Türkan Şoray, Malatya’da Hayranlarıyla Buluştu

Malatya Valiliği’nin koordinasyonunda, Malatya Kayısı Araştırma-Geliştirme ve Tanıtma Vakfı tarafından, Manas Evleri’nin ana sponsorluğunda düzenlenen 3. Malatya Uluslararası Film Festivali kapsamında Malatya’ya gelen sinemamızın sultanı Türkan Şoray hayranlarıyla buluştu. Şoray’ın hayranları Malatya Park AVM’de yapılan söyleşiye büyük ilgi gösterdi. Gün içinde Malatya Park AVM’de festival kapsamında yapılan 2. etkinlik Hababam Malatya’da adlı fotoğraf sergisinin açılışıydı. Sergi açılışına Hababam Sınıfı’nda öğrencileri canlandıran oyuncular da katıldı.

  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Türkan Şoray, Malatya’da Hayranlarıyla Buluştu yazısına devam et
  • Üstü Kalsın

    Belgesel Sinemacılar Meslek Birliği, şu anda Türkiye’nin dört bir yanında süren açlık grevlerinin tıpkı 2000’lerdeki gibi yeni ölümlere yol açmasından endişe duyuyor. Geçmişte bu olayları yaşayan, sakat kalan, birbirleriyle ve gönüllü kişilerle dayanışarak hayata tutunmayı başaran ve hafızalarını toplumsal hafızanın oluşması için açan mahkûmlar üzerine yapılan Üstü Kalsın adlı belgesel filmi gösteriyor ve kamuoyunu gösterime davet ediyor. Ceren Bayar, Elif Karadenizli, Dilek İyigün, Savaş İlhan ve Özge Kendirci’nin yönettiği Üstü Kalsın belgeseli bugün saat 14:00 ve 16:00’da BSM İstanbul Arşiv’inde gösteriliyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Arka Pencere Dergisi Usta’ya Bakıyor

    Arka Pencere Dergisi, 159. sayısında, kapağına The Master’ı ve başrol oyuncusu Joaquin Phoenix’i yerleştiriyor. Tunca Arslan, köşesinde, Arka Pencere’ye facebook’ta uygulanan sansürü değerlendiriyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında The Master, Frankenweenie, Katil Joe, Marley, Mükemmel Plan ve Sessiz Tepe: Karabasan yer alıyor. Derginin 159. sayısı, bir Alfred Hitchcock alıntısıyla nihayete eriyor: “İstediğiniz kadar ‘Bu doğrudur, ben bilirim’ diye emin olun, istediğiniz kadar tartışın. Gene de bu, halkın ya da eleştirmenlerin onayıyla karşılaşacaksınız demek değildir.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi Usta’ya Bakıyor yazısına devam et
  • Malatya Film Festivali’nin Ardından…

    Her güzel festivalin bir sonu vardır. İşte birini daha geride bırakarak ama biriktirdiğimiz güzel anıları da yanımıza alarak döndük yuvalarımıza… Malatya Uluslararası Film Festivali’nin bu yıl üçüncüsü gerçekleşti. Sinemaseverlere oldukça güzel bir film seçkisi oluşturan festival komitesi Malatyalılara ve misafirlerine film dolu bir hafta yaşattı. İşte bu yıl ki festivalden kısa kısa izlenimlerim…

    Kadir İnanır: “Repliklerini ezbere bildiğimiz bir Yeşilçam filmini dizi haline getirmeye çalışıyorlar, ismini vermeyeceğim ama siz duyduğunuzda ‘pes’ diyeceksiniz.”

    Festivalde onur ödülü alan usta oyuncu Kadir İnanır yaptığı söyleşide Türk sinemasının ve dizi sektörünün geldiği son durumu değerlendirdi. Özellikle senaryo sıkıntısına değinen İnanır, “Günümüz sinemasında çok iyi yönetmenler ve oyuncular var fakat senaristler çok az.” dedi. Ayrıca yeni çekilecek olan bir dizi için de yorum yapan İnanır, “Repliklerini ezbere bildiğimiz bir Yeşilçam filmini dizi haline getirmeye çalışıyorlar, ismini vermeyeceğim ama siz duyduğunuzda ‘pes’ diyeceksiniz.” dedi. Ayrıca kısa zaman sonra Konya’da bir bozkır hikâyesini yöneteceğini söyleyen İnanır, filmde Yeşilçam’dan arkadaşlarına da rol vereceğini belirtti.

