SineMardin Bitti, İddialar Devam Ediyor

Erciyes Film Atölyesi’nden SineMardin Film Festivali’ni takip eden Mahmut Çelik Mezarlık (Goristan) adlı belgeselin birinciliğinin şaibeli olduğunu iddia ediyor. Filmin yönetmeninin Mardinli olduğunu ve oylama için akrabalarını Mardin’e getirdiğini belirten Çelik, konuya vakıf olan festival yönetiminin bu nedenle ödül törenini iptâl ettiğini belirtti. Çöp adlı belgeselin ikinci, Dom adlı belgeselin 3. olduğu yarışmada, katılımcı yönetmenlerin tüm uyarılarına rağmen önlem almayan festival yönetimi, kamuoyundan ve genç yönetmenlerden özür dilemeye davet ediliyor.

  • Erciyes Film Atölyesi
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    SineMardin Bitti, İddialar Devam Ediyor yazısına devam et
  • SİYAD – Sinema Yazarları Derneği, Rekin Teksoy’u Andı

    SİYAD – Sinema Yazarları Derneği üyeleri, geçtiğimiz günlerde vefat eden SİYAD Onursal üyesi Rekin Teksoy’u andı. 15 Haziran 2012 Cuma akşamı Beyoğlu SekSek Bar’da yapılan anma toplantısında, Mithat Alam Film Merkezi’nin Türk Sineması Görsel Hafıza Projesi kapsamında Teksoy’la yapılan 40 dakikalık röportaj izlendi, anılar tazelendi. Toplantıya katılan üyeler arasında Nil Kural, Nadir Öperli, Uğur Vardan, Janet Barış, Erol Bilem, Şenay Aydemir, Murat Erşahin, Cüneyt Cebenoyan, Erkan Aktuğ, Senem Aytaç, Fırat Yücel, Yeşim Tabak, Murat Özer, Burçin Yalçın, Tunca Arslan, Engin Ertan gibi isimler vardı.

  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    SİYAD – Sinema Yazarları Derneği, Rekin Teksoy’u Andı yazısına devam et
  • 7. SineMardin Uluslararası Mardin Film Festivali’nde Halk Jürisi Birincileri Seçti

    Bu yıl 08 – 15 Haziran 2012 tarihleri arasında düzenlenen 7. SineMardin Uluslararası Mardin Film Festivali, belgesel ve kısa film yarışmaları ödüllerinin açıklanmasıyla sona erdi. Halk jürisi tarafından yapılan oylamalar ile kısa film dalında Ferat Ayebe’nin yönettiği Ölü Kekliklerin Ninnisi (Lorîna Kewên Mirî) ile Mehmet Sait Çelik’in yönettiği Mezarlık (Goristan) belgeseli birincilik ödülü aldı. Küçük bir kızın rüyasında Halepçe katliamını görmesiyle başlayan Ölü Kekliklerin Ninnisi, Halepçe katliamından görüntüler ile devam ediyor. Film, Mardin’in Derik ilçesinde çekildi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    7. SineMardin Uluslararası Mardin Film Festivali’nde Halk Jürisi Birincileri Seçti yazısına devam et
  • Arka Pencere Dergisi’nde Burton – Depp Ortaklığı

    Arka Pencere Dergisi, 138. sayısında, kapağına Johnny Depp – Tim Burton ikilisini yerleştiriyor. Tunca Arslan, Trendeki Yabancı köşesinde, büyük düşünür Theodor W. Adorno’nun sinemaya dair fikirlerini değerlendiriyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Karanlık Gölgeler, Azrail’i Beklerken, Gizemli Kadın ve Babam İçin yer alıyor. Dikkat çekici hatırlatmalar bulacağınız 138. sayı bir Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Ingrid Bergman sadece başyapıtlarda görünmek istiyordu. Oysa bir filmin başyapıt olup olmayacağını kim bilebilir ki?”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi’nde Burton – Depp Ortaklığı yazısına devam et
  • Kaybolan Kadının Geride Bıraktıkları

    Sert Rüzgarlar (Des Vents Contraires)
    Yönetmen: Jalil Lespert
    Roman: Olivier Adam
    Senaryo: Marion Laine-Olivier Adam-Jalil Lespert
    Müzik: Francis David Moreau
    Görüntü: Josée Deshaies
    Oyuncular: Benoît Magimel (Paul), Isabelle Carré (Josée), Audrey Tautou (Sarah), Antoine Duléry (Alex), Ramzy Bedia (Samir), Marie-Ange Casta (Justine), Bouli Lanners (Bréhel), Hugo Fernandez (Clément), Cassiopée Mayance (Manon), Lubna Azabal (Yamine), Daniel Duval (Xavier)
    Yapım: Wy Production-Universal (2011)

    Oyuncu-yönetmen Jalil Lespert’in “Sert Rüzgarlar” filmi, yazar Olivier Adam’ın romanından uyarlanmış modern zamanlardaki acılar üstüne. Filmde, Paul’le beraber başka insanların dramları da yansıyor.

