7. İstanbul Animasyon Festivali’nde Ödüller Sahiplerini Buldu

7. İstanbul Animasyon Festivali’nde kazanan filmler açıklandı. Finlandiya’lı yönetmen Sanni Lahtinen, Chest of Drawers filmiyle En İyi Film ödülünü kazandı. En İyi Türk Filmi ödülü ise Cutters filmiyle Ahmet Şerif Yıldırım ve İstanbul filmiyle İdil Ar arasında paylaştırıldı. Ahmet Şerif Yıldırım, filmdeki yaratıcı anlatım tekniği, İdil Ar ise İstanbul’u etkileyici bir şekilde görselleştirmesinden dolayı ödülü hakettiler. En İyi Öğrenci Filmi de iki film arasında paylaştırıldı. Alambic ve On The Water yaratıcı anlatım teknikleriyle beğeni kazandılar.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    7. İstanbul Animasyon Festivali’nde Ödüller Sahiplerini Buldu yazısına devam et
  • Entelköy Efeköy’e Karşı’nın ilk Galası, Doğduğu Yer Milas’ta Şenliklerle Gerçekleşti

    Yüksel Aksu’nun yazıp yönettiği, “gülmekten eşek depmişe döndüren” organik Anadolu komedisi Entelköy Efeköy’e Karşı’nın ilk galası, 26 Kasım Cumartesi akşamı Milas Karya Prenses Sineması’nda yapıldı Filmde rol alan köylülerle birlikte, Muğla Valisi Fatih Şahin, Milas Belediye Başkanı Muhammed Tokat, oyuncu kadrosu ve film ekibinin katıldığı galada, film coşku, alkış ve tezahüratlarla izlendi. Galası öncesinde, yönetmen Yüksel Aksu, yapımcılar Muharrem Gülmez, Taha Altaylı, filmin oyuncuları ve filmde rol alan köylülerin katıldığı bir şenlik yürüyüşü gerçekleştirildi.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Entelköy Efeköy’e Karşı’nın ilk Galası, Doğduğu Yer Milas’ta Şenliklerle Gerçekleşti yazısına devam et
  • Arka Pencere Dergisi’nden Lütfi Akad’a Saygı Duruşu

    Arka Pencere Dergisi, 109. sayısında, kapağına Lütfi Akad’ın şaheseri Vesikalı Yarim’i yerleştiriyor. Tunca Arslan, Trendeki Yabancı köşesinde, 38 yıl önce Nezih Coş, Atilla Dorsay ve Engin Ayça’nın Lütfi Akad’la gerçekleştirdikleri söyleşiye dönüp bakıyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Hayat Ağacı, Dedemin İnsanları, Tehlikeli İlişki, Zirveye Giden Yol ve Mahzen yer alıyor. Derginin 109. sayısı, her sayıda olduğu gibi bir Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Ben Hecht psikanalize çok meraklı olduğundan, ‘Öldüren Hatıralar’ın (Spellbound) senaryosunun ona teslim edilmesi şanslı bir seçim olmuştu.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi’nden Lütfi Akad’a Saygı Duruşu yazısına devam et
  • Universal Channel’da Clint Eastwood Özel Gecesi

    Universal Channel, 27 Kasım Pazar gecesini 4 Oscar ödüllü yönetmen Clint Eastwood’a ayırıyor ve Eastwood’un oyunculuğunun ve yönetmenliğinin en ince yönlerini çok iyi yansıtan, Madison Köprüsü ile Uzay Kovboyları filmlerini gösteriyor. Clint Eastwood’un yönetmenlik kariyerinde çok önemli bir yeri olan Madison Köprüsü, orta yaşlı bir çiftin aşk hikâyesini romantik bir dille anlatıyor. Clint Eastwood’un senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendiği filmde, Oscar ödüllü Meryl Streep başrolde karşımıza çıkıyor. 1960’larda geçen film, fotoğrafçı Robert’ın bir ev hanımı olan Francesca ile geçirdiği 4 günü anlatıyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Universal Channel’da Clint Eastwood Özel Gecesi yazısına devam et
  • CELAL TAN… Anayasa Profesörü…

