Maslak TİM Show Center Sinemaları, 04 – 10 Ekim 2013 seansları için tıklayınız.
Aylık arşivler: Ekim 2013
Özür Dilerim, Hamburg Film Festivali’nde
Güven Kıraç’ın yapımcılığını, Cemil Ağacıkoğlu’nun senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendiği Özür Dilerim, Hamburg Film Festivali’nde Eleştirmen Ödülü kategorisinde yarışıyor. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülü alan, Güven Kıraç ve Semra Poyraz’ın başrollerini paylaştığı ve daha önce festivallerde gösterilen Özür Dilerim, engelli bir insanı ve onun sağlık sorunlarıyla şekillenen bir aileyi anlatıyor. Selim’in tüm aile için bir “yük” olan engelli olma durumunun, aslında aileyi bir arada tutan şey olduğunu anlatan film, ailenin Selim’in “yükü” üzerinden kendileriyle hesaplaşmasını anlatıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Tokat Karizma Sinemaları 04 – 10 Ekim 2013 Seansları
Tokat Karizma Sinemaları, Erbaa Karizma Sinemaları, 04 – 10 Ekim 2013 seansları için tıklayınız.
Altın Portakal’dan Çocuk Gelinlere Hayır
50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, önemli bir sosyal sorumluluk projesi üstleniyor. 50. festivalin sosyal sorumluluk projeleri kapsamında, çocuk yaşta evlendirilen kızlar ve akraba evliliği konularını işleyen Halam Geldi adlı filmin galası Antalya’da gerçekleştirilecek. Filmin, gazeteci Evrim Kanpolat tarafından gerçek bir olaydan yola çıkılarak yazılan senaryosu, 4. Antrakt Uzun Metrajlı Film Senaryosu Yarışması’nda birincilik ödülüne değer görüldü. Yapımcılığını Sami Dündar’ın, yönetmenliğini Erhan Kozan’ın yaptığı Halam Geldi filminin galası, film ekibinin katılımıyla, 08 Ekim 2013 Salı günü saat 20:00’de AKM Aspendos Salonu’nda gerçekleşecek. Film, Lefkoşa’ya bağlı bir sınır köyü olan Akıncılar Köyü’nde çekildi.
Hayvanları Koruma Günü, Beylikdüzü Migros AVM Çocuk Kulubü’nde Kutlanıyor
Tüm dünyada her yıl 04 Ekim günü kutlanan Hayvanları Koruma Günü, Beylikdüzü Migros AVM Çocuk Kulübü’nde 06 Ekim Pazar günü kutlanacak. Dünyamızı paylaştığımız tüm canlılar için bir araya gelinecek etkinliklerle hayvanlar hakkında her şey öğrenilecek, farklı atölyelerle harika bir Pazar gününü birlikte geçirilecek. 14.00 – 18.00 arasındaki program; kaplumbağaların, horozların, fillerin, kedilerin, renklerin, biçimlerin ve yüzde yüz eğlencenin sözünü veriyor. Can Çocuk Yayınları’nın Hayvanlar Toplantısı adlı kitapla desteklediği programa katılım tamamen ücretsiz olarak düzenleniyor.
Ankara Kızılırmak Sinemaları
Ankara Kızılırmak Sinemaları, 04 – 10 Ekim 2013 seansları için tıklayınız.
Kod Adı: Venüs Filminin Afişine IMP’den Onur Ödülü
“Venüs Kıbrıs’tır… Kıbrıs Venüs…” sloganıyla, 2012 yılında sinemalarda gösterime giren Kod Adı: Venüs (Code Name Venus) 2011 yılında Yakın Doğu Üniversitesi Lefkoşa Kıbrıs (Near East University Nicosia Cyprus) tarafından çekildi. Kod Adı: Venüs’ün afişi, IMP Awards’da (International Movie Poster – Uluslararası Film Afişleri) 2012 yılı Türk film posterleri arasında, En İyi Türk Posterleri listesinde onur derecesini aldı. IMP Awards, yayımlanmış film afişlerini internet yoluyla tarayıp, yıl sonunda kendi oluşturdukları listelerde, posterlerin başarı oranlarına göre yine kendi oylamalarıyla ödül veriyor.
Moebius ya da Kim Ki-Duk Usulü Cinsellik ve Şiddet
Kim Ki-Duk filmleri hep merakla beklenir. Lakin son çalışması ‘Moebius’, hikâyesi nedeniyle ülkesi Güney Kore’de sansür engeline takılarak zar zor gösterim izni alabilmiş olması nedeniyle izleyici karşısına çıkmadan fenomen haline geldi. İlk kez geçtiğimiz Eylül başında Venedik Şenliği’nde görücüye çıkan olay film, sadık takipçilerinin hiç de yabancısı olmadığı, cinsellik, şiddet ve ensest gibi üstadın gözde temalarını barındırıyor. Hiçbir sinema eğitimi almadan otuzlu yaşlarında çekmeye başladığı 15 küsur filmle marjinal karakterlerin, fahişelerin, sokak kabadayılarının dünyasını resmeden Kim Ki-Duk, Venedik Şenliği büyük ödüllü bir önceki çalışması ‘Acı / Pieta’da, ana ile suça bulaşmış oğulun şiddetten şefkate dönüşen ödipal ilişkisi çerçevesinde kötülük ve iyilik, günah ile kefaret, intikam ile acıma duygularının çatışmasını irdeler. Uzakdoğulu usta sinemacı ‘Acı’nın kaldığı yerden devamla, bu kez cinsellik sorunsalı üzerinden iktidar mücadelesi veren bir çekirdek ailenin şiddet yüklü hikâyesini anlatmaya soyunmuş. Bu son çalışmanın yönetmenin önceki işlerinden temel farklılığı hiçbir diyaloga yer verilmemiş olması. Bizde gösterilmemiş ‘Amen’de denemeye başladığı bu yöntemle ‘filmin görüntüler yoluyla hissedilmesini’ hedeflediğini belirtiyor yönetmen. Nitekim, haykırışlar, çığlıklar, gülme ve ağlama gibi efektler dışında insan sesine yer yok bu filmde.