    Paul Anderen bir yazar. Sabah kahvaltıda doktor karısı Sarah’yla çocukları Clément ve Manon’un önünde tartışırlar. Romanına yoğunlaşmış Paul, karısının çocukları okula bırakmasını istemesiyle adeta patlıyor. Sanki bu evlilik Sarah tarafından sorgulanıyor. Sarah akşam eve gelmiyor. Aramalar sonuç vermiyor ve aradan bir yıl geçiyor. Tüm birikimlerini karısının aranmasına harcayan Paul, büyük şehir Paris’te iki çocukla ayakta durmakta zorlanıyor. Ehliyet kursu işi yapan abisi Alex’in davetini kabûl eden Paul baba ocağı Saint-Malo’ya da dönmüş oluyor. Büyüdüğü eve yerleşen, çocuklarıyla eğlenerek evi badana yapan mutsuz Paul’ün zihninin bir köşesinde hep kayıp karısı var. Kursta kendine ilgi duyan hayalleri geniş güzel Justine’le, bunalımdan olmalı, okyanus kıyısında tecavüz eder gibi sevişiyor Paul. Film ilerledikçe başka insanların hikâyeleri de yansıyor kıyıdan köşeden. Alex, karısına aşık olmaktan çok onu kaybetmekten korkan biri. Karısının kendisini aldattığında bile tek kaygısı onun kendini bırakıp gitmesi. Hayatta hep çekingen olmuş Alex, sakin görüntüsünün aksine içinde fırtınalar yaşıyor. Çünkü her şeyi içine atmış. İçinde biriken öfkesini Paul’den çıkarıyor Alex. Bir de mösyö Bréhel var. Küçük bir kaza onun hayatını altüst etmiş ve elinde ne varsa kaybetmiş. Şimdi Atlantik kıyısında bir karavanda tek başına yaşıyor. Hayatında yeni bir başlangıç için kaybettiği ehliyetini yeniden kazanmayı hayal ediyor. Çocukluğun bu şehrinin her bir yerinde hatıralar ve biraz yaşlansalar da aşina yüzler de var. Çocuklarına annelerinin yokluğunu hissettirmemeye çalışan Paul’ün hayatına “Nakliyeci” adıyla anılan Samir de giriyor. Hapiste yatmış Samir, işsiz olduğu için karısı Yamine, yeni rap müziği tutkunu oğlunu göstermiyor. Samir de okuldan oğlunu alıp, Paul ve çocuklarıyla okyanus kıyısında eğleniyorlar. Bu olaydan sonra unuttuğu polisler hayatına yeniden giriyor Paul’ün. Kadın polis Josée Combe, belli etmese de içinde yangınlar olan Paul’e alttan alta ilgi de duyuyor. Filmin finali, tam anlamıyla seyirciyi zihinsel bir boşluğa düşürüyor. Samir’le dostlukları kısa sürse de bitirdiği kitabını ona adıyor Paul. Kitabının metnini Paris’te yayıncısı Xavier’ye veren depresyon içindeki Paul, Seine üzerindeki köprüde ne düşünmüştü acaba? Belki de karısının trajedisini. Belki de, kendisini hep küçük görmüş karısının ailesini. Belki de çocuklarını, Alex’i, geçmişini, hatta gri bulutlar içindeki geleceği. Açık uçlu bir sonda bir şeyler dolaşıyor zihninizde. Modern zamanlardaki acılar sarsıcı.