    John Sayles: “Amigo”

    Festivalin önemli konuklarından biri de kuşkusuz Amerikalı yönetmen John Sayles’tı. Amerikan bağımsız sinemasının önemli yönetmenlerinden olan Sayles bir hafta boyunca eşi Maggie Renzi ile neredeyse tüm etkinliklere katıldı. Fetivalde üç filmi gösterilen usta yönetmen gösterimler sırasında seyircilerle birlikte olmak istedi. Fakat Amerika seyircisi gibi Malatya seyircisi de Sayles’ı yalnız bıraktı. Yönetmenin son filmi Amigo’yu izlemeye yalnızca 10 kişi gitmişti. Bu 10 kişinin içinde ben ve iki arkadaşımda vardı. Filmi sadece 7 Malatyalı izledi. Maggie Sayles bu duruma alışkın olduklarını söyleyerek ve gülümseyerek gelenleri saydı ve “10 kişiniz, benimle birlikte 11 oluyoruz, fena sayı değil.” dedi. Kısacası Sayles’lar Amerika’daki kasırgaya rağmen okyanusu aşıp Malatya’ya gelmiş fakat bizim seyircimiz evlerinden ya da otellerinden Sayles’ın filmlerini izlemeye gelememişti.

    Zerre…

    Altın Portakallı Zerre filmi festivalin en ilgi gören filmlerinden biri oldu. Sayles’ın filmindeki salon boşluğunun aksine Zerre’yi görmeye gelenler oturacak yer bulamadı. Hatta halk arasındaki hararet oldukça yükseldi, Malatyalılar film izlemek için adeta birbirleriyle koltuk kapmaca oynadı. “Benim biletim var, daha satışa sunulduğu ilk gün aldım.” diyen de oldu “Festival konukları kalksın biz oturalım.” diyen de… Nitekim öyle de oldu. Sinema yazarı ve uluslararası yarışma filmi jürisinde olan Alin Taşcıyan yerini bir seyirciye vererek filmi salondaki basamaklara oturarak izledi. Zerre deyince filmin başrol oyuncusu Jale Arıkan’ı da es geçmek olmaz. Festival boyunca en egosuz hali ve elinden düşürmediği mısırıyla bol bol film izledi. Her konuşmak isteyenle uzun uzun sohbet etti. Türkiye’de oyuncuların birçoğu halktan kaçarken o yüzündeki samimi gülümsemeyle herkesin kalbini kazandı. Zerre filmindeki performansıyla jüriyi de etkilemiş olacak ki En İyi Kadın Oyuncu Ödülü onun oldu.

    Hababam Sınıfı

    Festivalin en özel konuklarıydı onlar. Hababam Sınıfı’yla büyüdük hepimiz… Hâlâ da her izledikçe içimiz ısınıyor, eğleniyor, keşke o sınıfta biz de olsak diyoruz. Yıllar sonra Malatya’da tekrar bir araya geldi Hababam Sınıfı öğrencileri. Büyümüş koca koca adam olmuşlardı. Kimi mühendis, kimi müzisyendi artık. Onları yakından tanıyınca Hababam Sınıfı’nın neden bu kadar gerçek olduğunu da daha iyi anladım. Çünkü oyun oynamıyorlardı. Oldukları gibiydiler. Hâlâ sıkı dostlardı. Hani okuldan hep birlikte kaçıp maça gidiyor ya da binbir zorlukla okulun altına tüneller açıp yine hep birlikte Mahmut Hoca’nın odasında alıyorlardı ya soluğu, işte Malatya’da da öyleydiler. Hep birlikte yine muzur, yine yaramaz. Birlikte halay çektiler, birlikte güldüler ve hüzünlendiler. İyi ki Malatya’dan geçtiler…