Tamamı repliksiz çekilmiş bu aile dramının karakterleri, karısını aldatan koca, aldatılmaya tepki gösteren karısı ve olanların pasif izleyicisi ergenlik çağındaki oğuldan oluşuyor. İntikam peşindeki anne, babanın cinsel organını kesmeye yeltenir. Başaramayınca kendi öz oğlunun penisini yok etmek suretiyle babayı cezalandırır. Trajedinin ikinci ve üçüncü perdeleri daha da karanlık, daha da sersemletici. Cinsel organ nakli araştırmaları, bedene eziyet verme yoluyla orgazma ulaşma yöntemleri, annenin oğlunun cinsel tatmini için kendini ortaya koyması benzeri gelişmeler Kim Ki-Duk’un burjuva değerlerine ve aile kavramına alaycı yaklaşımından izler taşıyan, anlatıyı zaman zaman uç noktada bir kara güldürünün eşiğine getiren unsurlar. Cinselliğin ve onun sembolize ettiği ölümcül iktidar tutkusunun yerini Buda’ya saf yakarışın aldığı bölümlerde ise üstadın ‘İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış… ve İlkbahar’ ya da ‘Boş Ev’ gibi yapıtlarının ruhani havası filme egemen oluyor.
Kim Ki-Duk sinemasına aşina olmayanlar için zor bir deneyim ‘Moebius’. Freud ve Lacan öğretisi doğrultusunda phallus, cinsellik, iktidar ilişkisi üzerine kafa yormak için de iyi bir fırsat öte yandan.
(Bizde ilk kez 12. Filmekimi programında izleyici karşısına çıkmış olan ‘Moebius’, bu haftadan itibaren tek kopyayla Beyoğlu Sineması’nda vizyona giriyor.)
(09 Ekim 2013)
Ferhan Baran
ferhan@ferhanbaran.com
Ustura Dönüyor
Robert Rodriguez’in yönettiği ve Danny Trejo, Alexa Vega, Amberd Heard ile Mel Gibson’un oynadığı Ustura Dönüyor (Machete Kills), 11 Ekim 2013’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Eski ajan Machete, Amerika Birleşik Devletleri’nin onur listesindedir ve yeni görevi için Meksika’ya gönderilir. Tüm gezegeni yok edebilecek güçteki bir silâhı ve ona sahip olan silâh tüccarı Mendez The Madman’i etkisiz hale getirmek hiç de kolay olmayacaktır. Machete eski arkadaşlarını toplamaya başlar ve ezeli düşmanları karşısında her zamanki gibi gözü kara savaşmaya başlar.
50 Yıl 50 Altın Portakal
1964
“1960 öncesi yönetmenleri ile 1960’ta işe başlayan yönetmenler, iyi niyetle bir şeyler yapma çabasıyla işe hevesle sarılıp, toplumsal sorunlara odaklanmaya başlamışlardır. Böylelikle 1960–1965 yılları arasında Türk sinemasında ilk kez toplumun sorunlarını perdeye yansıtmaya çalışan bir dizi film çevrilmiştir.”
Nijat Özön’ün tespitleri ışığında ilk Altın Portakal’ın sahibi Halit Refiğ’in “Gurbet Kuşları” olur. Kahramanmaraş’tan İstanbul’a göç eden bir ailenin büyük kentte tutunma mücadelesini konu alan film, çok önemli bir toplumsal soruna parmak basmış, iç göç olgusunu mercek altına almıştır. Refiğ’in filmografisindeki en başarılı eserlerden olan “Gurbet Kuşları”, Turgut Özakman’ın “Ocak” adlı oyununa dayanmakta, senaryoda Orhan Kemal’in de katkısı bulunmaktadır.
1965
“Şehrimizde devam etmekte olan film festivali dolayısiyle aşırı sol zihniyet, sanatı kendi ideolojilerine âlet etmek üzere yeni bir tertibe başvurmuşlardır. Halen film festivali dolayısiyle şehrimizde gösterilmekte olan filmlerden Karanlıkta Uyananlar isimli eserin bir gizli maksat dolayısiyle festivale iştirak ettirilip önceden alınmış bir kararla mükâfatlandırılması plânlanmıştır. Şirin Antalyamızın asil masumiyetini de istismar eden aşırı sol zihniyetin bu emellerine ulaşacaklarına kâni değiliz.”
Milliyetçi Antalya Gençliği başlıklı bildiri, Vedat Türkali’nin senaryosunu kaleme aldığı, sinemamızın emekçi sorunlarına değinen ilk filmini hedef alır. Sonuç, bildiriyi dağıtanlar adına başarıdır. Ödül, Turgut Demirağ’ın “Aşk ve Kin”ine gider.
