Peter Morgan’ın yönettiği ve Anthony Hopkins, Jude Law, Rachel Weisz ile Ben Foster’nun oynadığı 360, 17 Ağustos 2012’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Dünyaya bir kez geliyoruz. Peki kaç şansımız var? Birbirinden çok farklı hayatlar süren bir grup insanın hayatları, heyecan yüklü bir aşk hikâyesiyle de birleşerek Viyana, Paris, Londra, Rio, Denver, Bratislava gibi farklı ve büyüleyici şehirlerde kesişir. Aşk, ihanet ve tutku onları çevrelerken, karakterler arasındaki gizemli ilişki, aralarındaki çekimi ve bağı çözmemize yardımcı olacak mıdır?
Aylık arşivler: Ağustos 2012
Tüm Sinemalar
Tüm Sinemalar, 10 – 16 Ağustos 2012 seansları için tıklayınız. (Eksiksiz liste değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
Oyuncu Olmak İsteyenler Bilgisayar Başına
Sinema ve televizyon dünyasının popülerliği arttıkça sektörde oyuncu açığı da doğuyor. Tabii oyuncu olmak isteyenlerin de sayısı az değil. Arz ve talebi buluşturmak için artık cast ajansına gitmenize gerek yok. İnternette ücretsiz kayıt olabileceğiniz bir cast ajansı var: oyuncuariyorum.com
İnternet sitesi, televizyon, sinema ve tiyatro dünyasının en büyük ihtiyaçlarından birisi olan oyuncu bulma sıkıntısını ortadan kaldırmak amacıyla kuruldu. oyuncuariyorum.com adlı web sitesinin en büyük özelliği tüm üyelerini ücretsiz olarak siteye kayıt etmesi.
Oyuncu Olmak İsteyenler Bilgisayar Başına yazısına devam et
Derviş Zaim: Hayatımda Hiç Bitmesin Dediğim Projelerden Biri Oldu
Usta Yönetmen Derviş Zaim’in merakla beklenen son filmi Devir, 19. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde sinemaseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Başrolünde Burdur’un Hasanpaşa Köyü’nde yaşayan çobanların yer aldığı filmde, Böyet adı verilen koyun yıkama şenliği konu alınıyor…
Devir’in hikâyesini sizden dinleyelim…
Burdur’a bağlı Hasanpaşa Köyü’nde çok eski bir gelenek var. Çobanlar yaz sonunda bir yarışma yapıyorlar. Koyunlar bir göletten geçiyor ve suyu en hızlı geçen sürü kazanıyor. Aslında bu halk arasında bir arınma şenliği. Halk, koyunların kışa girmeden önce temizlendiğini düşünüyor. Ve ben de böyle bir durumu film yaparsam, doğa ve insan ilişkileri üzerine bir şeyler anlatabilirim diye düşündüm.
Elinizde hazır bir senaryo olmadan yüzyıllardır devam eden bir geleneği film yapmak üzere Hasanpaşa’ya gittiniz…
Evet, oraya gittiğimde elimde net bir senaryo yoktu fakat neye ulaşmak istediğimi çok iyi biliyordum. Zaten böyle bir projede neye ulaşmak istediğinizi bilmezseniz, çökersiniz. Ben de bunun farkında olarak gittim.
Bu film sizi epey etkilemişe benziyor…
Hayatımda “hiç bitmesin” dediğim projelerden biri oldu. Bu film için, daha önce yaptığım işlerin üretilme yordamından çok daha farklı bir iş olduğunu söyleyebilirim. Önce gördüm, yazdım, çektim, montajladım ve tekrar çektim diyebileceğim bir çalışma oldu. Öyle bir esneklik içinde çalışabilmemin filme çok şey kattığını düşünüyorum. Devir 2 gelmez ama bu kulvarda bir film daha yapacağım.
Filmde hiç profesyonel oyuncu yok. Hatta başrol oyuncularınızı da Hasanpaşa’da tanıdınız. Elinizde bir senaryo yok, oyuncular belli değil. Aslında riskli bir başlangıç olmuş.
Çok riskliydi tabi. Ama risk almazsanız başka taraflara yelken açamazsınız. Benim o anda o riski almam gerekliydi ve iyi ki de yapmışım diyorum.