    Anayasa profesörü Celal Tan’ın (iki çocuğunun anası) karısı bir trafik kazasında ölür. Celal Tan boğaza? (arabası ile?) düşen bir genç kızı kurtarır, bir süre sonra evlenirler. Bunlar hep gazetelere (fotoğraflı) malzeme oluşturur. (Yeni karısı, ilk evliliğinden olan kızından da küçük-tür?) İlk karısı öldüğü zaman da Celal Tan profesör müdür, yoksa ölümden ve de ikinci evliliğinden sonra mı olmuştur. Şimdi ise yaş günü kutlaması için evinde hazırlık yapılmaktadır. Sürpriz parti. Geldiği anlaşılınca ışıklar söndürülür… Celal Tan kapıyı -anahtarı ile açıp- içeri girer ama bir türlü ailesinin beklediği salona giremez. Annesinin isteği üzerine (yeni) karısı çıkıp bakacak olur -seslerden anladığımız kadarı ile- Celal Tan karısına saldırır, -herhalde- boynuna sarılır, başını duvara vurur, yere yatırır, boğazına sarılır, boğar… Kapalı kapı aralanır, sesleri duyan aile Celal Tan’ı karısının boğazına sarılmış olarak görür. (Karanlıktadırlar). Celal Tan, onları göremez (aydınlıktadır) ama orada olduklarını bilir. Tekerlekli sandalyedeki annesi, kızı, oğlu, (kızından) torunu… Sonra çıkıp gider ve AHUD’da (?!) 35 yıllık arkadaşı, emekli anayasa profesörü, pankreas kanseri, -doktorların “üç ay ömrün kaldı” dediklerinin üzerinden iki ay geçmiş- sancılarını kendine morfin yaparak dindiren arkadaşından, karısını “öldürdüğünü” söyleyerek, suçu üstlenmesini ister.

    Sonra… Şimdiki anayasa profesörleri böyle mi -hikâyenin günümüzde geçtiğini varsayarsak- bilmiyorum ama benim öğrencisi olduğum anayasa profesörleri (Bülent Nuri Esen ve İlhan Arsel) böyle değildi, -cinayet işleyip işleyemeyeceklerini bilmiyorum ama herhalde- İslamiyet hakkında bu kadar bilgisiz olamazlardı. Bizim zamanımızda da öğrencisi ile evlenen profesörler vardı. Yani Celal Tan gibi kızı yaşındaki kızlarla evlenenler… Ama Ünlü’nün filmine konu aldığı Celal Tan ailesi fertlerinin -hepsinin- tümünün durumu ilginç… Kızı Jülide’nin sevgilisi kim? opera şarkıcısı (besteci!) Ozan mı? Yoksa komiser Hüseyin mi? Celal Tan, öldürdüğü karısını (Özge) kiminle öpüşürken gördü? Uzun saçlı (Celal Tan öyle görüyor), peruk takan operacı Ozan ile ise -ki öyle değil- karısının mektuplaştığı AHUD’da solistlik yapan Okan’ın saçları niye kısa? (En azından uzun saçlı denmeyecek durumda)…

    Sonra… Celal Tan’ın kayınbiraderi kör Ergün, -cinayet sonrası ailenin bir araya geldiği zaman, gecikerek eniştesinin yaşgünü partisine geldiğinde- ilk uzun söylevine başlar ve renklerin (!) dil-inden söz eder… Bir çok yerde daha cinayet, suç, suç-luluk soruşturması (kendi kendine / ortaya) sözlü olarak yapacaktır…?

    Celal Tan’ın babaannesinin adını taşıyan oğlu Kâmuran’ın ise -filmin açılışındaki- koltuk nutku… Babasının öldürdüğü üvey annesi Özge ile konuşmaları… Mektubunu bulduğu Okan’ı gidip sorgulaması. Öncesinde ise bu mektup (ve Özge ile konuşmaları) konusunda ablası Jülide ile konuşmaları… Ailenin diğer fertlerinden farlılık mı?

    Anne Kâmuran, birlikte kaçacakları Nida Bey’in ölümünü televizyonda gördükten sonra tekerlekli sandalyesi ile balkona gidip, tekerlekli sandalyesinden kalkarak, balkonun korkuluklarına tırmanıp aşağı atlaması… Ve tüm ailenin bunu seyretmesi… Anne Kâmuran’ın kumanda aleti elinde devamlı televizyon seyretmesi gibi…?

    Absürd bir film ise, Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi evet absürd ama absürd olan “aşırı acıklı hikâye” değil, filmin kendisi. Sinemamızda saçma denebilecek pek çok film olagelmiştir, absürd film pek hatırlayamıyorum, Celal Tan…’dan sonrada hatırlayamayacağım.