1966
Lütfi Ö. Akad, Ertem Göreç, Tarık Dursun K, Mehmet Dinler, Metin Erksan, Erdoğan Tokatlı, Fevzi Tuna, Ayla Algan, Beklan Algan, Nilüfer Aydan, İzzet Günay, Asaf Çiğiltepe, Selma Güneri, Ayfer Feray, Ertem Eğilmez ve Fethi Naci’nin de aralarında bulunduğu bir topluluk Altın Portakal’ın protesto edilmesini ister. Festivalin başlamasının ardından sahneye çıkan kimi grupların “Haremde Dört Kadın”, “Ben Öldükçe Yaşarım”, “Murad’ın Türküsü” ve “Toprağın Kanı” filmlerini kara listeye aldıklarını açıklamaları ve bu eserlerin sinemalardaki gösterimine izin vermeyecekleri iddiaları, 1965 yılına damgasını vuran diğer olaylar arasında yerini alır. Refiğ’in filmini oynatan Saray Sineması basılır, film parçalanır. Emniyet Müdürü, “Endişenize mahal yok. Çünkü jüri sizin protesto ettiğiniz filmi birinci seçmez” der.
İddialara göre “Toprağın Kanı” birinci seçilmiş; ama jürinin ABD’li temsilcisinin “Türk-Amerikan ilişkileri bozulur” dediği, petrol sorununu merkezine alan film, bir gece yarısı operasyonuyla alaşağı edilmiştir. Ödül, Haldun Dormen’in “Bozuk Düzen”ine gider.
1967
Portakal tarihinde ilk ve tek olarak kalacak bir uygulamayla kategoriler arttırılır. Buna göre filmler; Dram, Tarihi ve Komedi olarak sınıflandırılarak ödüllendirilmiş (O zamanki isimleriyle “Milli ve Tarihi Filmler”, “Dram, Melodram, Terbiyevi ve Öğretici Filmler”, “Komedi, Müzikal, Avantür Filmler”), bu durum “herkesin gönlünü alma çabası” şeklinde nitelendirilmiştir.
Yılmaz Duru’nun “Zalimler”ini birinci seçen jürinin, Akad’ın “Hudutların Kanunu”nu unutması, Batı cephesinde yeni bir şeyin olmadığını kanıtlar niteliktedir. Portakal, Yeşilçam’ın kurt yapımcılarının ihtiraslarına kurban gitmiştir yine.
1968
“Vesikalı Yârim” ile “İnce Cumali” arasında ikiye bölünen jüri, sonuçların açıklanmasının ardından bildiri savaşı başlatırlar. Gelinen noktayı en iyi açıklayan isim Faruk Kenç olur: “Bunlar belirli bir fikre sahip olmuşlar, onu empoze etmeye çalışıyorlar. Yaptıkları bence ayıptır. En az hatalı olan filme oy verdik. Hatalı olduğumu düşünmüyorum.”
Böylece En Az Hatalı Film kategorisi keşfedilmiş olur. Ön Jüri tarafından elenen filmler arasında “Seyit Han”ın da olduğu düşünüldüğünde fazla yoruma gerek kalmamaktadır. Yolculuk bildik yöntemlerle devam eder.
1969
Sinemacıların değil; Aysel Tanju, Özcan Tekgül, Nana gibi dansözlerin plâjda soyunarak verdikleri çıplak pozların damgasını vurduğu festival için, Antalya plajlarında bikinili güneşlenenlerin bile olmadığı 60’lardaki gazetelerin manşetleri çoktan hazırdır: “Antalya Festivali’ni dansözler bile kurtaramadı!”
Onca kavga ve gürültüye ve yapımcı tehdidine rağmen jüri direnir, En İyi Film’i bulamaz! Ödül gecesi herkes birbirine girer, Venüs Heykelleri havada uçuşur. Kaybedenin çok olduğu Portakal’dan zaferle dönen, bir kez daha Yılmaz Duru olmuştur.
1970
Yılmaz Güney, “gelirse öldürürüz” tehditlerine rağmen saatlerce kortejde kalır, halkı selâmlar. “Bir Çirkin Adam” ödüle ulaşırken, festivalin gerçek yıldızı, jüri üyesi Işık Aras’tır. Seçici Kurul’a Devlet Tiyatrosu kadrosundan dahil olan Aras’ın, kimi iddialara göre kurumla alakası yoktur. Antalya sahillerini çıplak pozlarıyla şenlendiren şahsiyet için manşetler bir kez daha hazırdır: “O jüri üyesi hanım da olmasa yanmıştık!”
1971
“Seks Yıldızlarının Antalya’yı İşgâl Etmesinden Korkuluyor” haberleri bir yana, 12 Mart’tan sadece üç ay sonra başlayan Portakal’ın galibi, askerlik melodramı olan “Ankara Ekspresi”dir. Fazla söze gerek var mı?
1972
Yapımcılar kapışır, filmler gösterimden çekilir, dönemin festival basın sözcüsü Ümit Utku’nun oğlunun rol aldığı “Afacan Küçük Serseri”, Ön Jüri tarafından Şeref Filmi ilân edilir, kıyamet kopar, protestolar artar vs.
Her yıl yarı evrensel bir festivale yönelme eğilimi gösteren Antalya Belediyesi, yerli artistlerden umut kesince, bu kez de festivale uluslararası bir hava vermek amacıyla Yunanistan ve İsrail’den artist çağırmıştır. Ancak gelecekleri önceden açıklanan iki ünlü Yunan yıldızı Aliki Vuyuklaki ve Zoe Laskari yerine, çıka çıka Zorba filminde küçük bir rol oynayan Eleni Anusaki adlı bir figüran çıkmıştır. Kazanan Atıf Yılmaz’ın “Zulüm”ü olur.
