Amerikan bağımsızlarının en iyilerinden Spike Jonze’un son işi ‘Her’, Sevgililer Günü’ne atıfla ülkemizde ‘Aşk’ adıyla gösterime giriyor. ‘John Malkovich Olmak’ (1999), ‘Tersyüz / Adaptation’ (2002) ve son olarak Maurice Sendak’ın tanınmış çocuk kitabından uyarladığı ‘Where The Wild Things Are?’ (2009) ile gündeme gelmiş olan yönetmen, bu kez kendi yazdığı senaryodan şanına yakışır özgün bir çalışmayla çıkıyor karşımıza.
Yakın bir gelecekte, teknolojinin başdöndürücü gelişimine uyum sağlamış soğuk ve metalik Los Angeles fonunda başlıyor Theodore Twombly’nin hikâyesi. Bitmek üzere olan evliliğinin melankolisini yaşayan genç adamın işi, -çalıştığı firmanın diğer elemanları gibi- engüzelmektuplar.com adresinden kendisine ulaşan, yalnızca fotoğraflardan aşina olduğu müşterilerinin ağzından eşlere, sevgililere, aile bireylerine duygusal mektuplar yazmak. Sosyal bir hayatı olmayan Theodore gökdelen katındaki dairesine döndüğünde üç boyutlu sanal bilgisayar oyunlarıyla oyalanır, telefonda erotik sohbetler aracılığıyla yalnızlığını gidermeye çalışır. Depresif bir iş çıkışı ‘dünyanın ilk yapay zekaya sahip bilgisayar programı’ olarak pazarlanan yeni bir ürünle tanışması hayatını değiştirecektir. OS1 adı verilen model, sıradan bir yazılım değildir. Sezgileri ve bilinci olan bu kusursuz beyin, sahibinin ses tonundan ne istediğini anlar. Ama asıl özelliği deneyimleriyle kendini gelişimini sürdürebilme yeteneğidir. Theodore’un yapay olmayan sınırlı zihni şaşkınlık ve hayranlıkla karşılar yeni arkadaşını. Ve kendisine Samantha adını seçen bu etkileyici sanal varlığın dayanılmaz çekimine kapılır.
Bu kısa özetten anlaşılacağı gibi, son dönemin en yaratıcı fikirlerinden biriyle izleyiciyi kendisine bağlayan son derece sempatik bir film, giderek daha mesafeli ve tekil hayatlar süren çağdaş bireyin onulmaz şefkat açlığını dile getiren hüzünlü bir çalışma ‘Aşk’. Film Jonze’un Oscar’ın favorisi mükemmel senaryosu ve yine Akademi Ödülleri öncesinde yine çok haklı olarak öne çıkmış harika yapım ve set tasarımı ile övgüyü hak ediyor. Çok yakın gelecekteki mekanik dünyanın tasarımı, özellikle teknolojik bağımlılığa esir olmaktan mutsuz ruhlar için hayli ürkütücü. Yeşilin aralarına sıkıştığı gökdelenlerle kaplı bu tuhaf kentte bina girişleri metroya ve alışveriş merkezlerine bağlanmış, ağaçlar asansörlerde dekoratif gölgelere dönüşmüşler. Eşyalar ve özellikle giysiler tek tip. Doğallığını kaybetmiş bu garip dünyada hiç beklenmedik bir biçimde beliriyor aşk. Hepimizi şaşırtıyor, etkiliyor. Çağımızın aykırı aktörlerinden Joaquin Phoenix’in melankolik Theodore’u ile bedensiz Scarlett Johansson’ın üstün performansını alkışlıyoruz hayranlıkla.
(13 Şubat 2014)
Ferhan Baran