TÜRVAK’ta Ali Efendi Sineması

Sinema tarihimizde Ali Efendi’nin adı bir Türk girişimci olarak altın harflerle yazılıdır. Galatasarayda hizmet veren TÜRVAK Sinema – Tiyatro Müzesi’nin birinci katında bulunan sinema salonuna Ali Efendi Sinema Salonu adı verildi. Ali Efendi’nin balmumu heykeli ise salonun girişinde yer alıyor. Sinema salonları, gösterilerini Pera’da sürdürürken, Sirkeci’de lokantacılık yapan Ali Efendi, 1914’te Ali Efendi Sineması’nı hizmete açtı. Fuat Uzkınay’ın da operatörlük yaptığı salon, daha sonra Ali Efendi’nin kardeşi Hacı Osman Bey’in oğulları Kemal Film sahipleri Kemal ve Şakir Seden’e devredildi.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    TÜRVAK’ta Ali Efendi Sineması yazısına devam et
  • Bir Film ve 2 Farklı Bakış Açısı

    James McAvoy ve Jessica Chastain’ın yeni filmi The Disappearance of Eleanor Rigby’nin çekimleri, New York’ta tüm hızıyla devam ediyor. Atonement (Kefaret) isimli filmden tanıdığımız ünlü oyuncu James McAvoy ve güzel yıldız Jessica Chastain, evlilikleri parçalanmış bir çift rolünde karşımıza çıkacaklar. Yönetmenliğini ve senaristliğini Ned Benson’ın yaptığı filmde, aynı hikâye, 2 farklı filmle gösterilecek. Filmde evliliği, karısı üniversiteye dönmeye karar verdiği için parçalanmaya başlamış olan bir adamın hayatı anlatılacak. The Disappearance of Eleanor Rigby’de tek hikâye, kadın ve erkek bakış açılarıyla 2 farklı film olarak sunulacak.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Belgesel Sinemacılar İznik’te Kampa Giriyor

    Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) tarafından 15 yıldır organize edilen İstanbul Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali’nde gösterilecek filmlere karar vermek için, 02 – 05 Ağustos tarihleri arasında, 100’e yakın sinemacı İznik’te kampa girecek. Ön elemeyi geçen 120 film, İznik’teki izleme kampında, belgesel sinema alanında çalışan profesyoneller, akademisyenler ve yönetmenler tarafından değerlendirilecek. Festivalde yer alacak filmler, farklı ve derin bakış açıları sunuyor olmaları gibi temel ölçütler çerçevesinde seçilecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Karaoğlan Geri Dönüyor

    Yarım asırlık çizgi roman mirası “Karaoğlan” yeni yüzleri ve farklı anlatımıyla izleyici ile buluşmaya hazırlanıyor… Film ekibini, setin üçüncü gününde ziyaret ettik… Yaklaşık 6 aydır hazırlıkları süren filmin çekimleri için Kemerburgaz’da tam 20 hektar arazi üzerine üç şehir kurulmuş. Sete adım atar atmaz farklı bir Karaoğlan göreceğimizin sinyallerini hemen alıyoruz. Kale kapısında “Atlılar” karşılıyor bizi, kısa bir gösterinin ardından bu kez yurt dışından özel olarak getirilen dövüş eğitmenlerinin şovunu izliyoruz. Daha sonra saraya geçiyoruz ve bizi burada da özel müzisyenler ve dansçılar bekliyor. İlginç müzikleri ve dans şovları ile dikkatimizi çeken müzisyenler için; “Amerikalı yapımcıların peşinde oldukları özel bir grup” diyor yapımcı Erol Avcı… Ardından filmin oyuncuları ile sohbete geçiyoruz. Ve filmin başrol oyuncusu Volkan Keskin, bize Karaoğlan’ı anlatıyor…

    Bu ilk projeniz mi?

    Aslında daha önce “Fetih 1453”te Balaban karakterini canlandırmıştım fakat filmin çekimi sırasında geçirdiğim rahatsızlıktan dolayı sahnelerim azaldı. 2002 yılında bir yörük hikâyesinin anlatıldığı bir dizide de başrol oynadım ama dizinin ömrü çok uzun olmadı.

    Peki bu projede nasıl yer aldınız?

    Çizgi romandaki Karaoğlan’a fiziki benzerliğim en büyük şanstı sanırım. Bu benzerlik yapımcımız ve yönetmenimiz tarafından fark edilince projeye seçilmem çok da zor olmadı. Sportif yapım ve at binebilmem de etkili oldu.

    Oyunculuk eğitimi aldınız mı peki?