1973
10. yılına basan festivalin ilk uluslararası yıldızı Silvana Pampanini Antalya’ya ayak basar! Kendisi, en büyük şöhreti ünlü komedyen Toto’nun sevgilisi olarak yapmıştır!
Beş büyük yapım şirketinin boykotu sönük bir festival yaşanmasına neden olurken, Orhan Aksoy’un “Hayat mı Bu?” adlı melodramı ipi göğüsler. Bir dönemin sonuna gelinmiştir ve hemen hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır artık.
1974
Yerel seçimler sonucu işbaşına gelen Selahattin Tonguç’un damgasını vurduğu Altın Portakal’da ilk adım Prodüktörler Birliği ile yolların ayrılması olmuştur. Türkiye Yazarlar Sendikası, Türkiye Film Emekçileri Sendikası ve Sinematek işbirliğinden kuvvet doğar; Ön Jüri skandallarına son vermek adına müracaatta bulunan 23 filmin tamamı yarışmacı olarak belirlenir. Akad imzalı “Düğün”, tartışmasız bir başarı elde eder. (Üçlemenin ilk filmi “Gelin”, önceki yıl şenliği boykot etmiş ve yarışmaya katılmamıştır.)
Ali Kocatepe’nin Portakal’la özdeşleşen “Antalya’ya Koş” şarkısı bu dönemde bestelenir.
1975
İlk üç filmin tamamında (“Endişe”, “Arkadaş”, “Zavallılar”) imzası bulunması nedeniyle Yılmaz Güney yılı olduğu söylenebilecek 1975’in Ödül Töreni’nde büyük olaylar çıkar, Fatoş Güney’in teşekkür konuşması yapması engellenmeye çalışılır, Başkan’a taşlı saldırı olur. Antalya Sanat Şenliği Plastik Sanatlar Sempozyumu’nun temelleri, Kuzgun Acar’ın ünlü El Heykeli ile birlikte bu yıl atılır; Fakir Baykurt, Asım Bezirci, Adnan Binyazar, Erdal Öz ve Sadun Tanju’dan oluşan Seçiciler Kurulu, rekor sayıda katılımın olduğu (170 eser) öykü yarışmasını sonuçlandırır. Üçüncülük, genç yazar Orhan Pamuk’undur!
1976
Tartışmalı sayılabilecek bir kararla Ödül Heykeli değiştirilir. Resim ve heykel çalışmaları artarak devam eder; ancak eserler kısa sürede malûm çevrelerin tepkisini çekerek saldırıya uğrar. Sanatçılar durumu protesto etse de, devreye giren dönemin Valisinin kimi çalışmaları savcılığa şikâyet etmesi, saldırılara arka çıkar niteliktedir. Festivalin siyasi bir çerçeveye oturduğu gerekçesiyle kimi yapımcıların protesto edildiği bu dönemde ödül Atıf Yılmaz’ın “Deli Yusuf” adlı filmine gider. Ne var ki “Kara Çarşaflı Gelin” sansüre uğramış ve yarışmadan uzaklaştırılmış. Bu, sansür ile Portakal’ın mücadelesinde başlangıç noktası anlamına gelmektedir.
1977
Gelin, ihtişamlı bir dönüş yapar; Danıştay kararıyla yarışmaya dâhil olur ve En İyi Film seçilir. (Danıştay tarafından bilirkişi tayin edilen Prof. Dr. Özdemir Nutku, Ömer Atilla Sav ve Hakkı Demirel raporlarında filmin gerek hikâye, gerek çekim niteliğiyle bir sanat yapıtı olduğunu belirtmişlerdir.) Sempozyum uluslararası hale gelir, eserler büyük tablolara yapılır, Sinematek ise tüm varlığıyla Altın Portakal’ın yanında yer alır.
1978
Festivalde doruk yılı… Barış temalı Portakal’da sempozyum devam eder, grafik ve edebiyat etkinlikleri göz doldurur, her mahallede bir konser verilir, bir müzik yarışması düzenlenir (kazanan Yavuzer Çetinkaya olmuştur!), film yarışması ilk kez uluslararası olur. Katılan ülkeler arasında Bulgaristan, Filistin, Fransa, Romanya, Macaristan, Polonya, SSCB de vardır. Onat Kutlar’ın “Halk Şenliği” adını verdiği 15. Festival’de ödül, dönemin ruhuna uygun bir yapım olan Yavuz Özkan’ın “Maden”ine gider. Filmin makaslanması son anda engellenmiş ve yarışmaya katılması sağlanmıştır. Önemli bir kazanımdır bu; ama bir yıl sonra yaşanacak olayların habercisidir.
1979
Çocuk temalı Portakal, politik muhtevasından dolayı ilk darbeyi alır. “Yolcular”, “Demiryol” ve “Yusuf ile Kenan”ın yarışmaya katılmasının engellenmesi nedeniyle, başvuruda bulunan 12 filmin tüm yapımcıları ortak bir kararla festivalden çekildiklerini açıklarlar. Sinemamızda sansüre karşı verilen ilk büyük mücadele kazanılmış, kamuoyu yaratılmıştır. Ama…
1980
13–20 Eylül tarihleri arasında yapılması planlanan Altın Portakal, “bizim çocukların” başarılı darbeleri nedeniyle ikinci kez kesintiye uğrar. Konukların bir bölümü Antalya otellerinde mahsur kalır. Bir dönemin sonuna gelinmiştir artık. Toplumsal muhalefetin adım adım sindirildiği bu yıllardan rövanş almak için 30-31 yıl beklemek gerekecektir.
