Antrakt, 4. Uzun Metrajlı Film Senaryosu Yarışması

AntraktMatine.com, Türk sinemasına değişik ve çeşitli senaryolar kazandırmak, senaryo yazımı alanında çaba harcayan, bu işe kendini vermiş ve vermek isteyenlere katkıda bulunmak amacıyla bir uzun metrajlı film senaryosu daha gerçekleştiriyor. Son senaryo gönderim tarihi 01 Ekim 2012 olarak belirlenen yarışmanın büyük ödülü 5.000 TL olarak duyuruldu. Yarışma jürisi Ahmet Soner (senarist, yönetmen, sinema yazarı), Nilgün Öneş (senarist), Tamer Baran (senarist), Ercan Kesal (oyuncu, senarist), Selay Tozkoparan (yapımcı), Sema Fener (akademisyen) ve Selin Sevinç (sinema yazarı) gibi sinema sektörünün tanınmış ve bilinen isimlerinden meydana geliyor.

Antrakt, 4. Uzun Metrajlı Film Senaryosu Yarışması yazısına devam et

Göksu Üçtaş: Road To London

Türkiye’nin ilk olimpik jimnastikçisi Göksu Üçtaş’ın hikâyesi beyazperdeye aktarıldı. Altın Koza başta olmak üzere birçok ulusal ve uluslararası festivallerde ödül almış kısa filmci Efe Öztezdoğan’ın yazıp yönettiği serinin beş dakikalık ilk filmi Göksu Üçtaş: Road To London, Bolu’da Göksu Üçtaş’ın gerçek yaşam ve çalışma alanında çekildi. Filmin görsel dokusu için Murat Canbaş Spor Salonu bir dönümün üzerinde siyah kumaş ile kaplandı. Göksu Üçtaş’ın her gün yaptığı antrenman programı estetize edilerek 35 mm olarak çekildi.

Göksu Üçtaş: Road To London yazısına devam et

Efsane Beşli

Peter Ramsey’in yönettiği ve Chris Pine, Alec Baldwin, Hugh Hackman ile Isla Fisher’ın seslendirdiği animasyon film Efsane Beşli (Rise Of The Guardians), 11 Ocak 2013’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Efsane Beşli, sıra dışı becerilere sahip bir grup kahramandan oluşuyor. ‘Kara’ olarak bilinen kötü ruh, inançlarımızı yok etmek için işe koyulduğunda Efsane Beşli umutlarımızı korumak için ilk defa kaba kuvvete başvurmak zorunda kalır. Kara, dünyayı kuşatmak için korku yayarken, Jack Frost’un onu yenmek için Efsane Beşli ekibine katılması gerekmektedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: Türkçe Dublajlı / Orijinal
  • IMDb
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Efsane Beşli yazısına devam et
  • Sübyancılığa Sarsıcı Bir Bakış

    Polis (Polisse)
    Yönetmen: Maïwenn
    Senaryo: Emmanuelle Bercot-Maïwenn
    Müzik: Stephen Warbeck
    Görüntü: Pierre Aïm
    Oyuncular: Karin Viard (Nadine), Joey Starr (Fred), Marina Foïs (Iris), Maïwenn (Melissa), Emmanuelle Bercot (Sue Ellen), Nicolas Duvauchelle (Mathieu), Karole Rocher (Chrys), Frédéric Pierrot (Balloo), Anthony Delon (Alex), Riccardo Scamarcio (Francesco), Alain Attal (Marc), Anne Suarez (Alice), Naidra Ayadi (Nora), Wladimir Yordanoff (Beauchard)
    Yapım: Les Films du Trésor (2011)

    Yönetmen-oyuncu Maïwenn’in pedofiliyi anlattığı “Polis”, seyrederken insanı zorlayan filmlerden. Gerçeklik ve kurgu arasında hisler yaşatan film, Cannes’da “Jüri Özel Ödülü” de kazanmıştı.