    Dingin bir anlatım…

    1976’da Paris’te doğmuş Cezayir kökleri de olan oyuncu ve yönetmen Jalil (Celil) Lespert, ikinci uzun filmi 2011 yapımı “Des Vents Contraires-Sert Rüzgarlar” gizem dolu bir iç yolculuk. Yönetmen Lespert’i, oyuncu olarak Robert Guédiguian’ın 2005 yapımı “Le Promeneur du Champ de Mars-Son Sosyalist Mitterrand” filminde Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’la dostluk kuran gazeteci Antoine Moreau karakteriyle hatırlayabilirsiniz. 2011 yapımı “Des Vents Contraires-Sert Rüzgarlar”, dingin anlatımlı bir film. Yönetmen, kamerayı ve kurguyu Paul’ün sakin görünümüyle buluşturmuş ama bu sakinliğin altında filmin Türkçe adındaki gibi sert rüzgârlar esiyor. Vicdan azabı ve suçluluk da var. Filmin genel görüntüsünde de hayatın sertliği kendini hissettiriyor. Fonda duyulan müzikler bile Paul’ün görünümüyle özdeşleşmiş gibi. Paul, sanki bu dingin tınılardan kurtulmak için kendini diskonun hızlı ve zıplatan müziğine bırakıyor arada bir. Lespert filmini, Olivier Adam’ın 2009’da yayımlanmış aynı adlı romanından uyarlamış. 1974 doğumlu Fransız yazar Adam’ın romanları sinema için verimli. Senaryosunu yönetmen Philippe Lioret’yle beraber yazdığı ilk romanı da gizem yüklüydü. 2006 yapımı “Je Vais Bien, Ne t’en Fais Pas-Benim İçin Üzülme” filminde de bir kayıp vardı sonu trajik olan. Yazar, yönetmen Lioret’yle 2009 yılında “Welcome-Hoşgeldiniz” filminde de işbirliği yapmıştı. Bu filmde Kürt göçmenler öne çıkıyordu. Yazarın romanları ülkemizde yayımlanmadı.

    Büyüleyen mekânlar…

    Aşağı Normandiya’da bulunan, kale duvarlarıyla ünlü, Arnavut kaldrımlı sokakları ve haliç’i olan liman şehri Saint-Malo, büyülü bir yer. Burası, Fransa’nın kuzey batısında ve Bretanya Bölgesi’nde, yani “Région Bretagne”da. Manş Denizi’ne de çok yakın. Gelgit olayları da yaşanıyor denizinde. Rennes şehrine de hayli yakın. Romantizm akımının kurucularından ünlü Fransız yazar, tarihçi ve politikacı François-René de Chateaubriand’ın (1768-1848) doğduğu yer ayrıca burası. Yazarın “Napoleon Mezar Ötesinde Hatıralar”, “Sonuncu Ibn-i Serac’ın Maceraları”, “Atala/René ya da Çölde Iki Vahşinin Hayatı” kitapları ülkemizde biliniyor. 1974 Paris doğumlu Benoît Magimel, Michael Haneke’nin sarsıcı filmi 2001 yapımı “La Pianiste-Piyano Öğretmeni” filminde Walter Klamler karakteriyle unutulmaz bir oyunculuk göstermişti. Claude Chabrol’ün 2003 yapımı “La Fleur du Mal-Kötülük Çiçeği”, Harry Cleven’in 2005 yapımı “Trouble-Gizemli Geçmiş” akılda kalıcı filmleri oyuncunun. Kadın polis Josée’yi oynayan Paris doğumlu Isabelle Carré, Leatitia Colomboni’nin 2001 yapımı “A la Folie… Pas du Tout-Seviyor… Sevmiyor…” filminde de yine Audrey Tatout’yla başrolü paylaşmıştı. 2005’te Anne Fontaine’in “Entre ses Mains-Hayatım Ellerinde”, 2006’da Christian Vincent’ın “Quatre Etoiles-Tatlı Hayat”, 2007’de Luc Jacquet’nin “Le Renard et l’Enfant-Arkadaşım Tilki”, 2008’de Josiane Balasko’nun “Cliente-Müşteri”, 2009’da François Ozon’un “Le Refuge-Yuva” filmlerinde oynadı ve bu filmler buralara da uğradı.

    (22 Haziran 2012)

    Ali Erden

    [email protected]

    Taha Altaylı ve Muharrem Gülmez, Klak Sinema Programı’nda

    Bugün TV Klak Sinema Programı, bu hafta vizyona giren Türk sermayeli ilk yabancı filmimiz, Babam İçin (Will) filminin yapımcıları Taha Altaylı ve Muharrem Gülmez’i konuk ediyor. Ayrıca, Pawel Pawlikowski’nin Gizemli Kadın; Marjane Satrapi & Vincent Paronnaud’ın Azrail’i Beklerken; Tim Burton’ın Karanlık Gölgeler ve Madagaskar 3: Avrupa’nın En Çok Arananları’nın en komik klipleri Klak’ta sizleri bekliyor. Gizem Ertürk’ün hazırladığı Klak Programı, 16 Haziran Cumartesi günü saat 13:20’de Kanaltürk’ün haber kanalı Bugün TV.de.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Taha Altaylı ve Muharrem Gülmez, Klak Sinema Programı’nda yazısına devam et
  • Hülya Uçansu’nun Bir Uzun Mesafe Festivalcisinin Anıları Adlı Kitabı Tanıtıldı

