32. İstanbul Film Festivali’nin sonuna yaklaşıyoruz. Yarışmalı bölümlerdeki filmler -teknik nedenlerle basın gösterimi son güne ertelenen Laurent Cantet’nin ilk kez Fransa dışında İngilizce olarak çektiği filmi ‘Can Ateşi / Foxfire’ haricinde- birer birer izlendi. 14 Nisan Pazar akşamı kapanış töreninde ödüller sahiplerini buluyor. Ödül listesi açıklanmadan önce kişisel tercihlerimi siz okurlarla paylaşmak istedim.
Uluslararası yarışmada bu yıl 13 film yer aldı. Bruno Dumont imzalı ‘Camille Claudel 1915’, ustası ve büyük aşkı Auguste Rodin’in gölgesinde kalmış geçtiğimiz yüzyılın en yetenekli kadın heykeltraşının Avignon yakınlarındaki tımarhanede geçirmek zorunda bırakıldığı yıllarından kısa bir kesiti öykülüyor. Yönetmenin tıbbi kayıtlara dayanarak kaleme almış olduğu senaryosundan yola çıkmış, Juliette Binoche’un etkileyici oyunculuğundan da büyük destek alan ilgiye değer bir minimal sinema örneği bu. Erkek egemen toplumda ezilmiş ve yalnızlığa mahkûm edilmiş kadın sanatçı üzerine bu trajik hikâyenin öncesini merak edenlere ise Bruno Nuytten’in -sanatçının adını taşıyan- 1988 yapımı Isabelle Adjani’li filmini izlemelerini tavsiye ediyoruz.
Bu bölümün özellikle klâsik müzikseverlerin büyük ilgisini toplayan bir diğer yapımı, Beethoven’in yaylı çalgılar için bestelediği arasız çalınan 7 bölümlü op.131 kuarteti eşliğinde sanat, sanatçı, yaşam ve ölüm temalarını incelikle işleyen ve dört büyük oyuncusundan büyük destek alan Yaron Zilberman imzalı Amerikan bağımsız filmi ‘Son Konser / A Late Quartet’ idi. Bu filmin festivalin son gününde iki kez daha gösterileceğini buradan duyuralım (14 Nisan Pazar / Beyoğlu Sineması, 11.00; Kadıköy Reks, 16.00)
Uluslararası yarışmada büyük ödüle en çok yakıştırdığım film ise ilk günden beri favorim olan ve daha önceki yazılarımdan birinde sözünü etmiş olduğum Ukraynalı yönetmen Eva Neymann’ın Sovyet sineması ekolünün çağdaş bir örneği olan ‘Kuleli Ev / Dom S Bashenkoy’u oldu. Olağanüstü siyah beyaz estetiğiyle 13 filmlik seçkinin kanımca en iyi filmiydi bu.
Ulusal yarışmada ülkemiz sinemasından yepyeni 10 örnek izledik. Kimi hayal kırıklıkları olmadı değil, ancak dünya prömiyerlerini yapan iki film bizleri hayran bıraktı. Bunlardan ilki olan ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’, özellikle son dönem televizyon işleriyle (Leyla ile Mecnun / Şubat) sadık bir hayran kitlesi edinmiş olan deneyimli yönetmenimiz Onur Ünlü’nün kişisel düşünceme göre bugüne kadarki en iyi çalışması. Adını Shakespeare’in 28 numaralı sonesindeki bir dizeden -when sparkling stars twire not thou gild’st the even / yıldızlar kör olduğunda sen aydınlatırsın geceyi- alan film, Ünlü’nün bilinen fantastik dünyasının bir kasaba (Akhisar) atmosferine uyarlanmış hali. Her birinin birtakım olağanüstü güçleri olan kasaba sakinlerinin olağan dertlerini anlatan ve Euripides’in ‘insan endişeden yaratılmıştır’ sözüyle açılan film, merkeze aldığı futbol hakemi berber Cemil ile yetim öksüz fabrika kızı Yasemin’in sevgi arayışlarının izinde, mükemmel siyah beyaz estetiğiyle varoluş ve yaşam üzerine hınzır bir mizah içeriyor. Bizzat Ünlü imzalı senaryosuyla ulusal yarışmanın en güçlü adaylarından olan film, ülkemizin önemli isimlerinin bir araya geldiği toplu bir oyunculuk şöleni adeta. Berber Cemil’de Ali Atay erkek oyuncu, Yasemin’de Demet Evgar kadın oyuncu ödüllerinin güçlü adaylarından.