    Fransız sinemasından gerçek kadar sarsıcı ve utandıran bir film geldi. 2011 yapımı “Polisse-Polis”, aile içinde çocuklara yönelik cinsel şiddete cesurca kamera çeviriyor. Film, Paris’in 19. bölgesindeki Çocuk Koruma Birimi’nde açılıyor. Beş yaşlarındaki bir kız çocuğu, kadın polis Chrys’e babasının geceleri kendisini okşadığını söylüyor. Bundan sonra filmde sarsıcı anlar, sorgulamalar ve baskınlar peş peşe gelirken, polislerin de aile sorunları da perdeden yansıyor. Birimin başında Beauchard var. Ballou da operasyonları yönetiyor. Nadine, kocası kendisini aldattığı için kocasından ayrılıyor. Çocukları da var. Kocasını hâlâ seven Nadine, kocasıyla sorunlar yaşayan ve erkeklerin hepsini pislik olarak gören Iris’in etkisinde kalıyor çoğunlukla. Sevişmelerini hamile kalma ihtimali olan günlere ayarlayan Iris, kocasını bunalıma sokmuş bir kadın polis. Öte tarafta evli, ama karısıyla ayrı yaşayan Fred de var. Zaman zaman küçük kızını görmek için karısının evine gidiyor. Birime, gözlüklü Melissa da katılıyor. Birimin polislerinin görevdeyken fotoğraflarını çekmek için. Melissa da iki çocuğunun babası İtalyan Francesco’yla ayrı evlerde yaşıyor. Bir an sonra Fred’le Melissa arasında aşk kıvılcımı çakıyor ve bu sert filmde az da olsa romantizm kendini fark ettiriyor. Bir de genç polis Mathieu var. Kendine yakın hissettiği polis Chrys’e içten içe tutkun. Chrys, narkotikten Alex’le evli ve üç aylık da hamile. Chrys, Mathieu’nün bu saf aşkına karşı koyabilir mi? Yönetmen, Alex’i derinlikli yansıtmamış. Bazı şeyleri hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bu filmde, pedofiliye, yani sübyancılığa maruz kalan çocukları konuşturmak da gerçekten sarsıcı. Filmi izlerken çocuklar travmatik bir şeyler yaşamış mıdır diye endişe de duyuyorsunuz. Çünkü kelimeler gerçekçi. Çocuklarda soyutlama yeteneği gelişmediği için o kelimeler ruhlarında derin izler bırakabilir mi? Bu yüzden gerilebilirsiniz.

    Rumenler hep dilenci mi?

    Birimde, Rumen bir kız çocuğu sorgulanırken bir çetenin de farkına varılıyor. Rumen çingeneler, çocukları iliklerine kadar sömürerek onları Paris’te dilendiriyorlar. Paris’in dışında, bizlere hiç yabancı gelmeyen gecekondu barakalarında ikâmet eden çingenelerin çoğunluğu aileleriyle beraber çetenin kontrolündeler. Sabahın köründe birimin polisleri gecekonduya baskın düzenleyip şimdilik sorunu çözseler de hayat devam ediyor. Çünkü yoksullar çok ve gidenlerin yerine yenilerin geleceğini hissediyorsınuz. Rumen çocukların polis otobüsündeki şarkıları ve dansları hayatın güzel tarafları kadar güzel. Gecekonduya baskın sekansı öyle gerçekçi ki, gerçek bile ancak bu kadar gerçek olur diyorsunuz. İnsanı etkileyen bir an daha var filmde. Birime siyahi bir anneyle küçük oğlu getiriliyor. Hiçbir sığınma evi kadını almak istememiş. Birimin de çabaları boşa gidiyor. Çocukla annenin ayrılışı kolay unutulmaz anlar yaratıyor perdede. Filmin bir başka anında buluğ çağındaki bir kız annesine babasının aşırı sevgisini söylüyor. Baba, kızıyla “ileriye giden oyunlar” oynamaktan hoşlanıyormuş. Sorgulama sırasında neredeyse haklıymış gibi polisleri de aşağılıyor baba. Çünkü arkasını dayadığı nüfuzlu insanlar varmış onun. Cimnastik hocasının “sevgi” gösterdiği oğlan çocuğuyla çocuk pornosuna düşmüş kız çocukları da yansıyor perdeye. Dedenin kız torununu kucağına alıp başka türlü sevişini itiraf edişi de. Filmde, bastırılmış duyguların patlamasını yaşatan bir unutulmaz sahne de unutulmamalı. Nadine’in, erkekleri aşağılayan Iris’e patladığı an sinemada az görülür bir sahne. Şunu anlıyorsunuz: Ne yaparsanız yapın bir insanın kalbini kırmayın diyor film. İnsanlar hassas olabilirler ve Iris’in trajedisini yaşayabilirler. Arap bir adam, küçük kızını yeğeniyle evlendirmek istiyormuş. Sorgulama sırasında Nora’nın adama Arapça tiradı da görülmeye değer bu filmde.

