4. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, Cezaevi Etkinlikleriyle Sona Erdi

Hangi İnsan Hakları? Film Festivali’nin etkinlikler maratonu, 29 – 30 Aralık’ta Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde düzenlenen gösterimlerle sona erdi. 08 – 12 Aralık 2012 tarihlerinde Beyoğlu’nda beş ayrı mekânda ücretsiz olarak düzenlenen festival, izleyen günlerde başka etkinliklerle devam etti. Yaklaşık 6 bin kişi tarafından izlenen festivalde 40’ı aşkın film gösterildi, yan etkinliklerin düzenlendi. Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu, İsveç İstanbul Başkonsolosluğu, SALT ve Anadolu Kültür işbirliği ve pek çok kurumun desteğiyle gerçekleşen festival gelecek yıl yine aynı tarihlerde 5. yılını kutlayacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    4. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, Cezaevi Etkinlikleriyle Sona Erdi yazısına devam et
  • CM101MMXI Fundamentals

    Murat Dündar’ın yönettiği ve Cem Yılmaz’ın oynadığı CM101MMXI Fundamentals, 03 Ocak 2013’de Tiglon Film dağıtımıyla CMYLMZ Fikir Sanat tarafından vizyona çıkarılıyor.
    Cem Yılmaz’ın son gösterisi CM101MMXI Fundamentals, yaşamımız sırasında görüp yaşadığımız ancak üzerinde durmadığımız bir çok ayrıntıyı mizahi bir bakış açısı ile gözler önüne seriyor. Yılmaz, çevresinde ve dünyada olup biten bir çok olayı kendi komedi anlayışına uygun olarak yorumluyor, paylaşıyor ve seyircilerine uzun yıllar unutamayacakları bol kahkahalı bir seyir vaad ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • CM101MMXI Fundamentals yazısına devam et

    2011 – 2012 Yılı Festival Değerlendirmesi

    Türkiye’de 2011 ve 2012 yıllarında yapılan film festivalleri veya yarışmalar çerçevesinde verilen ödüller kameraarkasi.org linkindeki dosyada sıralandı. Hayri Çölaşan tarafından hazırlanan bu araştırma http://www.kameraarkasi.org sitesinde yer alan veri tabanı çalışmasından çıkan sonuçtur. Bittiğinde kitaba dönüşecek proje ülkemizde kısa film ve belgesel alanında yazılacak birçok kitabın istatistikî bilgilerinin kaynağı olacak. Yurtdışında kazanılan başarılar bu listeye alınmadı.

    Aydın Sanatçılardan Grup Yorum ve F Tipi Dayanışması

    21 Aralık’ta vizyona giren F Tipi Film’i sahiplenmek ve uygulanan baskılara karşı durmak adına sanatçılar İdil Kültür Merkezi’nde bir basın toplantısı gerçekleştirdi. Saat 13:00’de başlayan toplantıda konuşan Grup Yorum elemanı Caner Bozkurt, hükümetin sanatı ve sanatçıyı yalnızlaştırmak istediğini, kendinden olmayanı kabul etmeme mantığı üzerine hareket ettiği ifade etti. Basın toplantısına Mehmet Esatoğlu, Okşan Dede, Bülent Emrah Parlak, Mehmet Aksoy, Hilmi Yarayıcı, Nejat Yavaşoğulları ve Pelin Batu katıldı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Aydın Sanatçılardan Grup Yorum ve F Tipi Dayanışması yazısına devam et
  • En İyi Senaryo Yazarı Ödülü