    Geçtiğimiz Nisan ayında 31.si gerçekleştirilen İstanbul Film Festivali’nin 25 yıl yöneticiliğini yapmış olan Hülya Uçansu’nun festival anılarını içeren Bir Uzun Mesafe Festivalcisinin Anıları: Sinema Günleri’nden İstanbul Film Festivaline adlı kitabının tanıtımı, sevilen oyuncu Yasemin Alkaya’nın sahibi olduğu 5. Kat Teras’ta yapıldı. Doğan Kitap tarafından satışa çıkarılan kitapta Hülya Uçansu, dedesinin işlettiği sinemada izlediği filmlerden başlayarak, hayatının her döneminde hakim olan sinema sevgisini anlatıyor. Uçansu, Sinematek Derneği’nde çalıştıktan sonra, İKSV bünyesinde oluşturulan Sinema Günleri’nin ekibinde yer aldı.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hülya Uçansu’nun Bir Uzun Mesafe Festivalcisinin Anıları Adlı Kitabı Tanıtıldı yazısına devam et
  • Mutlu Adamın Karışık Zihni

    Ruh Eşim (Café de Flore)
    Yönetmen-Senaryo: Jean-Marc Vallée
    Görüntü: Pierre Cottereau
    Oyuncular: Vanessa Paradis (Jacqueline), Kevin Parent (Antoine), Hélène Florent (Carole), Evelyne Brochu (Rose), Joanny Corbeil-Picher (Juliette), Rosalie Fortier (Angeline), Marin Gerrier (Laurent), Alice Dubois (Véronique), Evelyne de la Chenelière (Amélie)
    Yapım: Alliance Vivafilm (2011)

    “Çılgın” filmiyle tanıdığımız Kanadalı yönetmen Jean-Marc Vallée’nin “Ruh Eşim” filmi, günümüzde Montréal’de, geçmişte de Paris’te geçiyor. Neredeyse iki ayrı film seyrediyormuşsunuz gibi.

    DJ Antoine Godin, iki yıl kadar önce eşi Carole’den ayrılmış. Şimdiyse güzel ve genç Rose’la heyecanlı bir aşk yaşıyor. Orta yaş bunalımının içinde kıvranan Antoine, iki kızı Angeline ve Juliette kendinde kalmış. Büyüme krizleri geçiren ve babasının Rose’la ilişkisine karşı tavır koyan Angeline elinden gelen her şeyi yapsa da aşkın karşısında her şey yeniliyor. Antoine, iş için yurtdışına giderken, havaalanında “down sendromlu”, yani “mongol” gençlerin arasından geçer ve yavaş adımlarla uçağa doğru gider. Ayrıldığı eşi Carole, dışarıya karşı bu ayrılığın kendisini sarsmadığını göstermeye çabalıyor, ama ruhundaki derin acı yüzüne de yansıyor. Uyuşturucu da kullanan Carole bir uyurgezer. Geceleri, dışarıdan pencereye yansıyan araba farlarıyla Antoine geldi diye umutlanan Carole, film boyunca Paris’te geçen bir rüya da görüyor. Bu rüya, uzun ve her gece devam ediyor. Antoine gibi kendisi de ilk gençlik yıllarındaki aşklarını hatırlıyor zaman zaman Carole. Ama bu rüya önemli. Hatta bu rüya anlarını farklı bir film gibi de görebilirsiniz. Bu rüya, asıl hikâyeyle buluşuyor sonunda.

    İlk görüşte aşk…

    Antoine, bir partide Rose’u görür görmez güzelliğinden etkileniyor. Carole, Antoine’ın Rose’a ilgisini hemen fark etse de güçlü kadın gibi davranıyor. Hatta Rose’un gençliğini ve güzelliğini de kutsuyor. İlk gençlik yıllarının büyük aşkı Carole’den ayrılan Antoine, gecikmeden Rose’la yaşamaya başlıyor kızlarıyla beraber. Havuzlu evinde mutluluk içinde yaşayıp giden Antoine’ın sorunları da yansımaya başlıyor. Suçluluk duygusuyla karışık bir zihinle. Psikiyatrisle konuşmalarında göründüğü gibi mutlu olmadığı anlaşılıyor Antoine’ın. Bir simgeye dönüşen güneş görüntüsü, zihninden yansıyormuş gibi. Anlamlandırmakta zorlanabiliyor insan. Antoine’ın yaşlı anne-babası neredeyse ataistler. Noelleri daima bir ay sonra kutluyorlar İncil’den kelimelerle. Bu kutlamalarda aile ve dostlar bir araya geliyor. Baba, Antoine’ın ilişkisini onaylamıyor. Çünkü gelini Carole’ü çok seviyor.