    Pedofili, yani sübyancılık üzerine bu filmin orijinal adının neden “polisse” olduğunu merak ediyor insan. İlk akla gelen feminist bir tepki. Fransızcada kelimeler “dişi” ve “erkek” olarak ayrılıyor. “Police” kelimesi dişi ve feminist tepki anlamsız diye düşünüyorsunuz. Yönetmen, filminin orijinal adını oğlunun yanlış yazmasından ilham alarak koymuş. Bu kelime argoda “parlak” anlamına da geliyor. Tıpkı, Fransızcada yine “polis” anlamına gelen “flic” kelimesine argoda “aynasız” denmesi gibi. Yönetmen, Çocuk Koruma Birimi üzerine bir belgesel gördükten sonra bu filmi yapmaya karar vermiş. Yönetmen, 2009 yılında “mokumanter”, yani sahte belgesel tarzında “Le Bal des Actrices-Genç Oyuncu” filmini yapmıştı. 64. Cannes Film Festivali’nde “Jüri Özel Ödülü” kazanan “Polis” filmi de bu tarzda. Yönetmen, sanki bir belgesel çekiyor gibi. Kamera, oradakilere rahatsızlık vermeden kayıt ediyormuş gibi. Yoğunlukla hafif el kamerası kullanılmış filmde görüntüler çoğu yerde sarsıntılı. Ama yönetmen, her şeye rağmen “Polis” filminin bir belgesel olmadığını söylüyor. Kara filmlerdeki gibi polislerin de sıkıntılarını dramatik olarak yansıtan film, baskınları ve sorgulamaları sahiciymiş gibi yansıtıyor. Seyirciler, gerçeklik ve kurgu arasında kalıyor hep. İşte bu filmin başarısı da buradan geliyor. Gerçek adı Maïwenn Le Besco olan kadın oyuncu, senarist ve yönetmen Maïwenn’i yönetmen Alexandre Aja’nın 2003 yapımı “Haute Tension-Yüksek Tansiyon” filminde Cecile de France’ın canlandırdığı Marie’nin karşısındaki Alexia olarak hatırlıyoruz. Yönetmen, bu kendi filminde Melissa’yı oynamış. Maïwenn, bir zamanlar ünlü yönetmen Luc Besson’la da evliydi. Fransızca, İtalyanca, Rumence ve Arapça konuşulan film, Paris’in çeşitli bölgelerinden çekilmiş. Bölge (arrondissement) numaraları Paris’te çok önemli. Film genel olarak Paris’in 19. bölgesindeki polis merkezinde geçiyor. Nadine ve Iris’in sıkça göründüğü kafe, Louvre Müzesi’nin de bulunduğu birinci bölgede.

    Yönetmen filminde gerçek mekânları kullanmış. Paris’in sokakları romantik değil gerçekçi yansıyor filmde. Hem de hayatın en dibine kadar. 1966 doğumlu Karin Viard’ı daha önceki filmlerde görsek de, François Ozon’un 2010 yapımı “Potiche-Kadın İsterse” filminde tam anlamıyla keşfettik. Bundan sonra gözümüz hep üzerinde. Filmde, büyük oyuncu Alain Delon’un oğlu Anthony Delon da narkotik polisi Alex’i canlandırıyor. Polisin, alışveriş merkezinde uyuşturucu satıcıları takibe aldıkları sahnede Anthony Delon babasının gölgesini perdede yansıtıyor sanki. Bir an perdede Alain Delon’u gördüğünüzü sanıyorsunuz. Fransız sineması Delon soyadını sürdürmeli diyoruz. Filmde Hitchcock’un 1951 yapımı siyah-beyaz kara filmi “Strangers on a Train-Trendeki Yabancı” ve Godard’ın 1963 yapımı “Le Mepris-Nefret” filmleri de saygıyla yadediliyor. Seyretmesi kolay olmayan, sert ve sarsıcı “Polis”, sinema okullarında okutulacak filmlerden.

    (Bu yazı 27 Temmuz 2012 tarihli Taraf Gazetesi’nde kısmen yayınlanmıştır.)