    Yukarıdaki başlık altında, ulusal ve uluslararası festivallerde bir ödül verilir. “Senaryo” nedir? Bazı yönetmenlerin senaryo hakkındaki düşüncelerine göre, örneğin: P. P. Pasolini, senaryoyu “bir başka yapıya yönelik bir yapı” olarak tanımlıyor. M. Erksan’a göre “edebi” bir metin olan senaryo, A. Yılmaz’a göre “teknik” bir metindir. (A. Yılmaz’ın bu tanımlamasını, “çekim senaryosu” ile daha rahat açıklayabilirsek de, klâsik anlamda senaryo olarak da alabiliriz.) Erksan ve A. Yılmaz’ın farklı düşünceleri sonucu “senaryo”nun edebi bir metin mi, yoksa hedefi olan (“bir başka yapıya dönüştürülmek”) bir metin mi olarak algılanması gerekliliği hakkında -sonuca ulaşabilinir mi?- tartışmak mümkündür. Cassavetes’in ilk filmi Shadows’un finalinde “filmin senaryosuz çekildiğine” dair bir ibare yer alır. Bize göre bu bir tartışmanın konusu olmamalıdır, bundan kastın “çekim senaryosu” olduğu sonucunu çıkarmak, sorunu çözüme kavuşturacaktır.

    Başa dönersek, “Senaryo nedir?”e gelmiş oluruz. Öncelikle -her ne kadar Rosselini, “film kurgu masasında üretilir” diyorsa da,- sinema diğer sanatlardan farklı olarak dört ayak üzerinde duran bir sanattır. Öncelik şartı “senaryo”dur. “Senaryosuz” film olur mu? sorusunu hayli eskimiş olarak görüyoruz, evet, öncelik şartı senaryodur. Fakat Wajda’nın da dediği gibi, yönetmen, çektiği senaryoyu değiştirebilir, Wajda bunu, sahneye koyucunun, sahnelediği oyunu değiştiremeyeceğine değindikten sonra söylüyor.

    Sinema eseri dört farklı yapıdan oluşur -dört ayak üzerinde durur. Öncelik senaryo’dur. Sonra yönetim gelir, yönetimi yönetmen yapar ama hazırlanacak bir mekân (maddi unsur) olmasının yanında, oyuncuların bu mekân içinde kullanılması (manevi unsur) gelir. Maddi unsur ile manevi unsur, yönetmenin kontrolünde hazırlanacaktır ama bunun görüntülenmesi (çerçevelenmesi ) gerekmektedir. Yönetmenin hazırladığı maddi / manevi ortamın kaydedilmesi / görüntülenmesi / çerçevelenmesi (ışıklandırma dahil) görüntü yönetmeninin işidir. Böylece yönetim ile (ikinci ayak), görüntüleme (üçüncü ayak) birlikte (eşzamanlı) oluşurlar.

    Yine Erksan’ın görüşüne başvurursak, çerçeve “yönetmenin hakkıdır”. Görüntü yönetmeninin işi yönetmenin istemi doğrultusunda, görüntü alanını düzenlemektir, yani yönetmenin talebi ile bağlıdır, ustalığı, talebe uygun görüntü elde etmesi (teknik beceri) ile ortaya çıkar. Bir plân için, ister tek çekim yapılsın, ister birbirinin aynı veya ayrı (farklı) çekimler yapılsın elde bulunan çekilmiş filmlerin (=pediküllerin) bağlanması (kurgulanması) işi ise sinemanın dördüncü ayağı kurgu ile sonuçlandırılır. Normal olarak bu aşamada sinema eseri ortaya çıkmıştır ama teknik gelişmeler, basım ve müziklendirme (seslendirme değil) işlemleri sonucu film son halini alacaktır. (Filmin sinemalardaki gösterimi de, belli koşulları gerektirir ama o filmin oluşumundan sonraki, topluma sunulması ile ilgili -fakat gerekli- bir işlemdir.)