    Evet, Suat Özturna’dan oyunculuk eğitimi aldım. Şu anda bu projedeki oyuncu koçum da Turgay Tanülkü.

    Yönetmen Kudret Sabancı çekeceği film için, “Farklı bir Karaoğlan olacak.” dedi. Siz nasıl yorumluyorsunuz Karaoğlan’ı?

    Klasik bir Karaoğlan olmayacak. Kitaplardaki Karaoğlan’da ve önce çekilen örneklerinde daha çok savaşan bir Karaoğlan gördük. Ama bizim Karaoğlanımız babasına espri bile yapabiliyor. Bunun yanı sıra tabii ki bizim filmimizde de savaşta var aşkta!

    Yaklaşık 10 milyon TL’lik bütçeyle çekilen bir filmde başrol oynuyorsunuz. Türkiye’de bu kadar büyük bütçeli sinema filmleri çok fazla yapılmıyor. Başrol oynamak sizi korkuttu mu?

    Evet, projeyi kabul ettikten sonraki 2 hafta heyecanımı zor bastırdım. Yeni bir “Karaoğlan” yapılıyordu ve çok heyecanlandım tabii ki. Ama set başladıktan sonra heyecanım hiç kalmadı çünkü gerçekten iyi bir ekip olduk. Herkes çok uyumlu çalışıyor.

    Peki filmin devamı gelirse…

    Gelirse değil, gelecek!

    Çok iddialısınız…

    Biz o inançla çalışıyoruz. İkinciyi de çekeceğiz diye. Zaten olması lâzım.

    Siz de çizgi roman okur muydunuz?

    Ben 83 doğumluyum. Sonundan da olsa çizgi roman dönemini yakaladım. Ama şimdiki gençler bilgisayar oyunlarına meraklı. Kim bilir bakarsınız Karaoğlan’ın da bilgisayar oyununu çıkarırlar… (Gülüyor…)

    Teşekkürler!

    Kısa Kısa…

    * Filmin yapımcısı Erol Avcı, yönetmen Kudret Sabancı ve oyuncular tüm samimiyetleri ile cevap veriyorlar sorularımıza…

    * “Yeni Karaoğlanımız filmin devamının geleceğini söyledi.” diyorum yapımcı Erol Avcı’ya. “Sadece 2 ile sınırlı kalmak değil amacımız üçüncü belki beşinciyi de çekebiliriz.” diyor.

    * Yönetmen Kudret Sabancı “15 yıldır yapmak istediğimiz bir projeyi hayata geçiriyorum” diyor ve bu proje için çok iyi hazırlandıklarını, farklı bir Karaoğlan yaratacaklarını söylüyor…

    * Karaoğlan’ın yıllar önce çekilen dizi versiyonunda yer alan ve filmde Camoka karakterine hayat verecek olan Hasan Yalnızoğlu ise, yıllar önce oynadığı dizi de yine Camoka karakterini canlandırdığını ama o projenin içinde ukde kaldığını ve yeniden Camoka’yı oynadığı için çok mutlu olduğunu anlatıyor gözlerinin içi parlayarak…

    2013 Ocak ayında vizyona girmesi beklenen “Karaoğlan” film setinden her şeyi tam da tadında bırakarak ve nasıl bir film olacağını merak ederek ayrılıyoruz…

    (06 Ağustos 2012)

    Yeliz Bozkurt

    Metin Erksan

    Adının önüne veya arkasına ne yazabilirdim ki… Ülkemizde sinema ile şöyle veya böyle ilgilenen herhangi bir kimsenin Metin Erksan’dan habersiz olmasını düşünemiyorum bile. Yönetmenlik sırf bir filmi yönetmek olsa idi, filmlerinin dökümünü yapar, yaşamını anlatır ve “sinemada bunları yaptı” derdim. Ama bu kez filmlerini sıralamak yok, bilen biliyor zaten. Bilmeyene isimi sıralasam neye yarar. Erksan, nasıl Akad ile başladığı hep söylenen sinemacılar döneminin ayrıksı bir yönetmeni ise, sinemamızın en kişisel, en kendine has ve iki efsane yönetmeninden (diğeri -tamamen farklı bir sinema- Yılmaz Güney) biri idi. Bir gazete haberinden kalkarak çok kişisel filmi Kuyu’yu yaptıktan sonra piyasaya dönerek yaptığı kimi sıra işi filmler değildir, O’nu O yapan. Bir Gecelerin Ötesi, bir soygun / soyguncu filmi değildir (sadece), filmin çekildiği günlerde iktidar sahip-lerinin dillerine doladıkları “her mahallede bir milyoner yaratma” palavrasının gerisinde bir kısım toplum kesiminin (altısı soygunculukta çıkar görebilen yedi kişinin) içinde bulundukları koşulları değiştirmek veya değiştirmemek/değiştirememek karşısındaki tutumları…