    (29 Temmuz 2012)

    Ali Erden

    ailerden@hotmail.com

    Tepenin Ardı’na Bir Ödül de Sırbistan’dan

    Emin Alper’in ilk uzun metrajlı filmi Tepenin Ardı, Sırbistan’da düzenlenen 19. Palic Avrupa Film Festivali’nde En İyi Film Ödülü’nü kazandı. Filmin 17 Temmuz Salı günü, festivalin yarışma bölümünde yapılan gösterimine filmin oyuncularından Mehmet Özgür katılmıştı. Ailesiyle ve çevresiyle yaşadığı sorunlarla yüzleşmek yerine, tüm sorunların sorumlusu ilân edilebilecek bir düşman, bir günah keçisi yaratan maço erkek kültürünün trajedisini anlatan filmde Tamer Levent, Reha Özcan, Mehmet Özgür, Berk Hakman, Banu Fotocan ve Furkan Berk Kıran rol aldılar. Filmde profesyonel oyunculara, Ermenek ve Balkusan’dan seçilen Şevval Kuş ve Sercan Gümüş eşlik etti.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Tepenin Ardı’na Bir Ödül de Sırbistan’dan yazısına devam et
  • Eva (Yönetmen: Kike Maillo)

    Kike Maillo’nun yönettiği ve Daniel Brühl, Marta Etura, Alberto Ammann ile Claudia Vega’nun oynadığı Eva, 03 Ağustos 2012’de Tiglon Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarıldı.
    Yıl 2041. Başarılı sibernetik mühendisi Alex Garel, yeni bir çocuk robot projesini gerçekleştirmek için 10 yıl sonra eski üniversitesine geri döner. Alex Garel’in uzaklarda olduğu yıllar içerisinde üniversitedeki aşkı Lana ile kardeşi David hayatlarına devam etmiş ve birlikte yaşamaya başlamışlardır. Alex Garel, Lana ve David’in ilginç ve renkli bir kişiliğe sahip küçük kızları Eva’yı robot projesi için ideal model olarak kullanmaya karar verir.

    • Basın Bülteni: 1 / 2
    • Fotoğraflar
    • Web Sitesi
    • Fragman
    • IMDb

    HES’lere Karşı Farkındalık Videosu

    HES projelerine karşı olduğunu her fırsatta dile getiren karadeniz müziğinin modern temsilcisi Marsis Grubu, bu doğrultuda bir farkındalık videosu hazırlanmasına öncülük etti. Grubun solisti Korhan Özyıldız tarafından hazırlanan videoda, gönüllülük esasına dayalı olarak yer alan isimler arasında Okan Bayülgen, Mert Fırat, Pelin Batu, Cengiz Bozkurt, Erkan Can, Leman Sam, Timur Acar, Şebnem Sönmez, Cahit Berkay, Özcan Alper, Nejat Yavaşoğulları, yöre halkından Fitnet Çervatoğlu ve Musa Hindistan gibi isimler var.

  • Basın Bülteni
  • Videoyu izlemek için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    HES’lere Karşı Farkındalık Videosu yazısına devam et
  • Sinema Yazarı Banu Bozdemir’in İlk Romanı Leylalı Haller Çıktı

    Gazeteci, sinema ve çocuk kitapları yazarı Banu Bozdemir’in ilk romanı Leylalı Haller, Fam Yayınları’ndan çıktı. Leylalı Haller, sosyal medyanın gençler üzerindeki etkisini ve çifte kimlikler yaratma gücünü irdeliyor.
    Taşradan gelen Leyla’nın İstanbul’un sihirli, aynı zamanda gizemli bir şehir olduğuna dair düşünceleri vardır. Öyleyse bu şehir keşfe açıktır. Ya gezerek, tozarak gizemlere ulaşırsınız, ya da sosyal medyada farklı kimliklerle! Roman, Leyla’nın İstanbul’da ilk senesinde bir tutunma hikâyesi sunarken, aynı zamanda herkesi etkisi altına alan sosyal medya üzerine de bir gözlem geliştirmeye çalışıyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinema Yazarı Banu Bozdemir’in İlk Romanı Leylalı Haller Çıktı yazısına devam et
  • Çocukların Polisi

    Fransız aktris Maiwenn’in yönettiği “Polisse”in, Batman serisinin son filmi “The Dark Knight Rising”in gösterime girdiği bu haftada şansı var mı, bilemiyorum. Gerçi ben kendi payıma Christopher Nolan’ın son Batman filmini çok beğendim. Ama “Polisse” de dar yerdeki kalabalık kadrosu çok iyi yerleştirilmiş, iyi oynanmış, hem hakiki hayat hikâyeleri insanın yüreğini burkan, hem de zaman zaman güldüren bir film. Yaz sıcağında belli bir düzeyin üstünde filmler bulmakta zorlanabiliyoruz. Mümkünse kaçırmayın derim.