1981
Darbe yönetiminin Antalya’daki ilk icraatı, Kenan Evren’in tepkisini çeken Orhan Taylan’ın “Prometheus”unun yok edilmesi ve kimi ünlü heykellere savaş açılması olur. Jüri üyesi tespit etmenin bile çok zor olduğu günlerde, Portakal’ın varlığı büyük tehlikeye girmiştir. Olanca yoksunluğa rağmen “devam” kararı veren bir avuç iyi niyetli yöneticinin çabalarıyla yolculuk sürer. En İyi Film bulunamamış, İkincilik Ödülü Ömer Kavur’un “Ah Güzel İstanbul”una gitmiştir. Örtülü sansür, “Bereketli Topraklar Üzerinde”yi vurur.
1982
Gözlerden uzakta, az sayıda filmin katıldığı Portakal’da En İyi Film ödülünü alan “Çirkinler de Sever”in yönetmeni Sinan Çetin tarafından söylenen sözler ilginçtir: “Aslında ben Yeşilçam’da güzel güzel ilerliyordum; fakat günün birinde ödül aldım. Antalya Film Festivali’nde ödül almak o kadar büyük suçtu ki -hâlâ öyledir belki, bilmiyorum- bir gecede bütün dostlarımı kaybettim. O zaman nefret ediliyordu ödül kazanan filmlerden.”
1983
20. yıl, silkinmenin başladığı dönem olarak hafızalara kazınır. Ödülü alan yapım, 12 Eylül ekonomik politikalarının iflâsa sürüklediği ülkenin özetini sunmakta ve Banker felâketini masaya yatırmaktadır: “Faize Hücum” (Zeki Ökten).
1984
“Sivil” yönetim, Yener Ulusoy’la işbaşındadır. Tek parti iktidarının Belediye Başkanı, organizasyon için Atilla Özdemiroğlu ve Egemen Bostancı ile anlaşır. Konserler ve müzikaller film festivalini arka plâna itmesi nedeniyle bir avuç azınlık tarafından eleştirilir. “Bir Yudum Sevgi”, 12 Eylül sonrası kadın temalı filmlere giriş anlamı taşımaktadır.
1985
Antalya Kültür, Sanat ve Turizm Vakfı’nın (Birinci AKSAV) kurulur ve etkinliklerin merkezi konumuna yükselir. Atıf Yılmaz’ın kadın filmleri olanca hızıyla sürmektedir. Ödül, Müjde Ar’ın performansıyla dikkat çeken ve erotizmiyle öne çıkan “Dul Bir Kadın”ın olur.
1986
Eurovision’un tahtına göz diken ve üç yıl sürecek olan Akdeniz Akdeniz Müzik Yarışması başlar, Antalya pop müziğin uluslararası yıldızlarına ev sahipliği yapar. Sinemanın gündemden düştüğü günlerde, Atıf Yılmaz’ın seri birincilikleri “Aaahh Belinda” ile devam eder.
1987
Filmler açısından çok verimli geçen bir yıldır. Ödül “Muhsin Bey”in (Yavuz Turgul) olur, İkincilik “Anayurt Oteli”ne (Ömer Kavur) gider. Müzik yarışmasının büyük rakamlara mal olması nedeniyle eleştirilerin dozu yükselmiştir.
1988
Çeyrek yüzyıllık Portakal iki büyük skandalla sarsılır. Müzik Yarışması’nda puanlama rezaleti yaşanmış, Türkiye’nin danışıklı olarak birinci seçildiği iddiaları, organizasyonu canlı yayında izleyen milyonlar tarafından dile getirilmiş ve dahası katılan ülkelerin protestolarına neden olmuştur. Akdeniz Akdeniz’in sonu anlamına gelen bu durum bir yana, Film Yarışması’nda ödüllerin bir gün önce basına sızdırılması ve Jüri hakkında soruşturma başlatılması bir başka skandalın yaşanmasına neden olur. Fikret Hakan’ın “Portakal Öldü, Başınız Sağolsun!” sözleriyle de hatırlanan Festival’de ödül Ömer Kavur’un “Gece Yolculuğu”nun olur.
1989
Hasan Subaşı’nın işbaşına geldiği 10 yıllık bir dönem başlamıştır. İlk AKSAV borçlar yüzünden kapatılır, festival Yürütme Kurulu ile yoluna devam eder, sinemaya ağırlık verilir. Ön Jüri tartışmalarına sahne olan 1989’da Ertem Göreç görevinden istifa etmiş ve karşılıklı suçlamalar birbirini izlemiştir. 12 Eylül’le ilk büyük hesaplaşmanın yaşandığı bu yıl, “Uçurtmayı Vurmasınlar” ödüle uzanır.
1990
Ödül, Halit Refiğ’in “Karılar Koğuşu”na gider, Perihan Savaş ve Hülya Avşar, Hülya Koçyiğit’in Kadın Oyuncu Ödülü almasına itiraz ederek yönetime dilekçe verirler. Halit Refiğ, Yönetmen ödülünün paylaştırılmasına isyan eder, Yılmaz Güney filmlerini göstereceğini açıklayan Yürütme Kurulu’nun Emniyet’ten izin alamadıkları iddiası ortalığı karıştırır. Ortada resmî bir yasak yoktur!
1991
Kültür Park yapımı hızlanır, altyapı sorunları giderilmeye çalışılır. “Gizli Yüz”le ödül alan Ömer Kavur, izleyiciden “sabır ve dikkat” ister. Eleştirmenler, Jüri’yi “Yeşilçam’ın klâsik melodram geleneğine anlamlı bir tavır” alması nedeniyle övgüye boğmuştur.