    Başka hikâye gibi…

    Carole, geceler boyu süren bir rüya görüyor. Paris, 1969… Jacqueline, “down sendromlu” bir bebek doğurunca kocası onu terk ediyor. Yedi yaşına gelmiş oğlu Laurent’a tüm sevgisini veren kuaför Jacqueline, oğlunu zihinsel engelli çocukların gittiği okula göndermeyi reddediyor. Laurent, Doctor Rockit’in, yani Matthew Herbert’ın “Café de Flore” müziğini dinlemeyi çok seviyor. Café de Flore, 1887 yılından bu yana Paris’in 6. bölgesindeki St. Germain Bulvarı’nda bulunan ünlü bir kafe. Vakti zamanında varoluşçu filozof yazarların uğrak yeriymiş. Filmle ne ilgisi var denilirse, bir cevap bulamadık. Sadece Doctor Rockit’in parçası dışında. Laurent’ın okuduğu okula kendi gibi “down sendromlu” Véronique de geliyor. Aynı yaşta olan Laurent ve Véronique, birbirlerni görür görmez tutuluyorlar. Onları kimse ayıramıyor. Jacquline, umutsuzca çabalasa da bu ilk aşkın ateşini söndüremiyor. Véronique başka bir okula gitse de. Rüyanın sonunu ve filmle ilişkisini 2011 yapımı “Café de Flore-Ruh Eşim”in final bölümünde öğreniyorsunuz.

    Şarkılara tutkun yönetmenden…

    1963 doğumlu Kanadalı yönetmen Jean-Marc Vallée, bizde 2005 yapımı “C.R.A.Z.Y.-Çılgın” ve 2009 yapımı “The Young Victoria-Genç Victoria” filmleriyle biliniyor. Vallée, “Çılgın” filminde Charles Aznavour’un “Hier Encore J’Avais Vingt Ans” (Daha Dün Yirmi Yaşındaydım) ve Patsy Kline’ın “Crazy” şarkılarını takdis etmişti. Yönetmen, “Ruh Eşim” filminde de Doctor Rockit’in “Café de Flore” müziğine aynı saygıyı göstermiş. Elbette başkaları da var. Filmde, Pink Floyd’dan “Speak to Me”, “Breathe” ve “Time” şarkıları da duyuluyor. Yönetmen, filminde unutulmaz Michel Fugain’in “Comme un Soleil” şarkısını da kullanmış. Kısaca bu filmin “soundtrack”i arşivlik. Sinemaskop çekilmiş bu filmin görselliği de büyülüyor. Yönetmen, dönemler arasında farklı renk tonları kullanmış. Paris bölümlerindeki fotoğrafların renkleri biraz daha soluk, ama renkler daha bir fark ediliyor. Bu negatifler, 1970’lerin filmlerinde öne çıkıyordu. Günümüzde geçen bölümlerdeyse renkler biraz daha sıcak ve ışıklar da daha yumuşak. Bir de, sesi büyüleyici Vanessa Paradise’yi perdede de seyretmek keyifli.

    (21 Haziran 2012)

    Ali Erden

    [email protected]

    İsyan

    James Mather ile Stephen St. Leger’ın yönettiği ve Guy Pearce, Maggie Grace, Vincent Regan ile Joseph Gilgun’un oynadığı İsyan (Lockout), 20 Temmuz 2012’de UIP Filmcilik dağıtımıyla TMC Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    MS Bir, uzayda bulunan deneysel bir hapishanedir. Burada Dünya gezegeninden getirilmiş en tehlikeli 500 suçlu yapay bir şekilde uyutulmaktadır. A.B.D. Başkanı’nın kızı olan Emilie Warnock’ın istasyona adım attığı sıralarda hapishanede eşi benzeri görülmemiş bir isyan çıkar. Emilie ve MS Bir mürettebatı esir düşer. Başkan, Ajan Snow’u, Emilie’yi kurtarmakla görevlendirir.

  • Basın Bülteni: Türkçe / İngilizce
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Gizem Ertürk Yazıyor
  • Diğer basın bültenleri ve bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İsyan yazısına devam et