Sinema bilinmeyen bazı gerçekleri en iyi anlatım biçimi ve bu film de bize bilmediğimiz bir geleneğin varlığından bahsediyor. Ben kendi adıma böyle bir şey olduğunu ilk sizden duyuyorum…
Bir film çekiyorsunuz. Bu film hem size bir şeyler öğretiyor hem de başkalarına bir şeyler anlatabiliyor, öğretebiliyorsa o zaman yaptığınız işten çok daha büyük keyif alırsınız. Ben de bu işte bunu hissettim.
Filmde fantastik öğelerin de olduğu söyleniyor…
Bu filmin gerçekliği ele alış biçimi ve bunu yansıtma biçiminin çok farklı olduğunu söyleyebilirim. Bu duruşu ile insanları etkileyecektir.
Bize vakit ayırdığınız için teşekkür eder, başarılar dileriz.
(16 Ağustos 2012)
Yeliz Bozkurt
Sadece Sinema Programı Bu Hafta Metin Erksan’a Saygıyla Açılıyor
Sadece Sinema Programı, Yedinci Sanat tutkunlarının ilgi odağı olmaya devam ediyor. Ezgi Sütçü’nün sunduğu program bu hafta da yine dopdolu. Türk Sineması’nın yapı taşlarından Metin Erksan, 83 yaşında aramızdan ayrıldı. Program, bu hafta Metin Erksan’a saygıyla açılıyor, vizyondakiler bölümünde bilim kurgu filmi Gerçeğe Çağrı var. Cosmopolis’le aramıza dönen David Cronenberg ve sineması, sinema yazarı Uğur Vardan ile mercek altına alınıyor. Sadece Sinema Programı, 11 Ağustos 2012 Cumartesi günü saat 12:20’de TRT Haber’de.
Sadece Sinema Programı Bu Hafta Metin Erksan’a Saygıyla Açılıyor yazısına devam et
Gerçeğe Çağrı, Klak Sinema Programı’nda
Bugün TV Klak Sinema Programı, bu hafta açılışını, orijinalinden tam 22 yıl sonra gelen bir yeniden çevrim, Gerçeğe Çağrı ile yapıyor. Arıza filmlerin yönetmeni David Cronenberg ve genç kızların sevgilisi Robert Pattinson, Cosmopolis’te birarada. İspana’dan bir Paranormal Activity denemesi Lanetli Ruh. Romantik filmlerin anavatanı Fransa’dan yeni bir hikâye, İlk Aşkım. Hepsi ve daha fazlası, yıl boyunca stüdyo konuklarıyla yapılan en keyifli sohbetlerin ekranlarınıza getirileceği Klak’ta sizleri bekliyor. Klak, 11 Ağustos 2012 Cumartesi günü 13:20’de Kanaltürk’ün haber kanalı Bugün TV.de.
Bu Kez Kitap Arası Verdiler
Yaptıkları haber ve röportajlarla gündeme damgasını vuran Film Arası Dergisi ekibi, bu kez yayınladıkları kitaplarıyla okurlarının karşısına çıktı. Derginin Yayın Koordinatörü Ahmet Toklu’nun Halit Refiğ röportajlarından oluşan Bir Yorgun Savaşçı, Halit Refiğ isimli çalışması ile derginin Yayın Yönetmeni Suat Köçer’in Dokuz Canlı Hikâye isimli kitabı ile piyasaya çıktı. Bir Yorgun Savaşçı, Halit Refiğ’de yönetmen Halit Refiğ’in Kemal Tahir’in aynı adlı romanından uyarladığı ve 12 Eylül yönetimi tarafından önce yasaklanıp ardından da yakılan Yorgun Savaşçı filminin trajik hikâyesi, olayın tarafları ve şahitleriyle bir kez daha gündeme geliyor.