    Ana karakterlerimiz, Paris’te Çocuk Koruma Birimi’nin polisleri. İşleri, çocuklar ya da yeniyetmeleri onlara karşı işlenmiş suçlardan korumak, ya da onların işlediği suçlarla ilgilenmek. Kadın-erkek karışık, kalabalık bir grup. Merkezi otorite ile paranın gücü önünde eğilen bir amirleri var. İyi bir şefleri ve haksızlığa tahammül edemeyen, ne tepki göstereceği belli olmayan bir de arkadaşları: Fred. Derken aralarına, İçişleri Bakanlığı’nın birimin çalışmasını belgeleyecek fotoğrafları çekmek üzere görevlendirdiği Melissa (yönetmen Maiwenn) gelir. Genç kadının kamerayla her şeyi tespit etmesi başlangıçta onları rahatsız eder. Aslında Fred’i (Joey Starr adıyla oynayan rapçi Didier Morville) hep rahatsız eder. Onun sadece ekibin yaptıklarının iki aşırı yanıyla ilgilendiğini düşünür: Yoğun ıstırap anları ya da mola dakikaları. Paris’in pek burjuva 16. bölgesinden gelen Melissa’nın değil bu hayatı anlamak, silâh tutması bile zordur.

    Belki molalarda gözünü ve kalbini açık tutsa yeter diye düşünüyoruz, çünkü bu molalar, ekip üyelerini anlamamızı sağlayan anlar. Sabah erken saatlerden gecenin bir vaktine kadar birlikte olan, hazmetmesi çok ağır olaylar, istismarlar, tacizlerle karşılaşan ekip, birbiriyle şakalaşarak, sohbet ederek rahatlama yolunu seçiyor. Günleri, çocukları taciz edenleri yakalamak, rüştünü ispat etmemiş yankesicileri tutmak, tacizci aile büyüklerini sorguya çekmek, çocukların ifadelerini almakla geçiyor. Gerçi ekip dahilinde hayli aşk ilişkisi, hatta yer yer gerginlik de olduğu için zaman zaman kapıştıkları da oluyor ama her şeye rağmen en çok birbirlerine güveniyorlar. Aile ilişkilerini, sorunlarını ekip arkadaşlarına anlatıyorlar. İşlerini her şeyin üstünde tutmaları, aileleri ile ilişkilerini de kolaylaştırmıyor çünkü. Lâfın kısası, zor bir hayat. Ama sorumlu oldukları çocuklar ile yeniyetmelerin hayatları kadar zor değil.

    Aslında Maiwenn’in filminin en yürek paralayan yanı da bu olayların hepsinin gerçek olaylar olması. Filmde rol de alan Emmanuelle Bercot (polis memuru Sue Ellen’ı oynuyor) ile yazdıkları senaryoda, yönetmenin ilham kaynağı, televizyonda izlediği bir Çocuk Koruma Birimi belgeseli oldu. Belgeselin yönetmenini buldu, ÇKB’ndekilere onu tanıtmasını istedi. İşlerini anlayıp ekiptekileri tanımasına yetecek bir süreyle onlarla birlikte çalıştı, araştırdı, notlar aldı. Filmdeki bütün olaylara ya gözleriyle tanık oldu, ya da polislerden dinledi. Bizim, filmdeki çocuklann karıştığı olayların sonuçlarını bilmememizin de bir nedeni var: Maiwenn, bu birimdeki polisler asla sonradan ne olduğunu bilmedikleri için, bizim de bilmememizi uygun bulmuş.

    Bu arada, polis olarak inanabilecek oyuncular seçmeye özen gösterdiğini de söylüyor. Ancak, Joey Starr’ın, yani Didier Morville’in durumu farklı. Maiwenn, ikinci filmi “The Actress’ Ball” da onu potansiyaline denk düşen bir rolda oynatmadığına inanıyormuş. “Yeni filmimin başrolünde oynamasını istiyordum, zıt kesimlerden iki karakter hakkında bir aşk hikâyesi yazacaktım. Televizyonda belgeseli izleyince, bu hikâyeyi neyin üzerine kuracağımı ve ona hangi rolü vereceğimi anladım.” Aktör de onun inancını boşa çıkarmamış hani.