1992
Cinsel ve Dinsel Filmler yılı olarak belleklere kazınan Portakal’da her şey çok güzel başlamıştır. Danışma Kurulu sinemanın sorunlarına çareler arar, bildiri yayınlar. Ama bir süre sonra Duygu Asena’nın deyişiyle Jüri Meydan Savaşları başlar, Burçak Evren, “hayatımda böyle jüri görmedim” diyerek kuruldan çekilir. Milli / Beyaz Sinemacılar sonuçlara isyan eder, Portakal’ı “dini filmlere karşı art niyetli, antidemokratik, sübjektif ve sinemadan anlamayan, kokuşmuş bir kurum” şeklinde niteler. Ödül, İrfan Tözüm’ün “Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri”nin olmuştur. Bu festival, İlyas Salman’ın tek kişilik protesto eylemiyle de anımsanmaktadır.
1993
30. yılda, kimsenin itiraz edemeyeceği bir Jüri oluşturulur, sinema merkeze alınır, Ön Jüri uygulamasına son verilir, polemikler azalır. Ödül, Erden Kıral’ın Halikarnas Balıkçısı’nı konu alan “Mavi Sürgün”üne verilir.
1994
Fikret Hakan’ın Başbakan ve yardımcılarına hitaben söylediği, “televizyon yasasına, her televizyon için belli sayıda film ve dizi yapma mecburiyeti konmazsa Türk sineması seneye burada yoktur, ölecektir” sözleriyle de hatırlanan 31. Altın Portakal’ın kazananı Yavuz Özkan’ın “Yengeç Sepeti”dir.
1995
İkinci AKSAV kurulur, Uluslararası Kısa Film ve Video Festivali, Portakal’a eklenir. Ümit Elçi’nin “Böcek”i En İyi Film seçilmiştir.
1996
Son yıllarda sinema merkezli organizasyon meyvelerini vermeye başlamış, Festival sansasyonel konulardan çok başarılı etkinlikleriyle öne çıkmaya başlamıştır. Reis Çelik ve ekibinin “Işıklar Sönmesin”e duyarsız kalındığı eleştirileri bir yana, ödülü kazanan “Tabutta Rövaşata” (Derviş Zaim), Yeni Türkiye Sineması’na giden yolda önemli bir dönemeçtir.
1997
Eski-Yeni kavgası baş gösterir. Ödül Töreni sonrası, Tanju Gürsu’nun ödül almasını -rol, Müşfik Kenter tarafından seslendirildiği için- protesto eden Güven Kıraç’ın, Cüney Arkın tarafından dövüldüğü iddiaları gündeme bomba gibi düşer. Benzer bir durum, Haluk Bilginer’in Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü almasında da yaşanır, durum sahneden eleştirilir! Kazanan, Ferzan Özpetek’in “Hamam”ıdır.
1998
SODER ve ÇASOD, Altın Portakal’ı protesto ederek o yılki etkinliklere katılmayacağını bildirir. Sebep, organizasyonun parasal destekte bulunmamasıdır. Kortejde televizyonun ünlüleri vardır artık. Jüri başkanı Hülya Koçyiğit’in “Yeni kuşak, yeni soluk, genç sanatçılar, yönetmenler geliyor. Bundan mutluluk duyuyoruz. Ödülleri belirlerken çok zorlandık” açıklamasının ardından ödül, Yılmaz Arslan’ın “Yara” adlı filmine verilir.
1999
Bekir Kumbul’un işbaşında olduğu yıllar başlamıştır. Gani Şavata’nın jüriye saldırma eylemi karakolda sona erer, ödüle değer bulunan “Salkım Hanım’ın Taneleri” (Tomris Giritlioğlu), resmi tarih tezine zarar verdiği gerekçesiyle TBMM’nin gündemine gelir ama en önemlisi Ödül Töreni’nde sahneye çıkan sanatçıların kılık-kıyafetlerine getirilen eleştiridir. Bir yıl sonra törenlere koyu renk elbise zorunluluğu getirilir. Yılın sözü Nuri Bilge Ceylan’a aittir: “Piyasadan uzak ve geleneksel anlayışın dışında film üreten biri olarak, gelenekçi, farklılıktan hoşlanmayan, uluslararası bir boyutu olmayan Antalya Film Festival’i hiçbir zaman fazla ilgimi çekmedi.”
2000
Tema bir kez daha Barış’tır. Türk ve Yunan milletvekilleri ortak etkinlikler düzenler. Metin Akpınar’ın, kendisini kaldığı otelin balkonunda çıplak görüntüleyen gazetecilere ödül töreninden sonra “beklentilerimin cevabını bu gece aldım, filmde galiba yeteri kadar soyunmamışım” dediği Ödül Gecesi’nde En İyi Film, Zeki Ökten’in “Güle Güle”sinin olmuştur.
2001
Dünya Festivali olma yolunda adımlar atılır; Akdeniz’e Kıyısı Olan Ülkelerin Görsel – İşitsel Etkileşim Platformu (OCCAM)’a üye olunur. Ödül almaya gelen sanatçıların çok az olması sıkıntı yaratır, En İyi Film Ödülü “Büyük Adam Küçük Aşk”a (Handan İpekçi) verilir.
