Zeki Demirkubuz’un Yeraltı isimli filminin basın gösteriminden sonra bazı sinema yazarlarının yorumları çok ilgimi çekti. Yeraltı’nın Zeki’nin Masumiyet’ten sonra “en iyi filmi” olduğunu kabul edenler, filmde Nuri Bilge Ceylan’a dönük olumsuz “göndermeler” yapıldığını ileri sürüyorlar. Buna sebep olarak da Zeki’nin Nuri’ye anlattığı bir öyküyü Nuri’nin Üç Maymun filminde kullanmasını gösteriyorlar.
Doğrusunu isterseniz çok iyi arkadaş olduklarını bildiğim Zeki ile Nuri’nin aralarının açık olduğunu ben de duymuştum. Ama hiçbir zaman Zeki’nin Nuri için “eser hırsızlığı” imasında bulunacağı ve bunun utanç verici bir tartışma yaratacağını düşünmemiştim. Meslektaşlarımız arasında “tatlı” rekabetin ve atışmanın yararlı sonuçları olabilir.
Geçmiş yıllarda sinemamızın iki ustası Atıf Yılmaz ve Osman Seden’in yaptıkları bir atışmayı hatırlatmak istiyorum. Bu iki usta, canciğer iki arkadaş olmalarına rağmen biribirleri ile tatlı ve sevimli rekabete girerek iki film yaptılar. Osman Seden yaptığı filmin adını Erkeklik Öldü mü Atıf Bey diye koyarken, Atıf Bey de Allah Cezanı Versin Osman Bey diye ona nazire yaptı. Çok hoş ve anlamlı bir atışmaydı. Ancak daha sonra kadehlerini tokuşturup kucaklaşmasını bildiler.
Bu gün ise Yeraltı’na yapılan yorumlar, yıkıcı ve zararlı bir tartışmaya kapı aralıyor. Ülkemizin son yıllarda yetiştirdiği en gözde yönetmenlerin başında gelen Nuri Bilge Ceylan’ın böyle bir suçlama ve karalama ile karşı karşıya kalmasına sebep olması Zeki’yi mutlu ettiğini katiyen düşünemem. Bunu bilerek ve isteyerek yaptığını düşünmek bile istemiyorum. Gerçi kendisi Radikal Gazetesi’ne verdiği demeçte bu yorumları yapanları sopa ile kovalamak istediğini söylese de cin şişeden çıkmış ve sevgili Nuri “zan altında” kalmıştır.
Öte yandan Yeraltı, Zeki’nin en güzel filmlerinden biri. Ben Masumiyet’i Türkiye Sineması’nın “En İyi On Filmi” arasında sayanlardanım. Sinema değeri açısından Yeraltı’nı ise bir yönetmenlik dehası olarak algıladım ve hayran oldum. Bu filmin içinde geçen bazı sözcüklerden yorumlar çıkarılmasını hem üzüntü ile karşıladım hem de Zeki’nin bu yorumların yapılabileceğini öngörememesine bir anlam veremedim. Sinema ile ilgili herkesin Nuri ile Zeki’nin neredeyse beş yıldır görüşmediklerini bildikleri için, Zeki senaryosundaki sözcük seçimlerinde daha özenli davranmalıydı. Gereksiz yorumlarla Yeraltı gibi bir başyapıta haksızlık yapılmasını bir sinema insanı olarak içime sindiremiyorum.
Öte yandan bu yorumlara kaynaklık eden Nuri’nin Üç Maymun’unu seyrettiğim zaman ben de kendi adıma Nuri’nin Yılmaz Güney’in Baba isimli filminden esinlendiğini düşünmüştüm. Çünkü yoksul bir babanın patronu adına suç üstlenip hapse düşmesi çok matah bir konu değildir. Dünya sinemasında ve bizde onlarca kere işlenmiştir. Ancak Nuri, bu konudan hareket ederek, olağanüstü bir anlatımla bizi “üç maymun”la değil yetmiş üç maymunla buluşturuyor. Bu acı öykünün dayandığı toplumsal zeminden utanç duymamızı sağlıyor. Alt sınıftan insanların sessiz çığlığını yüreğimize saplıyor. Yoksul bir ailenin üç maymun’a dönüşen kahredici çaresizliği, seyreden her seyirciyi derinden etkilemiştir. Nuri, büyük bir sinemacı olarak bağırıp çağırmadan etkili ve erdemli bir sinema yapıyor. Bir Zamanlar Anadolu’da ile de doğru bildiği yolda emin adımlarla yürüyor. Bu nedenle dünya sineması içinde hepimizi onurlandıran ve mutlu eden bir konuma sahip oluyor. O’nu bilerek veya bilmeyerek yıpratmak sinemamıza ve hiç kimseye bir şey kazandırmaz.
Hem Zeki’nin hem de Nuri’nin daha kat edeceği çok uzun bir yol var. Her biri onurlanacağımız daha çok filmler yapacaklar. Henüz elli yaşına bile gelmemiş bu iki yetenekli yönetmenimizin bir an önce barışıp kucaklaşmaları gerekiyor. Bu en içten dileğimdir.
(19 Nisan 2012)
Sabahattin Çetin