    Tepenin Ardı…

    Tıpkı Hababam Sınıfı gibi Tepenin Ardı filminin oyuncuları da birbirleri ile sıkı dost, abi kardeş olmuşlardı. Yönetmen Emin Alper çok iyi bir oyuncu kadrosu oluşturmuştu. Oyuncuların birbirleri ile olan uyumu ve abartıdan uzak halleri onlara toplu ödül kazandırdı. Anlaşılan o ki En İyi Erkek Oyuncuyu ararken, jüri Tepenin Ardı filminin oyuncularından hiç birine kıyamamıştı. Filmde ustalar da vardı ilk kez kamera karşısına geçenler de. Böyle bir ekipte tüm oyuncuların En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü alması ustalarla çırakların birlikte ne kadar uyumlu çalıştıklarının da bir ispatı niteliğindeydi. Yönetmen Emin Alper filmde evrensel bir konuyu öyle güzel bir sadelikle anlatmıştı ki En İyi Film ve En İyi Senaryo ödüllerini alması hiçte şaşırtıcı olmadı.

    Nemrut…

    Festival ekibi bir hafta boyunca konukları memnun etmek için canla başla çalıştı. Özellikle Nemrut gezisi için emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim. Başlarda kararsızdım, gitsem mi kalsam mı? Sonra dedim kendi kendime “İnsanlar burayı görmeye dünyanın öbür ucundan geliyor, ben iki saatlik mesafeden üşeniyorum, hadi kalk düş yollara…” İyi ki de düşmüşüm yollara. Sonbaharın tüm güzelliği yansımıştı Nemrut Dağı’na. Gitmeden önce öyle gözümüzü korkuttular ki üç dört kazağı giyip çıktık dağın başına. Güneşe orada ‘Merhaba’ dedik. O da bizi üzmedi ısıttı içimizi… Büyülü bir yer Nemrut. Ayak bastığınız an değişik, garip bir hisse kapılıyorsunuz. Efsanevi heykeller hoş geldiniz der gibi göz kırpıyor sanki size. Kısacası çok güzel bir geziydi ama bu kadar özel bir yerin yollarından bahsetmeden de geçemeyeceğim. Virajlı yolların yeni yapıldığı söyleniyor fakat yollarda korkuluk yok ve mıcırlı. Karanlık bir yolda uçurum kenarında gidiyorsunuz. Ayrıca Nemrut gibi tarihi önemi olan bir yer için herhangi bir güvenlik önlemi de alınmış değil… Heykeller sadece bir zincirle çevrilmiş, o zinciri de herkes çok rahat aşabildi zaten. Bence bu kadar özel bir yere daha fazla yatırım yapılmalı. Buradan yetkililere seslenmiş olayım. Belki birileri sesimi duyar.

    (17 Kasım 2012)

    Yeliz Bozkurt

    Kenan İmirzalıoğlu, Kanal D Cinemania’da

    Ömür Gedik’in hazırlayıp sunduğu Kanal D Cinemania’da bu haftanın stüdyo konuğu Osman Sınav’ın yönettiği Uzun Hikaye filminin başrol oyuncusu, Bulgaryalı Ali Kenan İmirzalıoğlu.
    Ünlü ve sevilen oyuncu projeye nasıl dahil oldu? Yolları Osman Sınav’la nasıl kesişti? Rolüne nasıl hazırlandı? En büyük hayali ne? Dizi sektörü hakkında neler düşünüyor? Yeni projeleri neler?
    Editörlüğünü Fırat Sayıcı’nın yaptığı programda vizyona giren yeni filmler, haberler, vs. yer alıyor. Ömür Gedik tarafından sunulan Cinemania Programı her Cumartesi Kanal D’de.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kenan İmirzalıoğlu, Kanal D Cinemania’da yazısına devam et
  • Hilal Çetinder ve Murat Tolga Şen, Klak Sinema Programı’nda