2002
Film üretme sayısında keskin düşüş, Altın Portakal’a da yansır ve “başka festivallere katılmama şartı”nın gözden geçirilmesi istenir. Ceylan’ın “Uzak”ı En İyi Film seçilirken, Yardımcı Erkek Oyuncu dalında ödül alan M. Emin Toprak’ın birkaç ay sonra talihsiz bir kazada yaşamını yitirecek olması üzücüdür.
2003
40 yılı geride bırakan Festival’de 2. Türk Sinema Kurultayı düzenlenir, sorunlar masaya yatırılır. En İyi Film Ödülü’nü “Karşılaşma” ile kazanan Ömer Kavur, eserinin Halk Jürisi tarafından da En İyi Film seçilmesi karşısında şaşkınlığını gizleyemez.
2004
Menderes Türel’in Başkanlığı’nda düzenlenen 41. Portakal’dan en çok akılda kalan şey, Ezel Akay’ın dâhiyane (!) fikri ile 68 kişilik jürinin göreve getirilmesidir. Neyse ki sonuçlar tartışmalı olmaz; ödüllere Uğur Yücel’in “Yazı Tura”sı damgasını vurur.
2005
AKSAV ve TÜRSAK işbirliği başlamıştır. 1. Uluslararası Avrasya Film Festivali düzenlenmeye başlanır, Film Market çalışmaları hız kazanır. Hükümet desteğinin büyük parasal oranlara yükseldiği iddiaları, Türk sinemasının ikinci plâna atıldığı iddialarına karışır. Ödül Heykeli’nin değiştirilmesi ise belli kesimlerce tepkiyle karşılanır. Bir başka iddia da Avrasya Ödül Gecesi yaşanır; Hollywood’un iki ünlüsü Michael Madsen ve Woody Harrelson kuliste yumruklaşmış, kavgayı Kung-Fu David Carradine önlemiştir! Ödül, dijital çekilen Ulaş İnaç’ın “Türev”ine gider.
2006
Taylor Hackford, Helen Mirren ve Faye Dunaway ağır konuklar arasındadır. “İklimler” filminin gala gösterimi sırasında fırtına ve yağışın etkisiyle dev ekranın bulunduğu platform devrilmesiyle facianın eşiğinden dönülür, ödül, Zeki Demirkubuz’un “Kader”ine verilir.
2007
Portakal, bir başka dünya devini ağırlamaktadır: “Baba” Coppola Antalya’dadır! Ümit Ünal, filmi “Ara”nın, Atilla Dorsay dışında isimleri açıklanmayan Ön Jüri tarafından elenmesine isyan eder. “Yumurta” (Semih Kaplanoğlu) En İyi Film seçilir.
2008
Kevin Spacey’den Adrien Brody’e, Marisa Tomei’den Mickey Rourke ve Köpeği’ne (!) pek çok Hollywood şöhretine evsahipliği yapan Altın Portakal’ın kazananı, pek çok eleştirmeni şaşkınlığa uğratacak biçimde “Pazar: Bir Ticaret Masalı” olur. Bu, Portakal tarihinde yabancı bir yönetmenin (Ben Hopkins) kazandığı ilk ödüldür.
2009
Prof. Dr. Mustafa Akaydın’la başlayan sürecin ilk adımı Venüs Heykeli’nin yeniden ödül olarak belirlenmesidir. Vecdi Sayar, Festival Yöneticisi olur, Avrasya ve TÜRSAK Dönemi sona erer. Çoğunluğu ilk filmlerden oluşan yarışma filmleri arasından ilk kez iki filme ödül paylaştırılır: “Bornova Bornova” (İnan Temelkuran) ve “Kosmos” (Reha Erdem). İlk kez Kürtçe bir film (“Min Dit”) yarışmacı olmuş, içeriğinde bulunan kimi ifadelerden dolayı söyleşide tartışmalar yaşanmıştır.
2010
Festival’e Kusturica krizi damgasını vurur. Üç ay kadar önce Bursa’ya davet edilen ve herhangi bir itirazla karşılaşmayan ünlü yönetmenin Antalya’ya gelişi, (savaş ve politika konusunda söylediği iddia edilen sözlerden dolayı) belli kesimleri ayağa kaldırır, Açılış Gecesi olaylar yaşanır. Ertuğrul Günay’ın kendisini hedef gösterdiğini iddia eden sanatçı, bir konserin ardından apar topar ülkesine döner. Seren Yüce’nin Venedik’te de ödül alan “Çoğunluk”unun En İyi Film seçildiği Portakal’da hemfikir olunan konu, Derviş Zaim’in “Gölgeler ve Suretler”inin görmezden gelindiğidir.
2011
30–31 yıl önce Sansür ve Darbe dolayısıyla yapılamayan festivaller, yerinde bir kararla tekrarlanır, Ödül Töreni’nde unutulmaz anlar yaşanır. 1979 için “Demiryol” (Yavuz Özkan) ve “Yusuf ile Kenan” (Ömer Kavur), 1980 içinse “Sürü” (Zeki Ökten) En İyi Film seçilirler. Festivalin teması Kadın’dır. Bu doğrultuda pek çok etkinlik düzenlenir, Jüri bile tamamen kadınlardan oluşur. Buna rağmen Müjde Ar’ın Başkan olduğu kurulun son derece hatalı bir okumayla “Güzel Günler Göreceğiz”i (Hasan Tolga Pulat) ödüllendirdiği ve Ümit Ünal’ın “Nar”ını es geçtiği vurgulanır.