    Tekrar senaryoya dönersek, “senaryo filmin öncelik şartı” dedik ama film, belirli bir süreçte -perdede- izlenmesi gerekli, yani izlenmesi bir zamana bağlı, devamlılık isteyen bir izlemeye ihtiyaç duyan, bir zaman içinde sonucuna varılabilecek bir gösteridir, senaryo ise -ne manada alırsanız alın- yazılı bir metindir. Senaryo özgün bir metin olabileceği gibi, bir başka metinden -çoğunlukla edebi tür metinlerinden- uyarlama da olabilir. Böyle bir senaryo genelde uyarlandığı metne yüzde yüz bağlı kalmaz, kalamaz. Öncelikle, görselliğe uygun olmayan bölümler çıkarılır, -bu önce senaryo yazarının, sonra yönetmenin değerlendirmesi ile olur. Bunun dışında edebi metnin -çoğunlukla- kısaltılması ya da ilâveler yapılması gibi değişiklikler yapılabilir. E. Bronte’nin Wuthering Heihts romanı yurtdışında gerek Wyler ve Bunuel, yurt içinde gerek Erksan tarafından yapılan uyarlamalarında (Ölmeyen Aşk) nerede ise sadece birinci bölümü (ilk yarısı) çekilmiş, ikinci yarı ise (nerede ise farklı bir öykü -ama ilk yarının devamı- çekilmemiştir. Orhan Aksoy ise TV için yaptığı dizi filmde (Acımak / R. N. Güntekin) romanda olmayan bir kahramanı filme (diziye) ekleyerek -öyküye ters düşmeyen- senaryoda değişiklik yapmıştır.

    Senaryo, yukarıda da değinildiği gibi, yazılı bir metin olarak, başka (görsel) bir yapıya dönüştürülmek için hazırlanan bir metindir. Yönetmen (kendisi de yazmış olabilir) bu metni görselleştirerek, sinema eserini (filmi) oluşturur. Senaryo tek kişi tarafından yazılabileceği gibi bir ekip tarafından da yazılabilir. Film şekline getirilen senaryolar, ulusal ve uluslararası festivallerde değerlendirilirken, “en iyi senaryo” branşında senaryolar da değerlendirilir. Festivallere yalnız filmler katıldığı, senaryolar (metin olarak) katılmadığı için, senaryoların değerlendirmesi, o senaryodan çekilmiş film üzerinden yapılır. Peki, o filme kaynaklık eden (!) senaryoya, yönetmen ne kadar bağlı kalmıştır, yazılı metin senaryo görselleştirilirken, senaryonun ne kadarı peliküle aktarılmış, kurgu sonrası, filmin kaynağını oluşturan o senaryo, yazılmış metin halindeki senaryo ile ne kadar uyum halindedir.

    Bir kısım filmlerin sonradan basılan (kitap haline getirilen) senaryolarında, işaretlenen bir kısım yerlerin, çekilmediği, bir kısım yerlerin kurguda çıkarıldığı veya yerinin değiştirildiği gösterilmektedir. Bu durum bile senaryonun değişebilirliğini gösterirken, filme bakarak (izleyerek) senaryonun değerlendirilmesi ne kadar doğrudur. Festivallerde, jüri üyelerinin filmleri değerlendirmelerine -değerlendirme koşulları, şu veya bu şekilde önceden belirlenebilir veya belirlenmez- diyeceğimiz her hangi bir şey olamaz, değerlendirme yapıldıktan sonra, bunun değerlendirmesi açık olmalıdır, fakat bu değiştirme talep hakkı vermemelidir.

    Filmleri seyrederek, senaryo değerlendirmesinin, yukarıdan beri sözünü etmeye çalıştığımız sonuçları göz önüne alınarak, yarışmaya katılan filmlerin senaryolarının (metnin) okunarak değerlendirilmesini ise herhangi bir jüriden beklemek olası değildir ama bu olmadan senaryonun değerlendirmesi de, yapılan filme bağlı olarak, senaryonun değerlendirilmesinin farklı bir düzlemde yapıldığı sonucunu doğurmaktadır. Bunun başka bir şekilde yapılabilmesini de, festival fikri ile bağdaştırmak mümkün değilken verilen ödülün senaryoya değil filme verilmiş olduğunu -doğrusu da budur- kabul etmek gerekir ama yine adı “En İyi Senaryo” ödülü olacaktır ve sahibi de senaryonun yazarı.