    [AHUD Anayasa Hukukçuları Derneği demekmiş. Ben böyle bir dernek bilmiyorum. “Filmdir bu, olabilir” derseniz kabul ederim ama neden Hukukçular Derneği değil de “Anayasa Hukukçuları Derneği” (1)? Celal Tan madem emekli anayasa profesörü, neden hiç anayasadan söz etmeyip -aslında hiç gereği yok, zaten filmde…- hep Ceza Kanunu’ndan -ellerinde ölen arkadaşı Turan Altaylı’yı “kendi suçu için”, suçlamak için- söz ediyor (2)?]

    (04 Aralık 2011)

    Orhan Ünser

    Karadeniz Diyalekti Seymen Aydın, Ayaz Adlı Sinema Filminin Çekimlerine Başladı

    Seymen Aydın, çekimlerine yeni başlanan Mass Medya Lütfi Kara’nın yapımcılığını üstlendiği, Hakan Kurşun’un yönetmenliğini yaptığı Ayaz adlı sinema filmi çekimleri için Marmaris’te. 11850 reklâm kampanyasının “Turgay Elli” karakteri ile öne çıkan Seymen Aydın, 16 Aralık’ta vizyona girecek olan, yönetmenliğini Adem Kılıç’ın yaptığı başrollerini Altan Erkekli, Salih Kalyon, Ruhi Sarı’nın paylaştığı Sümela’nın Şifresi: Temel adlı filmde de rol aldı. “Sıfırdan karakter yaratmayı çok seviyorum” diyen Seymen Aydın, Türkiye’nin Yıldızları yarışmasında dikkatleri üzerine çekmişti.

    Sherlock Holmes: Gölge Oyunları’nın Türkçe Altyazılı Fragmanına Ait Yayın Linkleri Açıklandı

    Ülkemizde 16 Aralık 2011′de vizyona girecek olan Sherlock Holmes: Gölge Oyunları (Sherlock Holmes: A Game Of Shadows) filminin Türkçe altyazılı fragmanına ait yayın linkleri açıklandı. Robert Downey Jr. Sherlock Holmes, Jude Law da Dr. Watson olarak tekrar karşımızdalar. Şimdiye kadar Sherlock Holmes hep ortamdaki en akıllı adamdı. Ancak Profesör Moriarty kötülük kapasitesi ve vicdansızlığı ile ünlü detektiften bir adım önde olabilir. Bu seferki araştırmaları Holmes ve Watson’ı Fransa, Almanya ve son olarak da İsviçre’ye götürecek ve giderek daha tehlikeli bir hal alacak.

  • Basın Bülteni
  • Türkçe altyazılı fragman için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Viyana Filmcasino’da Türkiye’den Belgeseller Gösterilecek, Geliri Van’a Gidecek

    27 Kasım 2011 Pazar sabahı Viyana Filmcasino’da Kultur Horizonte Derneği tarafından bütün geliri Van depremine verilecek olan Film Kahvaltısı adında bir kültürel etkinlik düzenleniyor. Yönetmenler Petra Holzer ve Ethem Özgüven’in birlikte ürettikleri üç belgesel film, kahvaltı sonrası gösterilecek. Bergama’daki siyanürlü altın hikâyesini anlatan Alethea, Tuzla tersanelerindeki çalışma koşullarının yol açtığı işçi ölümlerini anlatan 4857 ve kot kumlama işçilerinin silikosiz hastalığıyla mücadele eden Kot Kumlama İşçileri Dayanışma Komitesi’nin mücadelesini anlatan Kum gösterilecek.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Viyana Filmcasino’da Türkiye’den Belgeseller Gösterilecek, Geliri Van’a Gidecek yazısına devam et
  • Hayal Perdesi Dergisi, Kasım – Aralık 2011 Sayısı Yayında

    Hayal Perdesi Sinema Dergisi, Kasım – Aralık 2011 tarihli 25. sayısıyla www.hayalperdesi.net adresinde yayında. Hayal Perdesi’nin vizyon sayfalarında bu sayıda, Onur Ünlü’nün Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Film seçilen Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi, Özcan Alper’in merakla beklenen son filmi Gelecek Uzun Sürer, bir fenomene dönüşen televizyon dizisi Behzat Ç.’nin sinema versiyonu Behzat Ç.: Seni Kalbime Gömdüm ve Steven Spielberg’ün 3D animasyon olarak çektiği Tenten’in Maceraları yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hayal Perdesi Dergisi, Kasım – Aralık 2011 Sayısı Yayında yazısına devam et
  • Scorsese’den Sinemaya Bir Saygı