    Bugün TV, Klak Sinema Programı’nın bu haftaki stüdyo konukları sinema yazarları Hilal Çetinder ve Murat Tolga Şen vizyondaki filmleri ve haftanın filmlerini Klak için değerlendirdi. Hangi filmi, niye izlemeli? Hangi film seyirci ile eleştirmenlerin arasını açtı? Tim Burton’ın Frankenweenie’si, William Friedkin’in Katil Joe’su, Malatya Uluslararası Film Festivali ve çok daha fazlası Murat Tolga Şen ve Hilal Çetinder ile Klak sohbetinde. Gizem Ertürk’ün hazırladığı Klak Sinema Programı, 10 Kasım 2012 Cumartesi günü saat 13:20’de Bugün TV ekranında.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hilal Çetinder ve Murat Tolga Şen, Klak Sinema Programı’nda yazısına devam et
  • Havana’dan İnsan Manzaraları

    Filmekimi’nde ilk kez görücüye çıkan ‘Havana’da 7 Gün (7 Dias En La Habana)’ yedi ayrı yönetmenin tek bir kent’e baktığı kısa öykülerden oluşuyor. ABD ambargosu ve Sovyetler Birliği’nin 1991’deki çöküşüyle ekonomik açıdan zor günler yaşayan Küba’nın değişim sancılarını derinlemesine irdeleyen bir film değil bu, ancak her biri 15 – 20 dakika uzunluğundaki bölümleriyle Karayipler’in bu renkli kentinin ruhunu yansıtmayı başarmış.

    Puerto Rico doğumlu oyuncu Benicio del Toro’nun kamera arkasında olduğu ilk hikâye ‘Amerikalı’, aktör Teddy’nin güzeller güzeli bir fahişeyle sonu sürprizli biten macerası üzerine. Sovyetler Birliği’nde mühendislik okumuş, ekonomik zorluklar nedeniyle teknisyenliğin yanı sıra şöförlük de yapan Angel’in taksisiyle Havana’yı turlarken Batista döneminden kalma Kongre Merkezi’nin, Washington’daki Beyaz Saray’ın -5 cm daha uzun- bir kopyası olduğunu ve Amerikalılara neden ‘Yuma’ dendiğini öğreniyoruz.

    Arjantinli usta Pablo Trapero’nun öyküsünde -Emir Kusturica’nın canlandırdığı- yorgun ve bezgin yönetmen, kendisi için pek bir şey ifade etmişe benzemeyen onur ödülünü aldığı festival töreni sonrasında, marifetli taksi şöförünün sahne aldığı caz kulübündeki Jam Session’la kendinden geçecektir.

    İspanyol Julio Medem’in yönettiği ‘Cecilia Yoldan Çıkıyor’ isimli üçüncü öykü, Havana’da bırakıp gideceği sevgilisi ile rüyalar ülkesi Amerika’dan aldığı cazip teklif arasında bocalayan yetenekli caz şarkıcısının tereddütleri üzerine.

    Filistinli sinemacı Elia Suleiman, güz mevsiminin ıssız Havana kumsallarını fon almış kişisel bir yalnızlık öyküsünde kameranın hem önünde, hem ardında. Fransızların aykırı ismi Gaspar Noe ise yöreye özel bir aklanma ayinini görüntülemiş.

    ‘Otobüs Durağı (Lista de Espera)’ isimli güzel filmi bizde de gösterilmiş Küba’lı yönetmen Juan Carlos Tabio, ‘Acı Tatlı’ adlı bölümde, derin ekonomik krize, saatler süren elektrik kesintilerine rağmen yaşama coşkusunu yitirmeyen Küba’lıların yaşam kavgalarını; Altın Palmiye’li Fransız sinemacı Laurent Cantet (Sınıf / Entre Les Murs) ise yöreye özgü tipik bir mahalle halkının Hz. Meryem’i onurlandırma partisi girişimini mizahi bir dille aktarıyor.