2012
Önce, 2011’de Ön Jüri tarafından elenen “Ateşin Düştüğü Yer” tartışmalara neden olur, ardından da Jüri Başkanı seçilen Hülya Avşar’ın merkezinde olduğu bir dizi sorun baş gösterir. Çağatay Tosun’un “Derin Düşün-ce” adlı filmini ahlâki açıdan sakıncalı bulan (!) Avşar’ın, yapımı yarışmadan attıracağını söylediği iddia edilir. Bu durumu doğrularcasına filmi psikologa izlettiren Başkan’ın tavırlarına en büyük tepkiyi Jüri üyeleri gösterir ve konuya ve sansürcü zihniyete dair bir bildiri yayınlarlar. Ödül Töreni de tartışmalara neden olur; 12 yaşındaki Abdülkadir Tuncer’in En İyi Erkek Oyuncu seçilmesi ve Hüseyin Tabak’ın “Güzelliğin On Par’Etmez” adlı filminin Türk yapımı olmadığı iddiaları uzunca bir süre gündemi meşgul eder.
2013
Festivale rekor düzeyde film başvuruda bulunur, 68 yapım arasında 10’u yarışma filmi olarak seçilir. Jüri Başkanı Türkan Şoray’dır. 50. Yıl’a ilişkin pek çok etkinlik düzenlenmesi plânlanmaktadır.
Nice yıllara Altın Portakal!
(09 Ekim 2013)
Tuncer Çetinkaya
Vizyon Sinemaları 04 – 10 Ekim 2013 Seansları
Rize Vizyon, İzmir Torbalı Vizyon Sinemaları, 04 – 10 Ekim 2013 seansları için tıklayınız.
Sinematik Yeşilçam, Otobüs Dosyasıyla Tuncel Kurtiz’i Anıyor
sinematik.blogspot.com, geçen hafta kaybettiğimiz duayen oyuncumuz Tuncel Kurtiz anısına, sanatçının rol aldığı en önemli filmlerden olan Otobüs filmi üzerine geniş bir inceleme dosyası sunuyor. Dosyanın içeriğinde “Otobüs filminin künyesi; film karelerinde Yeşilçam köşesinde Otobüs filmden 30 kare; Gökay Gelgeç’in inceleme yazısı; Milliyet Sanat Dergisi’nin 19 Aralık 1977 tarihli sayısında Aziz Nesin’in ve Onat Kutlar’ın film üzerine yazdıkları; Recep Görhan’ın film üzerine yazdığı inceleme yazısı; Sansür ve Otobüs; Tuncel Kurtiz’den Otobüs; Utku Uluer’den Otobüs, Göç ve Oryantalizm” gibi bölümler var.
- Basın Bülteni
- Web Sitesi
- Dosyaya ulaşmak için tıklayınız.
Arka Pencere Dergisi, Oscar’ın İlk Adayını Selamlıyor
Arka Pencere Dergisi, 205. sayısında, kapağına, Woody Allen’ın Mavi Yasemin’ini yerleştiriyor. Tunca Arslan, köşesinde, iki önemli filmle Çinli korkusu’nu deşifre ediyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Blue Jasmine: Mavi Yasemin, Malavita: Belalı Tanık, Karnaval, Büyük Kumar, Katliam Gecesi, Benimle Oynar mısın?, Öyle Sevdim ki Seni ve 3 Kadın 3 Kader yer alıyor. Arka Pencere Dergisi’nin 204. sayısı bir Hitchcock alıntısıyla nihayete eriyor: “Genelde çekimler sırasında çok neşeliyimdir. Ama ‘Kuşlar’ı çekerken geceleri eve, eşimin yanına gittiğim zaman da hâlâ gergin ve üzgündüm.”
Tamam mıyız?’ın Afişi Tamam
Senaristliğini ve yönetmenliğini Çağan Irmak’ın yaptığı, başrollerinde Deniz Celiloğlu, Aras Bulut İynemli, Sumru Yavrucuk, Zuhal Gencer Erkaya, Aslı Enver ve Gürkan Uygun’un rol aldığı Tamam mıyız?’ın afişi yayınlandı. Republica ADV’nin hazırladığı film afişini Çağan Irmak, instagram hesabından takipçileriyle paylaştı. Afiş Çağan Irmak’ın resmi hesabı @cgnrmak’ın yanı sıra filmin resmi hesabı @tamammiyiz’dan da yayınlandı. Çağan Irmak, takipçileriyle Tamam mıyız? filminin afişini paylaşırken “Afişimizi ilk kez siz instagram takipçilerimle paylaşıyorum. Sizi seviyorum ve çok heyecanlıyım” dedi.
Panzehir Oyuncuları İş ve Cemiyet Hayatıyla Buluştu
Türk sineması ve Hollywood ünlüleri, Panzehir filminin setinde düzenlenen partiyle iş ve cemiyet hayatının önemli isimleriyle bir araya geldi. Hollywood aksiyonlarının ünlü isimlerinden Edoardo Costa ve Christina Gottschalk da Panzehir için kamera karşısına geçiyor. Panzehir’de rol alan oyunculardan bir diğeri de magazin dünyasının yakından tanıdığı Florance Eugene. Gecede filmin oyuncuları, Emin Boztepe, Edoardo Costa, Cüneyt Arkın, Öykü Gürman, Florance Eugene, Murat Cüreklibatır partiye katılanlarla buluştu. Türk sinemasının en iyi aksiyon filmlerinden biri olma iddiasıyla yola çıkan, 19 Eylül 2013 tarihinde çekimlerine başlanan Panzehir, İnsignia Yapım ve Çağlar Arts stratejik işbirliğiyle Ocak 2014’de vizyona girmeye hazırlanıyor.