    Hugo
    Yönetmen: Martin Scorsese
    Kitap: Brian Selznick
    Senaryo: John Logan
    Müzik: Howard Shore
    Görüntü: Robert Richardson
    Oyuncular: Ben Kingsley (Méliès), Jude Law (Baba), Asa Butterfield (Hugo), Chloë Grace Moretz (Isabelle), Helen McCrory (Jeanne), Emily Mortimer (Lisette), Sacha Baron Cohen (Müfettiş Gustav), Christopher Lee (Labisse), Richard Griffiths (Frick), Michael Stuhlbarg (Tabard), Fances de la Tour (Emilie), Ray Winston (Claude)
    Yapım: GK Films-Infinitum Nihil (2011)

    Sinemanın yaşayan büyük ustalarından Martin Scorsese’nin ilk dahilerden Méliès üzerinden sinemanın ilk yıllarına selâm gönderdiği üç boyutlu “Hugo” filmi, kimsesiz bir çocuğun babasının rüyasının peşine düşüşünü anlatıyor.

    Brian Selznick’in 2007’de Amerika’da yayımlanmış “The Invention of Hugo Cabret” (Hugo Cabret’nin Buluşu) resimli (illüstrasyon) tarihsel çocuk kitabından uyarlanan 2011 yapımı “Hugo”, Martin Scorsese ustanın üç boyutlu çektiği muhteşem bir film. Selznick’in kurgusal kitabında bir karakalem çalışması tadını veren siyah-beyaz resim çalışmaları çok çarpıcı. Selznick’in çizdiği bu illüstrasyonlar Amerika’da ödül de kazandı. Kamera, karlar yağan Paris’in üzerinden uçarak tren garına giriyor ve saat ayarcısı kimsesiz küçük Hugo’nun peşine takılıyor. Paris, 1931… İri mavi gözlerine hüznün çöktüğü 12 yaşındaki Hugo, saatçi babasının rüyasını gerçekleştirmek istiyor. Babası yangında ölmeden önce, “automaton” üzerinde çalışıyor. O dönemlerde robot kelimesi bilinmediği için “automaton” diyorlar robotlara. Bu robot filmin de önemli bir karakterine dönüşüyor hikâye geliştikçe. Babası öldükten sonra ayyaş amcası Claude’un himayesine giren Hugo, amcası ortadan birdenbire kaybolunca tren garının saatlerini tek başına ayarlıyor. Robotu tamir edebilmek için de parçalara ihtiyacı var. O da kendine gerekli parçaları gardaki yaşlı oyuncakçının dükkânından aşırıyor. Yaşlı adam her şeyin farkında. Seyirci, çok geçmeden o yaşlı adamın sinemanın ilk dahilerinden Georges Méliès (1861-1938) olduğunu öğreniyor. Méliès, Hugo’nun defterini alıyor. Hugo defteri geri alabilmek için Méliès’i evine kadar izliyor. Hiç arkadaşı olmayan Hugo’nun arkadaşı Méliès’in vaftiz kızı Isabelle oluyor. Méliès’in sinemayı yasakladığı Isabelle, kitapların dışındaki maceraları da yaşamayı hayal ediyor. Hugo, ona macera dolu bir sinema macerası yaşatıyor salona kaçak girerek. Sinemada ünlü komedyen Harold Lloyd’un saatin yelkovanına asılı kaldığı 1923 yapımı “Safety Last!” filmi gösteriliyor. Hugo da filmin finaline doğru aynı duyguları yaşıyor despot müfettiş Gustav’dan kaçarken. Scorsese, Lumiere kardeşlerin 28 Aralık 1895 yılında Paris’te gösterdikleri “L’Arrivee d’un Train a La Ciotat-Trenin Gara Girişi”ne de selâm gönderiyor. Scorsese, bu anı öylesine göstermiyor elbette. Lumiere kardeşler bu gösteriye Méliès’i de davet etmişler zamanında. Scorsese’nin filminden yansıyan tüm sessiz klâsikleri üç boyutlu olarak görüyorsunuz perdede.