    (16 Kasım 2012)

    Ferhan Baran

    ferhan@ferhanbaran.com

    Malatya Sultan’ı Ağırlıyor, Türkan Şoray Malatya’da

    Malatya Valiliği’nin koordinasyonunda, Malatya Kayısı Araştırma-Geliştirme ve Tanıtma Vakfı tarafından, Manas Evleri’nin ana sponsorluğunda düzenlenen 3. Malatya Uluslararası Film Festivali sinemamızın sultanı Türkan Şoray’ı ağırlıyor. Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Malatya Uluslararası Film Festivali için konuklar kente gelmeye başladı. Bugün 19:00’da Malatya Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenecek olan açılış töreni ile başlayacak festival için hareketlilik dün gece başladı. Festivalin ilk konukları, sinemamızın Sultanı Türkan Şoray, Hababam Sınıfı oyuncuları ve açılış gecesinde konser verecek olan İlhan Şeşen oldu.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Malatya Sultan’ı Ağırlıyor, Türkan Şoray Malatya’da yazısına devam et
  • Sezonun Sürpriz Komedi Filmi Bana Bir Soygun Yaz’ın Fragmanı Görücüye Çıktı

    Oyuncu Hakan Yılmaz’ın baş rolünü oynadığı Bana Bir Soygun Yaz adlı komedi filminin fragmanı nihayet izleyicisiyle buluştu. Senaryosunu İnci Uluçay’ın yazdığı, Biray Dalkıran’ın yönettiği Bana Bir Soygun Yaz, 14 Aralık 2012 tarihinde izleyicisiyle buluşacak.
    Kolunu mafyaya kaptıran üç kafadarın, karanlık adamlardan kurtulmak için verdikleri komik mücadelenin hikâyesini anlatan Bana Bir Soygun Yaz’da Hakan Yılmaz’ın yanı sıra Çetin Altay, Umut Oğuz, Mehmet Özgür, Sera Tokdemir, Ömür Arpacı, Sefa Zengin, Hazel Çamlıdere ve Yosi Mizrahi de rol alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragman’ı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Antidepresan +18 İlk Kez Seyr-î Mesel’de

    Ümit Cin Güven’in yönettiği ve başrollerini Umut Özkan, Ayşe Özkök ile Öznur Kula’nın paylaştığı Antidepresan +18 Kasım ayı içinde Seyr-î Mesel’de gösteriliyor. Bir underground film olan Antidepresan +18 dört paralel hikâye üzerine kurgulandı. Bağımlılıkların ölümcüllüğü, şizofrenliğini konu alan film, çıkışı olmayan yollara giren insanların duvara çarpmasını ya da U dönüşü arama mücadelelerini anlatıyor. Sanat hayatı Ceyhan Halkevi’nde amatör oyunculukla başlayan Ümit Cin Güven, Aydın Sayman ile birlikte Sır Çocukları adlı filmi çekerek yönetmenliğe başladı.

    Yedi Yönetmenin Yedi Havana Bakışı

    Havana’da 7 Gün (7 Dias en la Habana / 7 Days in Havana)
    Yönetmenler: Benicio del Toro-Pablo Trapero-Julio Medem-Elia Suleiman-Gaspar Noé-Juan Carlos Tabio-Laurent Cantet
    Senaryo: Leonardo Padura Fuentes
    Görüntü: Daniel Aranyo-Diego Dussuel
    Oyuncular: Josh Hutcherson (Teddy), Vladimir Cruz (Angel), Emir Kusturica (Kendisi), Alexander Abreu (Şoför), Brüehl (Menecer), Melvis Santa Esteves (Cecilia), Elia Suleiman (Kendisi), Natalia Amore (Marta)
    Yapım: Fransa-İspanya-Küba (2012)

    Benicio del Toro, Pablo Trapero, Julio Medem, Elia Suleiman, Gaspar Noé, Juan Carlos Tabio ve Laurent Cantet, Kübalı yazar Leonardo Padura Fuentes’in kendi hikâyesinden yazdığı senaryoyu çekmişler. Filmde Havana’nın coşkusu ve hüznü yansıyor perdeye.