    Çocuk Koruma Birimi polislerinin gündelik hayatları, birbirleriyle ve aileleriyle ilişkileri, “Polisse”in temelini oluşturuyor. Şaşıracaksınız, rahatsız olacaksınız, sempati duyacaksınız, sık sık da gülmekten kendinizi alamayacaksınız. Maiwenn, bu geniş kadrolu kapalı mekân filmini, başarılı bir koreografiyle kotarmış. Yönetmen olarak üçüncü filminde seyirciye ulaştığını söyleyelim. Kendisinin de önemli rollerden birini oynuyor olması, işini büsbütün zorlaştırmış olsa gerek. Gene de, hem yazın en iyi filmlerinden birini yaptı, hem de Cannes’da Jüri Ödülü’nü aldı. “Polisse”in masum çocuklar ve büyüklerin onlara yaptıkları kötü şeyler hakkında olduğunu sanmayın. O da var ama tek mesele bu değil. Kimse aziz halesiyle dolaşan bir kurtarıcı değil. Kimse kimseye karşı da sayılmaz. “Polisse”de herkes işin içinde, herkesin kendince bir derdi var. İnsan ahvali üzerine bir film…

    (28 Temmuz 2012)

    Sevin Okyay

    Arka Pencere Dergisi’nde Dişi Kartal Pençesi

    Arka Pencere Dergisi, 143. sayısında, kapağına Dişi Kartal’ı (Johnny Guitar) yerleştiriyor. Tunca Arslan, Trendeki Yabancı köşesinde, Hulki Saner’e saygı ve sevgilerini sunuyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Hizmetkar Albert Nobbs, Barbara, Yasak Aşk, İsyan, Ölüm Uykusu, Özgür Adamlar, 205: Korku Odası, Miss Bala ve Sahte Gelin yer alıyor. Sapık köşesiyle devam eden derginin 143. sayısı bir Alfred Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Gerilim konusunda bir tür tekel kurmuş olmak benim şansım. Öyle görünüyor ki, hiç kimse bu tür filmlerin kurallarıyla fazla ilgilenmiyor.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi’nde Dişi Kartal Pençesi yazısına devam et
  • Max, Film Yıldızı Oluyor

    Acun Ilıcalı’nın sunduğu Yetenek Sizsiniz Türkiye adlı yarışma programında birinci olan köpek Max, film yıldızı oluyor. Yönetmenliğini Murat Şeker’in yapacağı filmin çekimleri Eylül ayında Bozcaada’da başlayacak. Bir çocuk ile bir köpeğin dostluğunun anlatacağı film sömestr döneminde vizyona girecek. Eğitmeni Ali Yeşilırmak ile birlikte yaptıkları gösteriyle binlerce kişiyi kendine hayran bırakan Max, Türk sinemasında da bir ilke imza atacak. Dünya sinemasında başrolünde köpek olan birçok film çekilmiş olmasına rağmen, daha önce Türk sinemasında bu tarz film çekilmemişti.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Max, Film Yıldızı Oluyor yazısına devam et
  • Yarım Kalan Mucize

    Biket İlhan’ın yönettiği ve Nihan Belgin, Yetkin Dikinciler, Umut Beşkırma ile Dolunay Soysert’in oynadığı Yarım Kalan Mucize, 20 Aralık 2013′de İFP dağıtımıyla Kinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    2. Dünya Savaşı atmosferinde, Anadolu’da açlık ve sefaletin doruğa çıktığı zamanlar. Nahide, yaşadıklarının bilincinde olmayan zavallı kızlardan biridir. İlkokul öğretmeni onun yazgısını değiştirmesini ister. Bunun en iyi yolu Nahide’nin Köy Enstitüsü’ne gitmesidir. Erkek kılığında köyünden kaçıp, okula gitme çabası aslında Anadolu’da yeni bir eğitim seferberliğinin habercisidir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb
  • Tuncer Çetinkaya Yazıyor
  • Yarım Kalan Mucize yazısına devam et

    Altın Portakal’ın Jüri Başkanı Hülya Avşar

    Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı işbirliği ile 06 – 12 Ekim 2012 tarihleri arasında düzenlenecek olan 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin büyük jürisine Hülya Avşar başkanlık edecek. Festival programının “Mizah, Muhalefet ve Demokrasi” ana teması üzerine şekillendiğinin altını çizen Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın, ulusal uzun metraj film yarışmasının jürisinde yapımcı, yönetmen, senarist, oyuncu, görüntü yönetmeni, sinema yazarı ve akademisyen gibi sektör profesyonellerinin yanı sıra temayla ilgili sürpriz isimlerin de yer alacağını açıkladı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altın Portakal’ın Jüri Başkanı Hülya Avşar yazısına devam et