Bir Yolculuktan Derin İzler

İz (Rêç)
Yönetmen-Senaryo: Tayfur Aydın
Müzik: Mustafa Biber
Görüntü: Emre Konuk
Oyuncular: Necmettin Çobanoğlu (Mirza), Bilal Bulut (Hêvi), Melahat
Bayram (Şêristan), Serdar Orçin (Bekir), Ozan Diyar (Osman), Tarçın
Çelebi (Buse)
Yapım: Arti Film (2011)

Tayfur Aydın, “İz” filminde yaşlı bir kadının doğduğu yerlere doğru uzun yolculuğunu anlatıyor. Bu yolculukla yakın ve uzak geçmişin de izine bir yolculuk var.

Yönetmen Tayfur Aydın’ın 2011 yapımı “İz-Rêç”, bu ülkenin coğrafyasına derin yolculuk yapan önemli bir film. Öncelikle yolculuk bölümleriyle. Türkçeyi sonradan öğrenmiş Hêvi, kendine Kenan diyor. Fakülteden Buse’ye da aşık Hêvi. Aşkına karşılık bulamıyor. Çünkü aralarında sadece kültürel uzaklık yok, sınıfsal farklılıklar da var. Öte taraftan evin ninesi Şêristan, düşüp yaralanmış. Hastanede tedavi gördükten sonra eve getiriliyor Şêristan. İki kızı evli, iki kızı çalışan, bir oğlu Hêvi okuyan Mirza, oğlu Hêvi’ye karşı sert ve öfkeli hep. Bir de Mirza’nın Bekir’le evli kızının dramı var. Önceki kürtajda zarar gördüğünden doğurma gücünü kaybetmiş. 80 yaşındaki Şeristan, oğlu Mirza’dan kendisini “vatanı”na götürmesini istiyor. Ölmeden oraları solumak için. Tren, İstanbul’dan Batman’a doğru yola çıkıyor. Bu yolculuk, sinemamız için de önemli bir yolculuk. Sinemamız “yol filmi” denilen türe hep uzak kaldı. Yönetmen Aydın, bu yolculuğu trenle sonlandırmamış, doğunun sert ikliminde de sürdürmüş. Gerçekten özel bir yolculuk bu. Görsel anlamda da çarpıcı. Finale yaklaştıkça manevi yolculuk da anlam kazanıyor seyircinin zihninde. Her zaman acıların yaşandığı bu coğrafyalarda huzura nasıl varılacak?

Verilen sözü tutmak…

Yönetmen Aydın, Batman’da 1980’de doğmuş. Yönetmen, 2009 yapımı iki filmde “Kayıp Özgürlük” ve “Press” filmlerinde de oynamış. İşte bu yönetmen ilk uzun filminde, yaşlı kadın Şêristan üstünden, hem günümüzdeki (1990’lardaki) hem de geçmişteki acıları iç içe geçirerek anlatıyor. Elbette geçmiş zihinsel. Yakılan ve terk edilen köyler, geçmişte de yakın zamanlarda da hep olmuş. İnsanlar hep tehciri yaşıyor. Tren yolculuğu sürerken kompartımanda uykusundan uyanan Şêristan, “Arto’yu öldürdüler” diye mırıldanıyor. Film bu andan itibaren seyircinin zihninde başka anlamlar almaya başlıyor. Mirza bir Kürt. Annesi Şêristan bir Ermeni. Kocası köy baskınında öldürülmü Şêristan, vakti zamanında Mirza’nın babasıyla evlendirilmiş ve hep “gâvur” diye aşağılanmış. Şêristan, köyündeki Ermeni mezarlığında gömülmek istemiş hep. Mirza, annesinin vasiyetini yerine getirebilmek için inatçı kişiliğini ortaya koyarak terk edilmiş köye doğru oğluyla yola devam ediyor. Zorluklar bitmiyor. Korucular köye gitmelerine izin vermeyince karlı yollara yayan düşüyor baba-oğul. Filmde bir şey fark ettik. Yönetmen, hikâye derinleştikçe yavaş yavaş genel plan çekimlerini öne çıkarmış. Yayan yolculukta her şey alabildiğine geniş açıyla kaplıyor perdeyi. Bu yolculuk, gerçekten çarpıcı bir görsellikle yansıyor perdeye. Sinemaskop görüntüler üzerinde en geniş açıyla görüyorsunuz bu muhteşem doğayı. Yıkılmış köprünün yerine yapıştırılmış gibi duran asma köprüden tabutla geçme sahnesi bu filmden unutulmayacak anlardan. Terk edilmiş köyün enkaza dönüşmüş hali de insanı burkuyor. Tüm tren sahneleriyle karlar da büyülüyor estetik anlamda. Fonda duyulan müzikler de insanın yüreğine akıyor bu filmden. Sinemamızın önemli oyuncularından Necmettin Çobanoğlu’nun performansı her övgüyü hak ediyor. Serdar Orçin de. Diğer oyunculara da övgü gönderilmeli.

(Bu yazı 09 Aralık 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(09 Aralık 2011)

Ali Erden

[email protected]