah katarak yumuşatabiliyor. Bu özellikler aslında kadınların genlerinde vardı. İnsanı, zeki ve ince mizahıyla gülümseten 2015 yapımı “Maggie’s Plan-Kördüğüm”, Türkçe adına uygun hoş bir film. Avustralyalı oyuncu Travis Fimmel, ünlü “Vikingler” dizisinde Rognar’ı oynamıştı.

(22 Haziran 2016)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com

Jason Bourne

Paul Greengrass’ın yönettiği ve Matt Damon, Julia Stiles, Alicia Vikander ile Vincent Cassel’in oynadığı Jason Bourne, 29 Temmuz 2016’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Matt Damon, Jason Bourne ile en ikonik rolüne geri dönüyor. Paul Greengrass, CIA’in en ölümcül, eski ajanının karanlıktan çıkışını konu alan Bourne serisinin yeni bölümünde Damon’a birkez daha yönetmen koltuğunda eşlik ediyor. Jason Bourne, artık tamamıyle kim olduğunu hatırlamaya başlamıştır. Ve dolayısıyla geçmişindeki tüm sırları deşifre etmeyi ve bu duruma gelmesine neden olan her şeyi açığa çıkarmayı kendine görev edinmiştir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Korkut Akın Yazıyor

Jason Bourne yazısına devam et