Bu Kez Kitap Arası Verdiler yazısına devam et
Altın Portakal’da Ustalar Geçidi
Altın Portakal Film Festivali’nin gelenekselleşen bölümlerinden “Ustaların Gözünden” bu yıl da dünya sinemasının usta yönetmenlerinin son yıllardaki yapımlarını 06 – 12 Ekim 2012 tarihleri arasında seyirci ile buluşturacak. Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı işbirliğiyle gerçekleştirilen 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali, bu yıl Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması Jüri Başkanı Istvan Szabo’nun son yapımının yanı sıra, ünlü yönetmenler Michael Haneke, Abbas Kiarostami, Ken Loach ve Bernardo Bertolucci’nin son yapımlarını da sinemaseverlerle buluşturacak.
Altın Portakal’da Ustalar Geçidi yazısına devam et
d@bbe: Bir Cin Vakası, Dev Bütçeli Hollywood Yapımlarının Vizyon Mücadelesinde Ben de Varım Dedi
Geçtiğimiz Cuma günü, 214 salonda vizyona giren d@bbe: Bir Cin Vakası, 03 – 05 Ağustos hafta sonu 36.724 kişi tarafından izlenerek, Kara Şövalye Yükseliyor ve Buz Devri 4: Kıtalar Ayrılıyor filmlerinin ardından ilk üç gün sonuçlarına göre vizyon mücadelesine üçüncü sıradan giriş yaptı. Korku filmi severleri yaz sıcağında sinemaya çeken, d@bbe ve Semum filmleriyle korku sinemamızın dünya çapında tanınmasını sağlayan Hasan Karacadağ’ın yeni korku filmi d@bbe: Bir Cin Vakası, “Gişe hedefleyen bir Türk filmi yazın vizyona girmez” geleneğini de kırıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Ölüm Uykusu
Mientras Duermes – Sleep Tight, 10 – 16 Ağustos 2012 seansları için tıklayınız.
Oscar Sinemaları
Nişantaşı City Life (City’s AVM) Sinemaları
Nişantaşı City Life (City’s AVM) Sinemaları, 10 – 16 Ağustos 2012 seansları için tıklayınız.
Sır (Yönetmen: Pascal Laugier)
Pascal Laugier’in yönettiği ve Jessica Biel, Jodelle Ferland, William B. Davis ile Samantha Ferris’in oynadığı Sır (The Tall Man), 07 Eylül 2012’de UIP Filmcilik dağıtımıyla D Productions tarafından vizyona çıkarıldı.
Cold Rock kasabasında çocuklar görgü tanığı bırakmaksızın kaybolmaktadır. Kulaktan kulağa bir efsane yayılmaya başlar; uzun boylu, dev gibi bir adam oçocukları götürmektedir ve çocuklardan bir daha haber alınamamaktadır. Gecenin bir yarısında duyduğu seslere uyanan hemşire Julia, oğlunun yatağının boş olduğunu görür. Julia’nın efsanelere ya da hurafelere ayıracak vakti yoktur; oğlunun hayatını kurtarmak için her türlü riski göze alacaktır.
Ankara Büyülüfener Sinemaları
Aslında Bir Tiyatrocu: Müşfik Kenter
Evet, Müşfik Kenter bir tiyatrocu, öncelikle bir oyuncu ve sahneye koyucu, değişiklikler içeren bir ses kullanımı var. Bütün bu özellikleri ile sinemacılarımızın ilgisini çekmekte gecikmiyor. Yine yetenekli bazı tiyatro sanatçıları -hâlâ- sinemada (oyuncu) olarak kullanılmamıştır ama dediğimiz gibi, sinemamız Müşfik Kenter’i es geçmemiştir.