    Senaryo yazarlığı, sinema yapılanması içinde kaçınılmaz bir yer tutar, bazısı bu işi sürekli yapar (senaryo yazarları) bazısı ise bir kez dener. Ödül verilirken bu husus göz önüne alınmaz, alınmamalıdır da. Bazı yönetmenlerin kendi senaryolarını yazdıkları da olur -yukarıda da değindik-, yazmasalar da; yönetmenler çekecekleri filmin senaryosu üzerinde (yazılı metni üzerinde) çekim için gerekli değişiklikleri ve kendileri için gerekli çekim hazırlıklarını yaparlar, bu senaryonun dışında kalan bir durumdur. Bazı yönetmenler başka yönetmenlere senaryolar yazdıkları gibi, bazen senaryo yazarlığından yönetmenliğe de geçebilirler. Ama tüm bunlar, filmde senaryonun işlevini değiştirmez, senaryoyu ister bir kişi, ister bir ekip yazsın, senaryo ister değişiklik görsün veya görmesin, değişmeyen şey, senaryonun sinema eserini oluşturan dört ana yapıdan biri olduğudur.

    (06 Ocak 2013)

    Orhan Ünser

    Film-San Vakfı Sanatçılar İçin Atağa Geçti

    Son 2 yıldır Geriye Dönük Sanatçı Borçlanma Yasası’nın çıkartılması için son bir kez daha çalışmalarına hız veren Film-San Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ferdi Merter Fosforoğlu’nun ilgili kamu kurumlarıyla yaptığı yazışmalar amacına ulaştı, Vakfın önerilerinin ilgili birimlere iletildiği bildirildi. Film-San Vakfı, 1975 yılında Ümit Utku başkanlığında Hülya Koçyiğit, Murat Soydan, Muazzez Arçay, Sırrı Gültekin, Mengü Yeğin, Enver Burçkin, Faruk Kenç, Emel Sayın, Ayla Algan, Şükran Özer Doruk, Nuri Sesigüzel, Erkan Özerman gibi isimler tarafından kuruldu. (Haber: Muharrem Erdemir.)

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Film-San Vakfı Sanatçılar İçin Atağa Geçti yazısına devam et
  • Sinema Sektörüne Taze Kan Nakli, Akademi İstanbul Yeni Bir Sinema Bölümü Programı Hazırladı

    Akademi İstanbul, sinema sektörünün ihtiyaç duyduğu yaratıcı sinemacılar, yeni yönetmenler ve film yapımcıları yetiştirmek için Kerem Topuz’un başkanlığında yeni bir Sinema Bölümü programı hazırladı. Okutulacak program sektörün ihtiyaçları ve beklentileri göz önünde tutularak oluşturuldu. Program sektörün profesyonellerine danışılıp hazırlandı, eğitmen kadrosu her biri kendi alanında başarılı, kendini ispatlamış ve hali hazırda sektörde iş yapan profesyonellerden seçildi.

    Penguen Kral

    David Attenborough’un yazdığı ve Yekta Kopan’ın seslendirdiği Penguen Kral (The Penguin King), 08 Şubat 2013’de Tiglon Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarıldı.
    Sevimli ve genç penguen Rex, Penguen Şehri’nde kuzenleri Larry ve Moe ile birlikte yaşamaktadır. Penguen Şehri deniz kenarında, fokların sürekli ziyaret ettikleri çok güzel bir sahil şehridir. Çevresini keşfetmek için sürekli gözlem yapan meraklı Rex, günün birinde aşık olur. Bu aşk hayatını değiştirecek, fırtına kuşları gibi tehlikeli canlılara karşı yavrusunu korumak için çok şeyi göze alacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman: Türkçe Dublajlı / Orijinal
  • IMDb
  • Sinema-TV Merkezi’nin Adı Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi Oldu

    T. C. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Ünivesitesi Sinema-TV Merkezi’nin adı Üniversite Senatosunun 11 Aralık 2012 tarihli 16 sayılı toplantısında alınan 7 no.lu karar neticesinde oybirliği ile Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi olarak değiştirildi.
    Hayatını Türk Sinemasına adamış olan Prof. Sami Şekeroğlu, 53 yıldır sinema mirasının korunması ve sinema sanatının gelişmesi için sürdürdüğü çalışmalarla Türk sinema ürünlerinin günümüze ve gelecek kuşaklara ulaşmasını sağladı, dünya standartlarında çağdaş sinema teknolojisini ülkemize getirdi.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinema-TV Merkezi’nin Adı Prof. Sami Şekeroğlu Sinema-TV Merkezi Oldu yazısına devam et