Yusuf Çetin, ismini duymuşsunuzdur, görseniz -ismen olmasa bile- tanıyanlarınız çıkar, Yeşilçam’da yıllarca yan rollerin oyuncusu olarak emek vermiştir. Yeşilçam’ın çözülmesinden sonra filmlerde pek görülmeyen Çetin, 2010 (yoksa 2011 mi?) yılında yönetmen olarak afişlere adını yazdırır ve filmi de gösterime çıkar. İlginç olan filmin adıdır. Sinema tarihimize Kir adı ile geçecek filmin -afişlerdeki- adı: “Qirej”dir. Aradan 2-3 yıl geçer, bir ara oyunculuk yapan, Kürtçe filmler çektiren, daha sonra yönetmenliğe de girişen, -filmlerinin ses getirmemesi üzerine, sinirlenip, sağı solu eleştiren (bu arada siyasete de soyunan fakat sonuç alamayan)- Gani Rüzgar Şavata, bu kez yapımcı olarak, Arafat Şavata (oğlu) ve Mustafa Delazy’e bir film yönettirir, adı: “Qüfür (Çümbür Cemaat)” (Ben bu sözü “cümbür cemaat” olarak bilirim, burada “çümbür cemaat” olmuş!)
Sözünü ettiğimiz iki filmin adı da Q harfi ile başlıyor. Türkçede Q harfinin olmadığını biliyorum, eğer bu filmlerin adı Kürtçe ise, -bu arada birçok filmimizde, Kürtçe konuşmaların yer aldığını, hatta tamamen Kürtçe filmler çekildiğini gördükten sonra- bu filmlerin adı -nasıl okursanız okuyun- eğer Kürtçe ise ve isimler Kürtçe olarak Q harfi ile başlıyorsa -ve devam edecek gibi görülüyor- bunun dile getirilmesi ve duymayanlara duyurulması gerektiği düşüncesindeyim. Filmin ikinci yönetmeninin adı -aynı zamanda yapıma da ortak- Mustafa Delazy. Delazy adına bakarak bu kişinin yabancı olduğuna karar verebilir miyiz? (Yabancı ise nerelidir, hangi ülkedendir, Kürt ise, Kürt vatandaşı olamayacağına göre, Türk vatandaşı ise adı neden Türkçe değildir, -eğer varsa Türk pasaportunda- adı nasıl yazılmaktadır?)
Bunlar bugün olan şeyler değil, 1992’de Sinan Çetin, Almanya’da çektiği filmin adını Berlin in Berlin olarak İngilizce koymuştur. 2007’de İnal Temelkuran da yaptığı ilk filme, yine İngilizce Made in Europe adını vermiştir. Sinema tarihimizde filmografileri tarayınca, benzer başka isimler bulabilir miyiz bilemiyorum, bunlar sadece hafızamda bulabildiklerim. Akla gelen bir de oyuncu adı var. Cemal Gözütok’un Sekizinci Saat (1994) filminin oyuncuları arasında Osman Wober adı veriliyor. W ile yazılan Wober soyadı-nın, Almanya kökenli (babası?) olmasından kaynaklanmaktadır.
Q harfi ile başlayan film adlarından önce bir takım filmlere, içindeki Kürtçe konuşmalardan öte, Türkçe isimlerinin yanında Kürtçe isimler verildiği de görülmüş (Doz / G. R. Şavata / 2001; Dür – Uzak / Kâzım Öz / 2005… vb… ) ve o zaman tarafımdan yazı ile eleştiri konusu yapılmamıştır (yapılsa da fark eden bir şey olmayacaktı.)
Son olarak filmlerde, filmin kahramanı olan kişilerin isimleri, isim olarak kullanılmaktadır, bu güne kadar Meyro (Yılmaz Duru / 1973), Davaro (K. Tibet / 1981), Davudo: Erkek Erkeğe (Kazankaya / 1965 ) gibi isimler kullanılmıştır. En son örnek ise Reha Erdem’in Jîn (2012) filmidir. Ama bunlar kişi isimleridir ve ülkemizde Kürt vatandaşlarımızda (en azından ülkemizde yaşayan, pasaportsuz ve kimliksiz olsalarda?) vardır. Bunların gündelik hayatta ve kendi aralarında kullandıkları Kürtçe isimler dışında, Türkçe isimleri de olabilir ama bunu kendi aralarında pek kullanmazlar.
Sinemamızın tarihinde yer alan ve iki aşığın isimlerinden (“aşk” serüvenlerinden) oluşan filmler vardır: Arzu ile Kamber / Tahir ile Zühre / Leyla ile Mecnun / Ferhat ile Şirin. Bunlar bizim ve daha doğudaki halk kültürlerinde yer alan söylencelerdir. 1991 yılında Ümit Elçi, bir doğu, Kürt söylencesine dayanan Mem û Zin’i film yapar ve film gösterime çıktıktan bir süre sonra “Kürtçe” dublajı yapılarak, Doğu Anadolu’da tekrar gösterime çıkarılır. (Yanılmıyorsam TRT Şeş’in açılmasından sonra da Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda Kürtçe sahnelenmiştir.) Aynı yıl (1991) Şahin Gök de Siyabend ile Heco’yu sinemaya uyarlayacaktır. Ümit Elçi, bu halk söylencesini yaparken Ehmede Xani’nin (Ahmed-i Hani) eserinden hareket etmiştir. Gök ise Hüseyin Erdem’in (!)Siyabend û Xece isimli eserinden… Anlaşılacağı üzere Kürtçe olan bu eserler, Kürtçe özelliği belirtilerek, Kelimelerden Görüntüye isimli, sinemamızdaki edebiyat uyarlamalarını inceleyen araştırmamıza alınmıştır.
Şunu yazmak zorundayım, bu Q harfi için, -ben Kürtçe bilmem, içinde Q, W ve X harflerinin bulunduğu bir Kürt alfabesi var mı? Bütün bunlardan sonra ve son yıllarda Kürtçe dili ağırlığı taşıyan filmlerden önce yapılan, Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı ve Şerif Gören’in yönettiği Yol (1981) filmi ülkemizde bir süre gösterilmemiştir. Film bu arada Uluslararası Cannes Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü paylaşmıştır. Filmde bir sahne vardır: Film dini Bayram nedeni ile izin kâğıdı ile ve belli bir süre evlerine gönderilen altı kişinin bu yolculuğunu anlatır. Bu kişilerden birinin tren ile ulaştığı yere varılınca “ekranın sağ üst köşesinde” Kürdistan yazısı görülür. Filmin ülkemizde gösterilmeme nedenlerinden biri de bu yazı olabilir. Daha sonraki yıllarda ülkemizde gösterilen filmde, bu yazının bulunduğu bölüm çıkarılmıştır. Fakat filmin yurt dışı gösterimlerinde -özellikle ödül aldığı festivaldeki gösteriminde- bu yazının çıkarılmış olması mümkün değildir. Türkiye’deki gösterimlerinde çıkarılmış olmasının bir anlamı vardır ama bunun kıymeti var mıdır?
Görünen o dur ki, bundan sonra Kürtçenin yer aldığı filmlere alışmak zorunda kalacağız. Sinemamızın bu alıştırmayı yapmaya başlaması epey bir zamandır sürüyor. Bu noktada şunu söylemek gerekir, Özcan Alper’in Sonbahar filminde zaman zaman konuşulan dilin “Lazca” (karadeniz ağzı değil, -bir başka dil) olduğunu söylüyorum. Harfler-den, dil-lere geçtik… Filmler çekilmeye devam ediyor.
(28 Nisan 2013)
Orhan Ünser