    Kübalı yazar Leonardo Padura Fuentes, kendi hikâyelerinden bir senaryo yazdı. Bu senaryo, dünya sinemasının yönetmenleri tarafından beyazperdeye uyarladı. İşte bu yedi yönetmenli filmin yedi yönetmeni, senaryoyu Fuentes yazsa da kendi Havana şehrini anlatmışlar sanki. Bazı bölümlerde insan o kültürün yabancısı olduğu için derin anlam yaratmada zorlanabiliyor. Suyun içinde arınma veya Katolikliğin yerel yorumuyla yansıyan son bölüm gibi. Filmin renk tonları, Havana gibi koyu. Kahverengi ve koyu sarı öne çıkmış. Bir de Küba’nın insanın içini kıpır kıpır eden müzikleri var. Her yönetmen bir günü anlatıyor ve film bittiğinde Havana’da yedi gün yaşamış oluyorsunuz.

    Havana’da bir Amerikalı…

    “Pazartesi: El Yuma” adındaki İlk bölümü, ünlü oyuncu Porto Riko kökenli Amerikalı Benicio del Toro yönetiyor. Amerikalı genç turist Teddy Atkins’in Havana macerası bu. Mühendis olmuş, ama şimdi taksi şoförlüğü yapan Angel, Amerikalı genç turist Teddy’yi evine götürüyor. Teddy, Havana’yı tam içeriden keşfediyor. Barda, transeksüel biriyle tanışan Teddy, onun kadın görünümünde bir erkek olduğunu keşfettiğinde yolları ayrılıyor. Bu bölümde unutulmaz bir bar sahnesi var. Barda birkaç insan bir yandan içerken, Hollywood’da Delmer Daves’in 1957’de siyah-beyaz ve sinemaskop çektği, Glenn Ford’un oynadığı “3:10 to Yuma-Gönüllü Katil” ve James Mangold’ın 2007’de çektiği ve başrolünde Russell Crowe’u oynattığı “3:10 to Yuma-3:10 Yuma” westernlerinin hangisinin iyi olduğu hakkında fikirlerini söylüyorlar. Kısa, muhteşem ve etkileyici bir tartışma.

    Ayyaş bir Kusturica…

    “Salı: Doğaçlama Caz” bölümünün yönetmeni Arjantinli Pablo Trapero. Yönetmenin 2010 yapımı “Carancho-Akbaba” filmi 2011’deki !f İstanbul’da gösterilmişti. Ünlü Boşnak yönetmen Emir Kusturica, Havana’daki film festivalinde ödül almak için geldiği bu şehirde sürekli içerken Kübalı şoförüyle de iletişimini geliştiriyor. Şoför iyi bir trompetçi. Deniz kıyısında şoförün doğaçlama resitali dinlenmeye değer. Bu bölüm sıcak ve insana iyi geliyor.

    Cecilia’nın seçimi…

    “Çarşamba: Cecilia’nın Ayartılması” bölümünü İspanyol Julio Medem yönetmiş. Bu bölümde Kübalı şarkıcı Cecila’nın geleceği üzerine yaşadığı sıkıntılar yansıyor perdeye. Bir yanda İspanyol genç bir menajerin Avrupa’da kendine gelecek hazırlaması, diğer tarafta bir türlü başaralı olamamış beyzbolcu sevgilisi José. Bu bölümün içinde dolaşırken kadınları anlamak için yardımcı kitaplara başvurma gereği hissedebilirsiniz. Belki de Cecilia en doğru kararı veriyordur. İspanyol menajer otel odasına davet ettiği Cecila’yla armağan edilmiş saatleri geçirmeyi düşünürken, her şey tersine dönüyor ve armağan anlar sevgilinin oluyor. José, bir türlü yırtamamış ve tüm hayali karşı kıyıdaki Miami’ye gitmek. Yönetmen, 1998’deki “Amantes del Circulo Polar-Kutup Çizgisi Aşıkları” ve 2001’deki “Lucia y e Sexo-Seks ve Lucia” çektiği filmleriyle tanınıyor. Bu bölümün erotik olmasının nereden geldiği belli oluyor.

