Carlos Reygadas Saf Gerçeğin Peşinde

32. İstanbul Film Festivali’nin önemli konuklarından biri de Carlos Reygadas idi. Çağdaş sinemanın bu benzersiz yaratıcısıyla üç saate yakın bir sinema dersi boyunca filmlerini, sanat anlayışını konuştuk. Meksikalı yönetmen sinemayla 16 yaşında tanışmış. Büyük ustaların filmlerini izlemiş. Carlos Saura’nın ilk dönem filmlerinden, Yılmaz Güney imzalı ‘Yol’dan, özellikle İranlı usta Abbas Kiarostami’den etkilenmiş. Ancak sineması kendine özgü. Hiçbir şekilde kategorize edilmek istemiyor. Yaftalanmak istemiyor. Filmlerinin, Tarkovski’nin izinde ruhani bir sinema biçiminde yorumlanmasına hemen itiraz ediyor. Ruhani değil sezgisel bir yaklaşım benimki diye ilâve ediyor. Dinsel anlamda bir inanç krizi değil ilgilendiği. Meselesi yaşamın belirsizliği üzerine. Filmlerinin muğlak olması, yaşamın muğlaklığından ileri gelmekte.

Reygadas gerçeğin, saf gerçeğin peşinde. Onun yapıtlarının temel noktası filmin hikâyesi olmamış hiçbir zaman. Hikâye, filme hizmet için var. Aynı oyuncular gibi. Sinemayı bir hikâyenin canlandırılması veya bir tiyatro oyununun sahnelenmesi olarak düşünmüyor. Bu nedenle profesyonel olmayan oyuncularla, ya da yüzü bilinmeyen aktörlerle çalışmayı tercih ediyor. Festival kapsamında gösterilen son filmi ‘Karanlıktan Aydınlığa / Post Tenebras Lux’de olduğu gibi. Tanınmamış oyuncuların yanı sıra bizzat kendi çocuklarına da rol vermiş söz konusu filminde. Oyuncularını serbest bırakıyor. Doğa davranmalarını istiyor, müdahaleden büyük ölçüde kaçınıyor. Meslek tabiriyle ‘rol kesmelerini’ istemiyor. Yaşamı tüm gerçekliğiyle algılayabilmek ve onu yeniden üretebilmek derdi. Yoksa bazılarının iddia ettiği gibi deneysel sinema yapmak ya da güzel görüntüler oluşturmak peşinde değil.

İlk uzun metrajlı filmine niçin ‘Japonya’ adını vermiş olduğu sorusunu, filmin çekildiği kırsal mekânın merkeze Çin ya da Japonya kadar uzak bir mesafede bulunmasından ilham alınmış bir isimdi diye yanıtlıyor. Daha doğru çevirisiyle yeni filmi ‘Karanlıktan Sonraki Işık’, Reygadas’ın yaşamın saf gerçeğini yeniden yaratmada ulaştığı son doruk şimdilik. Yine sinema ışığı kullanmamış, oyuncular için makyaj kullanılmamış. Sesler doğadaki bozulmamış haliyle korunmuş, mekanik bir işlemden geçmemiş. Görmeden, sadece işitmek yoluyla da izlenebilecek bir sinema bu çünkü. Çerçeveleme çok önemli Reygadas için. Önceki filmlerinin aksine son filminde sinemaskop kullanmamış. Filmin çekildiği kırsal alanın bu kez daha dar ve yüksek dağların çevrelediği bir mekân olması nedeniyle. Yatay değil dikey kadrajları tercih etmesinin nedeni bu yüzden.

Yönetmenin ana ilham kaynağı bir kez daha doğal, sıradan yaşam. Tüm gerçekliğiyle, düşleriyle, kâbuslarıyla, anılarıyla, hırsıyla, öfkesiyle, bencilliğiyle ve vicdanıyla insan denen garip yaratığın varoluş problemi.

Reygadas’ın sineması anlatılmaktan ziyade görülmesi, işitilmesi, duyumsanması gereken çok özel yaratıcı bir deneyim. Bu nedenle önceki filmleri gibi ‘Karanlıktan Aydınlığa’nın da ticari sinemalara gelme ihtimali biraz zor. Festivalde beyazperdede izleme şansınız ise hâlâ devam ediyor. Film iki kez daha gösterilecek (Beyoğlu Atlas / 13 Nisan Cumartesi, 19.00 -bu gösterimin ardından Reygadas sorularınızı yanıtlamak için sahnede olacak-; Kadıköy Reks / 14 Nisan, 11.00)

(13 Nisan 2013)

Ferhan Baran

[email protected]