    Film yapmak… Yönetmenler bu süreci çeşitli şekillere tanımlarlar. Erksan’ın bu konudaki düşüncesini bilmiyorum ama herhalde yönetmenlik O’nun için sadece senaryonun görüntüyü aktarılması değildi. Sırf sinema üzerine değil, toplumun ve tarihin farklı konuları üzerine de düşüncelere sahip ve bunları gereğini duyduğu zamanlarda -bizlere- deklare edecek fırsatları da kullanırdı. Televizyona yaptığı “hikâye uyarlamaları”nda, sinemasına yeni açılımlar aramayı daha rahat bulduğunu umarım ama -o zamanlar, nerede ise yoktu- televizyon eleştirmenlerinin dizileri yeteri kadar değerlendirmediğini düşünüyorum. Öğrenciliğim sırasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne gelmiş -ve Sevmek Zamanı filminin gösterimi öncesi- hem konuşmuş, hem kendine yöneltilen soruları cevaplamıştı. Orada sözünü ettiği, hiç bir zaman çekmek olanağını bulamadığı, -senaryo olarak yazmış mı idi, bilmiyorum- filmlerden söz etti. Gözü kapalı bir batı hayranlığına karşı, geçmişlerine dayanarak batının kültür önderliğini sahiplenen devletlerin, farklı kültürlere nasıl yıkıcı davrandıklarını anlatmak istiyordu. Yalnız Atatürk Filmi isimli kitabında yapılacak bir Atatürk filminin Amerikalılarca yapılması düşüncesini (yanlış hatırlamıyorsam) o zaman da, benimseyip kabul etmemiştim, şimdi de etmiyorum.

    Kendimce Türk filmlerine afişler yapıyordum bir zamanlar; bu arada Sevmek Zamanı’na da yapmıştım. Bu afişi o zamanlar ilişkisi olduğu yayıncısı aracılığı ile kendisine göndermiştim, hoşuna gitmiş, yıllar sonra bu konudan söz ettiğimde hatırlamıştı. Sinemamız yönetmenleri (belirli bir zamanı yaşayanlar) arasında hafızası en kuvvetli olanlardan biri idi. Çalıştığı filmleri -kişileri ile- hatırlardı. Öğrencilerle yaptığı bir sohbette, filmin üreticisinin (yaratıcı da deniliyor) yönetmen olduğundan, bu nedenle görüntü çerçevesinin de (her ne kadar görüntü yönetmeni hazırlarsa da) yönetmenin hakkı olduğundan söz etmişti. Bunlar derste de anlatılacak sözler ama sohbetlerde daha kalıcı olur düşüncesindeyim. Son olarak şunu da yazmak istiyorum. Gazetelerde bir gün Sevmek Zamanı’nın yeniden “renkli” olarak çekileceği haberi çıkmıştı. Ercan’la ben kendi kendimize itiraz ettik, “çekilmemiştir inşallah” dedik. Hem yine Erksan çekecekmiş… fakat çekilmedi. Başka biride umarım -yeniden- çekmeye kalkmaz. Ama unutmamak gerekir ki Erksan sadece filmleri -hele tek başına Sevmek Zamanı ile- anılacak biri değildir. Filmlerinin (de) dışında, sinemamızın gerçek “efsane” yönetmenlerindendir. Filmlerini -hele bazı filmlerini- tekrar tekrar seyretmek gerekiyor…

    (06 Ağustos 2012)

    Orhan Ünser

    Bourne’un Mirası

    Tony Gilroy’un yönettiği ve Jeremy Renner, Edward Norton, Rachel Weisz ile Donna Murphy’nin oynadığı Bourne’un Mirası (The Bourne Legacy), 31 Ağustos 2012’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
    İzleyiciler, Akdeniz’den baygın bir şekilde çıkarılan Jason Bourne ile 12 yıl önce tanışmıştı. 3 film boyunca hayatta kalma mücadelesini ve kimliğini bulma yolcuğunu izlediler. Bourne’un Mirası entrikanın daha karanlık kısmını, daha derin bir mitolojiyi, hayatta kalmak için savaşmak zorunda olan yeni bir kahramanı izleyiciyle tanıştırmak için perdeyi yeniden açıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Erden Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bourne’un Mirası yazısına devam et