    Méliès’in rüya dünyası…

    Hugo, Isabelle’i garda kendi yaşadığı saatlerin olduğu yere götürüyor. Orada robotu çalıştıracak kalp şeklindeki anahtarın Isabelle’in boynunda asılı olduğunu gören Hugo, robotu çalıştırmayı başarıyor ve robot Méliès’in 1902 yapımı “Le Voyage dans la Lune-Aya Seyahat” filmindeki ikonlaşmış resmini çiziyor. Bu film, sinema tarihinin de ilk bilimkurgularından. Ayrıca Méliès (Melyes okunuyor) bu ve bazı filmlerini elle boyayarak sinemanın ilk renkli filmlerine de katkı sağladı. Méliès, sihirbazlığından gelen numaralarını sinemada denemiş ve başarmış. Sadece bununla kalmamış, sinemanın ilk özel efektlerini ve hilelerini de bulmuştu. Sinemada yapılan birçok şey onun hayal gücünden geliyor. Sinemada “bindirme” ve “örtü” teknikleriyle “zincirlemeli geçişi” bu üstat bulmuştu. Sinemaya küskün Méliès, hayatının kadını ve eski oyuncularından Jeanne’la evlenmiş, mutsuzluk içinde yaşayan bir ihtiyar. Gardaki oyuncakçı dükkânını da filmlerini satarak kurmuş. Hugo ve Isabelle, “Sinema Akademisi Kütüphanesi”nde sinema tarihçisi Rene Tabard’la tanışıyorlar. Tabard, Méliès’in öldüğünü sanıyor ama çocuklar onu Méliès’e götürüyorlar. O andan itibaren Méliès’e ve sinemaya bir “hommage”, yani “saygı sunuşu” başlıyor. Méliès’in Jules Verne’den uyarladığı 1907 yapımı “20.000 Lieues Sous les Mers-Denizler Altında 20.000 Fersah” filminin setinden de anlar yaşıyor perdeye. Méliès filmlerini kurduğu Star Film’in stüdyolarında çekti hep. Elbette Scorsese’nin bu filminde küçük küçük hikâyeler de yansıyor perdeye. Garın, savaşta ayağından yaralanmış duygusuz polis müfettişi Gustav’ın, güler yüzlü çiçekçi kız Lisette en büyük aşkı. Ona nasıl ulaşacağını bilemiyor Gustav. Madam Emilie, aşk için destek oluyor Gustav’a. Elbette çörekçi Frick de Madam Emilie’ye tutkun. Isabelle’in vaftiz annesi Jeanne da hikâyeye anlam katıyor, hem de nasıl!..

    Etkileyici mekânlar…

    Kasvetli görünen Montparnasse Tren Garı, görsel anlamda gerçeküstücü ve dışarumcu yansıyor perdeye. Bu gar, gerçeğine uygun olarak setlerde yaratılmış ve de çok inandırıcı. Kendinizi o gardaymış gibi hissediyorsunuz. Filmin setleri Londra’daki Shepperton Stüdyoları’nda kurulmuş. Hugo’nun saatleri ayarladığı yüksekteki mekândan garın görsel anlamda derinlikli yansıyan fotoğrafları insanı tam anlamıyla büyülüyor. Bir de bu film üç boyutlu olunca büyü daha da çoğalıyor. Scorsese, 1930’lardaki Paris’ten de görüntüleri yansıtıyor filminde. Asıl büyüleyense kamera. Hugo’nun yaşadığı yerde Hugo’yu takip eden bu kamera dar geçitlerden ve merdivenlerden süzülüyor adeta. Büyük kameraman Robert Richardson, görsel anlamda öğretici fotoğraflar oluşturmuş. Elbette fonda duyulan senfonik müzikler de etkiliyor. Tüm oyuncu performanslarına övgü gönderirken Méliès’e ruh katan Ben Kigsley, Hugo olan Asa Butterfield ve Isabelle’in hayat dolu coşkusunu perdeden gönderen Chloë Grace Moretz bu filmin her şeyi. İnternette ünlenmiş Sacha Baron Cohen, Gustav kompozisyonuyla kendini gerçekten aşmış. Scorsese’nin sinemaya tüm aşkını yansıttığı bu filmin Oscarlara aday olma ihtimali var. Bu özel filmi kendinize armağan edin.