    Yönetmenin keşfi…

    “Perşembe: Aceminin Günlüğü” bölümünde Filistinli yönetmen bizzat kendi oynamış ve yönetmiş. Yönetmenin 2009 yapımı “The Time that Remain-Geride Kalan” filmi biliniyor. Hiç konuşmayan, otelin koridorunda sürekli bulmaya çalışan yönetmen, Havana’da Filistin’in elçisiyle bir türlü buluşamıyor. Yönetmen de Havana’yı ve çalışmayan külüstür arabaları görüyor. Sahilde yüzünü göremediği kadını da merak edip duruyor yönetmen. Aslında onun tüm derdi elçiyi görebilmek. Yönetmen bir de öyle dalgın ki, otelin koridorunda odasını da arayıp duruyor. Çünkü her yer ve her şey birbirne benziyor ki. Bu filmin en dingin ve şiirsel bölümünün Filistinli yönetmenn çektiği bu bölüm olduğunu söyleyebiliriz.

    Genç kız için arınma…

    “Cuma: Ayin” bölümünde bir genç kız önde. Gaspar Noé’nin yönettiği bu bölümde büyümekte olan bir genç kız Yamilslaidi dansla karışan kafası, lezbiyen ilişkiye girmesi, sonra da yerel Santeria töreniyle suda arınışının hikâyesi. Afro-Kübalı liseli kız Yamilslaidi’nin arınması ve temizlenmesi için ailesi ona suyun içinde ayin yaptırıyor. Yönetmen, daha erkek anatomisini keşfetmemiş, insanın kanını kaynatan ritmik müzikle yanında kızla öpüşen ve sevişen Yamilslaidi’nin bakire vücudunu insanın erotik düşlerini kışkırtarak yansıtmış perdeye. Akarsuyun içinde kocaman bir erkek eli, Yamilslaidi’nin zarif vücudunu suyla arındırması bilinmeyen bir kültürün dinsel bir ayini. Fransız yönetmen Gaspar Noé, çarpıcı kurgusu olan 2002 yapımı “Irréversible-Dönüş Yok” filmiyle biliniyor.

    Vedalaşacak bir ailesi var…

    “Cumartesi: Acı Tatlı…” Kübalı yönetmen Juan Carlos Tabio’nun yönettiği bu bölümde Çarşamba gününden genç şarkıcı Cecilia’nın ailesiyle tanışılıyor. Doktor olan anne önce şarkıcı kızın babasıyla evlenmiş, sonra da şimdiki kocasıyla mutlu. Televizyona katılacak anne tatlı yapma telâşındayken, genç şarkıcı da hayatının kararını veriyor ve herkesle onlara hissettirmeden vedalaşıyor. Bu bölüm sıcak ve Küba ruhunu hissettiriyor. Doktor anne, pastaları yaparken, Cecilia da hayatının kararını veriyor ve karşı kıyıdaki Miami’ye beyzbolcu sevgilisi José’yle gitmeye karar veriyor. Ya İspanya’ya gitseydi hayatı nasıl olacaktı Cecilia’nın? Önündeki üç seçenekten birini seçen Cecilia, belki de uzun süre ailesini hiç göremeyecek. Yönetmen Tabio’nun 1994 yapımı “Fresa y Chocolate-Çilek ve Çikolata” ve 1995 yapımı “Guantanamera” filmleri buralara uğramıştı.

    Yaşlı Marta’nın hayali…

    “Pazar: Çeşme…” Fransız Laurent Cantet’nin yönettiği bu bölümde yaşlı kadın Marta, evinin bir köşesinde Bakire Meryem için çeşme yaptırıyor. Tüm ailesi ve komşular bu dileği yerine getirmek için seferber oluyorlar. Marta, “Ochun Santeria” töreni için Meryem Ana heykeli için havuzlu çeşme yapma için telaşlı bir heyecanla işe girişiyor. Sevilen Marta’nın bu dileğinin gerçekleşmesi için herkes ona coşkuyla destek veriyor. Bu dünyada kök salmış olmak ve ailen tarafından değer verilmenin önemi var bu bölümde. Yönetmen Cantet, 2008 yapımı “Entre les Murs-Sınıf” filmiyle Cannes’da “Altın Palmiye” kazanmıştı.

    (15 Kasım 2012)

    Ali Erden

    ailerden@hotmail.com