Ulusal Yarışma’da öne çıkan bir diğer önemli yapım Mahmut Fazıl Coşkun’un ikinci filmi ‘Yozgat Blues’oldu. ‘Uzak İhtimal’den sonra beklentilerimizi boşa çıkarmayan bu başarılı çalışma, çok iyi yazılmış (tebrikler Tarık Tufan), çok iyi oynanmış, Joe Dassin’in 70’li yıllara damgasını vurmuş mükemmel slow’u ‘L’Eté Indien’ eşliğinde çok iyi anlatılmış bir sonbahar sonatı. Eski hafif müzik yorumcusunun İstanbul alışveriş merkezlerinden Yozgat’ın bir gece kulübüne atlayan mutsuz yolculuğu, küçük insanların mutluluk arayışları dar kareler tercih edilerek etkileyici bir biçimde verilmiş. Muhteşem üçlü (Ercan Kesal, Ayça Damgacı, Tansu Biçer) ve nispeten daha kısa rolünde bir kez daha harikalar yaratan Nadir Sarıbacak oyuncu ödüllerinin güçlü adaylarından.
‘Sinemada İnsan Hakları’ bölümünde gösterilen ve ‘Avrupa Konseyi Sinema Ödülü (FACE)’ için yarışan filmlerin basın gösterimleri yapılmadığı için tümünü izleme fırsatı bulamadık. Bu bölümde yer alan Danis Tanovic’in Berlin Film Şenliği ödüllü ‘Bir Hurdacının Hayatı’ndan daha önceki yazılarımdan birinde övgüyle söz etmiştim. Yine aynı bölümde gösterilen Afgan yazar yönetmen Atiq Rahimi’nin ‘Sabır Taşı / Syngué Sabour’u hayranlığımızı kazanan bir diğer yapım oldu. Savaşın yerle bir ettiği köyünde koma halinde yatan kendinden epeyi yaşlı kocasına bakmak zorunda kalan bir kadının, gencecik bir askerle olan ilişkisinde kadınlığını keşfetmesinin ve özgürleşmesinin hikâyesini, melodrama yüz vermeden etkili bir sinema diliyle aktaran ‘Sabır Taşı’ bu bölümün öne çıkan çalışmalarından.
FACE ödülü kapsamında Ali Aydın’ın son Venedik Film Şenliği’nde ilgi görmüş ilk işi ‘Küf’ de gösterildi. Aydın, çürümüş ve kokuşmuş bir adalet düzenini betimleyen filminde, 18 yıldır kayıp olan oğlunun izini süren kederli babanın hikâyesini, ana motif olan bekleme temasından hareketle, seyirciyi usandırma pahasına çok uzun plânlar kullanarak anlatmayı tercih etmiş. Görüntü çalışmasının mükemmelliğiyle dikkat çeken (tebrikler Murat Tuncel) ‘Küf’ bu yıl ilk kez verilecek olan ‘Seyfi Teoman İlk Film Ödülü’nün de adaylarından. Aynı ödüle aday bir diğer ilk film, ulusal yarışma kapsamında görücüye çıkan ‘Köksüz’ idi. Sinematografisi ‘Küf’ denli kusursuz olmasa da, bir öğrenci filmi amatörlüğü taşıyan bölümleri olsa da, orta sınıf ailenin çıkmazları, ezeli ebedi anne kız mücadelesi gibi meselelerine hakimiyeti ile dikkat çeken bir çalışmaydı bu. Yönetmeni Deniz Akçay Katıksız’ı izleme listemize aldık bile. Filmin profesyonel oyuncusu Ahu Türkpençe ise sade ve etkili kompozisyonuyla kadın oyuncu ödülünün öne çıkan adaylarından.
Filmlerin sonuna geldik böylece. Festival, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenecek ödül töreniyle sona eriyor. 14 Nisan Pazar akşamı saat 20:30’da başlayacak olan geceyi NTV kanalından naklen izleyebilirsiniz.
(13 Nisan 2013)
Ferhan Baran