    (Bu yazı 02 Aralık 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (02 Aralık 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    5. Kristal Klaket Kısa Film Yarışması

    Kısa filmcilerin heyecanla beklediği Kristal Klaket Kısa Film Yarışması, 5. kez genç yönetmenleri ve sinemacıları bir araya getiriyor. T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve İBB Kültür A.Ş. tarafından desteklenen Kristal Klaket’in son başvuru tarihi 20 Ocak 2012 Cuma olarak belirlendi. Başvurular http://www.kristalklaket.com adresinden yapılacak. Ülke çapında gelecek vadeden yarışmanın ödülleri oldukça büyük. Kristal Klaket’in kategori birincileri dünyanın en saygın film akademilerinden biri olan New York Film Akademisi’nde toplam 8 haftalık sinema eğitimi almaya hak kazanacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    5. Kristal Klaket Kısa Film Yarışması yazısına devam et
  • İşte Berlin Kaplanı’nın Diğer Yıldızları

    Berlin Kaplanı, sadece Ata Demirer’in Ayhan Kaplan karakteri ile değil, diğer oyuncuların performansları ile de çok konuşulacak. Eyyah Eyvah 2’de Ata Demirer’in kayınpederi rolü ile beyazperdeyle buluşan Tarık Ünlüoğlu, bu filmde Ayhan Kaplan’ın antrenörü Cemal olarak kamera karşısına geçti. Berlin Kaplanı’nın Türkiye’deki çekimlerinde ekibe esas kız olarak Nihal Yalçın dahil oldu. Yalçın, Berlin Kaplanı’ndaki Elvan rolüyle yine çok konuşulacak. Filmin küçük sürprizi ise Ata Demirer’in “yaşından büyük bir oyuncu” diye tanımladığı, küçük Fatih’i canlandıran Mert Aran.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi’nde Lütfi Ömer Akad’ın İstanbul’u

    1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi, geçtiğimiz günlerde hayata veda eden Türk Sineması’nın usta yönetmeni Lütfi Ömer Akad’ın İstanbul’unu sayfalarına taşıdı. Sinema tarihçisi Alican Sekmeç’in dergi için kaleme aldığı Lütfi Ömer Akad ve İstanbul başlıklı inceleme yazısı okuyucuyu Akad’ın filmografisine doğru biraz siyah-beyaz, biraz renkli bir yolculuğa çıkarıyor. Şehri en çıplak, en sahici haliyle filmlerine yansıtan Lütfi Ömer Akad, eski İstanbul semtlerini çalışmalarında fon olarak kullandı. 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi, Yalnızlar Rıhtımı, Vesikalı Yarim, Seninle Ölmek İstiyorum, Kader Böyle İstedi, Yangın Var ve Üç Tekerlekli Bisiklet gibi Lütfi Ömer Akad’ın bir döneme damgasını vurmuş yapıtlarını inceledi.

  • Basın Bülteni
  • Alican Sekmeç’in yazısı için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi’nde Lütfi Ömer Akad’ın İstanbul’u yazısına devam et
  • Siyahlı Kadın

    James Watkins’in yönettiği ve Daniel Radcliffe, Ciaran Hinds, Janet McTeer ile Roger Allam’ın oynadığı Siyahlı Kadın (The Woman in Black), 09 Mart 2012′de Pinema Film dağıtımıyla D Productions tarafından vizyona çıkarıldı.
    Genç avukat Arthur Kipps 3 yaşındaki oğlunu bırakıp, uzaklardaki Crythin Gifford kasabasına gitmek zorunda kalır. Orada Eel Malikanesi’nin merhum sahibinin hukuki işlemlerini yürütecektir. Bu garip malikaneye varmasıyla, kasabanın geçmişindeki karanlık sırlarını keşfetmeye başlayacaktır. Siyahlara bürünmüş, esrarengiz bir kadının görüntüsünün belirmesiyle de hissettiği ürperti artmaya başlar.

    Siyahlı Kadın yazısına devam et

    2. Altın Kepenk Kısa Film Yarışması

    T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Ticaret Üniversitesi ile ESDER – Esnaf ve Sanatkârlar Derneği’nin destekleriyle 2. Altın Kepenk Kısa Film Yarışması düzenleniyor. Kısa filmin sınırlı bir alanda kalmasın, gelişimini sağlayacak ciddi çalışmaların ve kısa filmcilere destek sunabilecek kurumların olmayışına bağlayan İTİCÜ, İTO, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ESDER bu eksikliklerin giderilmesi yönünde kısa filmcilere imkân sağlıyor. Film yapımına ilgi duyan öğrencilerin yaratıcılıklarını desteklemeyi de hedefleyen yarışmaya son başvuru tarihi 15 Aralık 2011 olarak belirlendi.

    2. Altın Kepenk Kısa Film Yarışması yazısına devam et