Birçok kez sahnelerde seyrettiğim böyle bir oyuncunun sinemadaki oyunculuğu için ne yazabilirim diye düşündüm… Sinemasını inceleyemem, çünkü oyuncu ama oyunculuğu konusunda yazabileceklerim var. Öncelikle aklıma Tunç Başaran’ın Murtaza (1965) filmi geliyor. Murtaza, Bekçi Murtaza… Orhan Kemal’in romanından çıkıp edebiyatımızın başköşesine yerleşen bir karakter. o karakterin sinemada yeniden üretilmesi öncelikle yönetmenin, sonra (belki de daha) öncelikle oynayacak oyuncunun altına girebileceği bir yük. Ama, Murtaza, Kenter için hiç zaman bir yük olmayacaktır. Sahnede birçok kişiyi canlandıran Kenter, Murtaza’da sinemamızın unutulmazları arasına katılacaktır, Başaran’ın filmini unutabilirsiniz, -ama gördü iseniz- Murtaza’dan (Kenter’den) birkaç görüntü, hiç olmayacak yerlerde karşınıza çıkabilir. “Disiplin, çalışma disiplini” uğruna, uyurken yakaladığı kızına attığı tokatla, ölümüne neden olmasını anlayamayan Murtaza’nın, hiçbir şey olmamış gibi ama birçok şeyin yıkılmış olduğu bilgisini sezinlemiş (yine söylüyorum anlamadan) gibi, boşluğa, (kameraya / seyirciye, -hiç bir şey görmeden sonsuzluklara) bakmasını… ve filmin “son” yazısı çıkar.
Kenter, Akad ustanın yaptığı Sessiz Harp (1961) filminde Murat Davman (sinemamızın tarihini bilenler kim olduğunu bilir) olur. Akad ustanın bir filminde oynamak… Erksan’ın, nerede ise sinemamız tarihi ile özdeşleşmiş (ama “ama-ları” hiç bitmemiş) filmi Sevmek Zamanı (1965)’nın yağlıboya ustası Kenter’de bir başka Kenter’dir. Boş bir evde karşılaştığı bir fotoğrafa (fotoğraftaki kıza) aşık olup, onunla sessiz konuşmalar yapan, karşısına kızın kendisi çıktığı zamanda “Ben seni değil, fotoğrafını -yoksa resmini mi ?- seviyorum” diyebilen bir dünyanın kişisi… ama -anı donduran- fotoğraf sabittir, hareket edemez, o karşısında hareket eden, konuşan, değişik durumlara giren / girebilen / ister istemez giren bir kız, bir süre sonra -hele de kendi de yaklaşırsa- daha ilginç olabilecektir… Bunlar Erksan’ın filminin olguları ama oradaki erkek karakter, her gece belli bir saatten sonra beraber çalıştığı arkadaşının da makûl karşılaması ile çalıştıkları evin içinde yol alarak, salondaki fotoğrafın karşısına yerleştirdiği koltuğa gelip -kim bilir, kaç saat- oturan kişiyi de oynayan Kenter, Erksan’ın “o yükümlülüğü” teslim ettiği oyuncu…
Haldun Dormen’in, hem tiyatroda, hem sinemada yönettiği Bozuk Düzen (1965). Ben oyunu Dormen Tiyatrosu’nun oynayışı ile değil AST’ın oynayışı ile seyrettim. Anneleri ölen kardeşlerden -daha önce verilmiş bir borçtu, yanılmıyorsam- alacağını isteyen sarhoş enişte rolünde AST’ta sahnede İsmet Ay’ı seyretmiştim. Dormen’ın sinema uyarlamasında ise aynı eniştede Kenter’i -yine sarhoş- (hemde mezarlıkta, cenaze sırasında)… 1966 3. Antalya Film Festivali’nde “En Başarılı Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü” için seçiliyor. (Diğer adaylar kimdi?, ama hak edilmiş bir ödüldür…)
Tabii ki Kenter’in sineması bunlar değil ve burada bitmiyor. Zaten tiyatro her zaman devam etmişti… ama Tevfik Başer ile yurt dışında da sinema çalışmasını sürdürmesini devam ettirdi: Farewell, Stranger (Elveda Yabancı) (1991). Sinema oyunculuğu, sınırları aşmada tiyatroya göre öncelik taşıyor galiba. Kenter gibi bir sanatçı için aslolan oyunculuk olunca tüm bu ayrımlar yapay kalıyor. Tek kişilik bir oyunu yirmi yılın üzerine taşımak (ilk seyirciler ile son seyircilerin kuşak farkı…). Yüzlerce oyun, onlarca film ama yine de tüm bunlar -toplam olarak bile- Kenter’i değil, tiyatromuz (ve sinemamız) önemli -yeri kolay doldurulmayacak- bir unsurunu yitirdi. Alkışlamaya devam edin ama bunlar kendiniz için olacak, bir borç öder gibi…
(16 Ağustos 2012)
Orhan Ünser